Ekim 2016’da Quito’da yapılan HABITAT 3 toplantısı sonunda Yeni Kentsel Gündem, Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerin oybirliği ile yürürlüğe girdi. Dünya nüfusunun yarısından fazlası kentlerde yaşıyor. Ve kentler gitgide daha karmaşık hal alan sorunlar karşında ciddi bir bocalama içinde. Yeni Kentsel Gündem geleceğin kentleri için sürdürülebilirliği ve yaşanabilirliği içeren yeni bir vizyon ve ana hatlarıyla vizyonun yol haritasını ortaya koyuyor. Şubat 2018’de Kuala Lumpur’da 9. Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Kentsel Forumu, Yeni Kentsel Gündem’in kabulünün 1,5 yıl sonrasında gelişmeleri değerlendirmek üzere toplandı. London School of Economics Cities Programı, kent konusunda dünya çapında önemli çalışmalar yapan akademik kurumların başında geliyor. Kuala Lumpur’da Cities Programı’nın Direktörü Dr. Philipp Rode ile Yeni Kentsel Gündemi değerlendirdik.
YAZI: SİBEL BÜLAY, [email protected]
Ekim 2016’da uygulamaya giren Yeni Kentsel Gündem’in (YKG) uygulanmasındaki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Konuya iyi giden yönlerinden başlayalım.
Bu soruya yerelde ve uluslararası alanda olmak üzere iki ayrı cevap vereceğim. Quito toplantısından sonra herkes anlaşmayı uygulamak üzere büyük bir heyecanla ülkesine döndü. Çok sayıda kentte YKG vizyonunu gerçekleştirmek üzere çalışmalara başlandığını biliyoruz. Ancak yerel yönetimler düzeyindeki gelişmeleri değerlendirmek için henüz çok erken.
Quito sonrası uluslararası alanda iklim değişikliği konusunda çok sayıda çalışma olduğunu görüyoruz. YKG ve Paris Anlaşması’nın örtüştüğü alanların belirlenmesi öncelikli çalışmalardan biri. Kentlerin karbon salımını azaltma çalışmalarına odaklandığını da görüyoruz. Özellikle C40 Kentleri iklim konusunda çok faal.
Akademik kuruluşlar 2015’te BM tarafından uygulamaya konulan 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, Paris Anlaşması ve YKG’nin içerdiği konularda araştırmalara ağırlık vermiş durumda. Kamu ve özel sektörden çok sayıda kuruluşun bu araştırmalar için fon oluşturması çok sevindirici.
HABITAT 3’ün hazırlık çalışmaları ve Yeni Kentsel Gündem’in oluşturulması için kurulan ulusal ve uluslararası ağların işbirliği devam ediyor. HABITAT 3 toplantısı tamamlandığı ve YKG kabul edildiği halde bu ağı oluşturan gruplar dağılmadı. Buna örnek olarak kendi çalışmalarımızı gösterebilirim. YKG’nin kentsel yönetişim içeriğini London School of Economics Cities Programı ve United Cities and Local Governments (UCLG) ile beraber oluşturduk. Quito sonrası UCLG ile yaptığımız çalışmalara BM HABITAT örgütü de katıldı ve bugünlerde Kentsel Gözlem Merkezi kurma çalışmalarını sürdürüyoruz. LSE olarak diğer bir çalışmamız da bürokratlara ve sivil toplum kuruluşu üyelerine kentsel yönetişim konusunda verdiğimiz eğitim. Kapasite geliştirme konusundaki görevimizi çok ciddiye alıyoruz. Bu eğitimle amacımız, bu konuda çalışanları bir araya getirip deneyimlerini paylaşmalarını sağlamak; başarılı ve başarısız çalışmalarına akademik bakış açısı getirerek bilgi birikimine katkıda bulunmak.
YKG’nin uygulanmasında ne gibi sorunlar yaşanıyor?
Bu konuyla ilgili soru ve sorunları da iki açıdan cevaplayacağım. Avrupa ve Kuzey Amerika’da siyaset, ulusal konulara ve olaylara odaklanmış durumda: Brexit, Avrupa Birliği’nin geleceği, ABD’de Trump sorunu başlı başına birer olay. Bu nedenle yerelleşme, yönetişim gibi konulara olan ilgide düşüş var. Tabii bu gelişme aynı zamanda kentlerle ilgili hedeflerin gerçekleşmesinde merkezi hükümetlerin önemini bir kez daha hatırlatmış oldu.
Diğer sorun ise finansman. YKG içeriğinin yarısı sosyal politikalar, arazi kullanımı ve ulaşım stratejilerinden oluşuyor. HABITAT 3’ün hazırlık sürecinde “Gelecekte nasıl bir kentte yaşamak istiyoruz?”, “Sürdürülebilir yaşamı nasıl tanımlıyoruz?” sorularından yola çıkarak kentler için küresel bir vizyon oluşturuldu. Bu strateji ve vizyonu gerçekleştirme sorumluluğu nun da yerel yönetimlerde olduğu vurgulanıyor.
YKG’nin ortaya koyduğu vizyonu kentler nasıl gerçekleştirecek sorusu ise kurumsal kapasite ve yönetişim konularını gündeme getiriyor. Kentlerin yereli ilgilendiren karar mekanizmalarında söz sahibi olmaları onlara yeni görevler ve sorumluluklar yüklüyor. Ancak çoğu kentin bu vizyonu gerçekleştirmek için kapasitesi ve yapıları yetersiz. Kapasite geliştirme, yeni kurumlar ve yeni süreçlerin oluşması zaman ve finansman gerektiriyor. Kentlerin finans kaynaklarına erişimi ve vergi politikaları YKG’nin uygulanması önünde ciddi bir engel.
Yönetişim konusunda gelişmeler ne durumda?
Çok önemli olmasına karşın yönetişim oldukça yeni bir kavram ve bu konuda deneyimlerimiz çok sınırlı. Geçmişte karar sürecine hiçbir şekilde dahil edilmeyen kişi ve kurumlar yönetişim süreci içinde önemli paydaş konumundalar. Tabii kişiler ve kurumlar değiştikçe kararların eşit, adil ve katılımcı bir anlayışla verilmesi için, yukarda da belirttiğim gibi, yeni kurumlar ve süreçler geliştirmek gerekiyor.
Etkili süreçlerin geliştirilmesi için inovasyon gerek. İnovasyon ise deney demek, başarıyla birlikte başarısızlığı göze almak demek. Ama bugüne kadar yönetimlerin risk almasına ve başarısızlığa sıcak bakmıyorduk. Ancak çok büyük sorunlarla karşı karşıyayız ve bu zorlukları bilindik yöntemlerle çözemiyoruz. Yeni yaklaşımlar denemek ise risk almayı gerektiriyor. Hedeflere ulaşabilmek için toplum olarak bu riskleri kabullenmemiz gerekiyor. Kentlerin uluslararası ağlar kurarak birlikte çalışmaları tam da bu nedenle önem kazanıyor. Beraber çalışmak, kentleri yenilikleri deneme konusunda cesaretlendiriyor. Başarıların ve başarısızlıkların paylaşılması riski dağıtıyor.
Yönetişimin sözlük tanımı “birlikte ve etkileşerek ortaklaşa yönetme.” Her kesimden gelen görüşlerin önemsenmesi; her zaman çoğunluğun istediği yönde olmasa da, kararların konsensüsle alınması tepeden inme karar süreçlerinden çok daha sağlıklı işlemekte ve yararlı sonuçlar vermektedir. Ancak bu gerçeğin yanı sıra katılımcı karar süreçlerinin taşıdığı riskleri de göz ardı etmemek gerek. Katılım adı altında karar süreçlerinin elitler, maddi imkanlara sahip olanlar tarafından ele geçirilmiş olduğunu da yer yer görüyoruz. Bu konuyu ciddiye almak gerekiyor. Hindistan’dan örnek vermek istiyorum. Akıllı kent konusundaki bir gelişme kağıt üzerinde katılımcı yaklaşımla ele alınmış. Akıllı telefonlar ve sosyal medya üzerinden insanların görüşleri, önerileri alınmış. İyi de, Hindistan’da akıllı telefon sahipleri kimler? Sosyal medyayı kullananlar kim? Bu sorular sorulduğunda bu yaklaşımın belli bir kesime yönelik olduğunu görüyoruz. Zengin ülkelerde akıllı telefon üzerinden yapılacak çalışmalarda bu risk daha düşük. Ama buralarda bile dikkatli olmak gerek. Bilişim teknolojileri henüz demokratik katılımı sağlayacak gereçler olarak görülmemeli.
Yönetişim konusunda sivil toplumun önemini küçümsememek gerek. Bu kuruluşlar konuları farklı açılardan inceleyebiliyor. Bunu yaparken de son derece şeffaf olduklarını söyleyebiliriz; çünkü vizyon ve misyonlarını inceleyerek konuya nereden ve nasıl yaklaştıklarını görme imkanımız oluyor. On binlerce kişi ile masa etrafında konuları görüşmek yerine sivil toplum örgütleriyle iletişim kurarak bunu yapmak çok daha verimli sonuçlar verir. Böylece farklı görüş açıları üzerinden konsensüs sağlamak da kolaylaşır.
Farklı görüşleri karar sürecine dahil etmek konusuna yaklaşımımız hâlâ oldukça naif. Mahalleyi ilgilendiren parklar, ulaşım gibi konularda bunu yapmak kolay ve bu konuda başarılı yöntemler ve alınan sonuçlar da var. Ama tüm kenti ilgilendiren stratejik planlama, mega projeler gibi konularda yüzlerce, binlerce kişiyi ilgilendiren konularda katılım sağlamak çok daha zor. Ve şu anda elimizde olan gereçlerin kapasitesini de çok aşıyor.
***
Sonuç olarak yönetişim sürdürülebilir kalkınmanın olmazsa olmazı. Bunun yerleşmesi için gereken yeni kurumları ve süreçleri geliştirirken sınırları zorlamamız gerekiyor.
London School of Economics Cities Programı 2009’da İstanbul’la ilgili bir çalışma yürütmüştü. Çalışmanın Türkçesi de var. Bu linkten ulaşabilirsiniz: