#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Türkiye’nin COP28’deki Adımları Net-Sıfır Hedefine Uymuyor

COP28’de ABD, Avustralya, Brezilya, Polonya ve Meksika gibi fosil yakıta dayalı bir enerji sistemi olan ülkeler Küresel Yenilenebilir Enerji ve Enerji Verimliliği Taahhüdüne imza atarken Çin, Hindistan ve Türkiye taahhüdün dışında kaldı. Gelişmeleri değerlendiren uzmanlar, Türkiye’nin attığı adımların büyük fosil yakıt üreticilerine daha da yaklaşmasına neden olduğunu belirtiyor.

COP28’de, 2 Aralık günü iklim zirvesinin başkanı Dr. Sultan El Cebir tarafından açıklanan Küresel Yenilenebilir Enerji ve Enerji Verimliliği Taahhüdü ile, 1,5 dereceyi ulaşılabilir kılmak için 2030 yılına kadar küresel kurulu yenilenebilir enerji üretim kapasitesinin üç katına, enerji verimliliği hızının üç katına çıkarılması hedeflendi.

Aynı gün 118 ülke, farklı başlangıç noktalarını ve ulusal koşulları dikkate alarak 2030 yılına dek dünyanın mevcut yenilenebilir enerji üretim kapasitesini en az 11.000 GW’a çıkarmak için birlikte çalışma taahhüdünde bulundu. Bununla birlikte 2030 yılına kadar her yıl, enerji verimliliğindeki küresel ortalama yıllık artış oranının iki katına çıkarılacağı da taahhütler arasında yer aldı. ABD, Avustralya, Brezilya, Polonya ve Meksika gibi fosil yakıta dayalı bir enerji sistemi olan ülkeler bildirgeye imza atarken Çin, Hindistan ve Türkiye’nin yokluğu dikkat çekti.

“Türkiye’nin Bu Bildirgeyi İmzalaması Gerekirdi”

Alınan kararı değerlendiren Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi İklim Değişikliği Koordinatörü Ümit Şahin, “Türkiye’nin COP28’de iki pozisyonunu gördük. Birincisi, Küresel Durum Değerlendirmesi kapsamında fosil yakıtların azaltılmasına ve fosil yakıttan çıkışa karşı olduğunu bildirmesi ve ABD’nin de yer aldığını açıkladığı Kömürden Çıkış Koalisyonu’na katılmamasıydı. İkinci olarak, küresel yenilenebilir kapasitesinin üç katına çıkarılmasını taahhüt eden 118 ülke arasında Türkiye’yi göremedik” dedi.

Azerbaycan ve bazı körfez ülkelerinin dahi bu taahhüdün altına imza attıklarına dikkat çeken Şahin, “Kaldı ki Türkiye’nin geçen yıl yayımladığı Ulusal Enerji Planı’nda güneş ve rüzgarı artırma hedefi zaten üç kata yakın. Dolayısıyla Türkiye’nin bu bildirgeyi imzalaması gerekirdi” diye konuştu.

“Çok Daha Fazlasını Yapacak Kapasitemiz Var”

Türkiye’nin 2021’de açıkladığı 2053 net-sıfır hedefinin olumlu  başlangıç olduğunu belirten Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği Direktörü Bengisu Özenç,  öte yandan kısa ve orta vadeli hedeflerin henüz 2053 hedefiyle uyumlu olmadığını söyledi.

“Ne yazık ki kısa vadeli hedeflerin eksikliği bu patikada önemli rol oynayabilecek yatırımcı gibi aktörlerin yanlış sinyal almasına sebep olabiliyor” diye konuşan Özenç şunları dile getirdi: “Aslında Türkiye önümüzdeki 10-15 yıl boyunca süregelen durumu devam ettireceğini söylüyor. Halbuki çok daha fazlasını yapacak kapasitemiz var. 2017’de açıklanan güneş enerjisi kurulum hedeflerini yalnızca beş yıl içinde üç katına çıkarmış bir ülkeyiz. Türkiye, hem iklim diplomasisinde daha yapıcı bir rol oynamayı hem de 2053 net-sıfır hedefine ulaşmada daha kolaylaştırıcı bir pozisyon almayı hedeflemeli.”

“Dünyanın İki Ayrı Kutbunu Yansıtıyor”

Yenilenebilir enerji konusundaki kararın emisyon azaltımında dünyanın iki kutbunu karşı karşıya getirdiğini söyleyen Ember Türkiye, Ukrayna ve Batı Balkanlar Bölge Lideri Ufuk Alparslan ise “Bu karara imza atan 118 ülkenin dışında kalan ülkeler, küresel seragazı emisyonunun yarısından fazlasından sorumlu. İmza atmayan ülkeler arasında Çin, Hindistan, Güney Afrika, Endonezya, Rusya ya da Orta Doğu ülkeleri gibi yenilenebilir enerjinin esas artış göstermesi gereken yerler bulunuyor. Bu nedenle kararın beni çok heyecanlandırdığını söyleyemeyeceğim” dedi.

Gelişmeleri Türkiye açısından değerlendiren Alparslan şunları dile getirdi: “Resmi planlarda dahi buna yakın hedefler açıklandığı için kararın altında Türkiye’nin imzasının olmamasının nedenini politik buluyorum. Nitekim imzacı ve imzacı olmayan ülkelere bakıldığında -birkaç istisna dışında- dünyanın iki ayrı kutbunu yansıttığını görüyoruz.”

EkoIQ Editör