Her şeyi birbirine bağlayacak muazzam bir zincir. Kurumsal kimliği olmayanları, güneş enerjisinden elde ettiğin coin’leri, yok ettiğin karbonları, organik domatesin kimliğini, evsizleri, mültecileri, kooperatifleri, yardım ve bağışları, yolsuzluğu ortaya çıkaracak tüm işlemleri, ne pahasına çıkarıldığı belli olmayan elmasları, tüketici örgütlerini, banka hesabı olmayanları birbirine bağlayacak devasa, eşitlikçi, eş düzeyler arası işleyen bir sistem.
YAZI: Barış DOĞRU
Maddi dünyadaki inişleri çıkışları, aniden beliriveren yeni eğilimleri, onlarca yıldır alıştıklarımızın bir anda yok olup hayatımızdan çekilmelerini belirli oranlarda anlayabilme, anlamlandırabilme kapasiteme hâlâ bir miktar güveniyorum ama iş teknolojiye, hele dijital teknolojilere gelince kavrama yeteneklerimin aşağı doğru hızla inişini çaresizce gözlemliyorum. Bu yeni “şeyleri” anlayabilmek için önümde kalan tek yol, eskiden bildiklerimle analojiler kurmak ya da genç arkadaşların metaforlarla anlatması… Bitcoin meselesine de bir süre uzaktan, anlamsız gözlerle baktım. Tamam bir tür sanal paraydı ama “madencilik” meselesine gelince, Amazon yerlisinin gökyüzünde gördüğü uçağa bakışını andıran o tuhaf boşluk gelip yine oturuyordu yüzüme (benim gibi bilmeyenler için: bitcoin ve diğer kripto paralar, devasa bir bilgisayar gücü ile üretiliyor ve bu üreticilere “madenci” deniyor).
Her zaman olduğu gibi, bir şeyi doğru anlamanın yolunun, onun arkasındaki sosyolojik ve teknolojik dinamikleri görmekten geçtiğini fark etmem biraz uzun sürdü. Bitcoin, kripto bir paraydı, daha pek çok kripto para da vardı ama bu para meselesinin arkasında bambaşka bir dünya bulunuyordu: Blockchain.
Bu yeni teknoloji ve sistem, sadece kripto paralarla ilgili değildi. Gözünüzü paradan ayırabilirseniz, arkasında yeni bir teknoloji ve onu zorlayan yeni bir toplumsal arzu görebilmek mümkün. Benim gibi “para” ile ilişkileri sorunlu kişiler için, bu yeni bilgi, tünelin ucunda görülen ışık olabiliyor (gelen, son sürat gelen kamyon mu, orası her zamanki gibi meçhul).
Her şeyi birbirine bağlayacak muazzam bir zincir. Kurumsal kimliği olmayanları, güneş enerjisinden elde ettiğin coin’leri, yok ettiğin karbonları, organik domatesin kimliğini, evsizleri, mültecileri, kooperatifleri, yardım ve bağışları, yolsuzluğu ortaya çıkaracak tüm işlemleri, ne pahasına çıkarıldığı belli olmayan elmasları, tüketici örgütlerini, banka hesabı olmayanları birbirine bağlayacak devasa, eşitlikçi, eş düzeyler arası işleyen bir sistem. Bu bana sanki, Jeremy Rifkin’in iletişim interneti, enerji interneti ve lojistik internetini birbirine bağlayacak kayıp halkanın bulunması gibi geliyor…
Sık sık tekrarlandığım gibi, tarihin akışında zorunluluklar, mutlaklık- lar yok aslında. Sadece olanaklar var. Ve teknolojik buluşlar, top- lumsal gelişmelerin, toplulukların irade ve arzularının gerçekleştiril- mesine, kolektif fayda ve inisiyatif- lerin gelişmesine de yarayabiliyor, sönümlenmesine de… Bunu belirleyen de, teknolojinin kendisi değil, toplumsal akışın yönü ve gücü…
***
Başta söylemiştim, yeni şeyleri ancak eskilerle ilintilendirerek anlayabiliyorum. Blockchain deyince de aklıma, Yüzüklerin Efendisi ve “hepsine hükmedecek güç yüzüğü” geliyor. Bu güç yüzüğünün Mordor’un derinliklerindeki Hüküm Dağı’nda ateşe atılarak yok edilmesi de, aslında gücün kolektifleştirilmesi gibi geliyor bana. Gerçekten de her faniye yetecek kadar güç var bu gezegende ve güç belki bu sefer çok daha eşit biçimde dağıtılabilir, herkesin herkesi denetleyebileceği, radikal bir şeffaflık çağı gelebilir. Blockchain bu olasılığı yaratan yeni bir yol ancak bu yolu yürüyüp yürüyemeyeceğimize, byte’lar değil, insanlar karar verecek…