Malzeme kullanımının sürdürülebilirlik açısından önemi ilk olarak sanayide karbonsuzlaşma konusunda karşımıza çıkıyor. Enerji ve malzeme yoğun olan sanayide karbonsuzlaşma sağlanmadan net-sıfır emisyon hedefleri kesinlikle mümkün olamayacaktır. Ancak, yıllardır rekabetçilik ve karbon sızıntısı endişesi nedeniyle sanayi kaynaklı emisyonların ihmal edildiği söylenebilir. Halbuki sanayi, enerji sektöründen sonra ikinci en büyük karbondioksit emisyonu kaynağıdır.
Yazı: Prof. Dr. Etem KARAKAYA, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü
Avrupa Birliği (AB), bir blok olarak 1992 Rio Zirvesi’nden bu yana iklimle mücadeleyi her zaman ciddiye aldı, iklim müzakerelerinin liderliğini üstlendi. 2015 Paris Anlaşması sürecine kadar genelde enerji sistemine odaklandı ve yenilenebilir enerji kullanımı ve enerji verimliliği alanında ilerleme kaydedecek politika ve araçlar geliştirdi. Her ne kadar Kyoto Protokolü sürecinde ve sonrasında emisyon azaltımı hedeflerinde başarılı olmuş ise de asıl yeşil dönüşüm politika ve stratejilerini Paris Anlaşması sonrası benimsediği Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) ile uygulamaya sokabiliyor. Bilindiği gibi, yeşil dönüşümün ana omurgasını oluşturan Avrupa Yeşil Mutabakatı, 2050 yılına kadar net-sıfır nihai hedefiyle AB’yi yeni bir kalkınma yoluna sokmayı amaçlayan bir dizi politika ve stratejiler paketidir. Pakette iklim, çevre, enerji, ulaşım, sanayi, tarım ve sürdürülebilir finans konularını kapsayan ve hepsi birbiriyle güçlü bir şekilde bağlantılı olan girişimler yer alıyor.
Karbonsuz bir geleceği temsil eden büyük enerji dönüşümünün ancak malzeme (materyal) kullanımının denklemin bir parçası olması durumunda sürdürülebilir olabileceğine dair giderek artan bir kabul bulunuyor. Bu durum, AB’nin AYM ve sonrasında gelen yeni düzenleyici belgelerinde de yansımasını buluyor. TÜBİTAK tarafından desteklenen ve 1001 programı kapsamında yer alan, yürütücüsü olduğum projemizde (https://lessmaterial.ogu.edu.tr/https://lessmaterial.ogu.edu.tr/) AB ülkeleri ve Türkiye’de malzeme kullanımı ve malzeme verimliliğinin karbonsuzlaşma sürecindeki yerini detaylıca değerlendirdik. Bu yazıda, karbonsuzlaşma sürecinde malzeme kullanımı ve malzeme verimliliği konusunda AB’nin konumu ve özellikle AYM çerçevesinde malzeme kullanımı konusundaki AB’nin yaklaşımı ve girişimlerini tartışacağız.
Ürün ve Malzeme Kullanımıyla Emisyon Azaltımı
Diğer ülkelerde olduğu gibi, Avrupa Birliği’nin de seragazı azaltımı açısından malzeme kullanımının rolüne ve önemine ilk başlarda yeterince ilgi gösterdiğini söylemek mümkün değil. Bunun bir nedeni, ilk yıllarda ülkelerin aldığı emisyon azaltım yükümlülüklerinin fazlaca yüksek olmaması olabilir. Örneğin, Kyoto dönemini içeren 2008-2012 yılları arasında AB’nin toplam emisyon azaltım yükümlülüğü, 1990 seviyesinin %8 altına inmekle sınırlı idi. IPCC gibi temel referans kaynaklarının çözüm için öncelikle fosil yakıtlara vurgu yapıp doğrudan enerji sistemini değiştirmeyi hedeflemesi, haliyle AB açısından da aynı yolu izlemeye yöneltti. Bu amaçla, AB yenilenebilir enerjinin payını artırarak ve enerji verimliliğinde ilerleme sağlayarak iklimle mücadeleye odaklandı. Bu hedefler için de 2005 yılında kurduğu AB Emisyon Ticareti Sistemi’ni ana enstrüman olarak kullandı.
Mevcut uygulamalar ile söz konusu azaltım hedeflerine ulaşmak hiç de zor olmadı. Ancak, ilerleyen yıllarda ülkelerin mevcut performansıyla, güvenli ısınma sınırı olarak kabul edilen 1,5-2 derecenin altına ulaşılmayacağı görüldü ve özellikle Paris Anlaşması sonrası bu yüzyılın ilk yarısına kadar başta gelişmiş ülkelerin karbon-nötr olması zorunluluğu vurgulandı. Bunun sonucunda, AB 2019 sonuna doğru meşhur AYM’yi açıkladı ve 2050 yılında karbon-nötr olacağını ilan etti. Karbonsuz bir ekonomiye geçişin sadece enerji sistemine odaklanılarak sağlanamayacağı birçok insan tarafından ihmal ediliyor. Yakın zamana kadar azaltım çabaları, düşük karbonlu ekonomiye geçişte yenilenebilir enerji kaynakları ve enerji verimliliğine dair önlemlerin kritik rolüne odaklandı. Evet, fosil yakıtlardan kurtulmak gerçekten birinci önceliktir. Ancak, yapılan projeksiyonlara göre, mevcut enerji odaklı iyileştirmeler ile küresel emisyonların ancak %55’i azaltılabilecektir. Net-sıfır hedefine ulaşmak için kalan %45 azaltım gerekliliği ise ürün ve malzeme kullanımında yapılacak daha zor olan dönüşüm ile ancak başarılabilecektir (Ellen MacArthur Foundation, 2019). Çıkartılmasından, işlenmesine ve üretim sürecinden tüketime kadar malzeme kullanımının önemli bir role sahip olduğunun farkına varan AB, AYM ve bu mutabakatın ilave unsurlarıyla üye ülkelerin ekonomik büyümesini kaynak (enerji ve malzeme) kullanımından ayrıştırıp Avrupa’yı 2050 yılına kadar ilk “iklim nötr” kıtası haline getirmeyi hedefliyor.
Malzeme kullanımının sürdürülebilirlik açısından önemi ilk olarak sanayide karbonsuzlaşma konusunda karşımıza çıkıyor. Enerji ve malzeme yoğun olan sanayide karbonsuzlaşma sağlanmadan net-sıfır emisyon hedefleri kesinlikle mümkün olamayacaktır. Ancak, yıllardır rekabetçilik ve karbon sızıntısı endişesi nedeniyle sanayi kaynaklı emisyonların ihmaledildiği söylenebilir. Halbuki sanayi, enerji sektöründen sonra ikinci en büyük karbondioksit emisyonu kaynağıdır. Sanayi kaynaklı emisyonlar 2000 yılından bu yana %70’den fazla arttı ve 2030 yılına kadar seragazı emisyonlarının en büyük payını oluşturacağı tahmin ediliyor. Küresel sanayi kaynaklı emisyonlarda gelişmekte olan ülkelerin payı da hızla artıyor. Dünyanın 1,5°C’lik bir geleceğe doğru ilerlemesi için sanayi kaynaklı emisyonların 2030’dan önce neredeyse dörtte bir oranında, yani yılda ortalama %3 oranında azalması gerekiyor. Sanayi kaynaklı emisyonlara neden olan sektörler başlıca demir-çelik, çimento, kimya ve alüminyumdur ve bu sektörler “azaltımı zor sektörler” olarak isimlendirilir. Sanayi için “azaltımı zor sektör” sıfatı almasının bir nedeni bu sektörlerin enerji ve malzeme yoğun bir üretim sürecine sahip olması iken diğer nedeni de bu sektörlerin dış ticarete konu olması nedeniyle dış-rekabetten olumsuz etkilenmeleridir. Bu nedenle, ilgili sektörlere AB ETS sisteminde emisyon permileri bedava dağıtılıyordu. AB, AYM’nin bir parçası olan Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması-SKDM (CBAM) uygulaması ile karbon sızıntısı ve uluslararası rekabeti eşit koşullara dönüştürürken, birlik içerisinde malzeme verimliliği ve döngüsel ekonomi politikaları ile artık kendi sanayi sektörlerinde emisyon azaltımına odaklanmak zorunda kaldı.
Bu anlamda, AYM, Avrupa ekonomisini malzeme kullanımı açısından daha verimli hale getirme hedeflerini ana hatlarıyla belirledi ve Mart 2020’de yeni bir “Döngüsel Ekonomi Eylem Planı” açıkladı. Aslında, AB’de döngüsel ekonomi çerçevesinde aktif adımlar 2014’ten bu yana atıldı, AYM ile birlikte döngüsel ekonomi artık AB’nin ekonomi politikasının önceliği haline geldi. Kaynak kullanım yoğunluğunun iyileştirilmesi, yani üretilen birim başına kaynak kullanımının azaltılması, döngüsel ekonomiye doğru ilerlemenin temel dayanağıdır. Döngüsellik, genelde “daha azla daha çok” kavramıyla uyumludur. Döngüsel ekonomi modeli, ürün tasarımı ve kullanımından uzun ömür ve dayanıklılığa kadar değer zinciri boyunca malzeme verimliliği stratejilerini uygular. Döngüsel ekonomi stratejileri ile, yani tüketimi azaltma ve kullanım ömürlerinin sonunda malzemeleri mümkün olduğunca yeniden kullanma (reuse), daha sürdürülebilir başka amaçlar için kullanma (repurpose), onarma (repair) veya geri dönüştürme (recycling) çabası, metal, çimento, tekstil ve plastik gibi ürünlere ve bunların girdisi olan kaynaklara olan talebi önemli ölçüde azaltabilir. Bu kaynaklar genellikle madencilik ve hammaddelerinin çıkarılması, işlenmesi gibi enerji yoğun ve yüksek derecede kirletici işlemler yoluyla üretildiğinden, daha döngüsel bir ekonomi bu yolla emisyonları da azaltabilir. Döngüsel ekonomi, AB’nin bir kalkınma önceliğidir ve AB sanayi stratejisinin bir parçasıdır. Daha döngüsel bir ekonomiye geçiş, AB’nin sürdürülebilir, düşük karbonlu, kaynak açısından verimli ve rekabetçi bir ekonomi geliştirme çabalarına önemli bir katkı olarak görülmektedir.
Eko-Tasarımla Emisyon Azaltımı
Döngüsel ekonomi politikalarına ek olarak, AYM üye ülkeleri, sürdürülebilir malzeme kullanımıyla uyum-lu kılmak için, eko-tasarım, eko-etiketleme, toksik olmayan çevre, kimyasallar ve ayrıca kritik hammaddeler gibi seçilmiş alanlar için AB düzeyinde başlatılan eylemleri uygulamaya zorlayan yasal gereklilikleri de içerir. Örneğin AB’nin uyguladığı “Eko-tasarım Direktifi” şimdiye kadar neredeyse birlik içerisinde rüzgar türbinlerinin son 10 yılda ürettiği enerji kadar bir enerji tüketimi azaltımı başarısı göstermiştir. Eko-tasarım Direktifi’nin yerini alacak olan yeni Sürdürülebilir Ürünler için Çevreci Tasarım Direktifi (ESPR), kapsamını enerjiyle ilgili ürünlerin ötesinde geniş bir ürün yelpazesini kapsayacak şekilde genişletmeyi amaçlamaktadır. Menşei ne olursa olsun, AB pazarına ürün sunan tüm şirketlerin ESPR’ye uymasıgerekmektedir. Enerji ve malzeme verimliliğine odaklanarak 31 yeni ürün kategorisi değerlendirilecektir. Dijital Ürün Pasaportu (DPP), ESPR kapsamında tanıtılan yeni bir kavram. DPP, bir ürüne tasarım ve üretim aşamalarından kullanımına, bakımına ve nihai imha veya geridönüşümüne kadar eşlik eden dijital bir belge veya veri tabanı niteliğindedir. ESPR uygulamaları tüketicileri çevreye duyarlı seçimler yapmaya, üreticileri daha uzun ömürlü ve daha çevre dostu ürünler üretmeye teşvik ederek döngüsel ekonomiye geçişe önemli destek sağlayacaktır. Avrupa Komisyonu’nun planı başarılı bir şekilde uygulandığında, Türkiye ve diğer ülke ürünlerinin Avrupa pazarına giriş için AB’nin öngördüğü standartları karşılaması da bir zorunluluk olacak. Bütün bu düzenlemeler ve politikalar, AYM’nin temel hedeflerine ulaşmada malzeme kullanımı ve verimliliğinin önemli bir rol oynadığını göstermektedir.
Kritik Hammaddelere Dikkat!
AB açısından malzeme kullanımın önemini ortaya koyan diğer bir gerçek de büyük enerji dönüşümünün, vazgeçilmeye çalışılan fosil-temelli sisteme göre daha fazla malzeme-yoğun bir içeriğe sahip olması ve bu süreçte kritik mineral ve malzemeye erişim sorunudur. Bilindiği gibi yeşil dönüşüm için yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, elektrifikasyon, elektrikli araçlar ve enerji depolama, yeşil hidrojen yanında karbon tutma ve yakalama teknolojilerinin hızlı ve yoğun bir şekilde kullanımı gerekmektedir. Bu temiz teknolojilerin inşa ve kurulum sürecinde devasa malzeme ve hammadde ihtiyacı olacaktır. Malzeme açısından diğer önemli bir sorun ise enerji dönüşümü için gerekli demir-çelik, bakır, alüminyum gibi standart malzemelerin talebinin artacağı gibi kritik mineral ve hammadde (critical raw materials-CRM) olarak adlandırılan ve temiz enerji teknolojilerinde kullanılan malzemenin ciddi arz güvenliği sorunu oluşturmasıdır. Örneğin temiz enerji teknolojilerinde temel olarak kullanılan olmazsa olmaz lityum, kobalt, nikel, grafiti manganez ve Nadir Toprak Elementleri gibi kritik mineral ve malzemelerin talebinin 2040 yılına kadar ortalama altı kat artış göstereceği tahmin edilmektedir (IEA, 2021). Bu kritik minerallerin dünyada sadece belli coğrafyalarda mevcudiyeti ve bu coğrafyaların da genellikle ekonomik veya siyasi olarak riskli bölgelerde bulunması önemli bir sorun olarak görülüyor. Örneğin, kobalt rezervlerinin %70’i Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndedir. Daha vahimi, bu madenlerin çıkartılmasının ötesinde, ilgili maden cevherlerinin işlenmesi, rafinasyonu gibi süreçler konusunda neredeyse tek hakim ülke Çin Halk Cumhuriyeti’dir. Çin akıllı bir şekilde bu kritik materyallerin önemini yıllar önce görmüş, madenlere sahip birçok ülke ile anlaşma sağlamış ve daha önemlisi temiz enerji teknolojilerinde kullanılacak hale gelmesi için gereken rafinasyon, işleme sürecini kendi ülkesinde yapmaya başlamıştır. Yeşil dönüşüm sürecinde AB’nin en kritik sorunu söz konusu kritik mineral ve hammaddelere kendi coğrafyasında sahip olmaması ve bu materyalin işlenmesi sürecinde de geride kalmasıdır. CRM’ler çoğunlukla AB dışından temin edilmektedir ve birçok kritik malzemede tek başına bir ülkeye bağımlıdır. Bu sorunun farkında olan AB, yeşil dönüşüm sürecindeki ihtiyaç derecesi ve arz riski sorununa göre düzenli olarak CRM listesini güncellemektedir. En son 34 tane CRM belirlemiştir ve bunlardan 17’sini ise stratejik CRM olarak listelemiştir. Benzer soruna sahip olan Amerika Birleşik Devletleri’nin Enflasyon Düşürme Yasası (IRA) içerisinde yoğun bir korumacılık da içeren yeşil teknolojilere dönüşüm destek programları, AB’yi yakın zamanda bu alanda yenikararlar almaya zorladı. Bu nedenlerle, Avrupa Birliği, ekonomisini yeşil ve dijital dönüşüme uygun hale getirmek ve stratejik bağımlılıkları azaltmak için 2023 yılında iddialı bir Avrupasanayi politikasının altyapısını oluşturan iki yeni düzenleme çıkarttı. Bu düzenlemeler, AB’de temiz teknolojilerin üretimini artırmayı amaçlayan Net-Sıfır Sanayi Yasası (Net Zero Industry Act) ve Kritik Hammaddeler Yasasıdır (Critical Raw Materials Act). 2030 yılına kadar AB’nin spesifik olarak “Kritik Hammaddeler Yasası” ile aldığı kararlar şunlardır:
- a) Yıllık kritik materyal tüketiminin en az %10 kadarını birlik içerisinde çıkartmak (extraction), b) Yıllık CRM tüketiminin en az %50’sini AB içerisinde rafine edip, işleme (processing),
- c) Yıllık CRM tüketiminin en az %20’sini geridönüşüm (recycling) yolu ile yeniden kazanma,
- d) İşlenme (processing) sürecinin tek bir üçüncü ülkeden geldiği stratejik CRM’in yıllık tüketiminin %65’inden fazla olmaması.
AB yukarıda sıralanan yeni CRM kararlarıyla, kritik hammaddelere erişimde üçüncü ülkelere bağımlılığı azaltarak bu hammaddelerin güvenli ve sürdürülebilir tedarikine erişimini sağlamayı ve Avrupa’nın 2030 iklim hedeflerine ulaşmayı amaçlamaktadır. Son söz olarak, yukarıda bahsettiğimiz konulardan görüleceği gibi, materyal konusu ülkelerin karbonsuzlaşma hedefleri açısından kritik bir öneme sahip. AB, AYM kapsamında geliştirdiği yeni kararlar ile malzeme kullanımı ve verimliliği konusunda önemli yeni düzenlemeler geliştirmektedir ve bu düzenlemeler Türkiye gibi AB’nin dış ticaret yaptığı ülkeleri de etkileyecektir. Ancak, Türkiye gibi ülkelerin de net-sıfır hedefleri olduğu bilinciyle, sadece AB ile dış ticaretinin etkilenmesi noktasında değil, karbonsuz bir ekonomiye geçiş için kapsamlı bir kaynak yönetimi politika ve stratejileri geliştirmeleri kendileri lehine olacaktır.