İnsan faaliyetleri ve iklim değişikliğiyle hızlanan toprak erozyonu giderek daha fazla alanı kaplıyor. 2050 yılına kadar dünya yüzeyindeki toprakların %90’ının bozuluma uğraması beklenirken, Erozyonla Mücadele Haftası etkinlikleriyle dünyanın içinde bulunduğu bu kritik eşiğe dikkat çekiliyor. Uzmanlar, Bakü’de gerçekleşen COP29’da toprak ve erozyon tehlikesine yönelik somut adımlar atılmasını talep ediyorlar.
Her yıl Kasım ayının üçüncü haftası, dünya çapında onlarca STK’nın ve Birleşmiş Milletler’in (BM) önderliğinde, “Dünya Erozyonla Mücadele Haftası” başlığı altında konunun önemi üzerine farkındalık ve farklılık yaratmaya yönelik etkinlikler düzenleniyor.
Tüm hafta boyunca toprağın ekosistemlerin ve biyolojik çeşitliliğin korunması, iklimin düzenlenmesi, gıda üretimi ve suyun arıtılması için ne kadar hayati olduğuna dikkat çekilerek, erozyon kaynaklı toprak bozulumunun vardığı kritik aşama ortaya konuyor.
3,2 milyar İnsanı Etkileyen Bir Toprak Bozulumu Söz Konusu
Dünyadaki mantarların %90’ı, bitkilerin %85’i ve bakterilerin %50’sinden fazlası toprakta yaşıyor. Dolayısıyla bu gerçek, toprağı tür açısından en zengin habitat yapıyor. Ancak Dünya Çölleşme Atlası‘na göre, toprakların %75’i zaten bozuluma uğramış durumda ve bu durum doğrudan 3,2 milyar insanı etkiliyor. Mevcut eğilimlerin devam etmesi durumunda ise bu oranın 2050 yılına kadar %90’a yükseleceği tahmin ediliyor.
Toprak ayrıca karbon yakalama yoluyla iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir müttefik. Günümüzde küresel olarak topraklarda 2,500 gigatonun üzerinde karbon depolanıyor. Ancak toprağın sunduğu potansiyel bunun çok ötesinde. Toprak erozyonunu durdurmak, toprak sağlığını iyileştirmek ve sürdürülebilir tarım uygulamalarını teşvik etmek amacıyla başlatılan küresel bir farkındalık kampanyası olan Save Soil’ın (Toprağı Koru Hareketi) bir analizine göre, şu anda çiftçilerin bakımı altındaki arazilerin kolektif potansiyeli, sanayi sonrası ısınmayı 2 derecenin altında sınırlamak için gereken karbon emisyonlarında %27’lik bir azalma sağlama potansiyeline sahip. Yanı sıra sağlıklı toprak tarımsal sistemlerin temeli olarak dünyayı beslemede vazgeçilmez bir rol üstleniyor. Aynı zamanda 8 milyardan fazla insanın gıda üretiminin %95’i için de doğrudan bir gereklilik.
2015’te Küresel Anlamda Bir Rehber Geliştirildi
Tüm bu gelişmeler karşısında erozyonu önlemek ve toprağı korumak amacıyla, 1980 yılında BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından kabul edilen Dünya Toprakları Şartı (World Soil Charter) güncellenerek, Haziran 2015’te Gözden Geçirilmiş Dünya Toprakları Şartı (Revised World Soil Charter) kabul edildi. Bu belge, toprakların sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi için uluslararası bir rehber olarak kabul edildi.
Su veya rüzgar etkisiyle gerçekleşen toprak erozyonu, dünya genelinde toprak sağlığına yönelik en önemli tehditlerden birini oluşturuyor. Dolayısıyla erozyon, çoğu durumda uygulanması zor olmayan en iyi yönetim uygulamaları ile önlenebiliyor. Gözden Geçirilmiş Dünya Toprakları Şartı rehberliğinde toprak erozyonunu önlemek için en iyi sürdürülebilir toprak yönetimi pratiklerine dair ilkeler de belirlendi. Toprak yüzeyini korumak için artıklar veya canlı bitkilerle toprak örtüsünün sağlanması, toprak yüzeyi koşullarının stabilize edilmesi ve iyileştirilmesi, erozyon yaratıcı faktörlerin kontrolü veya yönetimi öne çıkarıldı.
Küresel Durum Raporu Toprağı Ele Almakta Yetersiz Kaldı
Geçen yıl Dubai’de düzenlenen BM COP28 zirvesindeki müzakereler, toprak bozulmasını acil bir mesele olarak kabul etti. Sürdürülebilir Tarım, Dayanıklı Gıda Sistemleri ve İklim Eylemi Deklarasyonu, küresel dikkatlerin nihayet gıda sistemlerine yöneldiğini gösterdi. Uzun zamandır beklenen bu başlangıç, 158 ülke tarafından imzalandı ve bu karar bugüne kadar oybirliğiyle kabul edilen en kapsamlı kararlar arasında yer aldı. Ancak, nihai Küresel Durum Raporu’nda kritik bir eksiklik vardı: “Toprak” kelimesi. Sürdürülebilir tarımı ele alırken, Küresel Durum Raporu, toprak sağlığı ile ilişkiyi kurma konusunda başarısız oldu.
Nihai rapor, doğa korumasını ve restorasyonu talep ediyor ve sürdürülebilir arazi yönetim uygulamalarının ekonomik, sosyal ve çevresel faydalarını, örneğin iklim direncinin ve refahın artırılmasını ele alıyor. Öte yandan toprak sağlığının bu tüm meselelerin merkezinde olduğunun vurgulanmamış olması ise gözden kaçırılıyor. Dolayısıyla, bilim insanları, çevre STK’ları ve aktivistleri bu yıl Azerbaycan’ın başkenti Bakü’nün ev sahipliğini yaptığı COP29’dan “toprak” ve “erozyon” başlıklarına yönelik daha gelişmiş kararlar ve taahhütler beklentisi içine giriyorlar.