Çocuğum neyle, nasıl, ne zaman oynasın? Çocuğu büyüdükçe her ailenin ortak sorusu budur. Popüler kültür buna, belki de gereğinden fazla cevaplar veriyor zaten. Her birinin farklı bir özelliği, işlevi olan süper kahramanlardan mebzul miktarda var ortalıkta. Üretilen her Action Man’in, Barbie’nin veya Örümcek Adam’ın modası bir sene içinde bitiyor nasılsa. Gel Oyna mağazasının sahibi Şule Şenol da bu sorunun üzerine gidiyor uzun süredir. Esas mesleği turizmcilik ama memleketimizde yaşayan birçokları gibi hiçbir zaman esas mesleğini yapmamış. Şule Şenol, uzun zamandır çocuk pedagojisi üzerine kafa yoruyor. Ahşap oyuncaklara takıyor kafayı çünkü duyusal iletişime çok önem veriyor Şule Şenol. “Bir çocuğun elinde tuttuğu malzeme plastik olmamalı İki ahşap blok alın belki önce onu ağzına sokacak ya da birbirine vurup ses çıkaracaktır ama sonra da o bloklara şekil vermeye çalışacaktır” diyen bir oyuncakçı teyzenin hikâyesini anlatacağız bu sefer sizlere Ondan Sonra… Masalları keyifle dinler çocuklar. “Ondan sonra” diye diye masallara katılmayı, onlara yeni hikâyeler ekleyip çıkarmayı da ayrıca severler. Bizim masalımız da Feshane’de düzenlenen bir ekoloji fuarında başlıyor. Şule Şenol’un Adonis adıyla kurduğu küçük grup, İzmir’de üretilen ahşap oyuncaklarla katılıyor fuara. Ondan sonra, Toyzz-shop, City Farm gibi markalarla iş yapmaya başlıyorlar. Küçük tezgâhlardaki topaçları, kuklaları, kaynana zırıltılarını gördükçe çocuklardan çok anneler, babalar çocukluklarını hatırlayıp heyecanlanabiliyorlar ama büyük zincirlerde bir türlü raf ürünü olarak kabul edilmiyor ahşap oyuncaklar. Bir gün mağazanın birine sattığı ahşap topaçların izini sürmeye çalıştığında “Bilmem bize gelmedi” gibi bir cevapla karşılaşıyor Şule Hanım. “Raf ürünü olmayan oyuncakların trafiğinin pek farkında olamıyor mağaza işletmecileri. Bu anlamda eğitime, oyuna, oyuncağa yönelik çok standart tek tipçi bir yaklaşım var. Hâlbuki oyun dediğiniz şey tek tipçiliğe gelmez” diyor oyuncakçı teyze. Ondan sonra, Almanya’ya düşüyor yolumuz. Şule Şenol yurtdışındaki oyuncak fuarlarını gezmeye başlıyor. Bu arada büyük kızı Selin de büyümeye devam ediyor. Anaokulu için araştırmalar da başlıyor ama Şule Şenol bir türlü içine sinen bir okul bulamıyor. Sonunda birbirlerinin halinden anlayan birkaç aile birleşip bir yer kiralıyorlar. Küçük Selin’in de katıldığı bir oyun evi açıyorlar. Selin ve akranları bu oyun evinde buluşuyor. Aileler de mekânın masraflarını karşılıyor, yardımcı bir öğretmen tutuyor, yemeklerini kendileri yapıyorlar. Sonunda amatör bir ruhla başlayan bu projeyi nihayet kurumsallaştırmaya karar veriyorlar ve 2005 yılında“Oyun, Sanat ve Zanaat Derneği”ni kuruyorlar. Aynı yerde faaliyet yürüten Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın gençlik merkezinden çocuklar da katılmaya başlıyor yeni arkadaşlarına… Bütün Renkler Karışsın 2005 yılına geldiğimizde masal bir süre kesintiye uğruyor. Şule hanım ve ailesi acı gerçeklerle yüzleşiyor. Şule Şenol’un eşi Süha Şenol kansere yakalanıp ölüyor. Oyuncaklar ve eğitim materyalleri bir süreliğine diğer anılarla birlikte bir depoya kaldırılıyor. Ondan sonra, Buğday Derneği tarafından örgütlenen ekolojik pazarlar başladığında, açılan ilk tezgahlardan biri “Gel Oyna” oluyor; hem çocuklarla hem de büyüklerle oyun atölyeleri yapıyorlar. Çocuklar ve büyükler hep beraber uçurtmalar, kuklalar ve topaçlar yapmaya başlıyorlar. Ekolojik pazarlardan sonra yolları, enerji ihtiyaçlarını yenilenebilir kaynaklardan sağlayan Meydan Alışveriş Merkeziyle kesişiyor. Merter ve Ümraniye’de yeni dükkânlar açılıyor. Çocuklar ilk önce, oyun hamurlarının başından kalkamıyor. Sonra da topaçları dakikalarca, boyuyor duruyorlar. “Biz bir topacı boyadığımızda, güzel olduğunu hissettiğimiz zaman bırakırız. Çocuklarsa bir türlü boyamaya doyamıyor. İlla bütün renkleri birbirine karıştırmak istiyor” diyor Şule Şenol gülümseyerek. Oyuncaklar ve Pedagoji Şule Şenol’un esas dertlerinden biri de alışveriş merkezi mantığını artık bir yerlerden kırabilmek. Bu yüzden Gel Oyna’da nostaljik Şule Şenol’a göre eğitimin artık disiplinlerarası olması gerekiyor. Zaten artık yeni aileler de çocukları olunca yeni şeyler öğrenmeye daha açık oluyorlar. “Biz aslında ürün satmıyoruz, hizmet veriyoruz” diyor Şule Şenol. Çünkü Gel Oyna’ya oyuncak almaya gelen müşteriler “Şimdi bunu almayın, gerek yok, birkaç yıl daha bekleyin” gibi cümleler duyabiliyorlar oyuncakçı teyzeden. Tahta topaçlar sadece iki liradan satılıyor. Çünkü oyuncakçı teyze nostaljik topaçları bakkal dükkanlarında da görmek istiyor. İlk başta ahşap topaçlar yeni nesil çocuklar bir mana ifade etmeyebilir. BenOn, Bayblade ve Actionman gibi ürünler artık çocuklara daha fazla hitap edebiliyor. Bu artık inkâr edilemez bir gerçek. Aslında modernize edilmiş bir tür topaç olan Bayblade’ler (hatta yanlarında gerçek bıçak olduğu için daha tehlikeli) 25 liradan satılıyor. Gel Oyna tezgâhlarında satılan büyük ahşap topaçlar ise sadece yedi lira. Hem de Gel Oyna topaçları yarışmada Bayblade’leri yenebiliyor, bizden söylemesi. Şule Şenol, oyuncakların aynı zamanda birer eğitim aracı olduğunun da gayet farkında. Bu yüzden uzun araştırmalardan sonra Waldorf pedagojisini benimsiyor. Waldorf eğitim pedagojisinin sistemi ruh, zihin ve beden bütünlüğüne dayanıyor. Bir bitki nasıl gördüklerimizden ibaret değilse hayat tohumunun çekirdeğinde ne olduğu bazen çok önemli olabiliyor. İçimize işlenen kodlar, sadece geçmişin izini sürmeye yaramıyor, geleceğimiz hakkında da ipuçlarına sahip oluyoruz. Ne de olsa insanlığın doğal gelişimi geleceği de içinde taşıyor. Şule Şenol’a göre eğitimin artık disiplinler arası olması gerekiyor. Zaten artık yeni aileler de çocukları olunca yeni şeyler öğrenmeye daha da bir açık oluyorlar. Gel Oyna’da çocuklar oyunlarını oynayıp, oyalanırken aileler de Şule Şenol’la çocuk bakımı, eğitimi gibi sorunlarla ilgili dertlerini paylaşıyorlar. “Biz aslında ürün satmıyoruz, hizmet veriyoruz” diyor Şule Şenol. Çünkü Gel Oyna’ya oyuncak almaya gelen müşteriler “Şimdi bunu almayın, gerek yok, birkaç yıl daha bekleyin” gibi cümleler duyabiliyorlar oyuncakçı teyzeden. Ondan sonra, hangi oyuncağı nasıl kullanabileceklerini, o oyuncağın ne işe yaracağını da öğrenebiliyorlar. Gel Oyna tezgâhına gelen çocuklar için Şule Şenol, orada gördükleri oyuncaklara dokunmalarına, oynamalarına izin veren bir oyuncakçı teyze. Bizim için ise bir Don Kişot. Ondan Sonra? Sonrası Gel Oyna’da… Waldorf Pedagojisinde Oyun ve Eğitim “Gel Oyna”nın yaratıcısı Şule Şenol, yaptığı işin düşünsel köklerini, Avusturyalı ezoterik düşünür ve mimar Rudolf Steiner’ın geliştirdiği Waldorf Pedagojisine dayandırıyor. İlk Waldorf Okulu, Rudolf Steiner tarafından, Birinci Dünya Savaşı sonrasında 1919 yılında, yoksulluğa mahkûm olmuş Almanya’nın Stuttgart kentindeki Waldorf-Astoria sigara fabrikası işçileri için verdiği konferanslardan sonra kurulmuş. Waldorf sistemine göre yaşamın herhangi bir alanında yenilik önerileri getirebilmek için, yaşamı yalnızca yüzeysel ele almak yeterli değil. Waldorf eğitiminde hem ahşap oyun-eğitim araçları kullanılıyor, hem de ahşap oyuncak yapımı ve marangozluk öğretiliyor. Çocuklar daha anaokulu döneminde bahçede ağaç yontmaya başlıyor. Beşinci sınıfta tahta kaşık yapmaya başlayan çocuklar, lisede yontma heykeller ve evler yapıyorlar. Waldorf ekolünde, üretilen her şeyde sürdürülebilir olma özelliği aranıyor. Yapılan her şey aynı zamanda kullanılabiliyor olmalı ve b
u ürünler yapılırken ya hiç ya da çok az boya kullanılmalı. “Popüler Kültür Bağımlılık Yaratıyor” “Popüler kültür, bir bağımlılıklar zincirini de beraberinde taşıyor. Çeşitli bilimsel araştırmalar bunu kanıtlıyor. Bizim burada sergilediğimiz oyuncakları başka yerde görüp oynayamıyor çocuklar. Ailelerin çocuklara yönelik alışveriş yaparken birebir konuşmaya, diyalog kurmaya ihtiyaçları var. Biz buraya gelen müşterilerle alternatif eğitim yöntemlerini de konuşuyoruz, çocuk bakımıyla ilgili sorunları da konuşuyoruz. Bunu yapabilmek için de ayrı alanlar oluşturulması lazım. Ailelerin ve bu işeri yapan insanların bir araya gelebileceği, çocukların oynayabileceği mekânlar oluşturulması lazım. Özellikle Feriköy’deki pazarda onu yapmaya çalışıyoruz.”