Gıda

Adil ve Sağduyulu Beslenmek Mümkün!

beslenmek

“Süper gıda” olarak da bilinen moringanın, hem yaprağından hem sapından hem de kökünden faydalanmak mümkün. Yüksek besin değeri ile tanınmaya başlanan moringa, günümüzde anavatanı olan Güney Asya’nın dışında Afrika ve Güney Amerika’nın bazı bölgelerinde de yetiştiriliyor.

 Editör’den…

Dünya Bankası’nın yayımladığı “Yaşanabilir bir Gezegen Tarifi: Tarımsal Gıda Sisteminde Sıfır Salıma Ulaşmak” başlıklı rapor, 1,5 derece hedefine ulaşılamamasında tarımsal gıda sektörünün güçlü etkisine dikkat çekiyor.

 İnsanlık Pirinç, Mısır ve Buğdayla Doyuyor

Dünya nüfusunun 2050 yılında, 9,8 milyara ulaşması bekleniyor ve gıda üretimi, küresel seragazı emisyonunun %30’unu oluşturuyor. Yalnızca 26 yıl sonra 10 milyara yaklaşacak insan nüfusunun küresel gıda talebi, günümüzdekinden %70 daha fazla olabilir! İnsanlığın gıda üretiminde sınırlı çeşitte bitkiye bağımlı olduğu “kısıtlı beslenme” şekli, küresel olarak tüketilen gıdanın %75’inin yalnızca 12 bitki ve beş hayvan türünden oluşmasına yol açıyor. Gıda üretiminin kayda değer miktarı 170 bitki türünden elde ediliyor ve insanlığın kalori ve protein ihtiyacının %70’i yalnızca üç bitkiden karşılanıyor: Pirinç, mısır ve buğday. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre varlığı bilinen 350 bin kadar bitkinin en az 30 bininin yenmesinde hiçbir sakınca yok.

Gezegenimizde henüz gerçek değerini bulmamış, gıda olarak tüketilebilecek yüzlerce farklı yabani bitki türü yetişiyor. Batı Afrika’da ekilen ve kuraklığa daha dayanıklı olan “Folio” adlı tahıl, ABD gibi bazı ülkelerin restoranlarında talep görmeye başladı bile. “Süper gıda” olarak da bilinen “Moringa”nın hem yaprağından, hem sapından hem de kökünden faydalanmak mümkün. Yüksek besin değeri ile tanınmaya başlanan moringa, günümüzde anavatanı olan Güney Asya’nın dışında Afrika ve Güney Amerika’nın bazı bölgelerinde de yetiştiriliyor.

Afrika genelinde tüketilen kabak yaprağı kalsiyum, demir, potasyum, manganez ve vitamin içeriyor. Afrika’da bulunan yabani meyve ağaçları, yeni ekin olabilecek yaklaşık 3 bin türü barındırıyor. Özellikle çikolata çileği en popüler yeni ekinlerden biri olmayı başardı… Dünyanın çiftçilerinin yabani bitkileri yetiştirmedeki denemeleri başarılı sonuçlara ulaştıkça bölgesel ekin çeşitliliği de artış gösteriyor. Yabani bitkilerin çoğunun yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunun altını çizen Birleşmiş Milletler raporu; günlük ağacı, shea ağacı, Brezilya fındığı, ardıç meyvesi, meyan kökü, baobap ağacı, argan ağacı, candelilla, Afrika eriği, jatamansi, akasya sakızı ve altınmühür bitkilerinin önemine vurgu yapıyor. Bununla birlikte iklim değişikliği, aşırı hasat, işgalci böcekler, hastalıklar ve habitat kaybı yabani bitkiler için büyük tehdit oluşturuyor. Bu bitkilerin aromaterapi, doğal ilaç, gıda katkısı ve kozmetik amaçlı kullanımındaki artış ise yok olma sürecini daha da hızlandırıyor.

Son yıllarda etkilerini artıran iklim değişikliği, kuraklıklar, seller ve artan hava sıcaklıkları özellikle zorlu koşullar barındıran alanlarda tarımsal üretimi giderek daha fazla zora sokuyor. Londra Üniversitesi Akademisi profesörlerinden ve “Gezegenimizi Nasıl Kurtarırız?” kitabının yazarı Mark Maslin, bitki bazlı beslenme şeklinin gezegenimizi kurtarmaya yardımcı olabileceğini belirtiyor.

Oxford Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre, iklim hedeflerine ulaşmanın önemli yollarından birinin ne yediğimiz, ne kadar yediğimiz, yediklerimizin nasıl üretildiği ve ne kadarının atık haline geldiğiyle yakından ilişkili. Bir sivil toplum kuruluşu olan Cherwell Kolektifi’nin kurucusu Dr. Emily Connaly ise mevsimlik beslenme ve daha az atık çıkarmayı öneriyor. Kaliforniya Üniversitesi’nin yeni bir araştırmasına göre bitki ve işlenmemiş gıda merkezli beslenme, hem insanların hem de gezegenin sağlığı için faydalı.

 Beslenmenin de Etiği Vardır

Hayvan özgürleşmesini ve etik diyetlerin önemini anlatan düşünür Peter Singer, ekoiq’da çevirisi yayımlanan Michael Riojas imzalı Bir Filozofun Etik Beslenme Rehberi: Herkes Vegan Olmalı mı? söyleşisinde türler arası ayrımcılık, fabrika çiftliklerindeki yaşam koşulları ve iklim krizi konularını ele alırken şöyle bir açıklamada bulunuyor: “Hayvan özgürleşme hareketini savunmanın temeli, sadece bizim türümüze mensup olmadıkları için diğer varlıkların çıkarlarını görmezden gelmenin veya önemsememenin savunulamaz olduğuna dayanır. Bu durumu açıklamak için ‘türler arası ayrımcılık’ terimini kullanıyorum. Bu terim, ırkçılık ve cinsiyetçilik gibi diğer -izm’lerle paralellik kurmayı amaçlar. Umarım hitap ettiğim kitle de bu -izm’leri reddeder ve analoji tam olarak aynı olmasa da, bu durumlarda baskın bir grubun, hakim olduğu bir grubu kendi çıkarları için kullanmasını meşrulaştırmak adına bir ideoloji geliştirdiği görülür. Bir durumda renkli insanlar, diğerinde kadınlar ve bu durumda ise insan olmayanlar. Bu, baskın grubun oldukça zararına olsa da, ancak kendine bir miktar yarar sağlayacak şekilde bu grubu kullanmasını meşrulaştırmak için kullanılır. Bu nedenle, bir varlığın acı çekme yeteneği varsa, tür farkının acı çekme kapasitesi açısından önemsiz olduğunu görebilmeliyiz. Önemli olan, varlığın ne kadar acı çektiği ve bu acının türüdür: İnsanların deneyimleyebilecekleri acılarla karşılaştırabilir miyiz? Buna kısmen inanıyorum. Ve bu karşılaştırmayı yaptığımızda, insanlara hiçbir yararı olmayan ya da çok az yararı olan durumlarda insan olmayan hayvanlara büyük acılar çektirdiğimizi görmek zor değil. Benzer çıkarların eşit değerlendirilmesi ilkesinden -tür ayrımı gözetmeksizin geçerli olması gereken bir prensip- hayvanlara yapılan birçok muamelenin savunulamaz olduğu sonucu çıkar ve bu, hayvan özgürleşmesi için bir savunmadır ya da isteyenler için hayvan haklarının tanınması şeklinde ifade edilebilir.”

Verilerle Klimataryen Beslenmenin Önemi

ekoIQ’nun bir önceki sayısında, yazarlarımızdan Elif Gökçe Şahin’in Veri-Analiz sayfasında da değindiği gibi tarımsal gıda sektörünün yıllık seragazı salımı 16 GT seviyesinde ve bu seviye, tüm ısınma ve elektrik salımlarından biraz daha fazla. Rapor, 2050 yılına dek tarımsal gıda üretimindeki salımların “net sıfır seviyesine gelmesi gerektiğinin” altını çizmekle birlikte bu gerekliliğe yönelik atılacak adımlarla gıda arzı güvenliğinin iyileştirilmesi, küresel gıda sisteminin iklim değişikliğine karşı dayanıklılık kazanması ve olumsuz etkilenen nüfusların korunması gibi önemli faydaların da sağlanabileceğini ifade ediyor. Bununla birlikte rapor, tarımsal gıda sektörünün net sıfır seviyesine ulaşması için gereken finansal yatırımın çok düşük olduğunu belirtiyor. Öte yandan tarımsal gıda sektörüne yapılacak yatırımların 18 kat artarak yıllık 260 milyar dolar seviyesine gelmesi 2030’a kadar sektörün tüm seragazı salımlarını yarıya indirmeye, 2050’ye kadar da sıfırlamaya yeterli olacak.

Hesaplamaya göre sağlık, ekonomi ve çevre üzerindeki olumlu etkileri sayesinde 2030’a kadar yapılacak yatırımın yaklaşık 16 katı olan 4,3 trilyon Amerikan doları seviyesinde bir geri dönüş elde edilecek. Rapora göre, yüksek gelirli ülkeler, kaynaklara ve teknolojik bilgiye erişimlerinin yüksek olması nedeniyle tarımsal gıda sektöründeki salımların azalmasında merkezi bir rol üstlenebilir. Bunun yanında düşük gelirli ülkelere teknolojik ve finansal destek vererek düşük salım ekonomisine geçmelerini hızlandırabilir. Yüksek gelirli ülkelerde yenilenebilir enerjinin daha çok özendirilmesine çalışılabilir ve yüksek salım ile üretilen hayvansal gıdalar için tüketici talebini azaltacak önlemler hayata geçirilebilir. Yine orta gelirli ülkelerde düşük salımlı tarıma geçmek için alınacak önlemler çok düşük maliyetli olmakla birlikte orta gelirli 15 ülke, tarımda salım azaltma potansiyelinin 3’te 2’sine egemen durumda. Ormanlık alanların tarımsal arazilere dönüştürülmesi engellendiği takdirde karbon yakalama artmakla birlikte seragazı salımları azaltılır. Ayrıca orta gelirli ülkelerde hayvansal üretimden kaynaklanan metan gazı salımı, gübre kullanımından ve evsel atıklardan kaynaklanan salımlar da düşük maliyetli çalışmalarla azaltılabilir.

Bu yazı, ekoIQ’nun 113. sayısında yayımlanmıştır. Dergiye buradan ulaşabilirsiniz.

About Post Author