Avrupa, Asya Pasifik ve Amerika kıtasında yürütülen yeni bir araştırmanın sonuçlarına göre, 26 binden fazla katılımcının yarısına yakını, şirketin sosyal ve çevre ile ilgili değerlerini paylaşmaması durumunda bir işi kabul etmeyeceğini belirtti. Üstelik bu oran, geçen yıla göre yaklaşık %26’nın üzerinde artış gösterdi.
İnsan kaynakları alanında çalışan Randstad’ın yayımladığı güncel rapor, yeni bir iş yeri standardının oluştuğuna işaret etti. Araştırma; Avrupa, Asya Pasifik ve Amerika kıtasındaki 35 pazarda, 26 binden fazla çalışanla yürütüldü. Workmonitor 2025 araştırması; zorlu ekonomik koşullara, jeopolitik değişimlere ve teknolojik ilerlemelere karşın yeteneklerin beklentilerinin çok yönlü olmayı sürdürdüğünü ve bu durumun iş yerinin geleceğini yeniden şekillendirdiğini ortaya koydu.
İş-Yaşam Dengesi Ücretten Önemli
22 yıldır gerçekleşen araştırmanın tarihinde ilk kez %83’e karşı %82 oranla iş-yaşam dengesi ücretten daha önemli görülüyor. Bu oran Türkiye’de %90’a karşı %88 ile global rakamların üzerinde. Rapor, yeteneklerin kişiselleştirmeye, topluluğa ve beceriler konusunda geleceğe hazırlanmaya öncelik verdiğini ve işverenlerin bu ihtiyaçlara kulak vermesi gerektiğini gösteriyor.
Daha İyi İş Koşulları için Mücadele Sürüyor
Yetenekler, beklentileri karşılanmadığı takdirde harekete geçiyor. Katılımcıların neredeyse yarısı (%45) daha iyi iş koşulları için mücadele ettiklerini söylüyor. Bu durum globalde çalışanların %44’ünün, Türkiye’de ise %41’inin iş yerlerinin toksik atmosfere sahip olduğunu düşündükleri için işten ayrıldıklarını bildirmesiyle de kanıtlanıyor. Bu oran globalde geçen yıla göre %33’ün üzerinde bir artışa işaret ediyor.
Rapor, yeteneklerin iş yerlerinin kendi değerleri ve tercihleriyle uyumlu olmasını istediğini gösteriyor. Katılımcıların üçte biri (%29) liderlerinin bakış açıları veya duruşlarıyla aynı fikirde olmadıkları için halihazırda işinden ayrılmış durumda.
Şirketlerin Sosyal ve Çevresel Değerleri Belirleyici
Geçen yıla oranla yaklaşık %26’nın üzerinde bir artışla, katılımcıların yarısına yakını (%48), şirketin sosyal ve çevre ile ilgili değerlerini paylaşmaması durumunda bir işi kabul etmeyeceğini ifade ediyor. Bu oran %63 ile Türkiye’de çok daha yüksek. Benzer bir orandaki katılımcı da (%43) işverenlerinin siyasi konulardaki tutumu nedeniyle işten ayrılmayı düşünüyor.
Araştırmanın sonuçlarına göre, bölgesel olarak Asya-Pasifik (APAC) ve Latin Amerika’daki yetenekler bu konuda en güçlü hissiyatı yaşadı (%52 ve %55 sırasıyla), Hindistan’daki (70%) ve Türkiye’deki (63%) yetenekler bu konuda en açık sözlü olanlar. Sırasıyla %53 ve %52 ile, Y kuşağı ve Z kuşağı katılımcıları, X kuşağından (%45) ve baby boomers’dan (%42) belirgin şekilde daha yüksek sıralarda yer aldı.
İşverenlerin insan odaklı bir yaklaşımı benimsemeleri gerektiğine işaret eden araştırma sonuçları, eşitlik ve çevre politikalarını güçlendirmenin yanı sıra bağımsızlık ile güveni artıran iş süreçleri oluşturmanın önemini de vurguluyor.
Ücret, Topluluk Duygusu Karşısında Önemsizleşebiliyor
Son yıllarda bireyselliğin istikrarlı yükselişi, birçok kişinin profesyonel yaşamlarında bir anlam ve bağlanma duygusu aramasına neden oldu. Artık yeteneklerin büyük çoğunluğunun (%83) işyerlerinden onlara bir topluluk duygusu sunmalarını beklediği görülüyor. Türkiye’de bu oran %88 seviyesinde. Katılımcıların yarısından fazlası (%55) ait olmadıklarını hissettikleri noktada işi bırakmaya hazır. Bu, geçen yılın %37’lik küresel ortalamasına göre önemli bir artış.
Bazı durumlarda ücret topluluk duygusu karşısında önemsizleşiyor, katılımcıların üçte biri (%36) işyerinde arkadaşları varsa daha az para kazanmaya aldırmayacağını ifade ediyor. Türkiye’de bu ortalama %50 ile globalden 14 puan daha yüksek, çalışanların yarısından fazlası bu arkadaşlığa önem veriyor. Aynı zamanda bu durum, yeteneklerin üretkenliğini de etkiliyor; globaldeki katılımcıların %85’i, Türkiye’deki katılımcıların ise %90’ı, meslektaşlarıyla bir topluluk duygusu içindeyken işlerinde daha iyi performans göstereceklerine inanıyor.
Beklentiler ve Gerçekler Arasında Uçurum
Araştırmaya göre, Türkiye’deki katılımcıların yarısından fazlası (%53) kendilerine gelişim fırsatları sağlanmazsa işlerini bırakacaklarını ifade etti. Araştırma, öğrenme ve gelişimin yetenek için önemli olmaya devam ettiğini ancak beklentiler ve gerçekler arasında bir uçurum bulunduğunun da altını çiziyor.
Geçen yıl katılımcıların %29’u, kariyerlerini geleceğe hazırlayacak gelişim fırsatları sağlanmazsa işi bırakacaklarını söylemişti; bu yıl bu oran keskin bir şekilde %41’e yükseldi. Yapay zeka en çok aranan öğrenme ve gelişim fırsatı iken (%23), bunu BT ve teknolojik okuryazarlık (%11) ile yönetim ve liderlik becerileri (%7) takip ediyor.
Türkiye’deki katılımcılar ise beklentiler konusunda %53 ile global ortalamaların 12 puan üzerinde. Türkiye’deki çalışanlardan %42’si (Baby Boomers kuşağının %39’u, Z kuşağının ise %34’ü) yapay zeka konusunda eğitilmek istiyor. Bu talebe rağmen yeteneklerin üçte birinden fazlası (%36) işverenlerinden bu tür eğitim fırsatları alamadıklarını belirtiyor. Bu beklentinin karşılanmaması durumu %60 ile Türkiye’deki çalışanlarda çok daha yüksek.