#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

“Bütünün Hayrını Gözeten” Bir Gıda Tüketim Modeli

Yazı: Gülce DEMİRER

2013 Gezi Direnişi sonrasında oluşan park, mahalle ve dayanışma forumları esnasında ortaya çıkıyor Kadıköy Kooperatifi fikri. Kurulma aşamasının en başlarında Caferağa Dayanışması ile organik pazar ve mahalle çalışmaları gibi etkinlikler kısa bir süre sonra kooperatif kurma düşüncesine evriliyor. 2014 yılında Çiftçi-Sen, Anadolu’da Yaşam Kooperatifi, Bükoop ve Tohum İzi Derneği’nin katılımıyla forum ve dayanışmadakilerin organize ettiği bir çalıştay düzenleniyor. Bu çalıştayın ardından Kooperatif Model Taslağı ortaya çıkıyor ancak bir takım grup içi sıkıntılar sebebiyle Kooperatif Çalışma Grubu faaliyetlerini durduruyor. 2015’in başında ise yeni katılımcılar ile birlikte çalışmalar tekrar başlıyor. “Kadıköy Tüketim Kooperatifi Girişimi” isminin belirlenip, sosyal medya hesaplarının açılmasıyla, teorik tartışmaların yanı sıra pratik çalışmalara da başlanmış oluyorlar.

Henüz bir dükkana geçilmeden önce, bir kooperatifin pratikte nasıl işlediğini anlayabilmek adına bir “sipariş paketi dönemi” yapıyorlar. Bu adımda gönüllüler nakliye, ürün seçimi, iletişim, mali işler gibi konularda görev alarak ilk denemede 50 adet paketin tüketiciyle buluşmasını sağlıyor. Beşinci paket dağıtımında 350 paket dağıtılmasının üzerine, bu çalışmanın daha geniş çevrelere ulaşabileceği görülmüş oluyor. Bunun üzerine “sipariş paketi” modeli yerine “mekanda satış” modeline geçmeye ve girişimi resmiyete geçirme kararı veriliyor. Kadıköy Kooperatifi Kasım 2016’da resmi olarak kuruluyor ve gönüllü emeğiyle işleyen minik bir dükkan tutularak faaliyetlere devam ediliyor.

Kooperatif dükkanında yer alan ürünler, üreticilerin dönemsel üretim veya stok durumuna ve bazen de lojistik konulara göre değişkenlik göstermekle beraber, çoğunlukla çeşitliliğini koruyor. Kasım 2019’da taşındıkları yeni dükkanın büyük olması da ürün çeşitliliğini daha zengin tutabilmelerine olanak sağlıyor. Dükkanda, sebze-meyve çeşitleri ve miktarları diğer ürünlere kıyasla daha az olsa da, bakliyat, hububat, kuruyemiş, çay, peynir, zeytin, yumurta, ekmek, bal çeşitlerinden işlenmiş ürünler ve sebze kurularına kadar neredeyse her çeşit ürünü bulabilmek mümkün. Tüm ürünleri ve üreticilerin hikayelerini görmek isteyenleri de dükkanlarına bekliyorlar.

Kooperatifin ürün seçiminde de, üretici seçiminde de çeşitli hassasiyet ve öncelikleri var. Önceliklerinin durumun dinamiklerine göre değişebildiğini; ancak ekolojik koşulları sağlayan, kolektif faydayı esas alan, doğayla dost biçimde, emek sömürüsü yapmadan nitelikli ürün yetiştiren ve gıda egemenliğini desteklemeye çalışan üreticilerle çalıştıklarını belirtiyorlar. İlkelerde ortaklaşıp ortaklaşmadıklarını, ürünlerin kooperatif için uygun olup olmadığını anlayabilmek için üreticilere yolladıkları bilgi formları bulunuyor. “Bu formlar, birebir iletişimlerde ve referanslarda olduğu gibi, birbirimizi anlama ve beraber çalışıp çalışmayacağımıza karar verme konusunda kolaylaştırıcı oluyor” diyorlar. Ayrıca yasal gereklilikler dolayısıyla, mevcut mevzuata uygun etiketi olmayan ürünleri dükkanda bulunduramadıkları için, diğer tüm koşulları çalışmaya uygun üreticiler olduğunda onları etiket konusunda yönlendirip destek oluyorlar. Bazen etiketi olan üreticilerinden de bu konuyla ilgili destek alabiliyorlar.

Yerel ve Mevsime Uygun Ürünler

Üreticilerin seçiminde dikkat edilen birçok farklı nokta olsa da üreticilerin ekolojik koşulları sağlayabiliyor olmaları en başı çekiyor. Bu sebeple, tarım zehiri ve suni gübre kullanılmayan, hibrit olmayan ya da genetiği değiştirilmemiş tohumdan üretilen, ürün işlenmiş ise içinde katkı maddesi bulunmayan, geleneksel, yerel ve mevsime uygun bir üretim/ürün olmasına dikkat ediliyor. Dayanışma gerekçesiyle yaşanan istisnai durumlar olması halinde de dükkanda mutlaka bununla ilgili bilgilendirmeler bulundurduklarının altını çiziyorlar.

Küçük üreticiyi ve üretimi desteklediklerini ancak buradaki “küçük” kavramının, ölçekten ziyade bir model meselesi olarak düşündüklerini söylüyorlar. Bu sebeple adil, sömürüsüz ve mümkün olan en az müdahale ile hem toplumsal hem ekolojik olarak “bütünün hayrını gözeten” ve bahsedilen koşulları sağlayan üreticilerle çalışmayı uygun buluyorlar. Ölçek olarak büyük diye nitelendirebildiğimiz üreticilerle işbirlikleri geliştirdiklerinde, büyük çaplı üretimlerin de pekala adil ve ekolojik olabileceğinin görülmesi açısından da olumlu etki yaratabileceği, teşvik edici olabileceğin inancını taşıdıklarını da dile getiriyorlar.

EkoIQ Editör