#ekoIQ Kent “Bendine Sığmayan İstanbul: Kente Çevresel Yaklaşımlar”
Kent

“Bendine Sığmayan İstanbul: Kente Çevresel Yaklaşımlar”

İstanbul Araştırma Enstitüsü ve Pera Müzesi, 8-11 Nisan tarihleri arasında politik ekoloji, eleştirel sanat çalışmaları ve çevre tarihi uzmanlarını ağırlayarak kentsel peyzaj üzerine “Bendine Sığmayan İstanbul: Kente Çevresel Yaklaşımlar” adlı disiplinler arası bir konferans düzenledi.

Haber: S. Sena AKKOÇ

Konferansın ikinci gününde “Hazırlan ya da Sakın: Şehirler İklim Değişikliğine Adil Biçimde Nasıl Hazırlanabilir?” başlıklı özel oturum gerçekleştirildi. Heinrich Böll Stiftung Türkiye’den Kristian Brakel’in moderatörlüğünü yaptığı oturuma Hannover Belediye Başkanı Belit Onay, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden Ayşen Erdinçler, Adelphi İklim Politikaları Danışmanı Till Sterzel ve Mekanda Adalet Derneği’nden Yaşar Adnan Adanalı katıldı. Oturumda Türkiye-İstanbul ve Almanya-Hannover üzerinden şehirlerin iklim değişikliğiyle mücadelede odak noktaları ve gelecek hedefleri üzerine geliştirdikleri politikaları ve sivil toplum ile akademinin bu mücadeledeki konumu üzerine konuşuldu.

Şehirler ve İklim Değişikliği
Moderatör Kristian Brakel, ilk olarak şehirlerin ve sivil toplumun iklim değişikliğiyle mücadelede üstlendiği rol ve şehirlerdeki belli başlı sorunlar üzerine sorularla başladı.

Hannover Belediye Başkanı Belit Onay, pandemi döneminde değişen alışkanlıklarla birlikte özellikle şehir içi hareketliliğe ve ulaşıma odaklandıklarını belirterek toplu taşıma, araç kullanımının azaltılması ve bisiklet altyapısının geliştirilmesi üzerine çalıştıklarını söyledi. Endüstrinin iklim değişikliğiyle mücadeledeki yerini vurgulayan Onay, konut endüstrisi üzerinden örnek vererek yeni tekniklerle yapılacak inşaat programlarının iyileşme programlarında iklim değişikliği açısından da önemli bir yere sahip olduğunu belirtti.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanı Ayşen Erdinçler ise İstanbul’un büyük bir şehir olması nedeniyle nüfus planlamasının, doğru kentsel planlamanın, altyapı yönetiminin ve akıllı ulaşımın ön plana çıktığını dile getirdi.

Mekanda Adalet Derneği’nden Yaşar Adnan Adanalı çevre gruplarının politikacıları mevcut ve gelecek krizlere dair uyaran ve iklim değişikliği konusunda ajandayı belirleyen aktörler olduklarından bahsetti. Adanalı, gündemin küresel sivil aktörler tarafından aşağıdan yukarı belirlendiğini, ancak ulus-devletin genelde bu tartışmalardan uzak kaldığını söyledi ve aksiyon alma kapasitesi en yüksek kurum olarak devletlerin, yerel yönetim ve sivil toplumla işbirliği yapmasının önemine değindi.

İstanbul’un temel sorunu olarak su sorununa dikkat çeken Adanalı, iklim değişikliğine karşı mücadele ile bir hak olarak suya erişimin ortak ele alınması gerektiğini söyledi. Bunun yanında kamusal alanın düzenlenmesi, şehirde iklim değişikliği adaptasyonuna yanıt verecek şekilde planlanmış alanların bulunmamasını da önemli sorunlar arasında göstererek sivil toplumun şehir planlamalarında büyük bir rol oynayabileceğini söyledi.

Katılımcı Planlama
Heinrich Böll Stiftung Türkiye Müdürü Kristian Brakel, katılımcı planlamanın önemi ve politikayı daha az avantajlı kişilerin de görüşlerini sunabileceği eşit bir zemine taşıyabilmek için yapılması gerekenler üzerine konuşmacıların yorumlarını aldı.

Till Stelzer katılımcı modellere özellikle şehir planlamasında ihtiyaç bulunduğunu, yüksek risk altındaki kişilerin kararlarda sözü olması gerektiğini söyleyerek örneğin sıcak dalgaları gibi konularda en savunmasız grup olan yaşlı nüfusun dinlenmesi gerektiğini belirtti. Belit Onay ise seçim öncesinde vadettiği üzere ulaşım fırsatlarını daha kapsayıcı hale getirmek için yaptığı çalışmalardan bahsetti. Aynı zamanda bölgelerinde bulunan kömür santralinin daha erken bir tarihte kapatılması için sivil toplumdan destek almanın önemli olduğunu dile getirdi.

Ayşen Erdinçler, Türkiye Paris Anlaşması’na katılmasa da şehirlerin gönüllü aksiyon alabildiğini ve İstanbul’un şu an için 2050’ye kadar daha yeşil, kapsamlı, adil ve akıllı bir şehir haline gelmesi için çalışmalar yaptıklarını anlatırken Türkiye’de belediyelerin yönetim gücünün kısıtlı oluşu ve yeterli finansal desteğin olmamasının bu sorunla mücadeleyi sınırlandırdığını açıkladı.

Yaşar Adnan Adanalı da İstanbul’da sivil toplumun durumu ve insanların iklim değişikliği algısı sorusu üzerine “İnsanlar arasında bir şüphe var ancak inkarcılık yok” dedi. İklim değişikliği etkilerini hafifletme ve adaptasyon süreci konusuna sürekli olarak tüketim üzerinden yaklaşmanın ve insanlardan bireysel davranışlarını değiştirmelerini talep etmenin, sorunu insanlara yüklediğini söyleyen Adanalı, bunun yapısal bir sorun olduğunu ve politika değişiklikleri üzerinden yapısal bir dönüşüm talep edilmesi gerektiğini vurguladı. Sorunun bireysel davranışla çözülemeyeceğini göstermek için pandemi döneminde insanların eve kapatılmasıyla düşen karbon emisyonlarının, insanların geçim kaynaklarını kaybetmeleri, işlerinden ve evlerinden olmaları pahasına olurken zenginlerin en az etkiyle kurtulmuş olmasına, hatta daha da zenginleşmesine dikkat çekti. Bu da tüketimi azaltmanın etkilerinin insanlar arasında eşit bir şekilde sağlanmadığını gösterdiğini ekledi.

Till Stelzer da iklim değişikliği algısı üzerine insanların farkındalığının arttığını ancak durumun aciliyetinin hala kavranamadığını söyledi. Bangladeş’te iklim krizinin etkileri açıkça görülürken Almanya’da doğrudan bir etki görülmemesinin önemli bir etken olduğunu söyleyen Stelzer, yine de Almanya’da yüzlerce insanın sıcağa bağlı stresten hayatını kaybettiğini hatırlattı.

Kamusal Alan
Panel moderatörü Brakel, İstanbul’da her zaman halka açık ve ticarileşmemiş alanlar bulamadığına şaşırdığından ve mekansal dağılımın iklim krizinden etkilenen şehirler için ne kadar önemli olduğundan bahsederek Kanal İstanbul projesi üzerine konuşmacıların görüşlerini aldı.

Yaşar Adanalı, kamusal alana ve toprağa ulaşımın İstanbul’un temel sorunlarından olduğunu ve İstanbul’un yalnızca belediye tarafından yönetilmediğini, merkezi hükumetin kararlarının da şehir üzerinde önemli bir etkisi olduğunu hatırlattı. Belediyelerin halka yakınlığı, katılım için daha çok kanalının bulunması ve daha şeffaf olması göz önünde bulundurarak kamusal alan meselesindeki eşitsizliklerin bir yönetim sorunu olarak demokratikleşmeyle ve iklim değişikliğiyle bağlantısına dikkat çekti. Adanalı, mevcut projelerin iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması veya adaptasyon gibi bir vizyonu olmaması ve yüksek ekonomik, sosyal ve çevresel maliyetleri olmasında katılımcı platformların eksikliğinin rolünü anlattı.

Son olarak Ayşen Erdinçler, Till Stelzer ve Yaşar Adanalı bir katılımcının sorusu üzerine halkın iklim değişikliği algısının güçlendirilmesi ve konuyu önceliklendirmesinin nasıl mümkün olacağı üzerine görüşlerini paylaştı. “Her şeyden önce insanların farkındalığını artırmamız gerekiyor” diyen Erdinçler, ilkokuldan itibaren farkındalığı artırmaya yönelik eğitim verilmesi ve konu üzerine sorumluluk almaya teşvik edilmesi gerektiğini vurguladı. Till Stelzer ise insanlara sorunun aciliyetinin ve alınabilecek önlemlerin anlatılmasının gerekliliğinden bahsetti. Stelzer, “Adalete ulaşmak için konunun nesiller arası bir sorun olduğunun da anlatılması gerekiyor” dedi. Yaşar Adanalı ise “görünmez olanı görünür yapmamız gerekiyor” diyerek bunun sivil toplum ve akademinin iklim değişikliği etkilerinin adaletsiz dağılımına karşı görevini olduğunu söyledi.

About Post Author