İklim krizine, açlığa, yoksulluğa karşı çözümümüz yine yabana ve geleneksele dönmekte, ata tohumlarında. Biyoçeşitliliğin korunması tam da bunun için gerekli.
Dilara KOÇAK, KAGİDER Yönetim Kurulu Üyesi ve Sürdürülebilirlik & Yeşil İş Komitesi Lideri
Sizce doğaya zarar vermeden beslenmek mümkün mü? Cevap, EVET. Uzun yıllardır hem insan sağlığına hem gezegen sağlığına iyi gelen alışkanlıklar konusunda farkındalık yaratmaya çalışıyorum. Hep söylüyorum; toprak, hava ve su hasta iken insan sağlığından bahsetmemiz ne yazık ki mümkün değil.
Gezegenin dilinden konuşmamız kıymetli. “Bir kişiden ne olur?” demeden, herkes bir iklim iyimseri olarak yaşam tarzını ve rutinlerini gözden geçirerek iklim ve gezegen için olumlu adımlar atmaya başlayabilir.
Konu hayati olunca sürdürülebilir beslenme ve yaşam konusunda her geçen gün yeni araştırma ve terimler karşımıza çıkıyor.
New York Times dergisinde yayımlanan tanımlamaya göre, klimataryen beslenme, iklim krizini durdurmak ve hatta geri almak için uygulanan bir beslenme modeli. Bu beslenme programında her zaman desteklediğim yerel ürünlerin tüketimi, karbon ve su ayakizi düşük olan besinlerin tüketimi anahtar noktayı oluşturuyor.
Bu beslenme modeli seragazı salımını, hayvansal gıdaların tüketimini minimum seviyeye indirmeyi hedefleyen, tavuk ve balıketinin de sınırlı tüketimini öneren bir beslenme biçimi. Yerel besinleri tüketmeyi teşvik ediyor. Çünkü seragazı salımı yalnızca üretimde değil; nakliye, paketlenme ve atık sürecinde de karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla yerel besinleri tercih etmek, mevsiminde beslenmek, atık oluşturmamaya özen göstermek de klimataryen beslenme düzeninin merkezinde yer alıyor. Elbette, bitki bazlı bir beslenme programı destekleniyor bu modelde. Aslında burada hepimizin çok yakından tanıdığı Akdeniz tipi beslenme akıllara geliyor. Klimataryen, iklim dostu beslenme, Akdeniz tipi beslenme ile birçok ortak noktada buluşuyor.
Nutrients dergisinde yayımlanan yeni bir araştırma da tüm bu anlattıklarıma paralel olarak bitkilere ve işlenmemiş gıdalara odaklanan Akdeniz, Vegan/Vejetaryen, Klimataryen vb. bitki bazlı diyetlerin hem insanların hem de gezegenin sağlığına fayda sağladığını bildiriyor.
Sürdürülebilirlik Sözlüğüne Bir Yeni Ekleme: Locavore
Sizleri çok kullandığım bir yeni terim ile daha tanıştırmak istiyorum: Locavore. Locavore, yerelde veya 50, 100 veya 150 mil gibi belirli bir yarıçap içinde yetiştirilen ya da üretilen yiyeceklerle beslenen kişi olarak tanımlanabilir. Bu bireyler yerelde yetiştirilen gıdaları yemenin hava, toprak ve su kirliliğini azaltarak gezegene yarar sağladığına inanıyorlar. Ayrıca, yerel beslenmenin yakıt tasarrufu sağladığı ve iklim krizine etki eden seragazı emisyonlarını azalttığı da unutulmamalı.
Bitki Bazlı Proteinler
İklim krizine, açlığa, yoksulluğa karşı çözümümüz yine yabana ve geleneksele dönmekte, ata tohumlarında. Biyoçeşitliliğin korunması tam da bunun için gerekli. Bugün, küresel gıda arzının %75’i yalnızca 12 bitki ve beş hayvan türünden geliyor; milyarlarca insan hep aynı şeyi tüketiyor. Üretilen gıdanın 1,3 milyar tonu, her yıl kayba uğruyor; israf oluyor. Her gün başını yastığa aç koyan milyonlarca insan varken obezite verileri de giderek artıyor. Bu bağlamda günümüzün “kısıtlı” beslenme şeklini, çeşitliliğe doğru yönlendirmek şart. Buğday, mısır, pirinç gibi monokültürel tarımdan uzaklaşıp farklı alternatiflerle hem toprağı hem de sağlığımızı iyileştirmemiz mümkün.
Bitkisel protein kaynağı dendiğinde de akla ilk gelmesi gereken baklagiller. Nature Foods’da 2021 yılında yayımlanan bir araştırmaya göre, hayvansal gıdalardan kaynaklanan emisyonlar bitki bazlı gıdalardan iki kat daha yüksek. Baklagiller karbon tutması, azot sabitlemesi, toprak erozyonunu önlemesi gibi birçok yararı olan iklim dostu gıdalar. Hayvancılık sektörünün insan kaynaklı yıllık seragazı salımlarının %14-15’inden sorumlu olması nedeniyle alternatif protein kaynaklarını da değerlendirmek gerekiyor. Baklagiller, bitki temelli yemekler, zeytinyağlılar zaten bizim geleneklerimizde var. Fakat yeni adımlar atılmadığı sürece hayvansal protein fiyatları yükselirken bitkisel protein verimsiz şekilde hayatımıza yetmeyecek; bitkisel proteini daha verimli kullanmanın yolları araştırılmalı.
Gıda endüstrisi, emilimi yüksek, sağlığı da koruyan doğal ve lezzetli bitkisel protein ürününü bulmak zorunda. Daha iyi emilim, daha iyi biyoyararlanım konusunda ise filizlendirme yöntemi geleceğe dair umut veriyor. Baklagiller filizlendirildiğinde, hem sindirimi ve emilimi kolaylaşıyor hem de daha yüksek antioksidan kapasitesi ve daha yüksek protein emilimi sunuyor.
Rengarenk Çeşitlilik, Hedef 30
Dünya Sağlık Örgütü’nün sağlığınızı korumak için her gün beş porsiyon sebze- meyve alımı önerisini daha önce de duymuşsunuzdur. Bu öneri son yıllarda yeni araştırmalarla güncelleniyor, en önemli nokta ise rengarenk beslenmek ve çeşitlilik yaratmak. Tabağınızda ne kadar gökkuşağı oluşturursanız aslında hem doğaya hem de kendi sağlığınıza katkıda bulunmuş oluyorsunuz.
American Gut Project’in bir parçası olarak yürütülen araştırmada haftada 30 çeşit bitki tüketmenin bağırsak sağlığı için önemi vurgulanıyor. Peki, bu 30 bitki neleri kapsıyor?
Faydalı olarak tanımlanan bu bitkiler farklı grupları içeriyor: Tam tahıllar, sebzeler, meyveler, baklagiller, yağlı tohumlar, baharatlar olmazsa olmazlardan. Anahtar nokta ise çeşitlilik. O halde kendinize bir not defteri alıp haftalık 30 hedefinize ulaşmayı not edebilirsiniz.
Bu yazı, ekoIQ’nun 113. sayısında yayımlanmıştır. Dergiye buradan ulaşabilirsiniz.