COP15’te gelişmekte olan ülkeler biyoçeşitlilik fonu görüşmelerini protesto ederek toplantıdan ayrıldı.
YAZI: Erhan Arca
Montreal’de gerçekleşen COP15 zirvesinde doğayı korumaya yönelik küresel bir antlaşmaya varmak için müzakereler yoğunlaştı. Ancak biyoçeşitlilik fonu ve 2030’a kadar kara ve denizlerin %30’unun korunmasına dair yeterli ilermele sağlanmadı. AB önderliğinde gelişmiş ülkelerin uzlaşmaya yanaşmadığını öne süren gelişmekte olan ülkeler salonu terk etti. Protestoya katılan 63 ülkenin 54’ünü Afrika ülkeleri oluştururken 7’sini ise Güney ve Latin Amerika ülkeleri oluşturuyor. Hindistan ve Endonezya protestoya katılan diğer iki ülke.
Gelişmekte olan ülkeler bölgelerindeki koruma faaliyetlerini sürdürebilmek için gelişmiş ülkeleri kendilerine yılda yaklaşık 100 milyar dolar olmak üzere 2030’a kadar finansal yardımda bulunmaya ikna etmeye çalışıyor fakat şu ana kadar çok az başarı elde edebilmiş durumdalar. Salı gecesi doğayı korumak için finansmanı seferber etme konulu oturumda gerçekleşen protestonun ardından Latin Amerika’dan bir delege, gelişmekte olan ülkelerin birkaç finansman teklifinde bulunduğunu ancak zirvenin diğer taraflarının bu tekliflerin işe yaramayacağını söylediğini ifade etti.
Gelişmekte olan birçok ülke canlı çeşitliliğin yüksek olduğu tropik bölgelerde yer alıyor ve Dünya üzerindeki biyolojik çeşitliliğin çoğunu içeren geniş ormanlara sahip. Halihazırda biyoçeşitlilik girişimlerinin en büyük finansörü olan AB’nin ise blok olarak yardım desteğinin büyük çoğunluğunu karşılaması bekleniyor. BM üyesi olmasına karşın Biyoçeşitlilik Sözleşmesi’nin (CBD) tarafı olmayan tek ülke olan ABD’nin herhangi bir finansal yükümlülüğe girmesi öngörülmüyor.
AB Çevre Komisyonu üyesi Virginijus Sinkevičius, yapamayacakları şeyler için söz vermenin yanlış olduğunu vurgularken yalnızca kalkınma fonlarından 100 milyar dolar elde etmenin gerçekçi olmadığını ifade etti.
Uzmanlar, devletlerin doğaya zarar veren işletmelere yönelik yaptığı maddi yardımları iptal etmesinin finansman açığını kapatmakta yardımcı olacağını söylüyor. Zirvenin taslak metininde önerilen hedeflerden birinde ise ülkelerin bu sübvansiyonları yılda en az 500 milyar dolar azaltmayı ve kademeli olarak kaldırmayı kabul ettiği görülüyor. Bu hedefte çok az bir ilerleme elde edilebilmesine karşın müzakerecilerin sayısal hedefi henüz belirleyememiş olması başarısız hedefler dizisi olan Aichi’yi andırması ile hayal kırıklığı yaşatıyor. World Wildlife Fund’ta (Dünya Yaban Hayatı Fonu) okyanuslar uygulama lideri olarak görev alan Pepe Clarke, sübvansiyonların “ortadan kaldırılması” konusundaki dilin devam edip etmeyeceği konusunda tartışmaların olduğunu söylemesinin ardından “Zararlı sübvansiyonları ortadan kaldırmak konusundaki dil kaldırılırsa, bu aslında Aichi’den geriye doğru bir adım olur” dedi.
Müzakerelerin eş başkanı Francis Ogwal, gayri resmi olarak 30’a 30 (30-by-30) olarak bilinen, 2030’a kadar kara ve denizlerde %30 koruma sağlamaya yönelik küresel bir hedefin “ortaya konmasının zor” olduğunu vurguladı. Müzakerecilerin ise hedefin küresel düzeyde mi yoksa ulusal düzeyde mi gerçekleşeceği konusunda henüz anlaşmaya varamaması bu argümanı destekler durumda.
Delegeler ve bilim insanları, ulusal düzeyde bir taahhüt verilmesinin okyanusun büyük bir bölümünü ihmal etme potansiyelden endişe duyuyorlar ancak küresel bir taahhüdün zengin bir doğaya sahip olan ülkeleri büyük bir yük altında bırakacağı da tahmin ediliyor.
Küresel bir sivil hareket olan Avaaz’ın kampanya yöneticisi Oscar Soria, paylaştığı tweet serisinde Emmanuel Macron’un AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’e biyoçeşitlilik için yeni bir fon oluşturulmasının “kırmızı çizgisi” olduğunu söylediğini ve bu bilgiyi teyit edebileceğini yazdı. Tweet serisinin devamında ise gelişmekte olan ülkelerden ve hatta gelişmiş ülkelerden aldığı duyuma göre Fransız hükümetinin uzlaşmaları engellediğini ve AB’nin gelişmekte olan ülkelerle bağlarının gelişmesine engel olduğunu belirtirken konferansı sabote ettiğini öne sürdüğü Macron’un Avrupa Komisyonu ve Fransız hükümeti tarafından ifşa edilmesini istedi.
Geçtiğimiz COP27 iklim konferansında ulusal taahhütlerden ödün vermemenin önemli olduğunu vurgulayan Macron’un görev süresi boyunca Fransız devleti, Fransa’nın en yüksek idari mahkemesi tarafından büyük şehirlerde hava kalitesini iyileştirmediği için iki kez para cezasına çarptırılmıştı ve başka bir mahkeme tarafından kendisine iklim değişikliğiyle mücadele için daha fazlasını yapma emri verilmişti.
Uzmanlar, yüzyılın sonuna kadar 1 milyon türün yok olabileceğini gözeterek COP15’in çıktısı olacak antlaşmanın acil olduğunu belirtiyor. Ancak, Brexit’in ardından AB içerisinde siyasal gücü artan Fransa’nın ve yeniden seçilen Macron’un iklim krizi ile mücadele etmek yerine gelişmiş ülkeler tarafından sömürüldüğü için adil yeşil dönüşümü arayan gelişmekte olan ülkelerle mücadele etmesi COP15’in çıktı potansiyelini azaltıyor.