#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Türkiye Yerinde mi Sayıyor? COP28 ve Sonrası…

açık radyo açık kalmalı

30 Kasım-13 Aralık tarihleri arasında Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) gerçekleştirilen 28. Taraflar Konferansı (COP28) kimilerinin “tarihi”, kimilerinin ise “hezimet” olarak tanımladıkları bir anlaşmayla sona erdi. Peki bu anlaşmayı veya BAE Başkanlığının ifade ettiği şekliyle BAE Uzlaşısı’nı tarihi yapan neydi, hezimet olarak nitelendirilmesine neden olan eksiklikleri nelerdi?

İklim Haber, Haber Merkezi

Yaklaşık 200 ülkeden temsilci, iklim değişikliğinin en kötü etkilerini önlemek için fosil yakıtlardan uzaklaşma çağrısı yaptı. Türünün ilk örneği olan bu anlaşma, petrol çağının sona ereceğinin sinyalini verirken COP28 Başkanı Sultan Al Jaber anlaşmayı “tarihi” olarak nitelendirdi.

İlk kez “Küresel Durum Değerlendirmesi” (Global Stocktake, GST) gibi bilimsel bir temel üzerine kurulan Anlaşmanın önemini vurgulamak için övgü dolu sözler kullananlar arasında, Norveç Dışişleri Bakanı Espen Barth Eide, Danimarka İklim ve Enerji Bakanı Dan Jorgensen ve Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula Von Der Leyen gibi isimler vardı. Birçok lider, petrol üreticisi bir ülkede fosil yakıtlardan uzaklaşma kararını alkışladı. Bunun yanı sıra metinde yenilenebilir enerji kapasitesinin 2030 yılına kadar üç katına, enerji verimliliği çalışmalarının ise iki katına çıkarılması kararı da yer aldı.

“Oldukça Zayıf Bir Niyet İfadesi”

Ancak anlaşma, fosil yakıtlardan “uzaklaşma” çağrısı yaparken, herhangi bir tarih belirtmedi ki, bu çok büyük bir soruna işaret ediyor. 1,5 derece hedefi için ülkelerin fosil yakıtlardan aşamalı çıkış sürecini başlatması gerekiyor. Bu zamanlama, yapılan çalışmalarda şu şekilde belirlenmiş durumda: Gelişmiş ülkelerde 2040, diğer bütün ülkelerde ise 2050’lerde fosil yakıt kullanımı tamamen sonlandırılmalı. İstanbul Politikalar Merkezi, İklim Değişikliği Çalışmaları Koordinatörü Dr. Ümit Şahin’in de dediği gibi tam da bu nedenden karşımızda “oldukça zayıf bir niyet ifadesi” yer alıyor.

İşin belki de en kötü tarafı ise 1,5 derece hedefini yakalama imkanımızın neredeyse kalmamış olması. 1,5 derece için 275 milyar ton karbon bütçemiz var. Bu da, yılda 41 milyar ton karbondioksit saldığımıza göre yedi yıl sonra bu bütçenin biteceği anlamına geliyor. Ülkelerin mevcut emisyon azaltım planları ise 2,5 ila 3 derece arasında daha sıcak bir dünyaya bizi sürüklüyor. Ancak 1,5 derece hedefini kaçırmamız, ipin ucunun tamamen kaçması anlamına da gelmiyor. O nedenle 1,5 derece politik hedef olarak varlığını sürdürmeli ki sıcaklık artışını 1,5 derece yerine, örneğin 1,8 derecede sınırlandırabilelim. Ancak bunun için güçlü emisyon azaltımı planlarına ihtiyacımız var.

“Bir Kez Daha Yeni Sömürgeciliğin Kurbanı Olduk”

Tüm COP boyunca tartışmalar fosil yakıtlardan çıkış üzerine yoğunlaşmışken yine COP sırasında Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) Genel Sekreteri Haitham Al Ghais’in, üyelerinden COP28’de fosil yakıtlardan kademeli çıkışı öngören olası herhangi bir anlaşmayı reddetmelerini isteyen bir mektup ifşa oldu. Bunun yanı sıra Dubai, fosil yakıt lobicilerinin en yoğun katılım gösterdikleri COP zirvesi olarak da tarihe geçti. Tamı tamına 2456 lobici alınan kararları fosil yakıt sektörü lehine etkilemek üzere çalıştı. Fosil yakıt lobicilerinin sayısı, iklim krizine karşı en savunmasız 10 ülkenin toplam delegelerinden (1509) daha fazlaydı. Bu da sektörün iklim krizinin ön saflarında yer alan topluluklar üzerindeki hakimiyetine işaret ediyor. Aslında bu mektup ve lobici istilası, fosil yakıt üreticisi ülkelerin ve şirketlerin fosil yakıtlardan çıkış tartışmalarından ne denli çekindiğini ortaya koydu ki, COP28’de içerisinde ABD, AB ve ilerici küçük ada devletlerinin de bulunduğu 127 ülke fosil yakıtlardan çıkışı destekledi. Ancak buna rağmen çıkan karar ise sadece “uzaklaşma” çağrısı oldu.

İklim aktivisti Greta Thunberg anlaşmanın küçük ada devletleri ve en az gelişmiş ülkeleri sırtından bıçakladığını söyledi. Aynı Fikirdeki Gelişmekte Olan Ülkeler Bloğu sözcüsü Bolivyalı Diego Pacheco ise gelişmiş ülkelerin iklim krizine öncülük etmeye ya da yaşam tarzlarını değiştirmeye karar vermediğini ifade etti: “Bir kez daha yeni sömürgeciliğin kurbanı olduk. Bir paradigma değişimine ihtiyacımız var.” Peki, bu anlaşmanın gedikleri neler?

Finansman

Nihai anlaşma, ihtiyaç duyulan finansmanın nereden geleceği konusunda belirsizlikler barındırıyor. Bu konu, anlaşma metni hakkında yorum yapan birçok ülke temsilcisi tarafından da gündeme getirildi. Uyumun gerçekten bir ölüm kalım meselesi olduğunu söyleyen Bangladeş iklim delegesi Sabre Hossain Chowdhury, “Uyum konusunda yaşam ve geçim kaynaklarımızdan taviz veremeyiz” dedi. Chowdhury, bunun temel bir konu olduğunu belirterek finansmanın “ihtiyacımız olan kaynakları sağlamaya odaklanması gerektiğini” aktardı. En Az Gelişmiş Ülkeler Grubu Başkanı Madeleine Diouf Sarr ise Küresel Durum Değerlendirmesi’nin, gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaçları ile mevcut finansman arasındaki büyük uçurumun yanı sıra borç krizi nedeniyle hızla daralan mali alanın altını çizdiğini söylerken, “Ancak bu zorluğa inandırıcı bir yanıt veremiyor” dedi.

Geçmişte kaçırılan mevcut yıllık 100 milyar dolar hedefinin süresi 2025’te doluyor. Yeni Kolektif Sayısallaştırılmış Hedef (NCQG) ise 2025 sonrasının finansman miktarını ortaya koyacak. O nedenle Azerbaycan’da düzenlenecek COP29’un bir finans COP’u olması bekleniyor. Görüşmelere katılan bir kaynak, gelecek yıl iklim finansmanı hedefi üzerinde anlaşmaya varılacak olmasının daha sıkı eylemlere yönelik baskı kurma ihtiyacını sekteye uğrattığını söyledi. Bunun yanı sıra delegeler, uyum finansmanının yalnızca “para yığınlarını kuzeyden güneye” taşımakla ilgili olmadığını, aynı zamanda bir ülke ekonomisiningelecekte nasıl görüneceğine ilişkin daha geniş bir tartışmanın parçası olduğunu giderek daha fazla kabul ediyor.

Karbon Yakalama ve Depolama ile Nükleer Enerji

Anlaşmada tartışmaya yol açan maddelerden biri karbon yakalama ve depolama (CCS) girişimlerinin hızlandırılması ifadesinin metne eklenmesi. CCS teorik olarak petrol, gaz ve kömür kullanıcılarının emisyonlarını kaynağında yakalayıp kalıcı olarak yer altında depolayarak atmosfere ulaşmasını engellemelerini sağlayan bir teknoloji.

Birçok kişi CCS’ye şüphe ile yaklaşıyor çünkü bu teknoloji pahalı ve iklim değişikliğine karşı etkili olması için yeterli gelişmeyi gösterebileceği henüz kanıtlanmadı. Çevre grupları bunun anlaşmaya eklenmesini, devam eden fosil yakıt projelerini meşrulaştıran yanıltıcı bir girişim olarak nitelendirdi. Öte yandan, şayet CCS teknolojisi ayağa kalkmayı başarabilirse, muhtemelen iklim üzerinde belirgin pozitif bir etkisi olmaksızın fosil yakıtların sürekli üretimine ve tüketimine olanak tanıyacak. Bu durum bazı ülkeler için pek de iyi bir haber değil, özellikle de ısınmanın etkilerine en fazla maruz kalanlar için.

Oxford Üniversitesi Smith İşletme ve Çevre Okulu tarafından COP28’de duyurulan yeni bir rapor ise, 2050 yılı civarında net sıfır hedeflerine ulaşmak için CCS teknolojisine aşırı bağımlılığın “ekonomik açıdan son derece zarar verici” olacağını ve yenilenebilir enerji, enerji verimliliği ve elektrifikasyona dayalı bir rotaya kıyasla en az 30 trilyon dolar daha pahalıyamal olacağı konusunda uyarıda bulundu.

Metinde nükleer enerji de, iklim krizi ile mücadelede kullanılabilecek kaynaklardan biri olarak yer alıyor. COP28’in üçüncü gününde aynı zamanda 22 ülke, 2050 yılına kadar nükleer enerji kapasitesinin üç katına çıkarılması çağrısında bulunmuştu. Nükleer enerji yarattığı risk, maliyeti ve antidemokratik yapısı nedeniyle iklim krizinin aciliyeti düşünüldüğünde bir çözüm olarak gerçekçi durmuyor. İklim STK’ları da Paris iklim hedefine ulaşmak için gereken karbonsuzlaştırmayı hızlandırmak için tehlikeli nükleer enerjiye yer olmadığını söylerken, bunun dikkat dağıtmaktan başka bir şey olmadığını dile getiriyor.

Geçiş Yakıtları

Anlaşma zirvenin “enerji geçişini kolaylaştırmada ve enerji güvenliğini sağlamada geçiş yakıtlarının rol oynayabileceğini kabul eder” ifadesini de içeriyor. Bahsi geçen yakıtlar doğalgazın da aralarında bulunduğu fosil yakıtlar. ABD Özel İklim Elçisi John Kerry, geçiş yakıtları tanımının üretim sırasında seragazı emisyonlarını tutacak şekilde üretilen doğalgaz olduğunu söylerken COP28 anlaşmasının tüm hükümlerinin küresel ısınmayı sanayi öncesi döneme göre 1,5 derece ile sınırlama hedefiyle uyumlu olması gerektiğini belirtti. Kerry aynı zamanda fosil yakıtları büyük oranda aşamalı olarak sistemden çıkartırken geçiş yakıtlarının geçici bir rol oynayabileceğini de aktardı. Yaşam savunucuları ise haliyle bu tutumdan pek hoşlanmıyor. Çünkü bu tür bir dilin petrol ve gaz gelişimine devam eden yatırımları teşvik edeceğinden endişe duyuyor. Ayrıca bilim gaz konusunda oldukça açık: Gaz metan ağırlıklı bir fosil yakıt ve bu nedenle de bir geçiş yakıtı olamaz. Metan emisyonları atmosferde karbondioksite göre daha az kalsa da 20 yıllık bir süre içinde karbondioksitten 84 kat daha fazla etkili olabiliyor.

Gaz, Rusya’nın geçen yıl Ukrayna’yı işgal etmesinden bu yana çetrefilli bir konu haline geldi çünkü Ukrayna Savaşı, Avrupa’nın ABD kaynaklı sıvılaştırılmış doğalgaz ithalatında büyük bir artışı tetikledi.

 Sistem

Gözlemciler tarafından dile getirilen bir başka endişe konusu da, taraflara ekonominin tamamı yerine “enerji sistemlerinde” fosil yakıtlardan uzaklaşma çağrısında bulunan madde. Uluslararası Kirleticilerin Ortadan Kaldırılması Ağı, bunun plastik ve petrokimya üretimi gibi diğer enerji yoğun sektörlerin fosil yakıtları kullanmaya devam edebileceğine dair bir sinyal verdiğini ifade ediyor.

Türkiye Yerinde Sayıyor!

TÜRKİYE, her zaman olduğu gibi, COP süresince derin bir sessizlikle, gelişmekte olan ülke sınıflandırmasına dahil olmak isterken, aynı zamanda finansman arayışını sürdürdü ve iklim değişikliği kaynaklı afetler için oluşturulan Kayıp ve Zarar Fonu’ndan yararlanmak istediğini belirtti. Germanwatch tarafından hazırlanan ve COP28 sırasında yayımlanan İklim Değişikliği Performans Endeksi’nde ise Türkiye çok düşük performans gösteren ülkeler arasında yer aldı. Öte yandan dünyanın en gelişmiş 20 ülkesi (G20) arasında bulunan Türkiye, dünyada en çok seragazı salan 15. ülke ve ulusal seragazı emisyonlarını 2030’a kadar %30’dan fazla artırmayı öngören iklim hedefini de henüz güncellemedi. Zirve kararına göre tarafların Paris Anlaşması’na uygun şekilde 2030 ulusal iklim hedeflerini 2024 yılının sonuna kadar güncellemesi gerekiyor. 2053 yılında net sıfır emisyonlu bir ülke olma taahhüdü veren Türkiye, seragazı emisyonlarını bir an önce azaltmaya başlamalı ve 2030 yılına kadar, 2020 yılına kıyasla en az %35 mutlak emisyon azaltımı hedeflemeli.

COP28: Deklarasyonlar Zirvesi

COP28’de bugüne kadarki zirveler arasında en çok bildiri ve deklarasyon imzalanan toplantı olarak şimdiden tarihe geçti. Çeşitli sorun alanları ile iklim krizi arasında daha güçlü bağlar kurulduğunu gösteren söz konusu bildiri ve deklarasyonlara çok sayıda ülke imza attı. Bu deklarasyonlar şu şekilde özetlenebilir:

Küresel Yenilenebilir Enerji ve Enerji Verimliliği Taahhüdü: 130 ülke, 2030 yılına kadar yenilenebilir enerjiyi üçe, enerji verimliliği çalışmalarının hızını ikiye katlama sözü verdi.

Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Adil Geçiş ve İklim Eylemi Ortaklığı: 76 ülke, toplumsal cinsiyete duyarlı bir iklim adaleti bildirisi açıkladı.

İklim, Yardım, Toparlanma ve Barış Bildirisi: 82 ülke, iklim değişikliğine uyumu ve dirençliliği artırmaya yönelik bir işbirliği çağrısı yaptı.

Küresel Soğutma Taahhüdü: 66 ülke, 2050 yılına kadar tüm sektörlerde soğutma teknolojilerinden kaynaklanan emisyonları 2022 seviyelerine göre küresel olarak en az %68 oranında azaltmayı amaçlıyor.

Hidrojen Bildirisi: 37 ülke küresel yenilenebilir ve düşük karbonlu hidrojen piyasasının ve sertifikasyon programlarının geliştirilmesini amaçlıyor.

Küresel İklim Finansmanı Çerçevesine İlişkin Liderler Bildirisi: Küresel finansmanı iddialı bir iklim eylemine uygun hale gelecek şekilde dönüştürmeyi hedefliyor.

Kömür Sonrası Enerji İttifakı (PPCA): 2017’de kurulan ittifaka yedi ülke daha katılarak kömürden çıkma taahhüdü verdi; Polonya, Bulgaristan, Malta ve Romanya ile birlikte Türkiye ittifaka katılmayan beş Avrupa ülkesinden biri oldu.

İklim, Doğa ve Toplum Bildirisi: 18 ülke, ulusal iklim, biyoçeşitlilik ve arazi restorasyon plan ve stratejilerinin entegre şekilde planlanması ve uygulanması için ortak çalışma kararını açıkladı.

Uyum Finansmanı Konusunda Azim Koalisyonu: 13 ülkenin kurduğu koalisyon, uyum finansmanına erişimin kolaylaştırılması ve tüm uyum finansmanı kaynaklarının artırılması konularında birlikte çalışacağını açıkladı.

COP28’de bu yıl hazırlanan ve Türkiye’nin imzaladığı deklarasyonlar ise şöyle:

İklim ve Sağlık Bildirisi: 143 ülke, ilk kez iklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkilerini ele alacak sistemler kurmak için söz verdi.

Sürdürülebilir Tarım, Dirençli Gıda Sistemleri ve İklim Eylemi Bildirisi: 159 ülke, gıda üretimini ve üreticileri iklim değişikliğinin etkilerine karşı korumaya söz verdi.

İklim Eylemi için Yüksek Hedefli Çok Düzeyli Ortaklıklar Koalisyonu (CHAMP): 71 ülke, iklim stratejilerinin planlanması, finansmanı, uygulanması ve izlenmesinde yerel yönetimlerle ve belediyelerle işbirliği yapılmasını amaçlıyor.

Bir sonraki COP Azerbaycan’da düzenlenecek ve bu zirvenin iklim finansmanına odaklanması bekleniyor. Ancak ülkenin büyük bir fosil yakıt üreticisi olduğu ve ekonomisinin gaz ve petrole dayandığı düşünülürse, fosil yakıtlara dair tartışmanın orada da devam etmesi beklenebilir. Bunların yanı sıra 2024’te ABD’deki başkanlık ve Avrupa’daki parlamento seçimleri de iklim değişikliği mücadelesinin seyrini olumlu/olumsuz etkileyecektir. Dünya eğer sürdürülebilir bir geleceğe doğru yol almak istiyorsa yol haritası oldukça net: Fosil yakıtları terk et, iklim değişikliğine uyum sağla, iklim adaleti çağrılarına kulak ver!

Bu yazı ekoIQ’nün 109. sayısındaCOP28: Tarihi Kazanım mı, Yeni Bir Hezimet mi?” başlığıyla yer almaktadır. 

EkoIQ Editör

açık radyo açık kalmalı
açık radyo açık kalmalı