Geleneksel üretim ve tüketim biçimlerinin devam etmesi halinde, sadece iklim değişikliğinden kaynaklanan küresel ekonomik kayıpların 2050 yılına kadar 23 trilyon dolara ulaşma ihtimali var. Şirketlerin artık tüm fonksiyonlarının sürdürülebilirlik odaklı iş yapması bir zorunluluk haline geliyor.
Prof. Dr. Ahu ERGEN, Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi [email protected]
Toplumun işletmelerden beklentileri geçmiş yıllara göre çok daha fazla. İklim krizi, derinleşen eşitsizlikler, dezenformasyon, biyoçeşitlilik kaybı, aşırı hava olayları ve istemsiz göç gibi toplumsal ve çevresel sürdürülebilirlik sorunları çok sayıda şirketin varlığını, büyümesini ve rekabet gücünü doğrudan etkiliyor. Kurumsal sosyal sorumluluk kampanyaları ve hayırseverlik ise iklim krizi gibi bugünün karmaşık ve büyük ölçekli sorunlarını çözmede tek başına yeterli değil.
Geleneksel üretim ve tüketim biçimlerinin devam etmesi halinde, sadece iklim değişikliğinden kaynaklanan küresel ekonomik kayıpların 2050 yılına kadar 23 trilyon dolara ulaşma ihtimali var. Şirketlerin artık tüm fonksiyonlarının sürdürülebilirlik odaklı iş yapması bir zorunluluk haline geliyor. Bazı çözümler aşağıda yer alıyor:
- Eko-inovasyon: Kaynak kullanımını azaltarak ve olumsuz ekolojik etkileri en aza indirerek çevresel sürdürülebilirliği artıran ürün, süreç veya hizmetlerin geliştirilmesi.
- Ürünün Yeniden Tasarımı: Biyolojik olarak parçalanabilen malzemeler kullanarak ya da enerji verimliliğini artırarak ürünleri daha sürdürülebilir olacak şekilde yenilemek.
- Süreç Yeniliği: Emisyonları ve atığı azaltmak için temiz üretim tekniklerinin benimsenmesi.
- Ürün Ömrünün Uzatılması: Bakım, onarım ve yükseltme yoluyla ürünlerin yaşam döngüsünü uzatan stratejiler.
- Kaynak Geri Kazanımı: Kullanım ömrünün sonundaki ürünlerden malzemeleri geri kazanarak yeniden kullanım ve geridönüşümü mümkün kılmak için tasarlanmış sistemler.
- Hizmet Olarak Ürün: Ürünlerin satılmak yerine kiralandığı, üreticileri uzun ömürlülük için tasarım yapmaya ve kullanılmış ürünleri geri almaya teşvik eden bir model.
- İş İşbirliği: Sürdürülebilir inovasyon için bilgi ve kaynakları paylaşmak amacıyla diğer kuruluşlarla ortaklık kurmak.
- Döngüsel Ekonomi: Ürünlerin, malzemelerin ve kaynakların yeniden kullanıldığı, onarıldığı ve geri dönüştürüldüğü kapalı döngü sistemi. Accenture tarafından hazırlanan bir rapora göre, döngüsel ekonomiye geçiş 2030 yılına kadar 4,5 trilyon dolarlık değer yaratabilir.
Şirketler Sürdürülebilirlik Konusunda Odaklarını mı Kaybediyor?
“Getting Strategic About Sustainability” isimli HBR makalesinde yazarlar pek çok şirketin sürdürülebilirlik konusunda yeterince faal olamadıklarını çünkü çok fazla soruna aynı anda odaklanmaya çalıştıklarına vurgu yapıyor. Bu da şirketlerin büyük ölçekli etki yaratmalarını engelliyor. Yazarlara göre liderler öncelikle çağımızın başlıca toplumsal ve çevresel sorunlarını bilmeli, sonrasında devletlerin, müşterilerin, yatırımcıların, çalışanların ve tedarikçilerin bu konulara bakış açılarını anlamalı.
Şirketlere; sürdürülebilirlik stratejisini seçerken; (i) Şirket değeri (Sürdürülebilirlikle ilgili konular kârlılığımızı ve maliyetlerimizi nasıl etkileyecek?) (ii) Paydaş etkisi (İç ve dış paydaşlarımız hangi sürdürülebilirlik meselelerini önemsiyor?) (iii) Bilim ve teknoloji (Bilimsel veriler şirketimizin gezegen üzerindeki etkisi hakkında ne söylüyor?) (iv) Amaç (Şirketimizin
varoluş nedeni nedir? Değişebilir mi?) odaklı bakışla karar vermeleri öneriliyor. Şirketler bu dört temel konunun kesiştiği yerlere yatırım yapmalı, yenilik yapmalı ve stratejik ortaklıklar geliştirmelidir.
Liderlerin bir işletmenin ne olduğunu ve dünyada değişimi nasıl yönlendirdiğini yeniden düşünmesi gereken günlerden geçiyoruz. Ne kadar büyük ya da güçlü olursa olsun hiçbir işletme, bu sorunların tek sahibi değildir ve üstesinden de yalnız gelemez. Ne var ki, tüm sorumluluklardan kaçmak da bugünün dünyasında kabul edilemez.
Şirketlerin verimlilik ve sürdürülebilirlik adına düşük riskli alanlarda paydaşlarıyla ortaklık kurmaları, daha zor ve sistemik sorunların üstesinden gelmek için alan yaratmalarına olanak sağlayabilir. Başarılı ortaklıklar ya da işbirlikleri, sürdürülebilir iş modellerine geçişte algılanan riskleri azaltır. Diğer yandan pek çok toplumsal ve çevresel sorunla ilgili kapsamlı bilgiye sahip sivil toplum kuruluşlarıyla (STK) işbirliği şirketlerin önünü açabilir. Bazen de insanlığı tehdit eden sorunları çözmek için mevcut sistemi ya da iş yapma biçimlerini değiştirmek gerekir. Bu durumda da sivil toplum, devlet ve iş dünyası bir arada olmalıdır.
Bu yazı ekoIQ’nun 115. sayısında yayımlanmıştır. Dergiye buradan ulaşabilirsiniz.