#ekoIQ Hukuk Başkalarının Acısına Bakmanın “Sürdürülebilirliği” Üzerine
Hukuk

Başkalarının Acısına Bakmanın “Sürdürülebilirliği” Üzerine

Filistin’in bağımsızlığı için mücadele veren silahlı örgütlerden biri olan Hamas’ın 7 Ekim’de masum halka yönelik düzenlediği silahlı saldırı, şiddetin politik olduğu kadar ekonomik bir deşifre olduğunu da tekrar gözler önüne serdi. Bir etki-tepki sarmalında seyreden şiddetin taraflara yansıyan ve can kayıplarına neden olan politik ve insani bağlamına ek olarak, ekonomik temaslarını da masaya yatırmak gerekir.

Yazı: Nihat NUYAN

En sade haliyle yüz yıllık karşılıklı ve kusurlu politik hamlelerle seyreden Filistin-İsrail ilişkisinin tarihsel derinliğini ve karmaşıklığını göz ardı etmeden, gelinen son noktada bir insanlık dramı haline gelen sürecin uluslararası düzeyde yarattığı ekonomik ve ekolojik zararlar hakkında düşünmek gerekiyor. Hamas militanlarının “sinema filmlerini” anımsatan ve “bilgisayar oyunlarını” referans alan silahlı saldırılarını aksiyon kameralarla çekip sosyal medya üzerinden servis etmesi; yeni militanlar kazanmak ve korku yaratmak amacıyla profesyonel yöntemlerle çektikleri video görüntülerinden “filmler” yapıp paylaşan Işid’in eylemlerini akla getirdi. Her ne kadar Işid bu konuda hatırı sayılır ölçüde avantaj sağladıysa da, politik çizgileri benzeştiği (kimi Işid militanları Hamas saldırılarında yer aldı) ölçüde keskin şekilde ayrışan(Işid 2018’de Hamas’a savaş ilan etmişti) Hamas’ın videoları da örgüt tarafından arzu edildiği gibi sosyal medya ve haber kanallarında bolca kendine yer bularak, şiddetin yaygınlaşmasına ve olağanlaşarak meşruiyet kazanmasına aracılık etti. Elbette şiddeti estetik hale getirip izlerkitleye sunmanın ve bu yolla sempatizan edinirken karşı tarafa korku salarak çatışmada avantaj kazanma beklentisinin dinamiklerini tartışmak başlı başına farklı bir yazının konusu. Bugünün gerçeği ise başka türden bir hassasiyet sorununu ortaya koyuyor: On binlerce sivil, tarafı olmak istemedikleri bir savaşın kurbanı oldular ve bu sayıya her geçen gün binlercesi eklenmeye devam ediyor. Bugünün sorusu: Birleşmiş Milletler öncülüğünde belirlenen Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ve insan hakları beklentileri yönünden ne durumdayız? Diğer bir ifadeyle; dünyada bir yerde bir devlet bir halkı kıyımdan geçirirken bizler ekranlarımızın karşısında ne hissediyoruz?

Aslında yanıt belli, fakat “yalnızca yapmacık bir üzüntüyle seyrederken, bir gün kıyametin kendi kapımızı çalma ihtimalini göz ardı ederek bilinçsizce şükrediyoruz” şeklindeki öznel yanıtı da başka bir yazının konusu olarak bir yana bırakarak; karar mercilerinin tutumunun, iklim krizinin zorlu süreçlerinden geçen dünyamıza Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları doğrultusunda nasıl etki ettiğine bakmak gerekiyor. Çünkü insanlığı ve onun yaşam alanı olan dünyayı düze çıkaracak şeyin bu olduğu ortada… Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 2015’te görüşülen “Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi” kapsamında, 2030’a kadar tüm dünyada açlık ve aşırı yoksulluğu yok etme, insanlar ve ülkeler arasındaki eşitsizliği azaltma, iklim değişikliğiyle etkili mücadele ve çevrenin korunması, kaliteli eğitim ve herkese ulaşılabilir enerji sağlama gibi amaçlar bulunuyor. Eylül ayının sonlarına doğru, yani malum saldırılar gerçekleşmeden önce Filistin Devlet Başkanı Muhammed Iştiyye, New York’taki BM Genel Merkezinde düzenlenen Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları Zirvesi’nde, “İsrail’in Filistin işgaline son vermesini sağlamak için çalışmak tüm uluslararası toplumun sorumluluğundadır ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulması, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasının en önemli şartıdır” demişti.

Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarının “tahıl krizi” başta olmak üzere çeşitli sorunlara yol açmasına ek olarak milyonlarca insanı göçe zorlaması, sivil kayıplar ve ekonomik çöküşü tetiklemesine benzer şekilde Filistin’de de İsrail saldırıları ve Hamas’ın sivillere yönelik saldırıları en temel “yaşam hakkı”nı ortadan kaldırır bir seyirde devam ediyor. Birleşmiş Milletler öncülüğünde dünyada açlık ve yoksullukla mücadele edilmesi amaçlanırken Filistin’de sivil halkın yaşam alanlarının yok edilmesi; yeni göç dalgalarının, yeni açlık ve yoksulluk krizlerinin ortaya çıkmasına neden oluyor.

Binlerce İnsan Öldürüldü, Milyonlarcası Göçe Zorlandı

Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı (UNRWA) yayımladığı son raporda yaklaşık 2 milyon Filistinli yurttaşın yerinden edildiğine ve 2023 yılının Filistin topraklarındaki en kanlı yıl olduğuna vurgu yaptı. UNRWA’nın bölgede 156 sığınma kampı olduğunu ve bunlardan en az otuzunun doğrudan İsrail güçlerince vurulduğunu hatırlatalım. Ayrıca vurulan yüzlerce okul ve hastanenin, sağlıklı bireyler ve nitelikli eğitim gibi SKA’ları olanaksız kıldığını söylemeye gerek yok. Bölgede temiz suya erişimin olmaması bir yana, sivillerin yaşam haklarının hiçe sayılması; barış ve adalet hedefindeki küresel amaçları geçersiz kılıyor…

İklim krizini tetikleyen şeylerden birinin de savaş olduğunu düşünmemek yanıltıcı olacaktır. Her şey bir yana Gazze’nin yeniden inşası demek karbon emisyonlarının artması demek. Savaş için kullanılan hava ve kara araçlarının yakıt emisyonları, orman ve şehir yangınları, füze ve silahlar için harcanan milyonlarca dolar ve bunun küresel ekonomiye maliyeti. Ki kısmen her birimizin omuzlarına binen bir maliyettir bu. Devletlerimizin İsrail veya Hamas ile sürdürdüğü kimi gizli kimi açık ticaretler bizim vergilerimizle ölümlerin yaşanmasına da neden oluyor.

EcoPeace Orta Doğu’nun Filistin direktörü Nada Majdalani’nin dediği gibi: “Bu savaş, Gazze’nin doğasını her yönüyle yok etti.” Yüzyılın sonuna kadar 4 santigrat derece artış olacağı tahmin edilen bir bölgeye yağan on binlerce bombanın, küresel ısınmaya önemli bir katkı sunduğu aşikar. Geçtiğimiz günlerde sonuçlanan BM İklim Zirvesi COP28’e katılan İsrail’in geçen yıl en üst perdeden açıkladığı, 2050’ye kadar İsrail’in net sıfır olacağı yönündeki beyanlarının geçerliliği tartışma konusu. BM gözlemci raporlarına göre Aralık ayı başlarında İsrail Gazze’ye 6 günde 6 bin bomba attı. The Washington Post tarafından doğrulanan bir videoda, beyaz fosfor olarak bilinen kimyasal silahların da bölgede kullanıldığı şüphesi üzerinde duruluyor ki İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) de bu kanıyı doğrulayan açıklamalarda bulundu.

Netice itibariyle; savaşın haklı bir tarafı olmadığını, sivil ve sayıları on binleri bulan çocuk ölümlerinin gerçekliğinde, barış yanlısı bir tutum takınmanın da Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları arasında yer aldığını göz önünde bulundurarak, dünya kamuoyunun tepkisini dile getirmesinin kaçınılmaz gerekliliği ile yüzleşiyoruz. Birleşmiş Milletlerin öncülüğünde insan hakları konusunda gerçekten samimi dünya devletlerinin özellikle Filistin topraklarında kullanılan füze ve kimyasal silahların yol açtığı ölümler ve doğaya verilen onarılmaz zararlar karşısında aksiyon alması ve caydırıcı tepkilerle olaya müdahil olması belki de tek çözüm olacak.

Bu yazı ekoIQ’nün 109. sayısında “Filistin ya da Başkalarının Acısına Bakmanın Sürdürülebilirliği Üzerinebaşlığıyla yer almaktadır. 

About Post Author