#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
biyocesitlilik ormanlari nasil etkiler

Biyoçeşitlilik, Ormanları Nasıl Etkiler?

Biyoçeşitlilik, en basit tanımla, bizim ve genel olarak gezegenimizin dört bir yanındaki yaşamın çeşitliliğini ifade etmek için kullanılıyor. Ancak insanlar açısından taşıdığı yaşamsal önemi kavramak, pek çok kişi için temiz havanın ya da suyun değerini görmek kadar kolay değil. Gerçekten de, nesli tükenmekte olan, iğne başından küçük ve telaffuz edilmesi bile zor bir bilimsel isim taşıyan garip bir böceğin yaşamımız üzerinde nasıl bir etkisi olabilir ki? UPM Sürdürülebilir Ormancılık Direktörü Timo Lehesvirta, “Sorumluluğun özü de zaten bu; yaptığınız şeyin anında sağlayacağı kişisel faydayı düşünmeden bir türü korumak gerekiyor” diyor. Yaptığı işi “Biofore” yani “Biyolojik Ormancılık” olarak tanımlayan UPM, yeni orman endüstrisi ve ürünleri hakkında mümkün olduğunca geniş kapsamlı düşünmek zorunda. Lehesvirta, “Biyoçeşitliliği koruyarak şimdiki ve gelecek nesiller için ana faaliyet konumuz olan iş alanlarını da korumuş oluyoruz” diye ekliyor. Yerli Ağaç Türlerini Korumak UPM, biyoçeşitlilik koruma programını uygulamaya 1990’lı yılların sonunda Finlandiya’da başladı ve 2006 yılında uluslararası düzeye taşıdı. Şirketin vizyonunu belirleyen unsur, her şeyin ötesinde, operasyonlarını iyileştirme ve geliştirme arzusu idi. Öte yandan, orman kullanımının etkileri konusunda paydaşların taşıdıkları kaygı da önemli bir faktör oldu. Lehesvirta, “STK’lar kendi üstlerine düşeni yapıyorlar; biz de bu alanda gerçek bir öncü olmak ve çevre tartışmalarına bilgi birikimimizle katkıda bulunmak istiyoruz” diyor. Biyoçeşitlilik programı, altı ana alana odaklanıyor: Yerli ağaç türleri, kuru ağaçlar, değerli yaşam ortamları, orman yapısı, su kaynakları ve doğal ormanlar. “Bu ana alanlara yönelik hedeflerimizle, ister yerli türlere dayalı ormanlar olsun, isterse plantasyon ormanlar olsun, her yerde faaliyet gösterebiliyoruz” diyor Lehesvirta. Ormanlar, iklim istikrarı açısından son derece kritik bir geleceğe sahip olan dünyanın en büyük karbon tutakları. Ama bunun ne kadar farkındayız? Allahtan sürdürülebilir ormancılık çalışmalarına son hız devam eden firmalar da var. Finlandiya kökenli, dünyanın 15 ülkesinde faaliyet gösteren uluslararası bir şirket olan UPM, eşi benzeri olmayan bir global biyoçeşitlilik programıyla, orman biyoçeşitliliğini korumayı ve artırmayı, etkin odun üretimi sağlamayı ve sürdürülebilir ormancılık alanında en iyi uygulamaları teşvik etmeyi hedefliyor. Türler kendi aralarında rekabet ettiklerinde, hastalıklar ve zararlı böcekler, tek tür çeşitliliğine sahip monokültür ormanlara kıyasla daha az etkili oluyor.
Biyoçeşitlilik Sağlıklı Ormanlar Yaratıyor
Finlandiya’da ormancılık, ülkede buzul çağından günümüze kadar hâkim olan yerli ağaç türlerine dayanıyor. Ancak diğer uçta, örneğin İngiltere’de, egzotik Sitka ladini ekilmesiyle oluşturulmuş ormanlık alanlar bulunuyor. Burada UPM’nin hedefi, şirketin ormanlarını yeniden, özellikle nehir vadisindeki yaşam alanlarında yetişen ve yüzyıllar önce nesli tükenen geniş yapraklı yerli ağaçlardan ve bodur ağaç türlerinden oluşturmak. Yerli ağaç türleri, diğer pek çok doğal türün bağımlı olduğu “temel türler” olarak kabul ediliyor. Program, Finlandiya’da, yerli türler konusunda, ticari ormancılık nedeniyle bir kenara itilen, başta huş ağacı olmak üzere tüm geniş yapraklıları ladin ağırlıklı ormanlara yeniden kazandırmayı hedefliyor. Değişim büyük ve ormanlık alanlar üzerinde önemli bir etkiye sahip bulunuyor. Biyoçeşitliliğin bir diğer anahtar türü ise Aspen. Bu türün örnekleri, günümüzde, genetik akışın sağlanması için hasat esnasında rezerv ağaçlar olarak kesilmeden bırakılıyor. Karma türlerden oluşan ormanlar da odun üretiminde değer taşıyor. Örneğin ladin, daha iyi besleniyor ve huş ağacı kök mantarlarından doğrudan faydalanıyor. Lehesvirta’ya göre biyoçeşitlilik, orman sağlığına olumlu katkıda bulunuyor ve ormanların iklim değişikliğine uyum göstermesine yardımcı oluyor: “Türler kendi aralarında rekabet ettiklerinde, hastalıklar ve zararlı böcekler, tek tür çeşitliliğine sahip monokültür ormanlara kıyasla daha az etkili oluyor.”
 Tek Bir Türü Geri Kazanmak
UPM, Finlandiya, İngiltere, ABD, Rusya ve Uruguay’da toplam olarak yaklaşık 2,5 milyon hektarlık orman alanının sahibi ya da işletmecisi. Biyoçeşitliliği teşvik etme hedefi tüm dünyada ortak olsa da, bunu başarma yöntem ve araçları ülkeden ülkeye değişiyor. Program, Uruguay hariç bu ülkelerin her birinde uygulanma aşamasında bulunuyor. Uruguay’da ise içinde bulunduğumuz yıl boyunca şirketin plantasyon ormanlarında uygulanacak. Lehesvirta, Uruguay’da yağmur ormanı bulunmadığını, dolayısıyla bu tür ormanlara yönelik herhangi bir riskin ya da planı n söz konusu olmadığını, aslında ülkedeki tüm doğal ormanların korunduğunu da belirtiyor. UPM, yalnızca biyoçeşitlilik programı kapsamında yer alan plantasyon ormanlarla ilgileniyor. Buna ek olarak, ülkedeki kamuya ait tüm doğal ormanlar korunuyor. Karma türlerden oluşan ormanlar da odun üretiminde değer taşıyor. Örneğin ladin, daha iyi besleniyor, huş ağacı ise kök mantarlarından doğrudan faydalanıyor. Biyo ve orman sanayi entegrasyonunun yeni, sürdürülebilir ve inovasyona dayalı bir geleceğe taşınmasına liderlik eden UPM, iş alanını üç ana birim üzerinden yürütüyor: Enerji ve Selüloz, Kağıt ve Tasarlanmış Ürünler. Yaklaşık 23 bin çalışana sahip olan grup, 15 ülkede üretim yapıyor. www.upmbiofore.com ve www.upm.com UPM, ticari olarak yönetilen ormanlarda biyoçeşitliliğin teşvik edilmesine yönelik yöntemler geliştirmeyi hedefleyen çeşitli araştırma projeleri de yürütüyor. Bu çalışmalar, yavaş ilerleyebiliyor; başka bir deyişle, tek bir türün başarıyla geri kazanıldığını görmek bile yıllar, bazen nesiller alabiliyor. Yine de araştırma projeleri, şimdiden çok kısa sürede cesaret verici sonuçlar elde etmiş bulunuyor. Lehesvirta, örnek olarak UPM’nin kontrollü yakma projesinden bahsediyor. Bu projeyle, orman planlı ve kontrollü bir biçimde yakılarak yaşam alanları eski haline getiriliyor ve yeniden yaratılıyor: “Bazı böcek türleri, yakma işlemi esnasında dahi orman örtüsünü aşarcasına vızıldamaya başlı yor ve türlerin tepki süresinin birkaç saat kadar kısa olabildiğini gösteriyor.” Araştırmaya ek olarak, program, biyoçeşitliliğ i izlemeye, eğitime, paydaş dayanışması na ve iletişime de odaklanıyor. Lehesvirta, “İzleme, sürekli olarak yapılıyor ve bu, bize ağaç türlerinin oranı, kuru ağaç miktarı, hatta bireysel tür oluşumları hakkında de- ğerli bilgiler veriyor. Yine de daha etkili bir global izleme sistemi üzerinde çalışmaya devam ediyoruz” diyor.
 BİYOÇEŞİTLİLİK PROJE ÖRNEKLERİ
Finlandiya’da Buzultaşlar
Buzultaş, Avrupa ve Kuzey Amerika’da daha önce buzlarla kaplı olan bölgelerde görülen, buzulların bıraktığı kum ve çakıldan oluşan helezonik tepe anlamına geliyor. Bazı özel buzultaş türleri, sıcak ortamlara bağımlı oluyor ve ağaç tepelerinin yarattığı gölgeye dayanamıyor. UPM, ağaçların neden olduğu gölgeyi minimum seviyeye indirmek amacıyla, ağaç sayısı azaltılmış ve dolayısıyla daha sıcak buzultaş yaşam alanları yaratmak üzere belli noktalarda ağaçları kesiyor.
Wales’te Ormangülü
Yayılmacı bir tür olan ormangülü (Rhododendron ponticum) İngiltere’de yerli orman alanlarının karşı karşıya bulunduğu en büyük tehditlerden birini oluşturuyor. Ormangülünün temizlenmesi, hayvanlar ve bitkilerin bulunduğu yerli orman alanlarının restorasyonunu teşvik ediyor, orman alanlarında toprağın durumunu iyileştiriyor ve orman alanındaki doğal ekolojik süreçlerin işlemesini sağlıyor.
İngiltere’de Orman Tavuğu
Son yıllarda İngiltere’deki orman tavuklarının (Tetrao tetrix) sayısı hızla düştü. “Kırmızı listede” yer alan bu kuş türüne yönelik olarak İngiltere’de bir Biyoçeşitlilik Hareket Planı geliştirildi. Dört bölgede sürdürülen orman tavuğunu kurtarma projeleri, lokal üreme nüfusunu yükseltmeyi ve orman tavuklarının sayısını yüzde 10 artırmayı hedefliyor.
*Bu yazı, UPM’nin The Griffin dergisinden çevrilmiştir.

EkoIQ Editör