#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
yasanabilirkentler 115 (2) k

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı COP29’a Yerelden Bakış

COP29, 11-24 Kasım tarihlerinde Azerbaycan’ın Bakü kentinde gerçekleşti. Dünya nüfusunun çoğunluğu kentlerde yaşadığından, iklim krizi artık yerelden ele alınması gereken bir sorun haline geldi. Bu nedenle COP29’u Sürdürülebilirlik için Yerel Yönetimler (ICLEI) Küresel Politika ve Savunuculuk Başkanı Yunus Arıkan ile değerlendirdik.

Sibel BÜLAY [email protected]

2023’te gerçekleşen COP28 ve 2025’te gerçekleşecek olan COP30: Her ikisi de iklim mücadelesi açısından çok önemli. COP28, fosil yakıtlardan çıkış gibi çok sayıda önemli karara sahne oldu. COP30’da ülkeler 2030 hedeflerini gerçekleştirmek amacıyla hazırladıkları ulusal bildirimleri sunacaklar ve 1,5 derecelik ısınma hedefinin geleceği belirlenecek. COP29 ise önemli bir şeyin çıkmayacağı “Geçiş COP’u” olarak değerlendiriliyordu. COP29’un ikinci haftasındaysa finansman konusu ağırlıklı olarak gündeme geldi ve “Finansman COP’u” deyimini çokça duyar olduk. Fakat sonuç olarak beklenen finansman çıkmadı. Sen bunu nasıl değerlendiriyorsun?

Finansman çıkmadı demek doğru değil. Bu yıl siyasi dengeler çok daha farklıydı. Bir yıl içerisinde dünyada olanlar açısından Dubai’nin siyasi atmosferiyle Bakü’deki siyasi atmosfer çok farklıydı. 12 ay gibi kısa bir sürede dünya dengeleri alt üst oldu.

Avrupa Birliği’nin (AB) bu COP’da bir hedef belirleme şansı yoktu, çünkü siyasi irade yoktu. Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) Trump 2.0 gelince ortalık karıştı. Paris Anlaşması’ndan çıkmayı düşünen bir yönetimden bahsediyoruz. ABD tamamen süreçten koptu denebilir. Gelişmekte olan ülkelerin tavrı ise her zamanki gibi, “Parayı görmeden biz adım atmayız” idi. Bu siyasi dengeler içerisinde ABD veya AB’nin zaten masaya para koyma şansları yoktu. Dolayısıyla finansman beklentisi gerçekçi değildi. Buna karşın Kuzey’den Güney’e kamu kaynaklarından oluşan iklim paylaşımı olan 100 milyar dolar, 300 milyar dolara çıktı. Ek olarak 1 trilyon doların farklı kaynaklardan elde edilmesine karar verildi. Yani 2035 itibarıyla iklim finansmanına akacak para toplam 1,3 trilyon dolar. 1 trilyon doların kaynağını henüz kimse söyleyemese de kamu dışındaki kaynaklardan gelmesi hedefleniyor. Nedir bunlar? Fosil yakıta verilen destekler, havacılık ve denizcilikten elde edilecek kesintiler, zenginlerin vergilendirilmesi gibi pek çok fikir uçuşuyor. Gelişmekte olan ülkeler iklim finansmanının sadece kamudan gelmesini savunuyorlardı. Varılan uzlaşmada kaynak çeşitliliğinden bahsediliyor ve bu COP’dan çıkan önemli kararlardan biriydi. Bakü’nün başarısı kamu bütçesinin 100 milyar dolardan 300 milyar dolara çıkarılmasıydı (Mevcut siyasi atmosferde daha fazlası olamazdı). İkincisi ise kamu dışındaki kaynakların da iklim mücadelesinde kullanılmasına olanak tanınmasıydı.

Bugün itibarıyla teknoloji var elimizde; aygıtlar var; yöntemler var. Tek eksik siyasi kararlılık. İklim müzakerelerinin en büyük darboğazı bence bu toplantılara katılanlar… Davul başka, tokmak başka. 30-35 yıllık iklim müzakerelerinden bahsediyoruz. Sen de yıllardır içeriden izliyorsun. Çevre aktivistleri, çevre mühendisleri, çevre yöneticileri: Bizler Don Kişot gibi yel değirmenlerine karşı çok büyük savaş verdik ve iklim camiası fosil yakıt bağımlı bir dünyayı yıkmayı başardı. Şimdi en zorlu aşamaya giriyoruz. Yeni bir dünya kuruyoruz. Bir şeyi yıkmak kolay, yeniden kurmak zor. Başka camiaları bu sürece çekmeliyiz ve onların taşın altına ellerini koymalarını sağlamalıyız. Şu anda bu konuda zorlanıyoruz ama bence güzel şeyler olabilir. Tek koşul ulusal düzeydeki siyasetin bu sürece girmek zorunda olması. Brezilya halkı (eski cumhurbaşkanı) Bolsanaro’yu indirip Lula’yı başa getirerek Brezilya hükümetini iklime soktu. Ve Brezilya’nın ikinci ulusal bildirimi muhteşem bir vizyon içeriyor. “Biz iklim federalizmi yaratıyoruz” dediler. Bunu sağlayan elbette ki ICLEI ve diğer kurumlar ama esas böyle bir siyaseti iktidara taşıyarak Brezilya halkı yaptı bunu.

YunusArikan profilfoto k
Yunus Arıkan

Brezilya’da yaşanılanların tersi de ABD’de yaşandı. Ocakta başkanlık rolünü devralacak olan Trump’ın iklim müzakerelerinde önemli bir faktör olacağı çok konuşuldu.

Trump 2.0 döneminde iklim anlaşmalarında yaşanacak en büyük değişimin küresel işbirliği ruhundan çıkıp ulusal ve bölgesel kamplara doğru ayrılması olduğunu görüyoruz. Bu oluşumun en büyük zararı ise ülkeler arasındaki işbirliğinin azalması olacak. Ve

Küresel Kuzey’den, Küresel Güney›e gidecek maddi aktarmalar, maddi kaynak paylaşımları azalacak. Bu koşullarda yeni bir küresel işbirliği yöntemi nasıl olacak ve biz belediyelere burada nasıl bir rol düşecek; bunu tartışıyoruz. Çok daha yaratıcı ve çok daha gerçekçi çözümler sunmak zorundayız.

İklim anlaşmasını ülkeler imzaladı ve sorumluluk ülkelerde. Son üç COP toplantısında yerel yönetimlere resmi programda yer verildiğini görüyoruz. Yerel yönetimlerin iklim sürecindeki rolleri nedir?

Aslında biz başından bu yana yani COP1’den itibaren belediyeler olarak iklim süreçlerini takip ediyoruz. 1995’teki ilk COP’ta üç koza vardı: Özel sektör kozası, çevreciler kozası ve belediyeler kozasıydı. Fakat Kyoto Protokolü’nde kozalara resmi bir rol verilmedi. Dolayısıyla biz ilk 10-12 yıl sürecin dışında tutulduk.

Belediyeler olarak bizim üç hedefimiz vardı: İklim sürecinde rolümüzün resmen tanınması; sürece dahil edilmek ve desteklenmek (Recognize, Engage, Empower). 2015 Paris Anlaşması’nın metninde iklim mücadelesinde her düzeyde hükümet kademesinin önemli rolü olduğu kabul edildi. Son üç yılda yaşananlar ise aslında Paris Anlaşması’nın uygulanması sayesinde gerçekleşti.

Glasgow’daki COP26’da, çok katmanlı yönetişimin önemi vurgulandı. Şarm-el Şeyh’deki COP27’de, iklim konferansında ilk kez Kent ve Çevre Bakanlığı Zirvesi yapıldı ve orada ilk kez kentleşme ve iklim konusu tartışmaya açıldı. Dubai’deki COP28’de, bunu bir aşama daha ileriye götürdük ve Yerel İklim Hareketi Zirvesi yapıldı. Ayrıca Dubai’de CHAMP girişimi kabul edildi. CHAMP’i imzalayan 74 ülke arasında Türkiye de var; 2025’te sunacakları ulusal bildirimlerini hazırlarken belediyelerle birlikte çalışmaya söz verdiler. Ve biz şu anda bunun uygulamasındayız. Bütün bu gelişmeler sayesinde güçlendik. Bugün eğer söyleyecek sözümüz varsa ve sesimiz çıkıyorsa bu 30 yıldır mücadelenin somut sonuçlarını, uygulamalarını hayata geçirmemizle alakalı.

Azerbaycan da bu bir yıllık süreç içinde önemli ve güzel çalışmalar yaptı. Örneğin, karbon salımlarını azaltma konusundaki en önemli çalışmanın tartışıldığı Mitigation Work Programı’nda yıl boyunca kentler tartışıldı. Ve iklim camiasında kentleşme konusu artık çok çok daha farklı boyutlara geldi. Siyasi tartışmalar bir yana, Kuzey’i de Güney’i de; Afrika’sı da Çin’i de; Ada ülkeleri de Kanada’sı da iklim ve kentleşme konusunda son derece olumlu yönde ilerliyorlar. Yani herkes bunun farkına varmış durumda. Bu gelişmeler üzerine artık bir şeyleri inşa etmemiz daha kolay. Yolumuz elbette ki uzun ama elde ettiğimiz kazanımlar da son derece önemli.

COP devam ederken iklim sürecinin yetersiz olduğunu ve yenilenmesi gerektiğini vurgulayan, iklim camiasının önemli isimlerinin imzaladığı bir mektup yayımlandı.

Bu aslında bizim Glasgow’dan itibaren söylediğimiz bir konu. İklim konferansları artık Paris Anlaşması çerçevesinde yürütülmeli. Müzakerelerinin yapısı tamamen Kyoto döneminin, yani 1990’ların mantığıyla yürütülüyor. Kurumlar, kuruluşlar, yapılar hep o döneme ait. Paris Anlaşması sonrası örneğin High Level Champion gibi, Marakeş Partisi gibi yapılar sürece dahil edildi ama henüz tam oturmadı.

İklim konferansının başarı göstergesi 80 bin, 100 bin kişinin katılımı olmamalı; başarının ölçüsü uygulama olmalı. 2022’de UNFCCC Yönetici Sekreteri Simon Stiell, yüksek düzeyli uzmanlar heyeti oluşturacağını, onların sürece öncülük edeceklerini, dolayısıyla değişimin içeriden geleceğini vadetmişti. Biz buna katılmak istediğimizi belirtmiştik ama böyle bir yapı gerçekleşmedi.

Biz bu konuda hem ICLEI olarak hem de Yerel Yönetimler Kozası olarak kesinlikle sürecin yenilenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yeni bir küresel işbirliği mekanizması geliyor ve biz artık kentsel dünyada yaşıyorsak yeni bir küresel yönetişimde kentler çok daha etkin yer almalı; hem ulusal düzeyde hem uluslararası düzeyde.

COP’ta, 2,5-3 derecelik bir ısınmaya doğru gidiyoruz denildi. Ama ısınmayı 1,5 derecede sınırlayabilecekmişiz gibi konuşuluyor.

Paris Anlaşması’nda hedef ısınmayı 1,5 derecede sınırlamak ve bu hedefi yakalama şansımız vardı. Aradan 10 yıl geçti. İlk ulusal bildirimlerle 5 derecelik bir gidişatı 3,5 dereceye doğru çekme şansına gelsek de yetmiyordu. O yüzden yeni ulusal bildirimlere ihtiyaç vardı. 2025’te şayet daha kararlı, daha azimli, daha kapsamlı ulusal bildirimler getirilirse bunu yakalayabiliriz deniyordu. Yani 1,5 derecede tutma şansımız hâlâ var deniyordu. Şimdi bu siyasi belirsizlikler içerisinde gelecek ulusal bildirimler bundan uzaklaşırsa o zaman gerçekten ısınmayı 1,5 derecede sınırlama şansımız kalmayacak. Bu yıl WRI “3 derecelik bir dünyada kentlerin durumu ne olacak?” konulu bir rapor hazırladı. Örneğin kentsel afetlerde yaşanacak kayıplar 10 katlara çıkıyor. O raporu kimse konuşmadı bile. Oraya gelemedik bile.

İşte oraya gelememiş olmak, bu gerçeği konuşmamış olmak da… Ne diyelim? Çok ümit vadetmiyor.

Evet, eskisinden daha umutlu değiliz. Bir sene önce Dubai’ye gittiğimdeki atmosfer ya da düşünce yapısı ya da duygu yapısı çok farklıydı. Bakü’ye zaten moral bozukluğuyla gittik. Bakü’den sonra daha iyiye doğru gitme ihtimalimiz azaldı. O bir gerçek. Bir seçenek hâlâ var ya da bir oluşum hâlâ var ama pencere giderek kapanıyor. Öte yandan başka seçenek de yok gibi. Yani mücadele etmeye devam edeceğiz.

Geleceğe umutla bakacağız diyelim.

Evet ve o anlamda Türkiye’de de yapılacak çok şey var. Şöyle bir bilgi vereyim: An itibarıyla ICLEI bünyesinde Avrupa’da en çok üye belediyesi olan ülke Türkiye. Almanya’dan, İspanya’dan, Fransa’dan daha fazla sayıda belediye Türkiye’den ICLEI’ye üye. Bu, yıllardır yaptığımız çalışmalar, hakikaten senin de bu konuda bireysel ve kurumsal gönüllü katkıların sayesinde. ekoIQ’da, Medyascope’ta yaptığımız pek çok çalışmanın etkisiyle bunlar yürüdü. 2025 yılında daha da büyüyeceğini tahmin ediyoruz. İstanbul bu yıl ICLEI’ye katılarak 200’üncü üyesi oldu. Bu konuda senin de yıllardır gerçekten çok güzel çabaların oldu. Bizi buluşturmaya çok çalıştın ve sonunda başardık. Bakü’de Türkiye açısından sevindirici güzel gelişmeler vardı. Örneğin, Muğla Büyükşehir Belediyesi Kentleşme ve Çok Katmanlı Yönetim Pavilyonu’nda çok güzel bir ev sahipliği yaptı. Yeni üyelerimizden Merzifon Belediyesi’ni ağırladık. Marmara Belediyeler Birliği, Türkiye Belediyeler Birliği yetkilileriyle buluştuk. COP29 Kentler ve Çok Katmanlı Eylem Pavilyonu’nun ev sahipliğini T.C. İller Bankası Genel Müdürlüğü ve Azerbaycanlı yetkililer yaptılar. Türkiye’de belediyelerin iklim çalışmalarında siyasi çekişmeleri bir tarafa bırakıp uzlaşmayı başardık; hem ülke düzeyinde hem de uluslararası düzeyde.

Şahsen bir başka bilgiyi daha şöyle paylaşayım: Türkiye’deki paydaşlarla, dostlarımızla çalışmalarımızı ilerletmeye çalışıyoruz. Küresel İklim Akademisi diye yeni bir oluşum içerisindeyiz. Pek çok değerli arkadaşlarımla birlikte yeni bir dernek kurduk. Kuruluş bildirgesini biz Bakü’deyken İçişleri Bakanlığı’na verdik. Önümüzdeki yıllarda Küresel İklim Akademisi olarak da sizlere seslenmeye çalışacağız. O konuda da senin katkılarını, desteğini bekliyoruz. Bu süreçlerde yeni bir ses, yeni bir fikir, yeni bir nefesle belki tekrar hem Türkiye hem bu bölge coğrafyası hem de küresel çalışmalara destek olabileceğimizi sanıyorum. Bu anlamda da son nefese kadar çalışmaya devam edeceğiz.

Bu yazı ekoIQ’nun 115. sayısında yayımlanmıştır. Dergiye buradan ulaşabilirsiniz.