Para, güç, hepsi gelip geçicidir. Asıl olan hayatın mucizesini sonuna kadar diğer insanlarla paylaşmak ve bu güzel mavi gezegende birlikte bir mutluluğu örebilmektir. Onun yolu da, galiba daha iyi bir dünya için durmadan su taşımaktan; o bardağı doldurmak için didinmekten geçiyor. Belki de hiç dolmayacağını bilerek yürüyüşe devam etmek.
Bundan yaklaşık 14 yıl önce, yani 2009 yılının Aralık ayında, ekoIQ’nun ilk sayısını hazırlarken bir yandan da Kopenhag’da gerçekleşen İklim Değişikliği 15. Taraflar Konferansı’nı takip etmeye çalışıyordum. Sonuçlar hiç de umulduğu gibi çıkmamış, genel bir umutsuzluk hali egemendi iklim mücadelesine, daha doğrusu gezegenin ve insanlığın iyiliğine gönül verenler arasında. O gün durumu “yarısı dolu bir bardak” olarak tariflemiştim. Ne yazık ki aradan geçen 14 yılda o bardak hiç dolmadı. Durmaksızın uğraşıp didinenler, bardağı doldurmak için su taşıyıp duranların büyük emeğine rağmen. Sanırım diğer yandan da bardağın dolmasına engelleyen bir dolu güç odağı bardağın dibinde birçok delik açıyordu. Ancak buna rağmen bardak hiçbir zaman tamamen boşalmadı.
Ve hâlâ umut varsa, dünya ve insanlık bir şekilde varlığını sürdürebiliyorsa yani dünya hâlâ dönüyorsa, işte bu insanların, onların oluşturduğu kurumların yüzü suyu hürmetine olmalı. Onlar çağdaş Sisifoslar olarak tanımlanabilir sanırım. Yunan mitolojisinde devasa bir kayayı bir tepenin en yüksek noktasına dek itmeye mahkûm edilmiş Sisifos’un hikayesinden elbette büyük farklılıklar var. Birincisi bu başkaları tarafından verilmiş bir mahkumiyet değil; insanlığın ortak mirasının kurduğu kolektif bilincin öznel yansıması; bir gönüllülük işi. Tam tepeye varacağını sandığı anda tekrar geriye yuvarlanan kayayı, çukurun dibinden tekrar iteklemeye başlamak bir başka bilinç hali. İşte bugünün Sisifosları böyle insanlar.
Ve bazıları anaokullarında öğretmenlik yapan, bazıları yeni teknolojiler geliştirmek için laboratuvarlarda dirsek çürüten; bazıları kapı kapı dolaşıp insanlara üzerlerine gelen felaketi anlatmaya çalışan; kitaplar yazan; bazen İsveç Parlamentosu’nun, bazen iklim zirvelerinin kapısında oturma eylemi yapan; bazıları işyerlerinde daha az atık, daha az emisyon için yöneticilerini ikna etmeye çalışan ya da kazandığı paraları insanlığın iyiliğine kullanmaktan çekinmeyen Sisifosların hikayeleri dört bir yanımızda.
Diğer yanda ise, büyük akıllarını, yaratıcılıklarını hiçbir zaman yiyemeyecekleri paralar kazanmak; bu paraları kendilerini hiçbir zaman mutlu etmeyecek devasa güçler elde etmek veya lüks tüketim malları için harcayanlar var. Ve kısacık bir hayatın kısacık bir bölümünde kontrolsüz bir güç elde etmek için halkları popülist kandırmacalara boğanlar…
Onlar bana her zaman, büyük sinemacı ve iletişimci Orson Welles’in başyapıtı Yurttaş Kane’deki o zavallı zengini hatırlatıyor. Ölürken söylediği son kelime olan “rosebud”ın, çocukluğunda elinden alınmış küçük kızağın ismi olduğunu filmin sonunda öğreniriz. Elde ettiği devasa güç ve paranın telafi edemediği bir kayıp mutluluk anı, hayatının sonunu kadar kovalar Kane’i…
Kıssadan hisse, para, güç, hepsi gelip geçicidir. Asıl olan hayatın mucizesini sonuna kadar diğer insanlarla paylaşmak ve bu güzel mavi gezegende birlikte bir mutluluğu örebilmektir. Onun yolu da, galiba daha iyi bir dünya için durmadan su taşımaktan; o bardağı doldurmak için didinmekten geçiyor. Belki de hiç dolmayacağını bilerek yürüyüşe devam etmek. ekoIQ, 15. yılında bunun için didinmeye devam edecek.
2025 herkes için daha iyi bir yıl olsun…