#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Dikkat! Kaygan Zemin: Güven Neden Eriyor?

Raporda sıkça vurgulanan güvensizlik eğilimini tersine çevirmek, bir diğer deyişle şapkadan tavşan çıkarmak, güven sıralamasındaki en avantajlı konuma sahip olan iş dünyasının elinde. Çünkü üstyapıda yaşanan inovasyonları tabiri caizse ‘halktan birine’ taşıyan kurum, katılımcılar tarafından iş dünyası olarak kabul ediliyor.

Yazı: Arzu Deniz AKSOY, Sosyal Etki Girişimcisi, Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi, [email protected]

Bu yıl Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda yayımlanan Edelman Güven Barometresi 2024 raporu (Edelman Trust Barometer), inovasyon ile toplumsal güven arasındaki ilişkiye dair çarpıcı sonuçlar ortaya koyuyor. Sonuçlar iş dünyası ve liderler için kritik bir rehber olarak karşımıza çıkıyor. Dünya genelinde 28 ülkede, 32 bin iş insanının görüşlerini içeren kapsamlı araştırma, bu sayede iş dünyasının karşı karşıya olduğu ciddi güven sorununa ışık tutuyor. Daha önce güven üzerine ben dahil, iş dünyasından birçok kişi çokça yazıp çizdi. Fakat bu rapor, inovasyon ile toplum arasındaki uçurumun gittikçe derinleşmesinin sonuçlarını oldukça kapsamlı bir veri seti kullanarak, son derece açık bir şekilde ortaya koymasıyla daha önceki çalışmalardan ayrılıyor ve önem kazanıyor. Küresel güven endeksinde yaşanan gerileme, inovasyona olan güvensizlik, bunun siyasi sonuçları ve toplumsal istikrar üzerindeki olumsuz etkileri raporun ortaya koyduğu başlıca önemli bulgular arasında yer alıyor. Gelin, raporun sağladığı veriler ışığında neden sınıfta kaldığımıza beraber bakalım.

Neyi Yanlış Yaptık?

Rapora göre katılımcıların büyük çoğunluğu, inovasyonun toplumu daha da kutuplaştırdığına ve bu da yetmezmiş gibi inovatif süreçlerin kötü yönetildiğine inanıyor. Kutuplaşmanın temelinde yapay zeka, yeşil teknoloji, gıda ve genetik (mRNA aşılar) gibi alanlarda yaşanan devrim niteliğindeki değişimler ile inovasyonların kötü yönetilmesine bağlı olarak inovasyon ile toplum arasındaki uçurumun gittikçe derinleşmesi yatıyor. Kutuplaşma, toplumsal güveni zayıflatırken aynı zamanda toplumsal dinamikleri değiştiren bir etken olarak popülist siyasete yeni alanlar açıyor. Aslında temelde yatan problem, yaşanan değişimlerin toplum nezdinde “halktan birine” sağlayacağı faydanın tartışmaya açık olması. Bu durum, liderler olarak inovasyonu sürdürülebilir ve toplumsal fayda sağlayacak şekilde yönetme sorumluluğumuzu artırıyor; raporun sağladığı veriler de bunu doğrular nitelikte.

Bana sorarsanız bu noktada güveni en çok baltalayan etkenler, iletişim eksikliği ve inovatif süreçlerin gerek ticari kaygılar gerekse yetersiz eğitim ile bağlantılı olarak yeterince şeffaf olmayışı. Nihayetinde raporda belirtildiği gibi bu durum, yaşanan gelişmelerin insanların yeniliklere karşı korku ve endişe duymasıyla sonuçlanıyor. Yani toplum inovasyonun faydalarını ve risklerini daha iyi anlamak için daha fazla bilgi ve eğitim talep ediyor ki bu da iş dünyası ve eğitim kurumları arasındaki işbirliğinin artmasını zorunlu kılan etkenlerden biri olarak raporun sayfaları arasında karşımıza çıkıyor.

İş Dünyasının Rolü: Liderler ve Konuşan Markaları

Yine rapora göre iş dünyası güven anlamında, devletlere ve medyaya nazaran daha avantajlı bir konumda. Rapor, veriler ışığında bu güveni şirket liderleri ve CEO’lar üzerine temellendiriyor. Bu bağlamda rapor, liderler olarak, bize duyulan güveni devam ettirmemizi sağlayacak olan belirleyici faktörün, iş dünyasındaki başarılarımızın yanı sıra toplum için anlamlı bir değişim sağlamak adına attığımız adımlar olduğunu ortaya koyuyor. Bu durum liderlerin, etik gibi felsefi anlayışlarda, toplumsal değişim gibi sosyolojik olgularda ve yaşanan inovasyonun istihdama etkisi gibi iş dünyasını doğrudan alakadar eden karmaşık konularda yetkinlik edinmesini de zorunlu hale getiriyor. Raporda sıkça vurgulanan güvensizlik eğilimini tersine çevirmek, bir diğer deyişle şapkadan tavşan çıkarmak, güven sıralamasındaki en avantajlı konuma sahip olan iş dünyasının elinde. Çünkü üstyapıda yaşanan inovasyonları tabiri caizse “halktan birine” taşıyan kurum, katılımcılar tarafından iş dünyası olarak kabul ediliyor. Buna bağlı olarak tüketicisiyle diyalog kuran, konuşan markalar, sahip oldukları iletişim potansiyeliyle inovasyonun pozitif toplumsal etkilerini halka aktarmak konusunda büyük bir sorumluluğa sahip. Çünkü markalar, toplumun geniş kesimlerine ulaşarak inovasyonun neden olduğu toplumsal faydaların insanlar tarafından daha iyi anlaşılmasını sağlama konusunda en etkili araçlara sahip. Fakat unutmamak gerekir ki raporun da gösterdiği gibi, bu süreçte başrol, şeffaf ve etkili iletişim stratejilerinin benimsenmesini ve bu yolla güvenin yeniden tesis edilmesini sağlayacak olan liderden başkası değil!

Acil Çıkış Kapısı, Her Zaman Açık Tutun!

Son olarak Edelman Güven Barometresi 2024 raporu, iş dünyasının liderlerini, inovatörleri ve bilim insanlarını toplumsal sorumluluk almaya davet eden koca bir uyarı levhası olarak karşımıza çıkıyor. Raporun, bir uyarı levhası olmanın yanı sıra aynı zamanda da biz liderlerin hızla eriyip giden toplumsal güveni yeniden tesis etmek için kullanabileceği bir kılavuz olduğunu hatırda tutmak gerekiyor. Bir an önce, insanların endişelerini anlayıp bu endişeleri yanıtlamak için şeffaf ve hesap verebilir bir düzen oturtmalıyız. Aksi halde güvenin ilerleyen yıllarda daha da erozyona uğraması kaçınılmaz gibi görünüyor. Unutmayın, zararın neresinden dönülse kârdır. Bunu yalnızca ben söylemiyorum, yüzlerce yıllık bilgi ve tecrübenin birikimi olan kolektif hafıza söylüyor!

Arzu Deniz Aksoy

Sosyal Etki Girişimcisi, Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi | Sürdürülebilir İşler