Türkiye, COP29’da 2053 uzun dönemli iklim strateji belgesini Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (UNFCCC) sundu. BM’ye sunulan belgede, kömürden çıkışa dair bir politika yer almamakla birlikte “kömür” kelimesi bir kez dahi geçmiyor. Genel bir hedef olarak, mevcut fosil yakıta dayalı tesislerin altyapısının gözden geçirileceği aktarılıyor.
YAZI: Bulut BAGATIR
Türkiye, Azerbaycan’ın Bakü kentinde dün başlayan COP29’da 2053 uzun dönemli iklim strateji belgesini Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (UNFCCC) sundu. Türkiye’nin 2053 net sıfır emisyon hedefine önemli katkı sağlayacağı iddia edilen belgede kömürden çıkışa dair bir politika yer almıyor. Böyle bir politikaya yer verilmemesinin yanı sıra kömür kelimesi bir kez dahi geçmiyor. Genel bir hedef olarak, mevcut fosil yakıta dayalı tesislerin altyapısının gözden geçirileceği aktarılıyor.
Geçtiğimiz 10 yılda nüfusun %13, GSYİH’nin ise %67 arttığı belirtilirken, ekonomik büyümeyle birlikte enerji tüketiminin %34 oranında arttığı, enerji sektöründen kaynaklanan emisyonların da paralel şekilde %26 oranında yükseldiği belirtiliyor. 2022 yılındaki verilere göre, toplam emisyonlarda en büyük payı %71,8 ile enerji sektörü oluştururken, onu %12,8 ile tarım, %12,5 ile endüstriyel süreçler ve ürün kullanımı ve %2,9 ile atık sektörü izledi. Enerji sektörü içerisindeki kırılımlara bakıldığında ise elektrik ve ısı üretiminin en büyük emisyon kaynağı (%26) olduğu görülüyor. Enerji sektörü kaynaklı emisyonları azaltmak 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşmak adına en öncelikli yol.
Son dönemde uygulamaya konulan yenilenebilir enerji politikaları ve teşvikleri ile, özel sektör yatırımlarının fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye yönlendirildiğinden bahsediliyor. 2024 Ağustos ayında 18,5 GW olan güneş enerjisi ve 12,3 GW olan rüzgar enerjisi kapasitesini, 2035’te sırasıyla 76,9 GW’a ve 43,1 GW’a yükseltilmesi hedefleniyor. 2030’a kadar rüzgar, güneş, jeotermal ve hidroelektrik gibi kaynaklara yaklaşık 59 milyar dolar, enerji verimliliğine ise 20 milyar dolar yatırım yapılması planlıyor.
Ayrıca karbon yakalama, kullanma ve depolama (CCUS) teknolojisinin özellikle emisyon azaltımlarının daha zorlu olduğu sektörlerde önem kazanacağı aktarılıyor. Ancak çalışmalar aksini iddia ediyor. Örneğin, Enerji Ekonomisi ve Finansal Analiz Enstitüsü’nün bir çalışması, CCUS teknolojisinin düşük yakalama oranı, yüksek maliyetler ve düşük performans geçmişi nedeniyle küresel çelik endüstrisinin karbondan arındırılmasında önemli bir rol oynamasının pek mümkün olmadığını ortaya koyuyor. Küresel çelik sektörü, dünyadaki karbondioksit (CO2) emisyonlarının yaklaşık %8’inden sorumlu.
Seragazı emisyonlarının azaltılması ve 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşılabilmesi için yenilenebilir enerji, elektrifikasyon, enerji verimliliği, yeşil hidrojen ve enerji depolamanın aynı sıra nükleer yatırımlara da bel bağlanacağı görülüyor. Nükleer enerji temiz enerji kaynakları arasında gösterilerek, fosil yakıtlara bağımlılığı azaltmak için güneş, rüzgar, hidroelektrik, jeotermal ile beraber kullanımının yaygınlaşmasının beklendiği kaynaklar arasında yer alıyor. Bu doğrultuda nükleer enerji kapasitesinin 2030’da 4,8 GW’a, 2035’te ise 7,2 GW’a çıkarılması hedefleniyor.
Hazırlanan strateji kapsamında gerçekleştirilen yatırımlarla sağlanacak yeşil dönüşümün, enerji ithalatı, fosil yakıt kaynakları, hava kirliliği, tarımda üretim kaybı gibi olumsuz etkileri azaltarak yıllık ortalama milli gelirin %7,8’ine ulaşabilecek ekonomik ve çevresel faydalar sağlayacağı öngörülüyor.