Yazı: Barış DOĞRU
İnsanlık, tarihin derinliklerinden, acılardan, eşitsizliklerden, kölelikten, baskılardan, hiç söz hakkının olmadığı, canının ve malının birilerinin iki dudağının arasında olduğu dönemlerden bugüne geldi. Özgürlük, demokrasi, insan hakları, eşitlik ve kardeşlik ideallerinin ve kavramlarının ortaya çıktığı dönemde, aynı zamanda buhar makinasıyla ve kömürle, sonrasında içten yanmalı motorla ve petrolle; ve sonrasında da çevrim santralları ve doğalgazla, bilumum fosil yakıtla tanıştı. Tüm bu insani gelişmeleri mümkün kılan da bu icatlar ve kaynakları; amenna… Ama bu teknolojilerin getirdiği refahın eşlik ettiği bir başka şey de gerçekleşiyordu gezegen sathında: Doğanın yıkımı ve iklim krizi…
***
Bütün bu gelişmelere rağmen, ne eşitlik, ne özgürlük, ne de kardeşlik tam olarak gerçekleşemedi. Şöyle bir çevrenize ya da haberlere ya da yakın zamanlı belgesellere bakın, bunu görebilirsiniz. Çevre konusunda çalışan çoğu kişinin, “insan merkezli” bakış açısı bile doğru değil bu anlamda. Bu mu insan merkezlilik? Bu yaşananların hangisi insanı merkeze alan bir bakışın doğal sonucu olabilir ki? İnsanlığın son 300 yılda kurduğu uygarlık insan merkezli bile değil aslında. Belki bu ideallerden yola çıkmış olabilir ama yolun bir yerinde yolunu kaybetmiş bir uygarlık var. Yani kendi ideallerini bile unutmuş bir uygarlık. Bütün bu sürdürülebilirlik mevzusunun da, işte bu unutulmuş ideallerin doğa bilinci ile tekrar ele alınmasından, bunlar arasında gerçek bir uyum kurmanın yollarının aranmasından başka bir anlamı ve nedeni yok. Yolunu kaybeden uygarlık, en başa, temel ideallere ve onun içindeki eksik doğa yorumuna bakıp, yolunu tekrar bulmaya çalışıyor. Bunu başarabilir mi, emin olmak zor…
***
Ama çok alametler de belirdi. İnsanlık, özellikle yeni kuşaklar sorunları daha iyi kavramaya başladı. Bunun siyasi göstergeleri de yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Yeni ABD Başkanı Biden’ın en temel mevzularından biri iklim krizi. Birleşmiş Milletler, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ndan (SKA) başka bir şey neredeyse konuşmuyor ki, SKA dediğiniz, toplumsal cinsiyet eşitliğinden yoksulluğu yok etmeye, barış ve katılımcılıktan iklim kriziyle mücadeleye kadar yeni bir uygarlık çağrısından başka nedir ki! Dünyanın ilk yeşil partisi olan Alman Yeşilleri, ilk seçimlerde koalisyonun büyük ortağı olarak iktidara yürüyor. Birçok başka ülkede de yeşil hareketler ve partiler hızla büyüyor…
***
Peki Türkiye, bütün bu gelişmelerin dışında mı? Paris Anlaşması’nı meclis onayından geçirmeyen son altı ülkeden biri olan Türkiye, büyük bir ekonomik krizin içinde, onlarca yeni termik santral ve sonuçları bir felaket olacağından kuşku duyulmayacak Kanal İstanbul planı yaparak ne yapıyor? Onlarca yerdeki taş ocaklarına, tüm sakinlerinin isyan etmesine karşın kolluk kuvvetiyle, Rize’nin İkizdere ilçesindeki cennet bir vadide bir yenisini ekleyerek ne yapmak istiyor?
***
İnsanlığın kurtuluş sandalına doluşmuş, elleri patlayarak felaketten uzaklaşmak için küreklere asılan her milletten insanın arkasında, sandalın dibini delmeye çalışan, kürekleri tersine çekmeye çalışan bir ülkenin yurttaşları olmak gerçekten utanç verici. Ancak tüm alametlere kulak tıkayan, kıyamete doğru neredeyse koşarak adım adım yol alan bu kamu yönetimine karşın, ellerimiz kanayarak küreklere asılmaya devam.