Doğa Esaslı Çözümler olan (NbS, Naturebased Solutions), adı üzerinde prensiplerini doğadan alan pratik çözümler dizisi. Çevre planlaması, peyzaj mimarlığı ve kentsel tasarımda yıllardır uygulanan saha çalışmalarının yeni bir kategori ile anılıyor olması bu çalışmaların etkilerinin artık ölçülebilir ve hesaplanabilir bir boyuta geçmesine dayanıyor.
Yazı: Enise Burcu DERİNBOĞAZ, NbS, Peyzaj Mimarı, İTÜ Öğretim Görevlisi, YEYKAD üyesi,[email protected]
Karbon nötr hedeflerinde önümüzde pek çok eylem alanı, yol haritası bulunuyor. Üretim, tedarik ve operasyonun her kısmında yapılan optimizasyonlar sayesinde iklim eylemlerinin etkileri her geçen gün daha hesaplanabilir ve ölçülebilir hale geliyor. Bu gelişmeler umut verici. İş dünyasındaki sistemlerin köklü değişiminin henüz başlangıcındayız ve rotaların nitelik ve nicelik açısından ölçülebilir değerler ortaya koyması bir süre daha alacak gibi görünüyor. Bu gelişmeler hızla yaşanırken sürdürülebilirlik stratejilerini kağıt üzerinde kalmaktan sahaya taşıyan, sosyal ve ekolojik etkisi ile çok önemli bir iklim eylemi olan Doğa Esaslı Çözümleri (NbS, Nature-based Solutions) yakından tanımanın çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Doğa Esaslı Çözümler, adı üzerinde prensiplerini doğadan alan pratik çözümler dizisi. Çevre planlaması, peyzaj mimarlığı ve kentsel tasarımda yıllardır uygulanan saha çalışmalarının yeni bir kategori ile anılıyor olması bu çalışmaların etkilerinin artık ölçülebilir ve hesaplanabilir bir boyuta geçmesine dayanıyor. İklim teknolojileri ve coğrafi bilgi sistemleri entegrasyonu sayesinde ekolojik etkisi kadar sosyal ve ekonomik parametrelerin de ölçülebilir hale gelmesi bu çözümleri daha anlaşılır, uygulanabilir ve hedeflenebilir kılmakta. Bugün bu alan karbon stratejilerinde en önemli çözüm başlığı olarak görülüyor.
İçerisinde geleneksel tarım yöntemlerinden, bilimsel altyapısı geliştirilmiş planlama pratiklerine birçok uygulamayı kapsayan bu çatı kavram, tasarım ve mühendisliği sosyal normlarla birlikte ele alıyor. Korumaya, iyileştirmeye, sürdürülebilir yönetime odaklanan bir stratejik eylemler bütünü olarak örneğin çalışma alanına (kentsel bir alan, fabrika veya üretim tesisi, dere, iş merkezi vb. herhangi bir yer olabilir) göre biyoçeşitliliğin korunması, afet risklerinin azaltılması, ısı adası etkisinin hafifletilmesi, su yönetimi ve kaynak kullanımı optimizasyonu gibi hedefleri ve öncelikleri olan, alan odaklı çözüm pratiklerinin, kapsamına, sınıflandırılmasına açıklık getirerek, şirketlerin yol haritalarına nasıl entegre edilebileceğine dair fikirlerimi paylaşacağım.
Ekonomi-Ekoloji-Topluluk Üçgeni
Ekoloji, her ne kadar 20. yüzyılda hızlı bir gelişim seyri göstermiş, yaşanan çevre felaketleriyle keskinleşen çevre etiğinin ortaya koyduğu farkındalık, ayrıca konunun akademik, politik ve toplumsal normları dönüştürücü gücüne paralel olarak bir disipline dönüşmeye başlamış olsa da temelleri daha eskiye, 17. yüzyıl başlarına, sistemlerin birbirleriyle ilişkilerinin coğrafi ve bilimsel olarak ilk fikirlerine dayanır.
Bu fikre göre bulunduğumuz yerdeki değişimin başka bir coğrafyada başladığına ve bizden sonra da bu etkinin yayılarak devam edeceğini biliriz. Bu yaklaşımın tohumlarını ve bugün dünyayı algılama biçimimize yön veren bilim insanı Alexander von Humboldt ile ilgili yazım daha önce ekoIQ’da yayınlanmıştı. Tam da bu ilişkiler sistemi ekolojiyi algılayışımızı takip eden üç yüzyılda değiştirse de doğayı insandan, insanı doğadan ayrı düşünemediğimiz kültürel bir doğa fikrine ulaşmamız çok eski değil. Amerikan çağdaş coğrafyacılarının manifesto niteliğindeki peyzaj okumaları, doğayı insan üretiminden bağımsız tahayyül edemediğimiz sınırı peyzajın kendi varlığı ile tarif eder. Bu tarife göre ölçerek bile müdahale edebildiğimiz her coğrafya parçası insan eyleminin sonucudur ve üretimden, tüketimden, bağımsız düşünülemez; doğa ve insan arasındaki sınır giderek bulanıklaşır, ikisinin de birbiri içinde yok olduğu yeni bir kavram ortaya çıkar. Bugün her bir metrekaresini ölçebildiğimiz uzaktan algılama ile hesaplayabildiğimiz gezegenimizde belki de bildiğimiz anlamda bakir bir doğadan söz etmek imkansız. Buradan sürdürülebilirliğe dönecek olursak; doğa ve insan arasında bu yekpare anlayışı kavramadan kalkınma hedeflerinin de gerçekleşemeyeceğini kavramamız şart. Sürdürülebilirliğin temel felsefesinin bu bütünleşme olduğunu ve konunun varlık düzeyinde anlaşılmadığı sürece de sürdürülebilirlik fikrinin kendi kendini imha edebileceğini düşünüyorum.
Ekolojinin doğal sistemlere ait parçaları kendi içinde barındırması gibi, kendi çemberi dışındaki diğer alanlarla ilişkisi de bu anlayışı anlamlı kılar. Bugün artık ekonomiden bağımsız bir ekoloji, ekolojiden bağımsız bir ekonomi düşünülemeyeceği gerçeği insanı, kültürü, bilgiyi ve insan edimi tüm eylemleri onun bir parçası kılar. Bu çerçevede yıllardır pratik edilen doğadan, kültür ve gelenekten öğrenerek uygulanan doğal sistemlerle tasarım yöntemleri, NbS olarak karşımıza çıktığında, ekoloji ve toplum ilişkisine ekonominin de dahil olduğu yeni bir kavramsal çerçeve çizmiş oluyoruz.
Bu üçgenin anlaşılması ve anlatılmasının gıdadan eğitime, lojistikten inşaata tüm sektörlerin devamını ve gezegende oluşumuzu mümkün kılacak bir yolun da anahtarı olduğunu düşünüyorum. Bu yaklaşımla NbS’in yöntem ve uygulamalar paketi coğrafyaların geleneksel üretim sistemleri, biyoçeşitliliği, problemleri kadar geniş ve çeşitli. Önemli olan ise bu büyük dünyadan nerede nasıl yararlanılacağını bilen teorik ve pratik çerçeveyi çizmek, ardından çevresel etkiye katkısı ve sonuçlarının bileşik etkisini anlamak, anlatmak ve paylaşmak. Buradan itibaren NbS’in kategorilerini ve esaslarını biraz daha detaylı paylaşacağım.
NbS Ne Değildir?
Doğa Esaslı Çözümler dendiğinde herkesin anladığı pratikler var. Geniş bir çeşitliliğe sahip olduğu için hepsi farklı, bu sebeple öncelikle ne olmadığını düşünmekte fayda var. Özellikle de yeşil badana (greenwash) döneminde iş dünyasında doğa ile ilgili konuların ayırdına varmanın çok zor olabileceği bu bilgi kirliliğinde. NbS’in dört temel prensibi; Koruma, Yönetme, Restore Etme ve Bağlantı Kurma olup bu aşamaların her birinin ekosistem ve biyoçeşitlilik açısından öncelik sıralaması farklıdır. Her şeyden önce NbS bir yeşillendirme, monokültür ağaçlandırma değildir. Yangın sonrası yanlış bir ağaçlandırma stratejisi olmadığı gibi, artan ekstrem yağışlarda sel olduğunda derenin hidrodinamiğine müdahale eden mühendislik uygulamaları hiç değildir. Etkisi ve sosyal ayakizi ölçülebilir, projeksiyonu yapılabilir olsa da riski ve süreci izleme ile takip edilmesi gereken bir çalışma programını içerir.
Bu uygulamaları, sürdürülebilirlik çalışmalarını içeren stratejik hedeflerine dahil edecek şirketlerin iyi niyetli ama yanlış uygulamalara sebep olma riskinin farkında olması çok önemli. Özellikle karbon offset uygulamalarında bu riskin çok yüksek olduğunu görüyoruz. Özetle NbS’in salt ağaçlandırma olmadığını ya da yalnızca doğayı korumak değil onu yaşayan ve yaşatan kültürün de korunması olduğunun altını çizmeliyiz.
NbS Yöntemleri
Arasında kentsel tarım, yeşil koridorlar, taşkın koruma alanları, ekolojik restorasyon, dere rehabilitasyonu, kent ormanları, sulak alan koruması, yapı bazında uygulamalar, su hasadı gibi farklı ölçeklerde ve stratejilerde yapılabilecek birçok uygulamanın olduğu bu çalışmaların tek bir ortak amacı var: İklim değişikliğine karşı kurduğumuz sistemleri dirençli, bizleri bilinçli kılmak ve değer yaratmak. Bu çözümlerden bir kısmı duymaya alışık olduğumuz, tanıdığımız geleneksel uygulamalar olabilirken, bir kısmı da daha az bilinen, veri ile çalışılarak hayata geçirilen tasarım ve planlama uygulamaları. Topluluk esaslı ve uygulama esaslı olmak üzere iki temel yaklaşımdan söz edebiliriz.
Topluluk Esaslı Yaklaşım: Bu kısmı, tasarım, mühendislik ve pratiğe dair uygulamaların yanında daha yeni, önemi ve etkisi yeni anlaşılan kısmı. Ölçümü daha zor olsa da, son yıllarda etki yatırımcılığının da gelişimi sayesinde yeni sistemlere geçildiğini görüyoruz ki bu katkı NbS’i de yakından ilgilendiriyor. Ancak NbS uygulamalarının en önemli bulduğum kısmı pratiğini salt tasarıma, mühendisliğe değil, söz konusu alanın (örneğin tarım alanı, orman, kentsel altyapı) kullanıcısı, topluluğu ve kültürü ile birlikte ele alması, bunu da kendi ölçümünün bir standardı olarak yöntemine dahil etmesi. Bu sebeple tüm çalışmalar topluluğun katılımı, katkısını anlamaya ve paydaş analizindeki yerini sağlamlaştırmaya dayanıyor. Bu konuda yerli toplulukların global projelerdeki yeri ve önemi, bu çalışma alanının önemli bir parçası oldu, topluluğunun dahil olmadığı herhangi bir koruma, geliştirme, projesinin sürdürülebilir olamayacağı biliniyor.
Uygulama Esaslı Yaklaşım: Sürdürülebilir kalkınma hedeflerini, tarım, gıda ve ilişkili diğer sektörlerde karbon salımını azaltma hedefli uygulamalar arasında, NbS yaklaşımının birinci önceliği korumayı esas almaktır. Mevcut değerleri, geleneksel yöntemleri, kültürü ve ilişkileri, biyoçeşitliliği koruma, iyileştirmenin de birinci aşamasıdır. Buna karşın korumanın da bir kültür olduğu, korumayı sürdürülebilir kılmak amacıyla bu kültürün topluluğu ve iletişimiyle, gerektiğinde politik çerçevesiyle olgunlaştırılmasının en önemli adım olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Koruma kültürüne dayanmayan ve kendi kültürünü oluşturamayan yeni bir proje ya da projelerin kalkınma hedeflerinin kısır döngüye girmesi riskini beraberinde getirebilir.
NbS Sınıflandırması ve Kategoriler
Doğa Esaslı Çözümler için farklı sınıflandırma yöntemleri bulunuyor. Örneğin Avrupa Biyoçeşitlilik Ortaklığı Grubu’na (BiodivERsA ERA-NET) göre uygulamalar biyoçeşitlilik ve ekosistem müdahalelerinde mühendislik düzeyine göre sınıflandırılabilir. Doğal ekosistemlerin kullanımı ve değerlendirilmesi, yönetilen ve restore edilen ekosistemler, yeni ekosistemlerin oluşturulması gibi korumadan yeni kurguya doğru bir sıralamadan söz edilebilir. Bunun gibi farklı yaklaşımlar var, bu yazıda NbS uygulamalarını tarım alanları ve kentsel altyapı olarak ekosistem odaklı iki başlıkta özetleyeceğim.
Tarım Alanlarında Doğa Esaslı Çözümler
Doğa Esaslı Çözümler geleneksel üretim teknikleri ile etkilerini, buna karşılık veri ve teknoloji ile iyileştirmelerinin yöntemlerine odaklanır. Tarım konusunda örneğin geleneksel üretim tekniklerinin ispatlanmış seragazı etkilerine çözüm üretilmesi ön plana çıkar. Otlatma yöntemlerinin optimizasyonunda örneğin, çayır ve meralarda otlatmanın hem bitki büyümesi hem de mera performansı göz önünde bulundurularak tasarlanmasına odaklanılır. Mevcut yem ve stoklama oranı arasındaki dengeyi optimize etmek, mera üretkenliğini korurken hayvancılığın performansını üst düzeye çıkararak sürdürülebilir bir kâr sağlamaya yardımcı olur.
Çeltik yetiştiriciliği gibi metan gazı salımı çok yüksek olan uygulamalarda iyileştirmeler de bir başka tarımda NbS uygulaması. Geleneksel pirinç yetiştiriciliğinde fideler dikildikten sonra tarlalara su basılarak sulama yapılması, batık ortamda yaşayamayan yabani ot ve haşereleri ortadan kaldırır. Bu işlem, toprağın oksijeni emmesini engeller, organik maddenin anaerobik olarak ayrışmasına neden olur ve bu çürüme ile yüksek miktarda metan gazı açığa çıkar. Bu yöntemin hayvancılık ve özellikle sığır eti üretiminden kaynaklanan emisyonların neredeyse yarısına eşdeğer miktarda seragazı saldığını biliyoruz. Bu nedenle gelişmiş pirinç üretim yöntemleri, pirincin suya daldırıldığı sürenin azaltılmasını ve organik maddenin çürümesini engellemesini hedefliyor. Pirinç tarlalarının sezon ortasında kurutulması ve daha az su gerektiren pirinç çeşitlerinin benimsenmesi gibi yöntemleri içeriyor. Bu ve bu gibi tüm gıda ve tarım odaklı konularda yapılabilecekler hem üreticinin hem tüketicinin hem de sektörel kültürün geliştirilmesi temellerine dayanıyor.
Bu iyileştirmelere ek olarak N2O emisyonlarını ve gübre üretiminden kaynaklanan seragazı emisyonlarının azalmasını, nitrojen kullanım verimliliğini artıran uygulamalar, koruma tarımının artırılması, toprak flora ve faunasını gözeten rotasyon kurguları, ayrıca toprakların sünger ve su filtrasyonunu artırıcı işlevini eski haline getirmek için kapasite güçlendirmeleri gibi toprak ve tarım odaklı yenilikçi uygulamaları bu kategoride çeşitlendirebiliriz.
Kentsel Altyapıda Doğa Esaslı Çözümler
Kentleşme problemlerinin temel kaynağı mevcut altyapıların büyümeyi taşıyamıyor olması, değişen gelişen toplumsal, teknolojik ve ekolojik koşullara adapte olamaması. Altyapı dendiğinde artık yalnızca kenti taşıyan mühendislik temelinden değil, kenti yaşanılır kılan sosyal ve ekolojik dirençliliğinden de söz ediyoruz, altyapının yeni anlamlarını kentle okumak bu anlamda önemli. Doğa Esaslı Çözümler bu altyapıların iyileşmesi, sürdürülebilirliği ve kente kazandıracağı değerler açısından önemli bir çözüm listesi sunuyor.
Bu başlıklardan en hayati, acil olanları su ile ilgili olanları. Suya erişimimiz giderek azalıyor. Suyun kendi hakkı, bizim ona erişim hakkımız gibi konular giderek sınırlandırılıyor. Kentsel altyapı açısından en kritik konu suyu toprakla buluşturacak geçirimli yüzeyleri artırmak. Beton, asfalt gibi toprakla ilişkimizi kesen malzemeleri yeniden kurgulamalı, suyun doğal akış hattı olan dere yataklarını kanallardan kurtarmalı ve hidrodinamiklerini kazanmalarını sağlamalıyız. Suyun toprakla buluşmasını engelleyici bu müdahaleler kent planlamasının yanlış yönelimlerinin bir sonucu ve ne yazık ki su idarelerinin halen bu yöntemleri sürdürdüğünü görüyoruz. Dere yatakları ve restorasyonları kapsamında derenin hareketini, akışkanlığını ve olası ekstrem senaryoları gözeterek akacağı alana izin verilmesi ve bu yatakların ekolojik kullanımları ile ilgili projeler ön plana çıkıyor. Bu konuda sorumluluk, kaynakları kısıtlı olan kamuda gibi görünse de iş dünyasının üstlenebileceği, değer katabileceği pek çok alan var.
Yapı ölçeğinde yeşil ve sürdürülebilir binalardan, kendi enerjisini kendi üreten ve atığını kısmen de olsa yöneten, topluluklarca şekillendirilen yapı ve mahallelerden söz edebiliriz. Küçük de olsa dönüştürücü etkisi büyük olan çatı bahçeleri, bostanlar; yapı malzemelerinin seçiminde lokal üretim tercihleri; coğrafyaya uygun, yapı tektoniğinden öğrenen iklimlendirme kararları; topografya ve zemin ilişkisi peyzajı iyi okuyan mimari yaklaşımların her birinde pek çok ölçülebilir kazanımlar bulunmakta. Karar vericilerin belirlediği sürdürülebilirlik ve iklim eylem hedefleri doğrultusunda, ilk prensiplerin belirlendiği projelendirme sürecinden başlayarak, malzeme ve tedarikçi kararlarına uzanan tüm süreç, içerisinde pek çok kararı barındıran bir tedarik zinciri ya da üretim bandı gibi düşünülebilir. Bu karar zincirinde NbS her aşamada karşımıza çıkabilir. Bunun için proje sürecinde NbS odaklı bir yönetişim modeli oluşturulmalıdır.
Masterplan ölçeğinde ise ekoloji masterplanları; kentteki ısı adası etkisini, enerjiyi dikkatli, faunaya kirlilik yaratmayacak şekilde tasarlanan aydınlatma kararlarını, kentteki karbon ayakizini ölçerek yeşil alanların vejetasyona odaklanan stratejilerle artırılmasını tarifleyebilecek yöntemlere sahip. Bu konuda umut vaat edici çalışmalar var. Büyümenin yarattığı problemlere çözümle geçecek önümüzdeki yüzyılla ilgili yeniden yapılandırmada bize ışık tutacaklar.
NbS’in yerel çözümler ve uygulamalar dışında bir de gezegenimizin karbon depoları olan tropik bölgelerdeki uygulamaları teşvik ve artırma yöntemiyle yaygınlaştırma stratejileri geliştiriliyor. Bu da potansiyeli çok yüksek bir alan, başka bir yazı konusu fakat öncelikle ülkemizde yerel uygulamaların artarak NbS dağarcığımızı geliştirmenin önceliğimiz olması gerektiğine inanıyorum. Özet olarak NbS, Doğa Esaslı Çözümler stratejik bir karar aşaması ve önceliklendirme ile kullanılabildiğinde; karbon ayakizi operasyonlarını ve iklim eylem planlarını pozitif etkiye doğru yönlendirebilecek geniş bir portfolyo sunuyor. Yıllık değil belki on yıllık, uzun vadede takip edilebilecek büyük bir resim oluşturmayı mümkün kılıyor. Bu örnekleri beraberce çoğaltabilmemiz için de farkındalığımızı artırmamız gerekiyor.