Kimin bu gökyüzü? Kimin bu bölgeleri, ülkeleri aşıp giden nehirler, yüzbinlerce yılda biriken yeraltı suları, milyonlarca yılın mirası biyoçeşitlilik? Kimin bu sonsuz DNA dizilimleri? Tohumlar, toprak, uçsuz bucaksız okyanus? Sadece doğanın mucizeleri mi sahibini bulamadıklarımız?
Ya insanlığın büyük macerasında, nesiller boyu yarattıkları? Sayıları giderek azalsa da onbinleri bulan diller, milyarları bulan o güzelim kelimeler kimin? Kütüphaneleri dolduran insanlığın ortak hafızası kitaplar? Tarlalarda pamuk toplarken ya da tütün ekerken ses tellerinden ve yaşanmışlıklardan fışkırıveren tınılar? Caz, blues, türküler ve onlardan günümüze kadar uzanan, kimisi notalara kayıtlı, kimisi ruhumuzun derinliklerinde saklı büyük müzik arşivi kimin? Matematik formülleri?
Ya insanlığın en büyük ortak yaratımı internet kime ait? Herkesin kullanımına devredilmiş açık kaynak yazılımları? Ortak dijital bilgi havuzlarımız? Dünyanın bugün en büyük bilgi kaynağı wikipedia kime ait?
Yanıt basit, hepimize ve tek tek hiçbirimize. Uzun yıllar boyunca Türkçe’ye “Ortak Mallar” olarak çevirdiğimiz, bugün ise çok daha güzel biçimde söyleyiverdiğimiz Müştereklerimiz, İngilizcesiyle “Commons”, belki de gezegenin ve insanlığın en büyük sorunlarının hem çıkış kaynağı, hem de çözüm yolu değil mi?
ABD’li ekolojist Garret Hardin’in ilk defa 1968’de Science bilim dergisinde yayınlanan “Müştereklerin Trajedisi” (The Tragedy of the Commons) ile tekrar gündeme gelen tartışmayı bu sayımızda gündeme taşımaya çalışıyoruz. Hardin, ortak kullanılan otlakların, sonuç olarak herkesin kendi çıkarını artırma isteğiyle, aşırı kullanılacağın ve sonunda yıkıma uğrayacağı yorumunu getirmişti ünlü makalesinde ve o tarihten bu yana üzerinde ciddi bir tartışma gerçekleşti.
Zamanla işin içine Oyun Teorisi (Game Theory) de dahil oldu. O çok bilinen Tutuklu İkilemi (Prisoner’s Dilemma) yani birbirinden bağımsız aktörlerin, kişisel çıkarlarını artırmak için ortak çıkarları ihlal edecekleri varsayımı konuşuldu. Ama belki de unutulan, artık insanların, şimdiye dek hiç olmadığı kadar birbirleriyle bağlantılı, karşılıklı haberdar oldukları gerçeğiydi. Bu da yine, ironik bir biçimde insanlığın ortak yaratımı bir başka müşterekle, dijital iletişim olanakları ve somut olarak internetle gerçekleşti. Artık tutuklular, birbirleriyle sonsuz bir iletişim içindeler ve herkes, herkesin yaptığından hızlı bir şekilde haberdar olabiliyor. Dolayısıyla ortak çıkarlar ve müşterekleri, kişisel talep ve hırslar için alabildiğine tüketmek zorlaşıyor ve toplumsal denetim artıyor…
*
İnsanlığın bugüne kadar karşı karşıya kaldığı en büyük tehdit olduğu sadece “birtakım çevreciler” değil, NASA, BM ve hatta ABD Başkanı Barack Obama ile İngiltere Başkanı David Cameron tarafından bile teyit edilen İklim Değişikliği de aslında, bu doğa müştereklerimizin, yukarıda anlatmaya çalıştığımız şekilde sınırsızca kullanılmasından kaynaklanmıyor mu? Hepimize ait o kırılgan biyosfere üç yüz yıldır, adeta mutfağımızdaki atık kutusuna elma kabuğunu atar gibi saldığımız karbon emisyonları, İklim Değişikliği eliyle ortak geleceğimizi geri dönüşsüz şekilde tehdit etmiyor mu?
*
Belli ki bu işin çözümü, çeşitli düzeylerdeki (mesela küresel müştereğimiz olan atmosferi ya da bölgesel müştereğimiz olan çeşitli su kaynakları; göllerimizi, nehirlerimizi, yeraltı sularımızı) müştereklerimizi yeniden gözden geçirmekte, denetlemekte, yeni yönetim ilkeleriyle elimize almakta… Aksi takdirde ne ortak bir bugünden ne de ortak bir gelecekten sözetmek mümkün olamayacak. 21. yüzyılda üstesinden gelmemiz gereken en büyük meydan okuma ve mücadele bu olacak. Evet zor ama sonuçlarına ve çocuklarımızın yüzüne baktığımızda, bundan daha önemli bir işimiz mi var sanki?