#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Blockchain Sürdürülebilirlik Çarkını Döndürebilir mi?

Bitcoin bir süredir hızla yükselip düşen değeriyle, yatırımı olsun olmasın herkesin dilinde. Bu kripto para biriminin altyapısı olan blockchain teknolojisinin ise sadece finans alanında değil dijital hakların yönetiminden lojistiğe, e-devlet uygulamalarından tedarik zincirlerine, uluslararası yardımdan sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesine birçok alanda kullanım imkanı söz konusu. Hükümetler, uluslararası kuruluşlar, şirketler, sivil toplum kuruluşları blockchain’in Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne ulaşmaya nasıl katkıda bulunabileceği yönünde araştırmalar, çalışmalar ve işbirlikleri yapıyor. Zira bu hedeflere ulaşmak için gerekli olan küresel işbirliği, hızlı eylem, şeffaflık, kaynakların ve varlıkların daha iyi yönetimi ve güven, blockchain teknolojisinin sunduklarıyla paralellik gösteriyor, halihazırdaki uygulamalar umut vaat ediyor… Her şeyi birbirine bağlayacak eşitlikçi ve şeffaf, tek bir zincir mi geliyor?

YAZI: Nevra YARAÇ

2008 yılının Kasım ayında Satoshi Nakamoto takma isimli biri, kriptografi meselelerinin konuşulduğu bir e-posta listesinde “Bitcoin: A Peer-to-Peer Electronic Cash System” (Bitcoin: Eş düzeyler arası Elektronik Nakit Sistemi) başlıklı bir makale paylaştı. Ne olduysa da ondan sonra oldu. Bir süre sonra bitcoin, para birimi olarak kabul edildi. Bu para biriminin çalıştığı sistem, yani blockchain’i ise herkesin içeriğini görebileceği bir hesap defteri olarak düşünebiliriz. Birden fazla bilgisayara dağıtılmış bir dijital hesap defteri. Aracısız olarak her kullanıcı bu ağa bağlanabiliyor, işlemleri doğrulayabiliyor, yeni işlemler gönderebiliyor ve bloklar oluşturabiliyor.

Her bilgi şifrelenerek bloklar halinde birbirine bağlı olarak kaydediliyor ve bu da herhangi bir merkeze bağlı
olmaksızın işlem yapabilme imkanı sağlıyor. Mevcut bir kayıt üzerinde değişiklik yapıldığında, tüm kayıtlarda
bir algoritma harekete geçerek yeni kaydın doğruluğunu kontrol ediyor. Her türlü bilginin kayıt altına
alınabildiği sistemde kayıt yerlerinden birisi kaybolsa bile, ağda bulunan diğer kayıt yerlerinde bilgi saklanmaya devam ediyor. Blockchain şirketi ConsenSys’in Blockchain for Social Impact inisiyatifinde Etki Politikaları Yöneticisi Benjamin Siegel, “Blockchains are for Humanitarians, too” (Blockchain’ler İnsani Yardım İçindir de) başlıklı yazısında blockchain’i şöyle tarif ediyor: “Herkesin elinde sihirli bir kağıt olduğunu ve her birimizin bu kağıt üzerindeki içeriği görebildiğimizi düşünün. Bu kağıttan hiçbir şey silinemiyor ama her birimiz ona bir şeyler ekleyebiliyoruz. Bir kağıda eklenen, diğer bütün kağıtlara da ekleniyor. Ama herkesin yapılan bu ekleri yöneten kurallar üzerinde hemfikir olması şart. Şimdi bu sihirli kağıdın yerine dünya çapında binlerce bilgisayara dağıtılmış bir hesap defterini koyun. İşte blockchain budur”.

Geçen yılın Aralık ayında 20.000 doları aşan değeriyle bitcoin, herkesin gündemine girdi denebilir. Ancak bu kripto para biriminin altyapısı olan blockchain teknolojisi sadece finans alanında değil dijital hakların yönetiminden lojistiğe, e-devlet uygulamalarından tedarik zincirlerine, uluslararası yardımdan sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesinde birçok alanda kullanım imkanı buluyor. Bir merkeze bağlı olmayış (dağıtılmışlık), değişmezlik ve şeffaflık gibi özelliklerin bir araya gelmesi blockchain teknolojisini güvenli hale getiriyor. Zira bir otoriteye ya da aracıya gerek duyulmadan yapılan işlemler hem maliyetleri düşürüyor hem de hızlanıyor. Bu işlemlerin birden farklı noktada kontrol edilmesi ve takip edilebilirliği de sahtekârlığı önlüyor.

İsviçre’nin Davos kasabasında Ocak ayında gerçekleştirilen 48. Dünya Ekonomik Forumu’nda da asıl olarak bitcoin ve kripto paralar için geliştirilen, ancak finans dışında ekonominin tüm alanlarında varlık takası için kullanılabilen “blockchain teknolojisinin artık görmezden gelinemeyeceği” vurgulandı. Hükümetler, uluslararası kuruluşlar, şirketler, sivil toplum kuruluşları (STK) bu konuda araştırmalar, çalışmalar ve işbirlikleri yapıyor. Blockchain For Good, insanlığın, toplumun, ekonominin ve çevrenin iyiliği için blockchain teknolojileri geliştirilmesi üzerine çalışan bir düşünce kuruluşu. Kurucu ortakları Cecile Baird ve Simon Chan, Coindesk’te yayımlanan makalelerinde henüz yeterince dikkat çekmemiş ve yatırım almamış olan blockchain’in insani tarafına da odaklanmak gerektiğini söylüyorlar. Peki blockchain ve kripto para projeleri gerçekten de yoksulluk, çevresel bozulma ve demokrasi gibi tarihi sorunlara çözüm getirebilir mi?

Şirketler için tedarik zinciri şeffaflığının artması üretimde daha fazla verimlilik ve materyal israfının azalması anlamına geliyor. Blockchain’in gıda ve enerji sistemlerinde daha yaygın olarak kullanılması küçük üreticilerin şebekeye enerji sağlaması gibi, çok merkezliliğin daha da yaygınlaşmasını sağlayabilir.

Kripto Yönetişim Zamanı
İsveç Tarım Bilimleri Üniversitesi öğretim üyesi Guillaume Chapron “Nasıl ki finans sektörünün FinTech’i
var, sürdürülebilirliğe destek için blockchain gibi bir teknolojiyi kullanan SusTech de olmalı” diyor. Sürdürülebilirlik konusunda blockchain teknolojisinin oyun değiştirici olabileceğini belirten Chapron, bu teknolojinin aynı zamanda vatandaşları güçlendirebileceğini ve merkezi otoriteleri by-pass edebileceğini, hükümetler de dahil olmak üzere yerleşik kurumları işlevsiz kılabileceğini ve kanunların yerini bilgisayar kodlarıyla yazılmış “akıllı sözleşmeler”in alabileceğini vurguluyor. Nature dergisine yazdığı “The environment needs cryptogovernance” (Çevre, kripto yönetişime ihtiyaç duyuyor) başlıklı makalesinde kriptografik para birimlerine zemin oluşturan blockchain teknolojisinin güven inşa edip yolsuzluğu engelleyerek sürdürülebilirliği destekleyebileceğini söylüyor ve şöyle devam ediyor: “İnsanlar güven inşa etmede sürekli başarısız oluyorsa belki de algoritmalar onların yerine geçebilir. Çevre krizinin sebeplerinden biri güven eksikliği; birbirlerini tanımayan farklı aktörler arasında artan mesafeler. Şirketlerden hükümetlere ve bireysel tüketicilere bu artan mesafeler, sahtecilik ve politikaların başarısız olması için fırsatlar yaratıyor. Artık, güven, hukuk ve uygulamanın bilgisayar kodlarına bırakıldığı ‘kripto yönetişimin’ zamanı geldi”. Chapron, yönetişim ve sürdürülebilirlikle ilgili en az dört alanın blockchain teknolojisinin kullanımından fayda sağlayabileceğini söylüyor.

– Mülkiyet: Blockchain, doğum sertifikasından balıklara ya da bir ormana dijitalleştirilebilen her şeyin varlığını
ve mülkiyetini sertifikalandırabilir.

– İzlenebilirlik: Fiziki mallar yaşam süreleri boyunca izlenebilir. Değerli madenler, mineraller, ahşap ya da gıdanın izi sürülebilir. Gümrük memurları yasadışı yollarla ticareti yapılan hayvan uzuvlarını ya da bitkileri, taşınabilir DNA barkod tarayıcılar kullanarak tespit edebilir. Diğer malların da blockchain’de etiketlenmiş ekolojik ayakizleri olabilir. Bu ayakizi, Nesnelerin İnterneti ile bağlantılıysa, sensörler, üretim sürecinin  çevresel etkilerinin kaydını tutabilir. Şirketler kullandıkları su, enerji ve malzemenin miktarını takip edebilir. Bu türden bir kayıt, döngüsel ekonominin gelişimine katkıda bulunacaktır.

– Teşvikler: Dünya üzerinde 2 milyar yetişkinin bankacılık hizmetlerine erişimi yok. Blockchain onların ekonomiye katılımını sağlayabilir. Bitcoin banka hesabı olmaksızın transfer edilebiliyor. Doğal kaynaklara sahip olan topluluklar, koruma hedefleri ya da ekosistem hizmetleri için doğrudan bitcoin cinsinden ödeme alabilir. Blockchain aynı zamanda koruma ve kalkınma finansmanın da gerçekten bu amaçlar için kullanılıp kullanılmadığını takip edilebilir. Aracıların ortadan kalkmasıyla topluluklar  yenilenebilir enerji satabilir.

– Politika yapımı: Blockchain hükümetler dahil tüm kurumlar üzerinde yıkıcı etkiye sahip. Seçimlerde kullanılıyor. Mesela Güney Kore’de bir yerel yönetimin yerel bütçe oylamasında, Danimarka’da bir partinin iç seçiminde kullanıldı.

Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri
Birleşmiş Milletler’in (BM) Eylül 2015’te ilan ettiği gezegenin yeni yolharitası olan 17 Sürdürülebilir Kalkınma
Hedefi’ne ulaşmak, küresel işbirliği, hızlı eylem, şeffaflık, kaynakların ve varlıkların daha iyi yönetimi ve güven gerektiriyor. Blockchain teknolojisinin sunduğu imkanlarla bu gereklilikler arasında da paralellik söz konusu. Forum for the Future’ın “Sürdürülebilirliğin Geleceği 2018” raporunda ise blockchain’in tedarik zinciri, gıda ve enerji sistemlerinde yaratacağı etki şöyle açıklanıyor: Kahve, ton balığı ve elmas gibi karmaşık tedarik zincirlerine sahip ürünleri izleyebilmek daha sürdürülebilir uygulamalara götürebilir.

Şirketler için tedarik zinciri şeffaflığının artması üretimde daha fazla verimlilik ve materyal israfının azalması anlamına geliyor. Kurumlar daha döngüsel bir ekonomi yaratmak için birbirleriyle daha fazla işbirliği yapabilirler. Kirlenmiş gıda ya da fabrika güvenliği gibi tedarik zincirinin dahilindeki meseleleri görüp sorunları ortadan kaldırabilirler. Blockchain’in gıda ve enerji sistemlerinde daha yaygın olarak kullanılması, küçük üreticilerin şebekeye enerji sağlaması gibi, çok merkezliliğin daha da yaygınlaşmasını sağlayabilir. Bu da sistemin daha dayanıklı olmasına ve küçük aktörlerin güçlenmesine yol açabilir. Şimdi bu alanlara, blockchain’in etkilerine örnekler eşliğinde daha yakından bakalım:

Tedarik Zincirlerinin İzlenebilirliği
Küresel ölçekte gıda ve içecek üreticileri, perakendecileri ve hizmet şirketleri, tedarik zinciri maliyetlerini ve karbon ayakizlerini düşürmeye, aynı zamanda sağlıklı ve güvenli ürünler sunmaya çalışıyor. Blockchain, tedarik zincirlerinde aracıları ortadan kaldırırken fiziki belgeleri de azaltıyor. Satıcılar ve yetiştiriciler için prosedürler azalıyor, ödeme daha hızlı ve güvenli hale geliyor. Alıcılar için de maliyetler ve riskler azalıyor. Düzenleyiciler ve otoritelerin vergi toplaması kolaylaşıyor. Bir süre önce küresel gıda tedarik zincirinde izlenebilirlik ve şeffaflığı artırmak için blockchain teknolojisinin potansiyelinden faydalanmak amacıyla IBM; Nestlé, Unilever ve Walmart gibi dev şirketlerle güçlerini birleştirdi. Kirlenmiş gıdalar yılda 400 bin ölüme neden oluyor. Kirliliğin kaynağının tespit edilmesi haftalar alırken bu durum hastalıklara, gelir kaybına ve ürün israfına neden oluyor. IBM’e göre blockchain teknolojisi, küresel gıda tedarik zincirinde (yetiştiriciler, tedarikçiler, işleyiciler, dağıtımcılar, perakendeciler ve düzenleyiciler) kirlenmiş ürününün izini hızlıca sürüp kaynağını belirleyerek güvenli bir şekilde raflardan çekilmesini sağlayabilir, hastalıkların yayılmasını engelleyebilir. Kirlenmiş ürünlerin hangi tarladan geldiğini belirlemeye ve bütün ürünlerden ziyade sadece o ürünleri piyasadan çekmeye olanak veren sistem, binlerce tonluk gıda israfını da önlemiş olur.

İngiltere merkezli blockchain startup’ı Provenance ise, belli ürünler için dijital hikayeler oluşturuyor. Bu sayede işletmeler ve tüketiciler ürünün yaşam sürecini görebiliyor. Örneğin balıklar konusunda sürdürülebilirlik iddialarının doğruluğunu denetliyor. Endonezya’da akıllı etiketleme sistemiyle ton balığının izini sürüyor. Balıkçı, en başta yakaladığı balığı kayıt ettirmek için basit bir SMS gönderiyor. Bu da blockchain üzerinde özel bir kimlik ile varlık yaratıyor. Balık tedarik zincirinde ilerlerken bu kimlikle yol aşıyor. Özellikle birden fazla coğrafyaya yayılan ürünlerin izlenebilirliğine şeffaflık getiriyor. İsviçre merkezli şirket Ambrosus, gıda endüstrisinde blockchain teknolojisi, sensörler ve akıllı sözleşmeler kullanıyor. Böylelikle tükettiğiniz ürünün kaynağını kontrol edebiliyorsunuz. Sadece gıda da değil, örneğin Everledger isimli şirket, 1,6 milyondan fazla elmasın kaydını tutuyor ve elmas üretiminin kaynağını belirliyor, “kanlı elmas”ların akışını kontrol ediyor. Kimberly Process (elmaslar) ve 3TG (mineraller) blockchain teknolojisini tedarik zincirlerine entegre eden uygulamalardan.

İklim Değişikliği ve Çevre Koruma
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekreteryası’ndan Sürdürülebilir Kalkınma Mekanizması Programı’nın Yöneticisi Massamba Thioye, “BM İklim Değişikliği Sekreteryası, iklim eylemi ve sürdürülebilirliği daha ileri götürmeye katkı konusunda blockchain teknolojisinin potansiyelinin farkında” demişti. BM, blockchain teknolojisinin iklim inisiyatiflerinin etkilerinin izlenmesi, raporlanması ve doğrulanması konusunda yeterliliği, programların katılımcıları arasında güven, şeffaflık ve izlenebilirliği artıracağını, para tasarrufu, yeşil finansa destek ve iklim eylemi konusunda yoksul toplulukların erişimi için teşvikler sağlayacağını düşünüyor.

Climate Chain Coalition da Paris Anlaşması ve SKH’ler çerçevesinde ilkim değişikliğini hafifletmek için blockchain teknolojisinin kullanımı konusunda araştırmalar yapacak. Dağıtık defter teknolojisi (DTL) üzerine çalışan 25 kuruluştan oluşan çok paydaşlı bu grup, 12 Aralık 2017’de Paris’te düzenlenen Tek Gezegen Zirvesi sırasında ortak çalışma yapmak için bir araya geldi. BM’nin de destek verdiği koalisyonun misyonu, ortak fayda sağlanabilecek konular üzerinde çalışan üyeler arasındaki işbirliğini ilerletmek ve iklim için DTL uygulamalarının çevresel bütünlüğünü ve sonuçlarını artırmaya yardımcı olmak şeklinde belirlendi. Koalisyon, yeni üyeleri, bu açık girişime katılmaya ve Paris Anlaşması ile uyumlu, iklim esnekliğine sahip bir ekonomiye geçişe katkıda bulunmaya davet ediyor.

Blockchain teknolojisi bireylerin iklim değişikliğiyle mücadelesini de kolaylaştırıyor. Bunu da bireysel enerji tüketimlerini ve hava kirliliği gibi faktörlere katkılarını izleyebilecekleri daha iyi araçlar ve modeller sunarak yapıyor. Climatecoin, herkesin iklim değişikliği ile mücadeleye katılmasına olanak tanıyan, Blockchain teknolojisiyle karbon piyasalarını demokratikleştiren ilk karbon sıfır kripto para birimi. İsviçre merkezli Climatecoin Vakfı da dünyanın en büyük eş düzeyler arası, merkezsizleştirilmiş karbon kredisi portalını kurmak için blockchain teknolojisi kullanıyor. Portal, karbon kredisi alışverişini oldukça kolaylaştırarak her kuruma, şirkete ve bireye iklim değişikliğiyle savaşa doğrudan ve aktif olarak katılım imkanı sağlayacak. CarbonX ise blockchain temelli bir program. REDD+ adındaki BM destekli bir sistem içinde karbon ofsetleri alıyor. CarbonX, bu kredileri, CxT adıyla kripto para birimine çeviriyor. Sonra da bunları, tüketicileri daha sürdürülebilir tercihler yönünde teşvik etmek isteyen perakendecilere ve imalatçılara satıyor.

Herkesin bildiği gibi, plastik kirliliği giderek artan bir sorun ve hem insan hem de çevre sağlığını tehdit ediyor. Her yıl 4,8 ila 12,7 milyon ton plastik okyanuslara atılıyor. Hayvanların yanı sıra musluk suyuna karışan mikroplastikler insan sağlığını da tehdit ediyor. Glasgow merkezli teknoloji startup’ı Blockchain Development Company’nin RecycleToCoin isimli projesi, blockchain temelli mobil uygulama olarak tüketicileri plastik şişeleri takas etmeye teşvik ediyor. Bu da dünyanın dört bir yanında bireylere ve şirketlere yıllık plastik ayakizlerinin tamamını hesaplama ve ofsetleme imkanı veriyor. Sistem karbon ofset sistemine benzer şekilde işliyor. Bireyler ve işletmeler plastik etkilerini online portal aracılığıyla değerlendirebiliyor. Uygulama, şirketlere ve üyelere offset coin’ler ya da yerel para birimi sağlayarak bunların plastik kirliliğiyle mücadele ettiği kanıtlanmış projelere yatırılmasını sağlanıyor. Şeffaflık ve hesap verebilirlik, katılımcıların paralarını gerçekten çözüm için kullanıldığını doğrulamış oluyor. Poseidon ise karbon kredisi piyasası, ortakları ile tüketicilerin “iklim-pozitif” ürünleri satın almasına imkan tanıyor. Örneğin bir kahve dükkanı “karbon pozitif latte” satmak için Poseidon’u kullanabiliyor. Poseidon, Stellar blockchain’i üzerinde işliyor. Stellar da ödeme sistemleri, bankalar ve insanları bağlayan bir açık kaynak protokolü. Paranın neredeyse maliyetsiz, hızlı ve güvenli dolaşmasını sağlıyor. Gelişmekte olan dünyada kâr amacı gütmeyen kuruluşlar da finansal altyapı olarak bu uygulamayı kullanıyor. Çevresel teknoloji şirketi Veridium Labs, karbon kredilerinin ticareti ve doğrulanması için işlem mekanizması olarak blockchain kullanan bir piyasa yaratıyor. Gelecekte su hakları, yenilenebilir enerji ya da biyoçeşitlilik gibi doğal sermaye varlıkları için de kullanılması planlanıyor.

Blockchain teknolojisi bireylerin iklim değişikliğiyle mücadelesini de kolaylaştırıyor. Bunu da bireysel enerji tüketimlerini ve hava kirliliği gibi faktörlere katkılarını izleyebilecekleri
daha iyi araçlar ve modeller sunarak yapıyor.

Yenilenebilir Enerji Uygulamaları

Blockchain temelli sistemler, güneş paneli sahiplerinin fazladan enerjiyi komşularına satmalarına da imkan
tanıyor. Bunun fiyatı da, merkezi bir enerji şebekesinin muhasebe altyapısına bağlı olmadan, işlemdeki eş düzeyler tarafından belirleniyor. LO3 Energy, Power Ledger, Co-Tricity gibi şirketler aracısız, doğrudan enerji ticaretini mümkün kılıyor. Bunun iki avantajı var: Birincisi, elektriği uzun mesafelere iletme ihtiyacını azaltıyor ki bu da yolda kayıpları engelliyor. İkincisi, enerji depolama ihtiyacını azaltıyor. Greeneum Network da, blockchain teknolojisi ile yapay zeka yazılımını birleştirerek güneş enerjisi alım-satımı yapmak isteyen hem büyük elektrik üreticilerini hem de bireyleri ve işletmeleri temsil eden bir enerji piyasası oluşturmayı hedefliyor. We-Power ise, blockchain temelli bir yeşil enerji ticaret platformu olarak yenilenebilir enerji üreticilerinin kendi enerji token’larını kullanarak sermaye biriktirmelerine yardımcı oluyor. Enerji alıcılarıyla (son kullanıcılar ve yatırımcılar) yeşil enerji üreticileri arasında doğrudan bağlantı kurarak, enerjiyi piyasa fiyatlarının altında satın alma fırsatı sunuyor.

Energy Web Foundation isimli vakıf da yenilenebilir enerjilere geçişi hızlandırmak ve maliyetleri azaltmak için blockchain teknolojisini kullanıyor. Singapore Power, Royal Dutch Shell ve Tokyo Electric Power gibi şebekeler de bu oluşuma dahil. İngiliz startup Energi Mine’ın odak noktası da enerji verimliliği ve ticareti. Blockchain kullanarak tüketimi azaltma davranışlarını ödüllendiriyor. ImpactPPA ise “akıllı sözleşmeler” kullanarak Somali ve Haiti gibi yeni gelişen piyasalarda yenilenebilir enerji kurulumlarını artırmayı amaçlıyor. Kaliforniya merkezli The Sun Exchange, blockchain’i insanların gelişmekte olan piyasalarda küçük güneş enerjisi projelerine yatırım yapmasına izin verecek şekilde kullanıyor.

SolarCoin ise bitcoin gibi bir dijital para birimi. Bilgisayar hesaplamalarıyla değil, yenilenebilir enerji üretimi ile elde edilebiliyor. Örneğin solar panelleriniz 1 MW/s enerji üretiyorsa 1 SolarCoin alıyorsunuz. Bu SolarCoin’ler online bir cüzdanda tutuluyor, Smappee gibi enerji izleme uygulamaları sayesinde bunu otomatik olarak güncelleyebiliyorsunuz. Cüzdanın üç işlevi var: Solar panellerle yarattığınız coin’leri depoluyor. Sattığınız enerjinin ödemesini alıyorsunuz ve komşularınızla enerji ticaretinde ödeme yapabiliyorsunuz. Solar paneli evinizde kurmanız da gerekmiyor; başka bir yere kurup SolarCoin cüzdanınızı o panele bağlıyorsunuz ve evinizdeki monitörden izleyebiliyorsunuz. Dijital para birimi tüketimin ve üretimin izini sürüyor ve aynı anda faturayı da oluşturuyor. Uluslararası Enerji Ajansı SolarCoin’i dünya çapında güneş panellerinin kurulumu için bir finansman aracı olarak kabul etti. Elektrik üreticisi ve tuzlu su arındırma sistemleri üreten ACWA Power da bir süre önce SolarCoin kullanacağını açıkladı. Böylece şebeke ölçeğinde bir üretici de SolarCoin ekosistemine ilk kez dahil oldu.

Blockchain temelli sistemler, güneş paneli sahiplerinin fazladan enerjiyi komşularına satmasına izin veriyor. Bunun fiyatı da, merkezi bir enerji şebekesinin muhasebe altyapısına bağlı olmadan, işlemdeki eş düzeyler tarafından belirleniyor.

Yoksulluğun ve Eşitsizliklerin Azaltılması
Denver merkezli startup Bext Holdings Inc. (Bext360) blockchain teknolojisinden faydalanarak dünya
çapında kahve yetiştiren çiftçilerin ürettikleri ve sattıkları kahve çekirdekleri için adil bir ödeme almalarını
kolaylaştırıyor. Şirket, makine öğrenmesi ve yapay zeka içeren bir makine geliştirerek çiftçinin kahve
çekirdeklerinin kalitesini analiz ediyor ve tarlada sınıflandırıyor. Hem çiftçiler hem de alıcılar Bext360’ın mobil uygulamasını kullanarak adil fiyattan pazarlık edebiliyorlar. Bext360 da Stellar ağını kullanıyor. Böylece çiftçiler ve alıcılar çekirdeklerin yetiştirildiği yeri ve kimin hangi fiyattan satın aldığını gösteren kayıt oluşturabiliyor.

New York merkezli startup Blockchain for Change’nin geliştirdiği bir mobil aplikasyon olan Fummi üzerinden
New York’taki 3000 evsiz, ücretsiz dağıtılan akıllı telefonlar ile dijital kimliklerini yönetebiliyor, barınaklara ve yiyecek büfelerine erişebiliyor, finansal hizmetlerden faydalanabiliyorlar. Bireyler için blockchain kimlikleri oluşturulmuş, sisteme girdiklerinde bir hesap açıyor ve aktivitelerini takip edebiliyorlar. Örneğin, barınakta kalan biri duşa, saç kesimine ve giysilere ne kadar ödediğini ve kalan bakiyesini görebiliyor. Aplikasyondaki dijital cüzdanda hem dolar hem de ChangeCoin adlı kripto para birimi bulunuyor. Blockchain for Change, 2018’in ikinci çeyreğinde 200 bin Fummi aplikasyonuna sahip telefonların dağıtılmış olmasını hedefliyor.

Finans Sistemine Erişim
Blockchain temelli sistemler küresel finans sistemine girişin önündeki engelleri azaltabilir. Kimlik sahibi
olmama durumu finans ve devlet hizmetlerine erişimi engelliyor. Bu insanlar yaratıcılıkları ya da üretme
arzularıyla fayda yaratamıyorlar. Kimlikleri olmadığından sözleşme yapamıyor, borçlanamıyor, kredi geçmişi oluşturamıyorlar. Blockchain temelli kimlik, onların da küresel ekonomiye katılma potansiyellerini
ortaya çıkararak değer katmasını sağlayabilir.

BanQu, gelişmekte olan ülkelerde, örneğin çiftçilerin blockchain üzerinde ekonomik bir kimlik oluşturmasına izin veriyor. ID2020, kamu özel sektör ortaklığıyla dünya üzerindeki milyonlarca insanın kimlik sorununu çözmek için çalışıyor. Singapur merkezli blockchain startup’ı Everex, modern finansal kuruluşlara erişimi olmayanları hedefliyor, blockchain kullanarak kripto nakit varlıklar oluşturuyor. Bu kripto paralarla yurtdışında yaşayanlar, göçmenler, uluslararası yardım kuruluşları, ucuz ve etkin biçimde dünyanın herhangi bir yerine para transfer edebiliyor. Humaniq, gelişmekte olan ülkelerde bankacılık çözümleri geliştirmeyi amaçlıyor. Aplikasyonun içinde bulunan biyometrik kimlik sayesinde bireyler arasında güvenli işlemler gerçekleştiriliyor. Finlandiya merkezli MONI, belgesi olmayan mültecilere destek oluyor. Kamu hizmetleri için ödemelerini yapabilecekleri hesaplar ve kartlar oluşturuyor. İş sahibi olduklarında maaşları da MONI hesaplarına yatabiliyor. Sistem Finlandiya hükümeti tarafından şu anda test ediliyor.

Blockchain’in şeffaflık, güven ve hesap verebilirlik gibi temel unsurları güçlendirerek STK’ların ve insani yardım kuruluşlarının bağış toplama faaliyetleri ile sahada yürüttükleri projelerde kolaylaştırıcı olabileceği belirtiliyor.

Ekonomiye Dahil Olma ve Kapsayıcılık
Kripto paralar finansman yaratarak sermaye ihtiyaçlarına kişiselleştirilmiş çözümler de getiriyor. Blockchain daha az ön altyapı yatırımı gerektiren endüstriler için yeni iş modeli yaratımı sağlayarak gelişmekte olan ülkelere ve topluluklara küresel ekonomiye dahil olma fırsatı yaratıyor. Örneğin gelişmekte olan bir ülkenin vatandaşları, eş düzeyler arası kredi platformu EtherLoan’dan kredi alabiliyor. Blockchain temelli WeiFund gibi uygulamalar geleneksel girişim fonlamasından Kickstarter ve Indiegogo gibi kitlesel fonlama platformlarına uzanan yolun bir sonraki adımı. Bu noktada yatırımcılar fonlarının nasıl kullanıldığını izleyebiliyor ve dünyanın herhangi bir yerindeki projelere istediği miktarda para yatırabiliyor. Blockchain temelli kimlikle banka ya da resmi yasal hizmetlere bağımlı olmadan blockchain üzerinde akıllı sözleşmeler üretip yürütebiliyorlar. Kişiye yatırım yapan yurtdışındaki biri de kaynaklarının iyi kullanılacağını Boardroom gibi şeffaf blockchain temelli yönetişim araçlarıyla izleyebiliyor.

Ekonomik anlamda kapsayıcılık, mikrofinans ile başlamıştı; şimdi blockchain ile daha da yaygınlaşma ve yatırımlara erişimi artırma olanağına sahip. Dünya çapında kadınların sahibi olduğu 10 milyon kadar KOBİ var ki bu da gelişmekte olan ekonomilerdeki KOBİ’lerin %30’una denk geliyor. Kredi, tasarruf ve sigorta gibi finansal hizmetlere erişim kadınların sahip olduğu işletmelerin büyümelerinin önündeki en büyük engellerden. Kadınları bir banka hesabı açmaktan alıkoyan kanunlar ve kültürel normlar bu dışlayıcılığın temel sebeplerinden. Bu kültürel normların kuvvetli olduğu Afganistan’da Code to Inspire Afgan kadınlara kodlama ve blockchain’e özel beceriler öğretiyor. Afgan girişimci ve kadın hakları savunucusu Roya Mahboob’un bir projesi ise dağıtılmış bir e-pazaryeri. Bu sayede Afgan kadınlar, erkeklerin yönetimindeki ticari faaliyetlere katılımlarını engelleyebilecek kurumlara mecbur kalmadan mal ve hizmet ticareti yapabiliyor.

Sivil Toplumun Güçlenmesi
Blockchain’in şeffaflık, güven ve hesap verebilirlik gibi temel unsurları güçlendirerek STK’ların ve insani
yardım kuruluşlarının bağış toplama faaliyetleri ile sahada yürüttükleri projelerde kolaylaştırıcı olabileceği
belirtiliyor. Örneğin UNICEF İnovasyon Fonu, Ocak ayı sonunda, blockchain temelli çözümler getiren startup’lara tohum finansmanı sağlayacağını duyurdu. Var olan örgütsel mekanizmaların iyileştirilmesi ya da kopyalanması için akıllı sözleşmeler kullanan, kaynak dağıtımında şeffaflığı ön plana alan, daha kullanıcı dostu ve güvenli arayüzler yaratarak kripto paralı sistemlere erişimi ve bunların kullanımını artırmayı amaçlayan projeler aranıyor.

Yine UNICEF, projelerinden biri kapsamında Suriyeli çocukların ihtiyaçları için gereken fonun, kripto para birimi ethereum üzerinden toplanmasını öngörüyor. Fon fırsatlarını artırmak için hayır kurumları ve vakıflar bağışçılarından doğrudan bitcoin ve diğer kripto para birimlerinden bağışları kabul ediyorlar. Kripto para bağışlarını online cüzdan ile kendi para birimlerine çevirebiliyorlar. Örneğin su alanında çalışan Charity: Water’a Clean Water Coin’ler ile fon sağlanabiliyor. Root Tokens ise yoksullukla mücadele eden iş projelerini fonlamak için oluşturulmuş; Impak Coin, etki yatırımı mekanizması olarak geliştirilmiş.

Dünya Gıda Programı’nın (WFP) blockchain temelli Building Blocks projesi, WFP’nin nakit transferlerini daha hızlı, ucuz ve daha güvenli yapmasını sağlıyor. Bu da yılda milyonlarca dolar tasarruf anlamına geliyor. Ürdün’deki Azraq Mülteci Kampı’nda 10 bin mülteci WFP’ye dahil ve sistem burada kullanılıyor. Para transferlerinin ötesinde, mülteciler, biyometrik retina taraması sayesinde yerel perakendecilerden yiyecek satın alabiliyor ve her işlem kaydediliyor. Böylece nakit taşımanın tehlikesini ortadan kaldırıyor. WFP, programı yaygınlaştırmayı planlıyor.
İngiltere merkezli hayır kurumu St.Mungo ile ortaklık kuran bir teknoloji startup’ı Alice, hayır kurumlarının
bağışları için daha fazla şeffaflık amaçlıyor. Akıllı sözleşmeler, hayır kurumlarının üzerinde anlaşılan sonuçlara
ulaşmasına kadar bağışları tutuyor. Sonra da fonları serbest bırakıyor. Eş düzeyler arası bağış platformu
Giveth, bağışçıların yardımı doğrudan alıcılara göndermesini ve bağışın etkinliğini izlemesini sağlıyor.
Platformun sonuç odaklı, teşvik edici bir yapısı var: Fonlar toplandığında bir yerde birikiyor ve hedefe ulaşıldığında dağıtılıyor. Bağışçılara blockchain aracılığıyla şeffaflığın ve hesap verebilirliğin sağlanması, güveni artırarak bağışların da artmasını sağlıyor.

World Identity Network (WIN) ise Blockchain kullanarak insan kaçakçılığını önlemeyi amaçlıyor. Kimlik, blockchain üzerinden biyometrik olarak doğrulandığında sınırı geçmek zorlaşıyor. Dijital kimlik, yasal belgeleri olmayanların, özellikle de çocukların insan tacirlerinin eline düşmesini engellerken BM de çocuk kaçakçılığını önlemek için WIN ile işbirliği yapıyor. Bu uygulamalar özel sektör bağışlarını da destekliyor. Çin’in Alibaba’sı Ant Love isimli bir blockchain bağış sistemi geliştirdi. Ant Love, Alibaba’nın 450 milyon kullanıcısından bağışları kaydederek, hayır kurumlarına ve STK’lara bağış yapılabilmesine izin veriyor. Sistem aynı zamanda bağışçıların işlem geçmişlerini ve fonladıkları kurumların paralarını nerede ve nasıl kullandığını izleme şansı veriyor.

Blockchain daha az ön altyapı yatırımı gerektiren endüstriler için yeni iş modeli yaratımı sağlayarak gelişmekte olan ülkelere ve topluluklara küresel ekonomiye dahil olma fırsatı getiriyor.

Sağlıklı Bireyler ve Toplumlar
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde sahte ilaç satışı önemli bir sorun ve tehdit. Bu sahte ilaçların çoğunluğu da sıtma tedavisinde kullanılan ilaçlar ve antibiyotikler. Küresel ilaç endüstrisinin tedarik zincirinde şeffaflık olmaması bu durumun nedeni olarak gösteriliyor. Blockchain, dağıtık kayıt sistemiyle ilaçlarda kullanılan hammaddenin ve son ürünün imalatçıdan son kullanıcıya kadar izini sürebiliyor. iSolve geliştirdiği BlockRx ile birbiriyle iletişime geçmeye hazır olmayan sistemleri birbirine bağlamak, düzenlemeye ve işletmeye dair gereklilikleri yerine getiren veri kaynağını oluşturmak ve güvenli bir ortamda enformasyon transferini kolaylaştırmaya teşvik edilen ticaret ortaklarından bir ağ yaratmayı amaçlıyor. Startup Block- Verify da sahtecilik karşıtı çözümler üretiyor. Bu da ilacın otantikliğinin kontrolünü cep telefonu aracılığıyla bir barkodun taranması kadar kolaylaştırıyor. Hasta kayıtları da Blockchain üzerinde tutulabiliyor; hasta, bunları kimin görebileceğine karar verebiliyor. ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri (CDC), ABD’deki kuruluşlar arasında tıbbi veri paylaşımı için blockchain teknolojisini nasıl kullanabileceğini araştırıyor. Bunun da salgın hastalıklara karşılık verebilme kapasitesine önemli bir etki yapacağı söyleniyor.

Paylaşım Ekonomisi
Blockchain paylaşım ekonomisini güçlendirme potansiyeli de taşıyor. Bireysel taksi sürücüleriyle yolcular arasındaki akıllı sözleşmeler, Uber gibi uygulamaların yerine geçebilir. Slock.it, kiralanabilir gerçek şeylerin (daire, araba, bisiklet, çamaşır makinesi) blockchain içinde sözleşme aşamasını otomatikleştirerek paylaşım ekonomisine yenilik getiriyor. Akıllı sözleşmeler, her bir kullanıcının kendi akıllı telefonundan sözleşme içinde belli bir miktarı ödedikten sonra belli bir miktarın kilidini açıp kapamasını sağlıyor. Bu hem kiralayan hem de kiracı için kazançlı bir durum yaratıyor. Mal sahibi ekstra güvenlikten faydalanırken (her kullanıcı için farklı sözleşmeler oluşturulabilir, belli bir zaman sonra silinebilir, bu da tek bir ödemeyle birden fazla kullanıcının ürünü kullanmasını engeller), kiracı ise ödemeyi yaptıktan hemen sonra hizmete erişim sağlayabilir (birinin size anahtarı getirmesine ya da banka hesaplarını kontrol etmesine gerek kalmıyor).

Share&Charge, blockchain teknolojisini paylaşım yaklaşımıyla birleştirerek elektromobilitenin geleceğine
dair en büyük engellerden biri kabul edilen verimli şarj altyapısının olmamasına bir çözüm getiriyor. Airbnb
tarzı bir sistemle kullanıcılarının elektrikli araçlarını herhangi bir şarj istasyonunda (insanların evinde
örneğin) kolaylıkla şarj etmesini sağlıyor. Akıllı sözleşmeler sayesinde planlamaya dair ayrıntılar, araç ile şarj noktası arasında paylaşılıyor. Kullanıcıların yerel enerji sağlayıcısı ile önceden bir sözleşme yapmasına gerek kalmıyor. Bir evden başka birininkine geçip şarja devam edebiliyorlar.

Yolsuzlukların Önlenmesi
ABD merkezli Factom, Honduras’ta, yolsuzluğa bulaşan bürokratların merkezi veri tabanında bulunan mülkiyet bilgilerini kolaylıkla değiştirebildiği tapuları blockchain veri tabanında topluyor. Bu yeni kayıt sisteminin merkezinde “tarihi değiştirebilecek” kimse yok. Krediler kolaylıkla alınmıyor ve bireyler de üçüncü bir tarafa teslim olmak zorunda kalmıyorlar. Sonuç olarak blockchain teknolojisinin kullanılması hem kredi vermek isteyen finans endüstrisi açısından olumlu etki yaratıyor, hem de insanların arazi üzerindeki hakları korunmuş oluyor.

Ballotchain, Follow my Vote gibi blockchain sistemleri güvenli ve anonim bir oylama yürütebiliyor. Sistemler,
mükerrer oy kullanılmasına ya da hile yapılmasına izin vermiyor. Horizon State ve kâr amacı gütmeyen ortağı MiVote.org.au’nun dağıtık defter teknolojisi kullanarak geliştirdiği hack’lenemeyen dijital oy sandığı ile sonuçlar asla değiştirilemiyor ve oy verenin kimliği korunuyor. Ukrayna’da geliştirilen E-vox da yerel seçimler için tasarlanmış bir blockchain platformu.

Hükümetler de blockchain’in kullanım alanlarından faydalanmaya başladı. Birçok hükümet verilerini merkezi veri tabanlarında tutuyor, bu da onları insan hatalarına, kazalarına ve keyfi değişikliklere açık hale getiriyor. Örneğin 2010’daki deprem felaketinde toprak mülkiyetlerine ilişkin evrakların olduğu belediye binaları yıkılan Haiti’de yönetim, blockchain uygulamalarını araştırarak bu soruna çözüm getirmeye çalışmıştı. Dubai, Estonya, Gürcistan ve İsveç gibi bazı ülkeler mülkiyet haklarının güvence altına alınması için blockchain temelli yaklaşımlar benimsemeye başladı. Dubai’de blockchain, şehircilik hizmetleriyle entegre ediliyor. Bu da harcanan zamanı, çabaları ve kaynakları azaltıyor. Blockchain’i kullanan ilk hükümetlerden biri olan Dubai’de Şubat 2016’da Global Blockchain Konseyi kuruldu. Devlet kurumları, bankalar, blockchain teknoloji firmaları ve IBM gibi uluslararası firmalar konseyde yer alıyor.

Ballotchain, Follow my Vote gibi blockchain sistemleri güvenli ve anonim bir oylam yürütebiliyor. Sistemler, mükerrer oy kullanılmasına ya da hile yapılmasına izin vermiyor.

Disiplinlerarası Çalışma Gerekli
Sistem henüz yeni, kullanımının yaygınlaşması belki uzun sürecek. Elbette tüm sistemler gibi bu da kusursuz
değil. Teknoloji uzmanı Bill McCabe, “The Pitfalls and Limitations of Blockchain” (Blockchain’in Tuzakları ve Sınırları) başlıklı yazısında bu teknolojinin her ne kadar işlemlerin takip edilebildiği güvenilir yapısıyla önemli bir gelişme olduğunu söylese de blockchain kullanılan bir sistemde, tek bir işlem için ortalama bir hanenin günlük
enerji tüketiminin 1,5 katı enerji harcandığına dikkat çekiyor. Kötüye kullanılma ihtimali de söz konusu elbette. Chapron’un önümüzdeki süreçte yapılması gerekenlere dair önerileri ise şöyle: “Sürdürülebilirlik alanında çalışan bilim insanları ve blockchain geliştiricileri sorunları ve çözümleri tartışmak için bir araya gelmeli. Fonlama kurumları kriptografi ve sürdürülebilirliği bir araya getiren ‘SusTech’i teşvik etmeli. Araştırmacılar daha enerji
verimli mekanizmalar geliştirmeli. Psikologlar kriptografi bağlamında insanların teknolojiye olan güvenini araştırmalı. En önemlisi de programcılar ve hukukçular akıllı kontratların formüle edilmesinde işbirliği yapmalı. Sözlükler de hukuk dili ile bilgisayar kodlarını bağlantılandırmalı”.

Peki kurumlar, şirketler ve hatta devletler, bunca yıl boyunca inşa ettikleri kendi yetki alanlarını ve otoritelerini devretmek isteyecekler mi? Ya da buna engel olmaya güçleri yetecek mi? Bunu her zamanki gibi, zaman gösterecek. Ancak bir fırsatın ve olanağın olduğu açık. Herkesin her şeyi, demokratik ve eşitlikçi bir
tarzda izleyebileceği ve denetleyebileceği, radikal bir şeffaflık çağı için blockchain bir yol açıyor. İnsanlığın
bu yoldan geçip geçmeyeceğine, onun toplumsal ve kolektif iradesi ve eylemi karar verecek. Her zamanki
gibi…

İLGİLİ YAZILAR

“Blockchain’de Güven, Sistemin Kendisinde”

Organik, Ne Kadar Organik?

“Blockchain Bütün Endüstrilerde Yer Bulmaya Başlayacak”

Blockchain Felsefesi: Merkezi Olmayan Onay ve Konsensüs Sistemi

“Güvenin Artık Sorun Olmadığı Bir Dünyayı Hayal Edin…”

EkoIQ Editör