COP27, küresel iklim krizi ile mücadelede tıpkı COP1 gibi bir kilometre taşı olabilir. Bizler her zamanki gibi inatçı bir iyimserlikle konferanstan çıkan sonuçları bekleyeceğiz.
YAZI: Arif ERGİN, Sürdürülebilir Ekonomi ve İklim Değişikliği Uzmanı, ergin@arifergin.com
İlk olarak 1995 yılında Berlin’de düzenlenen COP (Conference of Parties – Taraflar Konferansı) etkinliği bu yıl 7-18 Kasım’da, Mısır’ın Şarm El-Şeyh kentinde, 27. kez düzenlenecek. Hepimiz umutla gözlerimizi zirveye çevireceğiz; gezegenimizin Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri doğrultusunda geçen yıldan bugüne katettiği yolu görecek ve 2023’te Birleşik Arap Emirlikleri’nde düzenlenecek bir sonraki zirve olan COP28 için konulacak yeni hedefleri öğreneceğiz.
Bugünlerde dünya siyasal, ekonomik ve çevresel anlamda oldukça zorlu bir virajdan geçiyor. Pandeminin tetiklediği küresel ekonomik krize, kuraklık ve iklim krizi nedeniyle yaşamsal bir tehdit haline gelen kıtlık ve su sorunu da eklendi. Yetmezmiş gibi dünyanın çeşitli coğrafyalarında küresel bir yıkıma dönüşme potansiyeline sahip savaş boruları çalıyor.
Sorunlarımız geometrik bir hızla büyürken çözümlerden beklentimiz de haliyle bir o kadar artmış durumda. Büyük sorunlara büyük adımlar, büyük krizlere büyük çözümler bekliyoruz. Ancak biraz durup geriye baktığımızda, tutturamadığımız küresel iklim hedeflerini ve kalkınma hedeflerini görüp endişeleniyoruz. Örneğin küresel ısınmayı 2030’a dek 1,5 derece ile sınırlama hedefimizi göz göre göre ıskaladık. Artık bu hedef, kötü bir anı olarak arşivlerimize geçmek üzere… Peki, umutlu olmaya devam etmeli miyiz?
Çeyrek yüzyıldan fazla bir zamandır düzenlenmekte olan COP’larda alınan kararları ve bugün vardığımız sonuçları analiz ettiğimde ilginç verilerle karşılaştım; biraz da ürktüm diyebilirim. 1995 yılında düzenlenen, dünya liderleri, sivil toplum kuruluşları, şirketler ve uluslararası kuruluşların katıldığı ilk küresel konferans olan COP1’in ana sonucu oldukça çarpıcıydı. Konferansta; sanayileşmiş ülkelerin çoğunun 1994’te imzaladıkları uluslararası konvansiyonda belirlenen amaçlara ulaşmak için almaları gereken önlemleri yeterli düzeyde almadıkları söyleniyordu. Ev ödevlerini yapmayan küresel devler bahsi, aradan geçen 26 yıla karşın bugün hâlâ hepimiz için ne kadar da tanıdık bir hikâye.
Bir Örnek: Açlık
1995 yılında dünyada açlık ve beslenme ne durumdaydı, diye analiz ettiğimde çok çarpıcı bir sonuçla karşılaştım. 1995’te, ABD’de yayımlanan The World Hunger-Dünyada Açlık raporunda; küresel açlık, kıtlık ve yetersiz beslenme ile ilgili tespitlerin yapıldığı bir paragraf oldukça dikkat çekiciydi:
“1995 yılına geldiğimiz bugün, küresel gıda kaynakları eşit olarak dağıtılmıyor. Yaklaşık 800 milyon insan, elimizde tam verilerin mevcut olduğu son yıl olan 1990’da da yetersiz beslenmeye devam etti. En az 2 milyar insan, ciddi sağlık tehditleri oluşturan vitamin ve mineral eksiklikleri ile karşı karşıya kaldı.” 1995’te kabaca 800 milyon aç insanın yaşadığı gezegenimizde aradan geçen çeyrek yüzyıldan fazla bir zamanda ve sayısız COP’tan sonra geldiğimiz 2022 yılında durum neydi acaba? Hemen internete girip konuyla ilgili bir araştırma yaptığımda, dünyada 2022 yılı itibarıyla 829 milyon insanın açlık çekmekte olduğunu gördüm. Yani 1995’ten bugüne kabaca (ve hâlâ) 800 milyon insan açlık çekmeye devam ediyor. Üstelik dahası var, 2 milyara yakın insan bugün de tam olarak beslenemiyor; vitamin, mineral, protein gibi besinleri yeterli miktarlarda alamıyor.
26 yıl önce, gezegende 800 milyon aç insan olduğunu tespit edip çözümler geliştirdik ve 26 yılın sonunda gezegende hâlâ 800 milyon aç insan var: 26 yıldır aynı yerdeyiz! Çok acayip değil mi? Kabul etmeliyim ki 1995 yılında 5,7 milyar olan dünya nüfusu bugün 7,5 milyarı aşmış durumda ve açlık, oransal olarak gerilemekte. Ancak dünyada hâlâ aynı sayıda insan (tam 800 milyon kişi!) açlık çekmeye devam ettiğine göre, geliştirdiğimiz çözümler açlığı azaltmak yerine artışını durdurarak yerimizde saymamızı sağlamış.
Kutlama yapmak için henüz çok erken ve daha fazlasına, daha büyük adımlar atmaya ihtiyacımız var gibi, ne dersiniz?
Bir Örnek: Silahlanma
Dünya, bugünden somut emarelerini gördüğümüz büyük bir iklim felaketi ile karşı karşıya. Dünya devletleri bu krize çözüm bulmak için COP zirveleri gibi önemli ve çok değerli girişimlerde bulunmaya devam ediyor. Ancak aynı devletler, konu silahlanmaya geldiğinde de büyük bir yarış halinde. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’ne (SIPRI) göre 2021 yılında silahlanmaya ayrılan küresel bütçe 2,7 trilyon dolara ulaştı. Bu müthiş yüksek meblağın birbirimizi öldürmek için silahlanmak yerine birbirimizi yaşatmak için iklim finansmanında kullanıldığını bir düşünsenize! SIPRI, savaş bulutlarının özellikle Avrupa, Asya ve Ortadoğu’da yoğunlaşmaya ve ağırlaşmaya başladığı 2022 yılında, en barışçıl ülkelerin dahi bütçelerinin önemli bir kısmını askeri harcamalara aktarmaya başladığını rapor ediyor.
2020’de tarihi bir rekor kıran askeri harcamalar, 2021’de bu rekoru 2,7 trilyon dolarlık yeni bir rekorla geride bıraktı. 2022’de rekorun yeniden kırılacağına askeri uzmanlarca kesin gözüyle bakılıyor. İnsanlık tarihinin en sıcak yıllar rekorlarının çoğunu son 20 yılda kırmıştık. Öyle ki son 20 yılın küresel ısınma ve sıcaklık rekorları sunumlarımızın ana slaydı oldu ve slogan haline dönüştü. Bu çarpıcı örnekle akıllanacağını zannettiğimiz insanlığın, benzer bir “ısınma” rekorunu silahlanma yarışında da kırdığını görmek, bizler gibi daha iyi bir dünya için çabalayan ve hayatını iklimle ilgili girişimlere adayan insanlar için oldukça büyük bir hayal kırıklığı değil mi aslında?
İyi Örnekler de Yaşanıyor: Yenilenebilir Enerji
İnsanlığın başarılı olduğu ve ciddi ilerleme kaydettiği iyi örnekler de yaşanıyor. Küresel yenilenebilir enerji kullanımında her yıl rekor seviyede artışlar yaşanıyor. Elbette, net sıfır hedefine ulaşmak için tüm sektörlerde bütüncül bir dönüşüm gerekiyor ve henüz o aşamaya gelemedik ancak yine de dekarbonizasyon için en önemli etken olan temiz enerjide 90’lı yıllarla mukayese edilemeyecek kadar ileri bir durumdayız. 26 yıl önceki ilk COP1’de, tarafların nicel hedefler ve bu hedeflere ulaşmak için belirlenen son tarihlerle emisyonları 2000’li yıllarda azaltabilmek için müzakereleri başlatmalarını gerektiren “Berlin Yetki Belgesi” kabul edilmişti. COP’lar tarihinde önemli bir mihenk taşı olan COP1 Berlin’de başlatılan iki yıllık müzakereler, Japonya’da düzenlenen COP3’te Kyoto Protokolü’nün imzalanmasına giden yolu açtı. Bugün yenilenebilir enerjide ulaştığımız başarıyı, ilk konferanstan bu yana alanda hep hedef yükselten COP’lara borçluyuz.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ne (IPCC) göre, dünya nüfusunun yaklaşık %50’si, değişen iklim koşullarının yıkıcı etkilerine karşı çok savunmasız durumda. IPCC, gerçekçi bir bakışla 2020 ila 2025 yılları arasında düşüyor olması gereken küresel emisyonların tüm çabalara karşın yükselmeye devam ettiğini ortaya koydu. 2022 için yayımlanan “Etkiler, Uyum ve Kırılganlık Raporu”na göre, iklim krizinden en olumsuz etkilenen bölgelerde yaşayan insanların bu etkiler nedeniyle hayatlarını kaybetme riski, diğer bölgelerde yaşayan insanların tam 15 katı. Dünyada iklim kırılganlığı giderek artmakta ve artık öyle bir noktaya geldik ki bugüne dek dünyaya verdiğimiz zararların meyvelerini toplama(!) aşamasına geçtik. Televizyonu açıp haberlere baktığımızda Pakistan’ın önemli bir kısmının sular altında kaldığını, milyonlarca kişinin evsiz ve çaresiz durumda yardım beklediğini görürken bir sonraki haber Avustralya’da kuraklık ve orman yangınları oluyor.
İşte COP27 bu yüzden kritik bir öneme sahip çünkü iklim krizi ile mücadelede kaybedilecek en küçük zamanın dahi telafisinin olmadığı bir döneme girdik. Zaten zirvenin odak konularından biri de bu olacak: Azaltma. COP27, ülkelere karbon emisyon hedeflerini azaltmaları yönünde güçlü bir çağrıda bulunacak.
Paris Anlaşması’nda öngörülen küresel hedeflerin erişilebilir kalması için hayati bir çağrı olacak. Konferansın diğer önemli başlığı ise uyumlanma kelimesi ile özetlenebilir. Bugüne dek iklim finansmanı için ayrılan kaynakların büyük kısmı iklim krizinin olumsuz etkilerini gidermek için seferber edilirken COP27 ile birlikte artık iklim krizinin yarattığı yeni koşullara uyumlanma projeleri ön plana çıkacak. Elbette, uyumlanma ve azaltma çabalarına karşın önlenemeyen yıkıcı etkilerin de yaşanması bekleniyor. COP27’nin bu konuyu da ele alması ve iklim felaketi nedeniyle yaşanacak kayıp ve hasarların giderilmesine yönelik finansal destek mekanizmalarının yolunu açması bekleniyor.
COP27, küresel iklim krizi ile mücadelede tıpkı COP1 gibi bir kilometre taşı olabilir. Bizler her zamanki gibi inatçı bir iyimserlikle konferanstan çıkan sonuçları bekleyeceğiz.