#ekoIQ Ekonomi “Bilim Diplomasisi, Gelişim ve Küresel Erişilebilirliğin Anahtarı Olabilir”
Ekonomi

“Bilim Diplomasisi, Gelişim ve Küresel Erişilebilirliğin Anahtarı Olabilir”

CIFAL Istanbul, UNITAR Direktörü ve Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Aydemir, dünyanın sorunları konusunda faturayı sadece akademiye kesmemek gerektiğini; dünyadaki tüm kurumların küresel sorunlara çözüm bulmak için geç kalmış durumda olduğunu vurguluyor. Aynı zamanda BAU Global Eğitim Ağı Sürdürülebilirlikten Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi de olan Aydemir, önümüzdeki yıllara damgasını verecek üç önemli alan olarak da “döngüsel ekonomi”, “gezegen dostu çalışma yaklaşımları” ve “bilim diplomasisi” konularını aktarıyor.

Öncelikle bize biraz CIFAL Istanbul ve UNITAR hakkında bilgi verebilir misiniz?

Yönetici ve Liderler için Uluslararası Eğitim Merkezi CIFAL Istanbul, Birleşmiş Milletler Eğitim ve Araştırma Enstitüsü (UNITAR) ve Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) ortaklığında Haziran 2019’da kurulan bir uygulama, araştırma ve eğitim merkezidir. 1963’te kurulan UNITAR, kurulduğu tarihten itibaren ülkeleri eğitimle güçlendirmek, toplumsal farkındalık yaratmak ve ulusal ve uluslararası aksiyonların etkisini artırmak adına çalışıyor. Kurumun Sosyal Gelişim Programı kapsamında 18 ülkede kurulan 20 merkez ise CIFAL Küresel Ağı’nı oluşturuyor. Merkezler, küresel farkındalık ve yetkinlik eğitimleri vermek, kamu, özel sektör, sivil toplum ve akademi işbirliğini sağlamak ve kurum içi ve dışı sürdürülebilirlik süreçlerini desteklemek amacıyla faaliyet gösteriyor. Bu küresel ağın Türkiye ve Doğu Avrupa operasyonlarından sorumlu ilk ve tek resmi birimi olan CIFAL Istanbul ise ülke ve bölgedeki sürdürülebilir kalkınma farkındalığı, yetkinliği ve sorumluluğunu artırmak için akademik, sektörel, kültürel ve sosyal çalışmalar gerçekleştiriyor. Merkez, çalışmalarını BAU’nun da bir üyesi olduğu, 10 ülkede 6 üniversite ve 300 okul ile 200 binden fazla öğrenciye nitelikli eğitim hizmeti sunan BAU Global Eğitim Ağı’ndaki tüm kurumlarla ortaklıklar yaparak devam ettiriyor ve sürdürülebilirlik bilinci ve kültürünü tüm dünyada geçerli kılmayı amaçlıyor.

Bize biraz çalışmalarınızdan örnek verebilir misiniz? Önümüzdeki dönem için neler planlıyor, öngörüyorsunuz?

Sürdürülebilirlik kapsamındaki küresel sorunların çözümünün birey ve toplumların üç aşamayı tamamlamasıyla gerçekleşebileceğini düşünüyorum: Farkındalık, yetkinlik ve sorumluluk. Son yıllarda tüm dünyada iklim değişikliği, sosyal adaletsizlik ve cinsiyet eşitliği gibi konularda farkındalığın arttığını görüyoruz. Bununla birlikte farkındalık, sürecin başlangıcı ve sadece bir hijyen faktörü. Örneğin cinsiyet eşitsizliğinin farkında olmamıza
rağmen kadınlara yönelik şiddet ve ayrımcılık tüm dünyada hızla artmaya devam ediyor. Asıl değişimi sağlayacak olan unsurlar farkında olunan sorunların nasıl çözüleceğiyle ilgili yetkinliklergeliştirmek ve donanımlı dünya vatandaşları olarak küresel sorunları sahiplenerek çözümlerinin sorumluluğunu üstlenmek.

UNITAR, CIFAL Küresel Ağı ve CIFAL Istanbul’un çalışmaları bu noktada devreye giriyor. Çalışmalarımızda ilk hedefimiz küçük yaşlardan itibaren bireylerde sürdürülebilirlik farkındalığı yaratmak ve bireylere sürdürülebilirlik okuryazarlığı yetkinliği kazandırmak. Burada BAU Global’in parçası olan Bahçeşehir Koleji, Uğur Okulları, Fulford Academy (Kanada) ve Mentora Gymnasium (Almanya) ile yuvadan lise sona kadar farklı seviyelerdeki tüm gençlere sürdürülebilirlik dersleri veriliyor ve onlarla Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na dair proje ve sosyal sorumluluk çalışmaları yapılıyor. Yetişkin seviyesinde ise başta Bahçeşehir Üniversitesi olmak üzere yine BAU Global’in üyeleri olan Bay Atlantic University (Amerika), Berlin International University of Applied Sciences (Almanya), MLA College (İngiltere), Bahçeşehir Cyprus University (Kıbrıs) ve BAU International University Batumi (Gürcistan) ile öğrencilere lisans, yüksek lisans ve doktora seviyesinde sürdürülebilirlik dersleri ve eğitimleriverirken Avrupa Birliği, TÜBİTAK ve farklı kamu ve özel sektör kuruluşlarıyla daha yaşanabilir bir dünya yaratmak için projeler ve ortak çalışmalar gerçekleştiriliyor.

CIFAL Istanbul’un bu çalışmalardaki en önemli amaçlarından biri 17. Sürdürülebilir Kalkınma Amacı olan Amaçlar için Ortaklıklar çerçevesinde kamu, özel sektör, sivil toplum ve akademiyi bir araya getirmek. Bu birlikteliğe önem veriyoruz çünkü sürdürülebilirlik konusunda çalışan her birey ve kurum gibi küresel sorunlara yerel ve küresel işbirlikleri yapmadan çözüm bulamayacağımızı biliyoruz. Bu yüzden kurumlarımızda öğrencilerimiz için rekabetten ziyade ortak yaşam ve birlikte çalışma kültürünün hakim olduğu güvenli ve özgür düşünce temelli öğrenme ortamları oluşturmaya çalışıyoruz. Yani öğrencilerimizin, geleceğin sorunlarını çözmek adına gerekli yetkinliklere ve bu sorunları hep birlikte çözme motivasyonuna sahip dünya vatandaşları olmaları için çabalıyoruz. CIFAL Küresel Ağı içinde de aynı birlikteliği önemsiyor ve ağa bağlı merkezlerle sıklıkla ortak çalışmalar yapıyoruz.

Merkezin kuruluşundan beri gerçekleştirilen çalışmalara baktığımızda100’den fazla etkinlik ile (ders, konferans, seminer, proje vb.) 15 binden fazla katılımcıya ulaştığımızı görüyoruz. Önümüzdeki dönemler için planımız ise sürdürülebilirlik kültürünün tüm dünyada her alanda geçerli norm olmasını sağlamak için ulaşabildiğimiz birey ve kurum sayısını arttırarak daha fazla ve geniş çaplı yerel ve küresel projeler gerçekleştirmek.

Dünyada ve Türkiye’de genel olarak akademik dünya, uygarlığın bu büyük sorunlarına yanıt verme konusunda ne durumda? Yeterli bir çalışma olduğunu düşünüyor musunuz?

Bu soru aslında biraz felsefi bir soru; öncelikle akademinin amacının dünyanın ve toplumun sorunlarına çözüm bulmak olup olmadığını tartışabiliriz. Buradaki en belirgin sorun teori ve pratik arasındaki uçurum. Hâlâ birçok akademik kurumda çalışmaların uygulanabilirliğinden ziyade teoriye katkısına önem veriliyor. Uygarlığın büyük sorunlarının çözümü ise teori destekli pratik ve gerçekçi çözümler gerektiriyor.

Son yıllarda özellikle de küresel sorunların artmasıyla birlikte akademideki bu anlayışın teori ve uygulamayı birleştiren hibrit bir yapıya doğru evrildiğini düşünüyorum. Bu gelişme olumlu olsa da akademik olarak hem ülkemizde hem de dünyada sürdürülebilirlik anlamında almamız gereken ciddi bir mesafe olduğu fikrindeyim.

Burada faturayı sadece akademiye kesmemek gerekiyor; dünyadaki tüm kurumlar küresel sorunlara çözüm bulmak için geç kalmış durumda. Birleşmiş Milletler de özellikle 2015-2020 yıllarında sürdürülebilirlik alanında yapılan çalışmaların yetersizliğinin farkında olduğu için 2020-2030 yılları arasını Eylem On Yılı olarak adlandırdı. Yani hepimizin önümüzdeki on yılda dünyayı daha yaşanabilir kılmak için sorumluluk alıp harekete geçmemiz gerekiyor. Eylem On Yılı’nın bir yılı pandemiyle geçti ve bu sebeple küresel sürdürülebilirlik çalışmaları ciddi anlamda sekteye uğradı. Bu yüzden de BM Genel Sekreteri Antonio Guterres 2021 yılını 21. yüzyılın yeniden inşasının başlatılması gereken yıl olarak gördüğünü belirtiyor. Burada tüm birey ve kurumlara iki seçenek düşüyor; işleri bugüne kadar yaptığımız gibi yapıp dünyanın sonunu hazırlamak ya da iş yapış şekilleri ve süreçlerini Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ile hizalayıp gezegeni kalkındırmak.

Son süreçte kendi alanınızda dünyada ve Türkiye’de hangi çarpıcı araştırmalar var? Genç araştırmacıların ve konuyla ilgilenenlerin, hangi araştırmacıları, akademisyenleri takip etmesini önerirsiniz?

Sürdürülebilirlikle ilgili kaynaklar için ilk olarak Birleşmiş Milletler’in ulusal ve uluslararası resmi kurumlarını takip etmelerini tavsiye edebilirim. Dünya Sağlık Örgütü’nden Gıda ve Tarım Örgütü’ne BM kurumları belirli dönemlerde kapsamlı raporlar yayınlıyorlar. Bu raporlar ülke, bölge, kıta veya kurum bazlı olabildiği için dünyanın farklı yerlerinde sürdürülebilirlik konusunda gelinen aşamaları görmek faydalı olacaktır. Bu kapsamda başta BM Genel Sekreteri Antonio Guterres olmak üzere BM kurumları yöneticileri de takip edilebilir. Bununla birlikte Avrupa Birliği, Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü (OECD) ve Dünya Ekonomik Forumu (WEF) da sürdürülebilirlik alanında güncel araştırmalar ve raporlar yayınlıyor. Özellikle küresel gündemi anlamak ve eğilimleri yakalamak için bu ve benzeri kurumlar takip edilebilir.

Türkiye’deki sürdürülebilirlik çalışmaları için ise ilk kaynak olarak Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın takibini tavsiye edebilirim. Bununla birlikte Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD), Global Compact Türkiye ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı (UN SDSN) Türkiye de yerel çalışmaların takibi için başvurulacak güvenilir kaynak kurumlar arasında yer alıyor. Sürdürülebilirliğin farklı konularında çalışan sivil toplum örgütleri de (TEGV, AÇEV, TEMA, SEY Vakfı vb.) sosyal sorumluluk alanında gerçekleşen çalışmaların izlenmesi için iyi birer kaynak olabilir.

Akademisyenlere geldiğimizde ise Prof. Dr. Jeffrey David Sachs (Kolombiya Üniversitesi), Prof. Dr. Levent Kurnaz (Boğaziçi Üniversitesi), Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu (İstanbul TeknikÜniversitesi), Doç. Dr. Canan Acar (Bahçeşehir Üniversitesi / Twente Üniversitesi) ve Doç. Dr. Ahu Ergen (Bahçeşehir Üniversitesi) sürdürülebilirlik konusunda çalışan önemli bilim insanları olarak ön plana çıkıyor.

Kendi çalıştığınız alandan baktığınızda, bu konuda bilgi üretmek isteyen öğrenciler ve genç akademisyenlerin nitelik ve niceliğinde bir artış var mı? Hangi konularda ilgi ve araştırma isteği daha yoğun?

Sürdürülebilirlik konusunda çalışan öğrenci, akademisyen ve bilim insanlarının hem nitelik hem de niceliğinde gözle görülür bir artış olduğunu söyleyebilirim. Bu gelişmede eğitim ve akademinin, özellikle de yükseköğretim kurumlarının sürdürülebilirlik konusundaki çalışmalarını artırmasının da payı büyük. Bu artışın sebebi ise başta iklim değişikliği olmak üzere sürdürülebilirliğe dair sorunların artık insan hayatına birebir etki etmesi. Nasıl pandemide bilim dünyası güvenilir bir aşı, ilaç ve tedavinin bulunması için bir araya gelmek zorunda kaldıysa, pandemi sonrasında da bilim insanları sürdürülebilirlikle ilgili küresel sorunlara çözüm bulmak için bir araya gelecek.

Sürdürülebilirliğin her alanı hem kendi içinde hem de diğer amaçlarla bağlantısında hayli önemli olsa da bazı konular daha çok tercih edilen çalışma alanları olarak ön plana çıkıyor. Bu konulardan ilki dünyanın her yerinde etkisini gösteren iklim değişikliği. Küresel olarak artan sosyoekonomik ve kültürel sorunlar sonucunda cinsiyet eşitsizliği, sosyal eşitsizlikler ve düşünce ve inanç özgürlüğü de yoğun araştırma yapılan konular olmaya devam ediyor. Doğal kaynakların hızla tükenmesinin bir sonucu olarak su kıtlığı ve yenilenebilir enerji ivedi çözümler gerektiren konular olarak araştırmacılar tarafından ilgi görüyor. Ekonomik alanda ise döngüsel ekonomi, sorumlu ve sürdürülebilir üretim ve tüketim kalıplarının ortaya çıkması ve içselleştirilmesinde mühim bir konu olarak sıklıkla çalışılıyor.

Şu anda bu bağlamda kişisel olarak hangi konu veya konular üzerine çalışıyorsunuz? Hangi konularda araştırmaya ihtiyaç olduğunu düşünüyorsunuz? Elinizde imkanlar olsa, hangi alanlarda çalışmalar yapar, ya da genç akademisyenleri yönlendirirsiniz?

Son zamanlarda gündemde olan ve önümüzdeki günlerde de öneminin artacağını düşündüğüm bazı konular üzerinde çalışmalarımı yoğunlaştırmaya başladım. Bu konulardan ilki döngüsel ekonomi. Günümüzün lineer ekonomik modelinde hammadde işlendikten sonra ürün haline geliyor ve ürünün kullanım süresi bittiğinde ürün atılıyor. Dolayısıyla yeni ürün üretimi için ekosisteme yeni hammadde girişi gerekiyor. Döngüsel ekonomide ise ürün kullanıldıktan sonra geridönüşümle hammadde haline gelip üretimde yeniden kullanılabiliyor, böylece döngü kendi içinde, dışarıdan yeni bir hammadde girişine ihtiyaç olmadan sürdürülebilir bir biçimde işlemeye devam ediyor. Bu da hem doğal kaynakların kullanımı hem de ortaya çıkan atık oranını azaltıyor. Başta özel sektör olmak üzere tüm kurum ve çalışanların lineer ekonomiden döngüsel ekonomiye geçiş sürecinin önemini anlaması ve hem hane hem de işyerlerinde uygulamaya koyması gerektiğini düşünüyorum.

Önemi artacak ikinci konu ise Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından yeşil işletme / yeşil yaka olarak adlandırılan gezegen dostu çalışma şekli. WEF’e göre son 10 yılda dijitalleşmek zorunda kalarak teknoloji şirketi haline gelen kurumlar, önümüzdeki yıllarda iklim değişikliği ve su, enerji ve doğal kaynakların kıtlığı sebebiyle sürdürülebilirlikte benzer bir dönüşüm yaşayacak. Bu kurumlar süreçlerini, gezegeni ve çevreyi koruyacak şekilde değiştirerek yeşil işletmeler haline gelecek. Çalışanların da teknik yetkinliklerini çevre dostu iş süreçleriyle birleştirecek yeşil yakalılar olarak yeniden eğitilmesi gerekecek. Bu dönüşümün gerçekleşmesi için de her kurumda strateji ve vizyonu sürdürülebilirlik çerçevesinde yenileyebilecek sürdürülebilirlik okuryazarı profesyonellere ihtiyaç duyulacak.

Önümüzdeki yıllarda sıkça gündeme geleceğini düşündüğüm bir diğer konu ise bilim diplomasisi. Özellikle pandemi döneminde aşı ve ilaç çalışmalarında yaşanan küresel bilim seferberliği hepimize sağlığın ve bilimin ülkelerin siyaset ve bürokrasilerinden öte kavramlar olduğunu gösterdi. Bilim diplomasisi de bu olgudan yola çıkıyor ve bilim insanlarının jeopolitik kaygı ve sınırları aşarak dünyanın sorunlarına ivedi çözümler bulabilmek için bilimin önceliğinde ortaklaşa çalışmaları gerektiğini savunuyor. Bilim diplomasisinin özellikle sağlık ve teknoloji başta olmak üzere birçok alanda gelişim ve küresel erişilebilirliğin anahtarı olacağı fikrindeyim.

Son olarak neler söylemek istersiniz? Özel olarak vurgulamak istediğiniz bir şey var mıdır?

Pandeminin belki de daha önce farkına varmamız gereken bir gerçeği gün yüzüne çıkardığını düşünüyorum; hepimiz birer dünya vatandaşıyız. Gezegenin herhangi bir yerinde aç, susuz, yoksul veya hasta bir insan olduğu sürece dünyada açlık, kuraklık, yoksulluk ve salgın hastalıklar devam ediyor demektir. Aynı şekilde dünyanın bir yerinde bir savaş mevcutsa küresel barış sağlanamamış demektir. Pandemi bizlere hepimizin dünyada gıdaya, sağlığa veya güvenliğe erişimi en düşük insan kadar tok, sağlıklı ve güvende olduğumuzu yadsınamaz bir netlikte gösterdi. Dolayısıyla dünya vatandaşları olarak görevimizin, gezegendeki tüm bireylerin insancıl sosyoekonomik koşullara erişimini sağlamak ve tavanın değil tabanın yükselmesi için çaba sarf etmek olduğunu düşünüyorum.

About Post Author