Türkiye’de ekoloji ve hukuk alanındaki facia boyutlarına ulaşan sorunları görmek için herhalde Artvin Cerattepe Davası’ndan daha iyi bir örnek vaka bulunamaz. Para ile tüm bir doğal ve kültürel çevrenin nasıl karşı karşıya konduğunu, bunu başarmak için hukukun nasıl ayaklar altına alındığını, davanın başından beri takipçisi olan Avukat Bedrettin Kalın’dan dinledik.
Yazı: Barış DOĞRU
Cerattepe ve davası Türkiye için neden bu kadar önemlidir?
Cerattepe Davası bölge ve Türkiye için gerçekten çok önemli bir davadır. Bunun için çok şey söylenebilir. Öncelikle ekosistem değerleri itibarıyla ülkemizin en zengin ekosisteminin olduğu bir alanda yapılmaya çalışılmaktadır. Cerattepe’nin yerleşim şekline göre ruhsat alanı içerisinde Kafkasör Turizmi Koruma ve Geliştirme Bölgesi, Kent Ormanı, hemen üzerinde Atabarı Kayak Merkezi, sağ yanında ülkenin en önemli milli parklarından Hatila Milli Parkı ve Fıstıkçamı Gen Koruma Ormanı, altında ise 25 bin kişinin yaşadığı bir kent ve Çoruh Havzası yer almaktadır. En son tespitlere göre alanda 2.727 bitki türü yer almakta olup ülkemizin bitki çeşitliliği açısından en zengin ilidir Artvin. Konum itibarıyla %80 eğimde bir yamaç üzerinde yer alan şehir merkezinin üzerindedir. Bu anlamda şehrin üzerinde yer alan bir maden işletmesinin her türlü zararından şehir yaşamının etkilenmemesi imkansızdır. Alanın tümüyle heyelanlı ve çok kar alan bir alan olması, özellikle kar yükünü tutan ormanın yok edilmesi ile tehlike daha da büyük hale gelmiştir. Yine bu alan şehir su kaynaklarının tümünün geldiği bir alan olup sulardaki kirlenmenin kaçınılmaz olduğu bilim insanlarınca kanıtlanmıştır. Faaliyete geçilmesiyle birlikte kirlenme de hemen başlamıştır.
Cerattepe, bir kent yaşamının bir bütün olarak tehdit edildiği ilk ve tek vaka. Bu ilk kez kâr hırsının bir kenti yok etmeyi planlayacak aşamaya gelmesi açısından önemlidir. Cerattepe davası çevre davalarının hangi seyri izlediğini gösteren bir prototiptir aynı zamanda. Hukuk ve adalet ihlalinin her türünün işlendiği bir örnektir. Bu yönüyle de önemlidir. Bu dava sırasında kazanılmış davalara rağmen yeniden ÇED alınmış, hukuk sisteminde yeri olmayan bir genelge ile bütün çevre mevzuatı altüst edilmiştir. ÇED iptal edilmiş, bu kez iptal kararı verilen mahkeme heyetinin iki üyesi tenzili rütbe ile sürülmüştür. Yeni heyet ve mahkeme başkanı dosya ile bizzat ilgilenmiş, dokuz ay yürütmeyi durdurma konusunda karar vermemiş, bilirkişi heyeti özel olarak seçilmiş, duruşmada bütün hukuka aykırılıklar yapılmış, duruşmadan bir gün sonra 45 sayfalık karar UYAP sistemine yüklenmiştir. Mahkeme heyeti yetkisini aşarak hakimin reddi talebini de kendisi in- celemiş ve reddetmiştir. Akıl almaz bir hukuk rezaleti yaşanmış, yandaş bir sermaye gurubu siyasi iktidar tarafından amansızca korunmuş, hukuk ayaklar altına alınmıştır. Maalesef Danıştay ilgili dairesi de daha önce kazanmış olduğumuz davada onama kararı vermiş, daha sonra kaybettiğimiz davada da onama kararı vererek bir hukuk skandalına yol açmıştır.
“Cerattepe davası 25 yıllık bir mücadele olup toplumsal temeli, halkla bütünleşmesi, bir sivil hareket olarak örnek olması, mücadelenin meşruiyeti ile ülkemiz ve bütün çevre mücadelesi açısından örnek teşkil etmiştir”
Yine Cerattepe davası 25 yıllık bir mücadele olup toplumsal temeli, halkla bütünleşmesi, bir sivil hareket olarak örnek olması, mücadelenin meşruiyeti ile ülkemiz ve bütün çevre mücadelesi açısından örnek teşkil etmiştir. Bir çevre mücadelesini, toplumun bütün katmanlarını, siyasi görüş, cins, etnik kimlik ayrımı gözetmeden aynı dernek etrafında toplayıp birlikte yönetme becerisini de göstererek bütün sivil hareketlere örnek olmuştur. Çevre mücadelelerinin en şanlı direnişlerinden birisi Cerattepe’de yaşanmış, 245 gün madenciler ve yandaşları ile bunları korumayı kendilerine görev kabul edenler Cerattepe’ye sokulmamış, bu direniş ancak yedi ilin polis ve jandarması üzerimize yığılarak kırılabilmiştir. Bir direnişin bu kadar meşru ve haklı olduğu ve bütün topluma yayıldığı, en sağdan en sola bütün halkın aynı direnişte yer aldığı çok az örnek vardır. Bütün bu nitelikleri ile Cerattepe direnişi bütün ülkede ve dünyada ses getirmiş, çevre mücadelesinin de kalbi olmuştur. Bu yönüyle çok önemli bir deneyimdir.
Karadeniz Bölgesi’nde genel olarak madencilik ve HES faaliyetlerinin doğa üzerindeki tahribatları hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Küresel iklim değişikliği nedeniyle yakın bir dönemde ülkemizin su kıtlığı olan ülkeler arasına gireceği bilinmektedir. Doğu Karadeniz Bölgesi ise bu iklim değişikliğinden en son etkilenecek yerlerden biri olarak görülmektedir. Bu nedenle özellikle Doğu Karadeniz bölgesinin su kaynakları yaşamsal önem taşır hale gelmiştir. Doğu Karadeniz coğrafi yapı itibarıyla da Karadeniz’e paralel dağların sahil kesiminde yer aldığı, vadilerin denize dik olarak oluştuğu bir coğrafyadır. Bu yönüyle dik vadilerin ekolojik çeşitlilik olarak büyük değerler barındırdığı bir zenginlik oluşmuştur. Ancak özellikle son 10 yılda Karadeniz bölgesindeki irili ufaklı bütün dereler üzerinde yüzlerce HES planlanmış, dere ekosistemleri neredeyse bir bütün olarak yok edilmiştir. Yine bölgede her geçen gün verilen ruhsatlarla maden işlet- meleri başlamış, taşocakları açılmış, bölge bir yağma ve talan alanı haline getirilmiştir. Çevresel kirlilikten Karadeniz de etkilenmiş, derin deşarj nedeniyle daha şimdiden büyük bir kirlenme olmuştur. Ülkemizin bulunduğu alanda balık nesli tükenmek üzeredir. Sadece Artvin’de 129 HES ve 325 maden ruhsatı verilmiştir. Madencilik ise hiçbir çevresel kaygı ve standarda uyulmadan yapılmak- tadır. Örneğin Cerattepe projesinin sahibi olan Cengiz Grubu Murgul Bakır İşletmeleri’nde kendilerinin hazırlattığı ÇED raporunda Murgul Çayı’na bıraktıkları atıklar nedeniyle yapılan ölçümlerde arsenik, kurşun, kadmiyum gibi ağır metallerin normalin 400 katı olduğu tespit edilmiştir. Aynı şirket şimdi Artvin’i katletmekle meşgul.