Herkesin bir tarzı, kendine özgü ihtiyaçları vardır; dolayısıyla tek bir enerji seçiminden bahsetmek abes olabilir” diyor Dış Haberler Editörümüz Zeynep Heyzen Ateş ve hemen ardından Terkos Pasajı’ndan Reykjavik’te bir jeotermal santralın atıklarıyla çalışan lüks bir spa’ya, Fransa’nın nükleer santrallarına, Tesla’nın enerji duvarlarına, Barcelona’daki ünlü yapı Fuarı Construmat’ta bu yıl sergilenen aşkın ekolojik mimari çalışmalarına uzanan bir zihin ve dünya turuna çıkarıyor ki bizleri, tutabilene ve durabilene aşk olsun…
Mevsimlerden kış. Pantolona ihtiyacınız var. Ne yapacaksınız? Size en uygun seçeneği bulmak için bir dizi tercih. Öncelikle erkeksiniz ve erkek giysileri satan bir mağazaya gideceksiniz. Gündelik mi, şık mı? Bütçeniz ne, ihtiyacınız ne? Karşılaştırıp optimum kararı vermeye çalışacaksınız. Belki iyi bir gömlekle tamamlandığında davetlere de giyilebilecek ama kullanımı ve fiyatı “black tie” denen üst düzey etkinliklere özel hazırlanan pantolonlarınki kadar zor olmayan birini seçeceksiniz. Fiyat skalasına göre mağazaların sayısını azaltacaksınız. Eldekilere bakalım, hepsi bildiğiniz şirketler; iyi ama size indirim yapan mağazadan mı, yoksa meşhur bir markadan mı almalı? Hangisine güveniyorsunuz? Pantolonu bir kere giyip atmayacağınıza göre dayanıklı bir model seçmek niyetindesiniz ve ünlü marka size onarım garantisi de veriyor. Bakın, bir pantolon alacaktınız, yıllarca giymek istediğiniz bir pantolon. Diyelim ki tam da o pantolonu buldunuz, size çok yakıştı, dünyadaki en muhteşem pantolon.
Ama sizin için.
Onlarca doğru seçim yapıp doğru hedefe ulaştığınız o harika pantolonu, ben giyemem. Kadın olduğum için kalıp farkı vardır, bedeni uymaz, kesimi uymaz, boyu uymaz. Mevsim yazdır, o kumaş bana kalın gelir. Belki o kadar param da, gideceğim özel davetler de yoktur. Ben de Terkos Pasajı’nda bulup beğenerek aldığım kotumu çeker çıkarım. Bana yakışır. Kot da benim mükemmelimdir. Benim doğru tercihimdir.
Kumaş pantolon ve kot üzerine bakın ne kadar rahat, ne kadar anlaşılır konuşuyoruz. Kimse sesini yükseltmiyor, kimse karşı tarafı “yanlış yapmakla” suçlamıyor. Hepimiz kendimiz için seçiyoruz elbette ve oybirliğine ihtiyaç duymamaktan gelen bir rahatlık var. Ben size, siz bana pantolon seçiyor olsak yine de inanıyorum ki tartışma alevlenmez, ikimize de yakışan bir orta yolda buluşurduk. Gerekliliklerin dinamikleri bunu gerektirir. Bunlar göreceli detaylar değillerdir. Hava soğuksa kalın kumaş seçilmesi, cepte para yoksa pasajlara bakılması gibi…
Niyeyse enerjiden bahsederken bunu yapamıyoruz. Oysa enerji, parçalarına ayrılarak ele alındığında çok daha anlaşılır bir konuya dönüşür. Veriler arttıkça, gerekçeler açıklandıkça karar vermek de kolaylaşır. 2014’ten beri Reykjavik, Paris, San Francisco ve Brüksel’deki enerji tanıtımlarına ve toplantılarına katıldım. Reykjavik’te jeotermal enerjinin gücüne şahit oldum. Bir santralın “atığı” olan su dünyanın en lüks spa’sında gelire dönüştürülmüştü, içinde yüzüyorduk büyük bir zevkle. San Francisco’da bence yeni bir çağın başlangıcı anlamına gelen, duvar tipi Tesla bataryalarına şahit oldum. Kablosuz, merkezi sistemden bağımsız, insan boyunda T şeklinde şık mı şık duvarlar düşünün. Güneş bedava olduğu sürece bedava elektrik üreten, gece de tüketilebilmesini sağlayan ve alınıp takılması dışında hiçbir masraf gerektirmeyen, bir enerji üretiminden bahsediyoruz. Devasa güneş paneli tarlalarının tarih oluşundan… Fabrikaların güneş enerjisiyle çalışabilir hale gelişinden (Tesla’nın kendi fabrikası bunun ilk örneği olacak)… Üstelik ev modelinin ABD satış fiyatı 3400 $. Güneş panellerinizi de çatıya kurduğunuzda, evinizin elektriği on yıl bedava. Şirketin CEO’su Elon Musk “ABD’ye güneş duvarları öreceğim” diyor. Arabalar bedava gidecek, evler bedava enerjiye kavuşacak. Hiçbiri “seçim vaadi” değil bunların. Deney yapıp ispatladığında oradaydık ve nefeslerimizi tutmuş o ana şahit olmanın heyecanını yaşıyorduk.
Piyasadaki en muhteşem pantolondan bahsediyorum.
Ama Fransa için değil… Fransaönümüzdeki beş yıla yayılacak bu süreci takdir etmiyor değil ama halihazırda nükleer enerjiye dayanan oturmuş bir altyapısı ve buna bağlı ekonomik zincirler var. Elektrikli arabanın gelmesini, evlerin yavaş yavaş güneş enerjisiyle dönüşümlü şehir elektriği kullanmasını destekliyor ülke. Ne var ki komşu ülkelere -ve kendi halkına- enerji satarak para da kazandığından “biri temiz, diğeri tehlikeli” diyerek nükleeri elinin tersiyle itemiyor. Mucize pantolonun daha esnek bir modele dönüşmesini beklerken kademeli olarak -20 yıla yayılacak bir şekilde- enerji modelleri arasındaki geçişi planlıyor. Bir yandan da “Fransa beş yıl içinde nükleer enerjiden çıkacak” gibi açıklamalar yapıp, bu böyle olmayacak olsa da rotasını duyurmuş oluyor.
Denklem ortada, üretimi ve tüketimi dengeleyecek, gelecekteki ihtiyaçlara uygun, lojistiği doğru yapılmış modeller seçeceksiniz. Güvenilir satıcılardan alım yapacaksınız. (Örneğin Japonlardan nükleer santral almayacak, alırsanız vebalinin size ait olacağını iyi bileceksiniz.) Türkiye büyük bir ülke. Enerji bölge bölge değerlendirilmeli. Her mevsime her pantolon olmuyor da niye ülkenin her yanına aynı enerji modelini beğendirmeye uğraşıyoruz? Sorular belki şöyle olmalı: X bölgede ne kadar enerjiye ihtiyacım var; yeni yapılanmalarla ne kadar enerjiye ihtiyacım olacak; hangi model benim için sürdürülebilir; hangi model gelecek vaatediyor; yerleşim bölgelerine yakınlığı, fay hatlarına yakınlığı nedir, garantörler kimler, oluşacak ekonomik zincirde para nereden nereye gidecek? Denetim mekanizması bağımsız çalışabilecek mi yoksa Simpsons çizgi filmine mi döneceğiz?
Anne Körlüğü ve Akılsız Şehirler
Türkiye’deki en önemli, en güçlü sektörlerden birinin inşaat olduğu söylenir; enerjiden bahsederken denklemin öteki -asıl önemli olan-bölümünün atlanması sanırım bu nedenle bana makul gelmiyor. Sanayi toplumlarında nükleer enerjiye ihtiyaç olduğunu 2015 itibarıyla reddetmek mümkün değil. Ama Türkiye ağır sanayiinin hızla geliştiği bir toplum değil. Üretim yok. Patent yok. Çin ile rekabet şansımız yok. ABD dahi ABD’de yapmıyor üretiminin yarısını. Ama iyi ama kötü öngörüler ortada. Türkiye’de yeni bir dönem başlıyor diyerek, fabrikalar kurulacak umuduyla riskli enerji üretimi seçeneklerine başvurmak, bu sistemlerin bakımı için varolmayan personelden medet ummak, sağlıklı bir bakış açısına işaret etmiyor.
Türkiye’deki enerji tüketimimize baktığımızda sorun fabrikalara giden enerjiye yetişememek değil, İstanbul gibi obez bir şehre yetişememek. Çocuk pantolona sığmıyor, kilo almaya devam ediyor, dikişler patlıyor, yama yapılıyor. Tamam diyorsunuz, biz bu çocuğa yeni pantolon alacağız. Esneyen, dikişi atmayan, ne isterse yiyebileceği bir pantolon…
“Anne körlüğü” denir buna psikiyatride. Yardım ediyorum derken, çocuğu kalp hastalığına mahkum ediyorsunuz bilmeden. Sizde tükettikçe tüketen bir İstanbul’a her şeyi sunacak erk olabilir ama biraz daha şişmanlarsa damarları tıkanacak, nefes alamaz hale gelecek, ölecek. Ürettiğiniz çözüm, sağlıklı değil çünkü sorunu yanlış teşhis edenleri dinliyorsunuz (muhtemelen). Çocuğa doğru beslenmeyi öğretmek gerekirken şımartmayı seçiyorsunuz.
O Bitkiler, O Duvarı Çürütmez!
Çocuk ölüme giderken onunla yaşayan bizler de acısını çekiyoruz. Üzücü tespitler bunlar ama bazen acı sevgi şart. Sayısız konferansın ardından Zeynep Heyzen olarak benbüyük bir rahatlıkla çözümün “akıllı şehir” modelinden geçtiğini görebiliyorum. Barselona’daki Uluslararası Yapı Fuarı 2015, Construmat’ta gördüklerim de akıllı ev-akıllı şehir teknolojilerinin elimizin altında olduğunu ispatlıyor. Yaptığınız inşaatlar sağlam ama mantolama diye bir şeyin kalmadığı dünyada, mantolamayı satıyorsunuz. Oysa artık doğrudan inşa sırasında bunu sağlayan “akıllı” karışımlar kullanılıyor. Eskiden “o bitkiler o duvarı çürütür” denirken, yeni dikine bahçe sistemlerinde duvarı besleyen, dahası evi güçlendiren ve güzelleştiren uygun fiyatlı seçenekler mevcut. Tükettiği enerjinin iki katını üreten evler var! Güneşli bir şehirde yaşıyorsa o evi yaptırmayı seçen kişi, şehir elektriğine hayatı boyunca ihtiyaç duymayacak! Firma siparişlere yetişemiyor. Evin bir bölümünü yerin altına taşıyan, dijital duvarlarla da yeraltında olduğu hissini tamamen ortadan kaldıran modeller var. Karınca yuvası denen tasarımlar, 3d printer ile bir haftada bitirilip teslim edilen, idrar ve dışkıyı dahi bahçede kullanılan malzemelere dönüştüren, “çöp” kavramını yok eden tasarımlar var.
Trafik tüm kozmopolit şehirlerin sorunu. O nedenle insanlar artık iş teslim usulü çalışıyor, evden çıkmıyor, ürün tesliminde ödemesini alıyor, görüşmeler telekonferanslarla yürütülüyor. Belli başlı üniversiteler online kurslar açıyor. En basit örneği vereyim; ben Şile’deki evimde oturup Fransa’daki bir vakfın Amerika ile yazışmalarını düzenliyorum. Arabam yok. İki adım ötem deniz. Sebze bahçem var. Bilgisayarımın güneş enerjisi adaptörü var. İnsanlar restorana gitmiyor, yemeksepeti’nden sipariş veriyor. Alışkanlıklar değişiyor. Su filtre edilip yeniden temizlikte kullanılabilir bir kaynak, yağmur biriktiren çatılar yıllar önce tasarlandı, kablosuz iletişimin önü açık…
Gelecek bu.
“Akıl” ve “bilimsel düşünme alışkanlığı” üretmeye odaklanmalı Türkiye. Entegre bir dünyaya gidiyoruz. ABD’de elektrik bedava olduğunda, Türkiye tüm anayasaları kapıya dizse bile bireylerin birer Tesla sipariş edip, olmadı open source olduğuna göre gerekirse evde çat pat kendileri yapıp -bir beceren elbet çıkacaktır- merkezi sistemden kopmalarının önüne geçemez. Elektriği kesip, “lazımdı; bakın yok” hikayeleriyle halkı pahalı elektrik almak gerektiğine inandıramaz. İnandırmamalı da. Enerji çeşitliliğine sonuna kadar evet. Bizim hayır dediğimiz, öngörüsüz ve fizibilite çalışmalarının detaylarının gizlendiği pahalı harcamalar…
Deneysel Akıllı Ev Teknolojilerinden Örnekler:
Hesmix – Hemp Eco Systems: Ekoloji dostu evler enerji tüketimlerinden dayanıklılıklarına ve çevre ile ilişkilerine kadar pek çok açıdan “yeşil” olsa da üretilirken ne yazık ki eski yöntemler kullanılıyor, kolaya kaçılıyor ve inşaat süreci çevre dostu olmaktan uzaklaşıyordu. Bunun en basit örneklerinden biri çimento ve çimento yerine kullanılan maddelerin yetersizliği. Hesmix denilen karışımla nefes alan binalar inşa edilmesini sağlayan Hemp Eco Systems’in ürettiği alternatif harç ve yalıtım karışımları sayesinde artık inşaat kısmı da ekolojik olabiliyor. https://www.hempecosystems.ch
Vivers Ter: 1991 yılından beri yeşillendirme projelerini üstlenen şirket duvarların dayanıklılığını etkilemeden -hatta sağlamlaştırarak- çevre sağlığını olumlu etkileyecek dikine bahçeler ve boşlukları yeşillendirme projeleri üretiyor. Eski binalara da proje tasarlayan şirket, geleceğin geçmişi düzeltebileceğinin ispatı. www.v-ter.com
SISMO: Bence Türkiye’nin işbirliği yapması gereken öncelikli şirketlerden. Başarısını ispatlamış, deprem bölgesinde inşaat veya bina destek sistemleri üretiyor. Deprem riski olan yerlerde de binaları güçlendirmek için geliştirdikleri özel çelik türleri mevcut. Fuarda yaptıkları sunum bile kendilerini ve marka değerlerini, deprem bölgesinde inşaata adadıklarının ispatı. Eline kan bulaşmamış ve bulaştırmayacak bir ekip…
www.sismospain.com
3dSpider: İşin biraz daha deneysel yanı 3d printing kullanarak evin parçalarını -hatta ileride tamamını- inşa edebilmek. Barselona’daki Construmat’ta gerçek bir örümceğin yönlendirme yoluyla, ağdan insanın yaşayabileceği oldukça dayanıklı bir ev inşa edişinin kaydını izledik. Akıllı ev teknolojilerini akıllı yapan, organik örnekleri analize ciddi bütçeler ayrılması. (Buna küp evler, artıkların dönüştürülüp kullanılması, yeraltı inşaatları ve karınca veya kovan modellemeleri örnek gösterilebilir. “Çöp”süz bir dünya da akıllı şehir tasarımlarının hedeflerinden.)
Proto/eco/logic: Test aşamasında, hayata geçirilmiş, uzun vadeli etkileri gözlemlenen yaşam alanı projeleri. Organik yapıları temel alıyor. Anlatması mümkün değil, iyisi mi girin internet sitelerine kendiniz görün; onlarca inanılmaz projenin arasında kaybolun. https://www.ecologicstudio.com/v2/index.php