Bir yanda sayısı 1 milyara ulaşan aç, bir yanda 1,5 milyar obezite sorunu yaşayan insan, ortada da dünyada üretilen gıdanın üçte birinin çöpe gitmesi gibi bir gerçek… Bu gerçeğin ağırlığı tüm dünyayı gıda israfını azaltmak için seferber etmiş durumda. Öneriler, yol haritaları, stratejiler ve politikalara ihtiyacımız var ama bunların acilen uygulamaya geçirilmesi şart.
İlerleyen sayfalarda gıda israfı ve kayıplarını önlemek için çalışmalar yürüten yerel, ulusal ve uluslararası kampanyalar, girişimler, sivil toplum kuruluşları, mobil aplikasyonlara dair dünyanın dört bir yanından ilham verici örnekler bulacaksınız. Ancak Türkiye’de bu konuda yaygın çalışmalar yürütüldüğünü söylemek ne yazık ki mümkün değil. Oysa sokakta yaşayan çocukları, mültecileri, evsizleri; iklim değişikliği nedeniyle dünyada evlerini terk etmek zorunda kalan/kalacak milyonları; gıda israfını düşürerek hem kendi hem de gezegenin bütçesine yapacağımız katkıyı düşünün bir… Daha dikkatli davranmak için yarını beklemeye gerek var mı?
Nevra YARAÇ
“Tabağındakini bitir, yoksa arkandan ağlar.” Çocukken pek iştahlı olmadığımdan bu sözü çok sık duyar, bir anlam veremezdim. Yemekler nasıl ağlasın ki?
Yemekler değildi belki ama tabağımda kalan yemekler nedeniyle ağlayan birilerinin olduğunu zamanla fark etmeye başladım. Gerekli standartları karşılamadığı için ürününü satamayıp ailesini geçindiremeyen çiftçiler, yetersiz beslenmeden dolayı sağlıksız büyüyen ya da büyüyemeyen çocuklar, aslında dünyayı besleyebilecek kadar varken erişim sorunlarından dolayı ulaşamadıkları gıda için açlık çeken milyonlarca insan. Buna artık gıda üretiminin de katkıda bulunduğu iklim değişikliği nedeniyle zamansız ağlayan gökyüzünü de ekleyebiliyorum…
Evet, dünyada 2,1 milyar insan açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşamını sürdürüyor. Birleşmiş Milletler Gıda Örgütü’nün (FAO) 2014 tarihli raporuna göre dünyada her yıl 1,3 milyar ton gıda israf ediliyor, bunun parasal karşılığı 1 trilyon dolar. Oysa bu israfın yarısı, açlık çeken 1 milyara yakın insanı doyurmaya yetiyor. Her gün beş yaşın altındaki 20 bin çocuk açlık ya da yetersiz beslenme sonucu hayatını kaybediyor, her gün!
Zengin ülkelerde yılda 222 milyon tonu bulan gıda israfı, Sahraaltı Afrika’da üretilen gıdaya eşit. ABD’de gıdanın %40’ı çöpe gidiyor örneğin. Avrupa ve Kuzey Amerikalı bir tüketici yılda yaklaşık 100 kilogram yemek israf ediyor; bu miktar herhangi bir Afrikalının israfından 15 kat daha fazla. Kanadalılar her yıl 31, Çinliler 32 milyar dolarlık gıda israf ediyor. Alman halkı yılda 11 milyon ton gıdayı çöpe atıyor.
Bunca israf ve kayıp elbette farklı aşamalarda gerçekleşiyor. Avrupa Komisyonu’nun verilerine göre %42’si evlerde (ki bunun %60’ı rahatlıkla önlenebilir durumda), %39’u gıda üretimi aşamasında, %5’i satışta ve %14’ü de yeme-içme sektöründe.
Gelelim Türkiye’ye… Türkiye’de günde 1.223 ton (yılda 447 bin), yani 4,9 milyon adet (yılda 1,79 milyar) ekmek israf ediyoruz. Yılda 2,4 milyon sebze, 880 bin ton meyveyi de çöpe atıyoruz. Türkiye’nin toplam ekin, hayvan ve balık tedarikinin %53’ü hasat sonrasında henüz tüketiciye ulaşamadan kayıp oluyor. Meyve ve sebzenin %10’u halde, %15’i markette, %15’i de evlerde çöpe atılıyor. Yeme-içme sektöründe yıllık 325 bin ton gıda atığı ortaya çıkıyor. Türkiye İsrafı Önleme Vakfı’nın verilerine göre toplam gıda israfının ekonomik karşılığı yıllık 214 milyar lira.
FAO’nun gıda israfıyla nasıl başa çıkılabileceği konusunda tavsiyelerde bulunan bağımsız uzmanlar heyetinin başkanlığını yapan Prof. Per Pinstrup-Andersen’in geçen yıl söylediği “Gıda Ferrari kadar pahalı olsaydı, cilalar ve çok iyi bakardık. Bunun yerine çok çok büyük miktarda gıdayı israf ediyoruz” sözleri durumu ortaya koyuyor aslında.
Bir yanda 1 milyar aç, bir yanda 1,5 milyar obeziteyle boğuşuyor. Büyük çelişki…
İklim Değişikliğine Katkı
Gıda kayıpları ve israfının zararı ekonomik ve sosyal boyutla da sınırlı değil. Özellikle iklim değişikliği göz önüne alındığında çevresel etkileri de çok büyük. Dünyada temiz suyun %70’i ve arazinin yarısına yakını gıda üretimi için kullanılıyor. Tarım alanlarını artırmak için ormanlık arazilere müdahale edilmesi söz konusu ve ormansızlaşma küresel olarak tarımın neden olduğu seragazı salımının %30-35’inden sorumlu. Zengin ülkelerin seragazı salımlarının %10’u asla yenmeyen gıdaları yetiştirmekten kaynaklanıyor. Gıda kayıpları ve israfının doğal kaynaklar ve çevre ile ilişkisinin mutlaka vurgulanması gerektiğini söyleyen BM Gıda Hakkı Özel Raportörü Prof. Hilal Elver, “Gıda israfının karbon tüketimini ne kadar etkilediğini de düşünürsek, bu konunun iklim değişikliği politikalarıyla birlikte ele alınması gerekliliği ortaya çıkar. Çünkü global ölçekte doğrudan ve dolaylı olarak gıda üretimi ve tarım, karbon salımının %50’sinden fazlasından sorumlu. Bunun üçte birinin çöpe gittiğini düşünürsek, işte size önemli bir seragazı (CO2 ve metan gazı birlikte) azaltımı politikası. Gıda israfının sebep olduğu seragazı üretimi, dünya ölçeğinde Çin ve ABD’den sonra üçüncü sırada” diyor.
Uluslararası Çabalar
Dünyada gıda israfı ve kayıplarını engellemeye yönelik yerel, ulusal, bölgesel ve küresel olmak üzere birçok inisiyatif var. Kamu ve özel sektör bir araya geliyor, hükümetler hedefler belirliyor. Geçtiğimiz aylarda gerçekleştirilen dünyanın en önemli fuarlarından Expo Milano’nun teması da “Gezegeni Doyurmak-Yaşam İçin Enerji”ydi. İstanbul’da 7-8 Mayıs’ta düzenlenen G20 Tarım Bakanları Toplantısı nihai bildirisinde de “Gıda israfı ve kayıplarının azaltılması hususunda daha iyi müdahalelerde bulunmak için, israf ve kayıpların ekonomik ve fiziksel boyutuna ilişkin daha iyi tahminlere ve bunların ekonomik, toplumsal ve çevresel etkileri ile söz konusu etkilerin ardındaki dinamiklere yönelik ortak bir anlayışa ihtiyaç vardır” deniyor. Politika teşvikleri, altyapı yatırımları, pazar yenilikleri, tüketicilerin eğitimi, aksi takdirde kaybedilecek veya israf edilecek gıdaların insanların doyurulması amacıyla geri kazanımı ve yeniden dağıtımı, ticari teşvikler ve özel sektör yatırımları da dahil olmak üzere gıda israfı ve kayıplarının azaltılmasına ilişkin ülke deneyimlerinin paylaşılmasının da bu konudaki küresel çabaları kolaylaştırılacağı belirtiliyor belgede. Geçen ay Antalya’da gerçekleştirilen G20 Konferansı’nın da en önemli gündeminden biriydi gıda. Liderler Bildirgesi’nde kabul edilen Gıda
Güvenliği ve Sürdürülebilir Gıda Sistemleri Eylem Planı, üretilen, tüketilen ve satılan gıdanın ekonomik, sosyal ve çevresel boyutlarıyla sürdürülebilirliğinin sağlanmasına yönelik taahhüdün altını çiziyor, gıda israfı ve kayıplarının küresel ölçekte azaltılması vaadinde bulunuyordu.
Şirketler de bu konuda bir süredir harekete geçmeye başladı. Örneğin, Ardo, McCain, PepsiCo, Unilever ve WWF Ekim ayında güçlerini birleştirerek Avrupa’da gıda israfına karşı mücadele için Uluslararası Gıda İsrafı Koalisyonu’nu oluşturdu. Amaç, diğer şirketlerin ve kurumların gıda israfı azaltım programları uygulamalarına ilham vermek.
Nedenleri Tespit Etmek
Bu önlemleri ve çözümleri hayata geçirebilmek ise israfın ve kayıpların nedenlerini tespit etmekten geçiyor. Prof. Pinstrup-Andersen ve ekibinin Haziran 2014’te yayımladığı “Sürdürülebilir gıda sistemleri bağlamında gıda kayıpları ve israf” (Food losses and waste in the context of sustainable food systems) isimli raporda gıda kayıpları ve israfının gıda sistemlerinin teknik, kültürel ve ekonomik işleyişinin bir sonucu olduğu belirtiliyor. Raporun ana bulgularından bazılarıysa şöyle: Gıda zincirindeki kayıplar ve israf bölgeye ve ürüne göre çeşitlilik gösteriyor. Orta ve yüksek gelirli ülkelerde kayıp ve israfların çoğu dağıtım ve tüketim aşamalarında olurken, düşük gelirli ülkelerde üretim ve hasat sonrasında yoğunlaşıyor. Prof. Elver bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Gelişmekte olan ülkelerde israf daha çok altyapı eksikliğinden dolayı gıda zincirinin ilk halkalarında söz konusu oluyor. Örneğin gıda üreticisinin, yani çiftçilerin ürettiklerini depolayacak siloları veya depolarının olmaması, pazara erişimin zorluğu, yol-köprü yokluğu, soğutuculu taşıyıcıların olmaması çok önemli israflara ve çiftçilerin ürünlerini değerlendirememesine neden oluyor. Ayrıca iklim koşulları da bu durumu daha çok tetikliyor. Bunlar çok önemli altyapı sorunları ve çözümün devlet politikalarıyla olması şart.”
Üretimi Artırmak Şart mı?
Öngörülere göre 2050’de 9 milyar insanı beslemek durumunda kalacağız. Bunun içinse mevcut gıda üretiminde %60’lık bir artışa gitmemiz gerektiği dile getiriliyor. Ancak buna karşı çıkanlar da var. Örneğin, TEMA Vakfı Genel Müdürü Doç. Dr. Barış Karapınar dünyada gıda üretimiyle ilgili bir sıkıntı olmadığını söylüyor: “Dünya nüfusuna yetecek kadar üretiyoruz. Sadece bunu ihtiyacı olan insanlara eriştirme ve ihtiyacımız olduğu kadar kullanma anlamında ciddi kayıplar var. 1 milyon aç insan varsa dünyada, bu uzun süredir böyle. Son 20 senede gıda güvenliği konusunda başarı sağlayan ülkelerin başında Çin geliyor. Erişimle ilgili durumu düzeltti. Hindistan dünyada en fazla gıda yoksunluğu çeken insanları barındıran ülke. Orada yine erişimle ilgili bir sorun var. Uzun vadede böyle olacak. Etiyopya’da 1980 başında yaşanan açlık sorununda bile ülkenin bazı bölgelerinde gıda fazlası vardı. Bunu bir taraftan öbür tarafa ulaştıramadıkları için 1 milyondan fazla insan hayatını kaybetti. IPCC raporunda 2050’de gıda yoksunluğu çeken çocuk sayısının 20-25 milyon kadar artacağı öngörülüyor. Düşünün, 2050 yılında çok daha etkin bir teknolojiyle çok daha etkin tarım yapılıyor olacak ama buna rağmen kendi çocuklarını besleyemeyen bir dünyadan bahsediyoruz. Bu da ciddi bir sosyal adalet sorununu ön plana çıkartıyor. Bu tabii ki siyasetle doğrudan bağlantılı, yapılması gereken ciddi şeyler var.”
Nasıl Önleyeceğiz?
Bütün aktörleri bir araya getirmek, gıda kayıpları ve israfının etkileri konusunda farkındalığı artırmak, dünya çapında bu alanda faaliyet gösteren inisiyatiflerle işbirliği yapmak, politika, strateji ve programlar geliştirmek, kamu ve özel sektörün içinde bulunduğu yatırım programlarını ve projeleri desteklemek, gıda zincirindeki küçük ölçekli aktörlerin kredilere erişimini kolaylaştırmak, gıda değer zincirini haritalandırmak, tedbirler ve veri toplamak için ağlar oluşturmak, gıda kanunlarını gözden geçirmek, tarımsal kalkınma projelerine gıda zinciri perspektifini yerleştirmek ve dahası… Bütün bunlar gıda israfı ve kayıplarının önlenmesi için atılması gereken acil adımlar.
Ama Türkiye’de “nimet” olarak kabul edilen ekmeğin 4,9 milyonunu bir günde israf edebiliyorsak burada gerçekten bir sorun var demektir. Her toplum bu konuda aynı duyarlılığa sahip değil. Prof. Elver “İster gelişmiş, ister gelişmekte olan ülkeler olsun, açlık ve savaş görmüş toplumlar bu konuda çok duyarlı. Kültür ve dinin de önemi var. Ayrıca gıda üretiminin doğal kaynakları önemli ölçüde tükettiğini düşünürsek çevre duyarlılığı olan toplumlarda da bu duyarlılığın fazla olduğunu söyleyebiliriz” diyor ve ekliyor: “Bu noktada eğitim çok önemli elbette, medyanın da yardımcı olması gerekir. Gıdayı bilinçsiz bir şekilde üretip, tüketip, israf ederken dünyada 1 milyar insanın aç olduğunu, 2 milyar insanın da her gün sadece bir öğün yemek yediğini bilmek sanırım önemli bir bilgi. Çocuklara yediğimiz gıdanın nereden geldiğini, nasıl üretildiğini öğretmek gerekiyor. Modern yaşamda toprak ile bütün ilgimizi kestiğimiz için bu bilgi ancak eğitimle verilebilir. Türk toplumunda böyle bir eğitim, anlayış ve kültür var. Ama bireysel çabaların örgütlü hale getirilmesi önemli. Sivil toplumun da buna el atması lazım. Bazı mahallelerde mikro ölçekte girişimler var. Devlet tarafından desteklenirse önemli bir gelişme kaydedilebilir.”
Türkiye’deki Çabalar
Türkiye’de alışveriş merkezleri, restoranlar, şirketler sosyal sorumluk projeleri kapsamında artan yiyecekleri değerlendiriyor. Genellikle hayvan barınaklarına gönderiliyor bu yiyecekler. Bunun yanında bireysel çabalar da var. Örneğin, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’ndan emekli Gaziantepli Mehmet Tekerlek, bugün 89 yaşında ve yarım asrı aşkın süredir kenar mahallelerde yaşayan yoksullara çöpe gitmekten kurtardığı gıdaları götürüyor. TBMM tarafından “‘Üstün Hizmet Ödülü”ne layık görülen Tekerlek, “Topla dağıt, dinsin ağıt” sloganıyla genelde fazla yemek yapılan cenaze evlerinden ve lüks otellerdeki düğünlerden kalan yemekleri kenar mahallelere ulaştırıyor. “Yemeğin miktarına göre bazen 10, bazen 20 kapıya gideriz. Kenar mahallelerde çok fakir vardır, çok çocuklu ailelerdir. Restoranlarda ve otellerde de bilinç oluştu. Bizi tanımayan yok. Evlerden misafirinden artanları da ulaştırıyorlar bana, bakkallardan meyve sebze de” diyor Tekerlek.
Toprak Mahsulleri Ofisi’nin ekmek israfını önlemek için 2013 yılında yaptığı yaygın kampanya da ekonomiye günlük 7,8 milyon lira katkı sağladı. Gıda bankacılığı da yaygınlaştırılabilecek çözümlerden biri…
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Temmuz ayında, restoranlardaki israfı önlemek için “Yiyemediğini Paketle” adıyla bir kampanya başlatacağını duyurmuştu. Ancak Bakanlık’ın Basın Müşavirliği’nden aldığımız bilgiye göre henüz bu ya da başka bir kampanyanın altyapısı oluşturulmuş değil.
Öneriler, yol haritaları, stratejiler ve politikalara ihtiyacımız var ama bunların acilen uygulamaya geçirilmesi şart. İlerleyen sayfalarda gıda israfı ve kayıplarını önlemek için çalışmalar yürüten yerel, ulusal ve uluslararası kampanyalar, girişimler, sivil toplum kuruluşları, mobil aplikasyonlara dair dünyanın dört bir yanından ilham verici örnekler bulacaksınız. Hepsi aynı amaca hizmet etse de uyguladıkları yöntemler ve hedef kitleleri farklı. Türkiye’nin her yerinde sokakta yaşayan çocukları, mültecileri, evsizleri; iklim değişikliği nedeniyle dünyada evlerini terk etmek zorunda kalan/kalacak milyonları; gıda israfını düşürerek hem kendi hem de gezegenin bütçesine yapacağımız katkıyı düşünün bir… Daha dikkatli davranmak için yarını beklemeye gerek var mı? “Açlıktan ölüyorum” bizler için bir deyim olsa da bazıları için değil. Belki de işe bunu aklımızdan çıkarmamakla başlayabiliriz…
Değişime Kendinizden Başlayın!
- Akıllı alışveriş yapın. Öğünlerinizi planlayarak liste oluşturun, bu şekilde ihtiyacınız olmayan ve tüketmeyeceğiniz ürünleri almayacaksınız.
- Hızlı bozulan gıdaları, yenilerini almadan önce tüketin. Marketten getirdiğiniz paketleri boşaltırken son kullanma tarihine az kalmış olanları dolabın önüne, diğerlerini arkaya yerleştirin.
- Neleri çöpe attığınızı gözlemleyin. Bir hafta boyunca çöpe attığınız her şeyi bir yere yazın.
- Her hafta bir akşam yemeğini, yeni yemek pişirmek yerine kalanları değerlendirmeye ayırın.
- Bozulmamaları için gıdayı daha iyi saklayın ya da azar azar alın.
- Buzdolabınızı mutlaka kontrol edin. En etkili şekilde çalışıp çalışmadığından emin olun.
- Son kullanma tarihleri konusunda dikkatli olun. Çünkü bu tarihler her zaman gıda güvenliğiyle ilgili değil, üreticilerin en yüksek kalite için önerileri şeklinde de oluyor. Uygun şekilde muhafaza edilirse çoğu gıda daha uzun sürede tüketilebilir.
- Porsiyonlarınızı küçültün. Restoranda tabağınızda kalanları paket yaptırın.
TMO – Ekmek İsrafını Önleme Kampanyası:
Ekonomiye Günlük 7,8 Milyon Lira Katkı
Hem dünyada hem de Türkiye’de en çok israf edilen gıda ürünlerinden biri ekmek. Başta buğday olmak üzere hububat piyasalarının düzenlenmesiyle görevli olan Toprak Mahsulleri Ofisi de (TMO) hem bu konuda farkındalığı artırmak hem de israfı önlemek için geniş kapsamlı bir kampanya gerçekleştirdi geçtiğimiz yıllarda. İlki 2008, ikincisi 2012 yılında olmak üzere; “Ekmek Tüketimiyle İlgili Tutum ve Davranışlar ile Ekmek İsrafı ve İsraf Üzerinde Etkili Olan Faktörler” araştırmalarında, 2008 yılında %5 olan israf oranının 2012’de %20 artışla %6’ya yükseldiği, günde 6 milyon ve yılda 2,17 milyar adet ekmeğin israf edildiği, bunun parasal karşılığının ise 1,6 milyar lira olduğu tespit edildi. Ocak 2013’te Başbakanlık Genelgesi ile başlatılan “Ekmek İsrafını Önleme Kampanyası”, kamu kurum ve kuruluşları, STK’lar, belediyeler, üniversiteler, özel sektör ve medya işbirliğiyle ülke genelinde yürütüldü. Yılsonunda yapılan ölçümlemelerin sonuçlarıysa şöyle oldu:
- 2012 yılında 5 milyon 950 bin adet olan günlük ekmek israfı 4 milyon 900 bin adede düşerek israfta %18’lik bir azalış sağlandı. Dolayısıyla her gün 1 milyon 50 bin adet, yılda 384 milyon adet ekmek çöpe atılmaktan kurtarıldı.
- 2013 yılında israfa konu olan 4,9 milyon adet ekmeğin; 3 milyonu (%62) fırınlarda, 1,4 milyonu (%28) hanelerde, 0,5 milyonu (%10) lokanta, otel ve yemekhanelerde israf ediliyordu. Üretim ve satın alma durumu dikkate alındığında ise; hanelere alınan ekmeğin %1,9’u, personel yemekhanelerine alınan ekmeğin %2,2’si, öğrenci yemekhanelerine alınan ekmeğin %4’ü, lokanta, otel vb. yerlere alınan ekmeğin %3,3’ü, fırınlarda üretilen ekmeğin ise % 3,4’ü israf oluyordu.
- Ekmek israfının ülke ekonomisine yükü 2012’de 1,6 milyar lirayken kampanya çalışmalarıyla 1,3 milyar liraya düşürüldü. Yani sadece israf miktarının azaltılmasıyla yılda yaklaşık 300 milyon lira tasarruf sağlandı.
- Kampanyanın etkisiyle tüketim alışkanlıklarında değişim oldu, insanlar ekmeği tüketebileceği kadar satın alarak kontrollü tüketti, bu da günlük ekmek tüketiminde, parasal değeri 2,5 milyar lira olan bir tasarruf daha sağladı.
- Bir yıllık kampanya sonucunda; bu her iki tasarruf türünün ekonomiye katkısı günlük 7,8 milyon lira, yıllık 2,8 milyar lira oldu.
- Ayrıca kampanyayla daha bilinçli tüketim konusunda oluşan duyarlılık neticesinde tam buğday ekmeği tüketimi %93, kepekli ekmek tüketimi %283 oranında arttı.
Kampanyayla ilgili ayrıntılı bilgi için: . com/UploadResim/Kampanya/ ArastirmaKitabi.pdf
Phoenix’te Doğan Gıda Bankaları Yayılıyor
Gıda bankacılığı kavramı 1967’de ABD, Phoenix’te ortaya çıktı. Bu kavramın babası olarak kabul edilen John Van Hengel, bir marketin arkasındaki çöp kutularında yiyecek arayan on çocuklu bir kadın gördü. Yenebilir gıdalar bulmaları için onlara yardım ettikten sonra marketleri ürünleri atmak yerine kendisine vermeleri konusunda ikna etti. İlk gıda bankası da böyle doğdu. Fransa’da 1984 yılında bu kavramdan haberdar olan Cécile Bigot isimli rahibe, Paris’te giderek artan yoksullukla mücadele edebilmek için kiliselerin yardım kuruluşlarıyla bağlantıya geçti ve Temmuz 1984’te Paris’in ilk gıda bankası doğdu. André Hubert ise Brüksel’de 1986 yılında Avrupa Gıda Bankaları Federasyonu’nun kuruluşuna öncülük etti.
Türkiye’de de gıda bankaları; bağışlanan veya üretim fazlası sağlığa uygun her türlü gıdayı tedarik eden, uygun şartlarda depolayan, bu ürünleri doğrudan veya değişik yardım kuruluşları vasıtasıyla fakirlere ve doğal afetlerden etkilenenlere ulaştıran, kâr amacı gütmeyen ve dernek, vakıf ile belediyelerin oluşturduğu organizasyonlar olarak faaliyet gösteriyor. Türkiye’deki ilk uygulaması, Ocak 2004’te Diyarbakır’da Türkiye İsrafı Önleme Vakfı tarafından başlatıldı.
2014 yılından itibaren Temel İhtiyaç Derneği adıyla çalışmalarını sürdüren Gıda Bankacılığı Derneği ise halkı açlık ve yetersiz beslenme konularında bilgilendirmek, Türkiye’deki gıda bankalarını bağışlar, teknoloji ve finansmanla desteklemek, ihtiyaç duyulan yerlerde yeni gıda bankalarının kurulmasına öncülük etmek amacıyla faaliyet gösteriyor. Mali ve İdari İşler Yöneticisi Selen Gökdeniz ve Destek Market Yöneticisi Burak Kaya, İstanbul Maltepe’de Destek Market adıyla kurulan gıda bankası ile Şubat 2015’ten itibaren 350 bin lira değerinde gıda kurtardıklarını ve 3500 ailenin buradan faydalandığını belirtiyor. İstanbul’da üçü belediye destekli olmak üzere dört gıda bankası bulunuyor. Üretici firmaların yanı sıra market zincirlerinden de gıdalar geliyor.