İklim

COP26,5

COP26.5

COP28 için bir sonraki durak olarak seçilen Birleşik Arap Emirlikleri’nin, dünyanın en büyük fosil yakıt üreticisi ülkelerden biri olması ise yine tüm faktörlerden bağımsız olarak psikolojik anlamda ağızlarda COP26,5 benzeri bir tat bırakacağa benziyor. 

YAZI: Arif ERGİN, Sürdürülebilir Ekonomi ve İklim Değişikliği Uzmanı ergin@arifergin.com

COP, yani Conference of Parties veya Türkçe ifadesiyle: Taraflar Konferansı. İnsanlığın sonunu getirme ihtimali oldukça yüksek olan “iklim krizi” söz konusu olduğunda algılamakta güçlük çektiğim bir kelime: “Taraflar.” Gezegen için verilecek bu savaş, kazananı ve kaybedeni ortak olan bir oyun modeli aslında. Bu öyle bir model ki günün sonunda “taraflardan” birinin galip gelmesi, diğerinin ise kaybetmesi diye bir sonuç yaşanmayacak. Dünyaya şu anda “iklim krizi” isimli bir füze yaklaşıyor ve gezegene çarpıp patladığında tüm insanlığın ve medeniyetin yok olması söz konusu. Peki, biz neyin pazarlığını yapıyoruz ve bu “taraflar” da kim? Dünyayı yaklaşmakta olan füzeden koruyacak “füze kalkanına” kim, kaç para verecek; kim, ne kadar işçi sağlayacak; ne zamana kadar bu kaynakları tahsis edebiliriz gibi pazarlıklar dönüyor sürekli. Gökyüzünden gezegene doğru bir füze yaklaşırken biz “taraflara” ayrılıp pazarlık yapıyoruz. Oysa ya hep beraber galip geleceğiz ya hep beraber kaybedeceğiz, çünkü aslında tek bir taraf var; bütün insanlık. Bu yüzden hiçbir zaman anlayamadım ve anlayamayacağım; neden gezegenin kaderinin tayin edildiği bir platformun isminin “taraflar” olduğunu ve neden bu “tarafların” aralarında pazarlıkların ve çekişmelerin yaşandığını. Çünkü bu mücadelede sonucu belirleyecek olan şey, kimin daha iyi pazarlık yaptığı, kimin daha iyi kol büktüğü değil, doğa olacak ve doğa sizinle pazarlık yapmaz, müzakere etmez, önerdiğiniz koşullarda uzlaşmaz. “Canınız isterse!” der ve sizi yok eder. Daha önce de nice türleri aynı, bu şekilde yok etti. Üstelik o türler dünyada yaşadıkları çağlarda gezegen üzerinde insanoğlundan çok daha hakim ve mutlak konumdaydılar.

Sanki Bir “Ara Geçiş COP’u”

Bir COP daha ardında yine çokça tartışmalar bırakarak geride kaldı. Geçtiğimiz ay Mısır’da düzenlenen COP27’nin bende uyandırdığı izlenim, önceki zirvelere göre biraz daha farklıydı. Yaşanan tartışmalar, zirvenin düzenlendiği yer, düşüncenin özgürce ifade edilemediği bazı antidemokratik uygulamalar ve alınan sonuçlar itibarıyla sanki bir “ara geçiş COP’u” izlenimi uyandırdı. Gerçekten de geriye dönüp baktığımda, bazı COP’ların iklim krizi ile mücadelede kilometre taşı denebilecek ilerlemelere sahne olduğunu bazılarının da biraz oyalanma ve “bu yılı da böylece geçirmece” COP’u olduğunu gözlemliyorum. Tam bir COP değil de sanki bir öncekine birkaç küçük ilave gibi.

Sonuç olarak küresel savaş ve siyasi kutuplaşma konjonktürünün de verdiği güçle, fosil yakıt lobisinin galip geldiği pazarlıklar, önceki COP’a göre cılızlaşan fosilden kaçış taahhütleri gibi faktörleri alt alta koyduğumda bu zirveye hiç COP27 diyesim gelmiyor. Bu yıl düzenlenen zirve daha ziyade COP26,5 oldu. O yarım puanı da elbette “Kayıp ve Zarar” (loss and damage) Fonu konusunun somutlaşmaya başlaması nedeniyle veriyorum. Karar metnine girmeyi “taraflar” arası müzakereler sonucunda başaran Kayıp ve Zarar Fonu, uzun süredir tartışılmakta olan iklim adaleti (veya adaletsizliği) konusunda bir iyileşme yaşanmasına dair hepimizin umutlarını yükseltti.

Kayıp zarar fonu, kısaca gelişmiş ve varsıl ülkeler “tarafının”, görece daha az gelişmiş ve yoksul ülkeler “tarafına” finansal destek sağlayarak iklim krizi nedeniyle uğradıkları zarar ve kayıpların hafifletilmesini, hatta giderilmesini sağlayacak. Çevrimiçi olarak takip edebildiğim kadarıyla gelişmiş ülkeler “tarafı” ile yoksul ülkeler “tarafı” arasında yürütülen hummalı görüşmeler, sıkı pazarlıklar ve müzakereler sonucunda varılan bu karar, yoksul ülkeler “tarafında” bir zafer olarak değerlendirildi. Her ne kadar, zengin ülkeler “tarafı”, fosil yakıtlardan kolay kolay vazgeçmeyeceklerinin işaretini bu COP’ta da verseler de insanlık adına kutlamaya değer bir gelişme elbette. Ancak sevinmeden önce, kayıp zarar fonunun çalışma mekanizmasının nasıl olacağı; kimin, neyi, nasıl finanse edeceği ve kimin, nasıl finanse edileceği konularının belirlenmesi gerekiyor. Yine de bu çerçeve haliyle dahi kayıp zarar fonu, COP26,5 için en somut ilerleme olarak tarihte yerini aldı.

İklim Bilimcilerin Sayısını Geçen Fosil Yakıt Şirketi Temsilcileri

“Taraflar” meselesine dönecek olursak giderek daha detaylı ve çoğul bir hale gelen “tarafların” her geçen COP’la kendi aralarında daha küçük kümelere ve “taraflara” bölünmeye başladığını da gözlemliyoruz. Başlarda ağırlıklı olarak devlet heyetlerinin katıldıkları COP zirveleri, şimdi çok daha kalabalık ve farklı kesimlerden oluşan bir kümeyi temsil eden “taraflara” evrilmiş durumda. Başlarda ülke olarak her “tarafın” kendi standı, pavyonu varken artık alt kümelerin de kendilerini ifade ettikleri stantları, masaları, kürsüleri, sergileri, gösterileri var. Örneğin gelişmişler “tarafında” olan bir ülkenin heyetinde, bilim insanları, şirketler, enerji lobileri, fosil yakıt şirketleri ve lobileri, iklim aktivistleri, çevreciler ve STK’lar gibi çok sayıda alt-taraf var. Hatta bu alt kümelerin de niteliği ülkeden ülkeye (taraftan tarafa) değişiyor. Okuduğum bir makaleye göre bu yıl COP’a katılan fosil yakıt şirketi temsilcilerinin sayısı, iklim bilimcilerin sayısını geçmiş durumda.

Zirve boyunca, tarafları oluşturan alt kümelerin kendi aralarındaki diyaloğu ve diğer “tarafların” (ülkelerin) heyetlerinin alt kümeleriyle de iletişimi ve pazarlıkları söz konusu oldu. Fosil yakıt şirketlerinin şaşılacak derecede hızlı bir şekilde “yeşil” oluvermesi yüzünden zemine akan yeşil boyaların üstünde yükselen COP26,5 bu haliyle bana ne yazık ki ticari fuarları anımsatmaya başladı. Herkes kendi gösterisini yapıyor, gençler kendi aralarında iletişir gibi davranıyor, aktivizm adına yerel ülkenin kanunlarının izin verdiği birkaç eylem gerçekleşiyor, sanatçılar “yeşil performanslarını” sergiliyor, öte yandan eşzamanlı olarak firmalar ve lobiler, ülkelerin heyetlerinde bizzat yer alıp pazarlıklara katılıyor; sözler, vaatler, taahhütler alınıyor-veriliyor ve bir sonraki COP’ta tekrar buluşmak üzere vedalaşılıyor.

Kısacası, Homo sapiens’i diğer insan ırklarına, örneğin Neanderthallere karşı galip getiren ve gezegenin hakimi yapan özellik olan, bir araya gelme, büyük kümeler oluşturma, dedikodu ile enformasyonu yayma ve taktikler, stratejiler geliştirip sürekli bir çekişme ve mücadeleyle güçlülerin hayatta kalmasına, zayıfların elenmesine sebep olan doğal seleksiyonu sağlama özelliği, gezegenin sonunu getirecek iklim krizine karşı geliştireceği savunma mekanizmasında da sanki belirleyici özellik olacak gibi. Avantaj mı olacak, dezavantaj mı bunu ancak filmin sonunda göreceğiz. COP28 için bir sonraki durak olarak seçilen Birleşik Arap Emirlikleri’nin, dünyanın en büyük fosil yakıt üreticisi ülkelerden biri olması ise yine tüm faktörlerden bağımsız olarak psikolojik anlamda ağızlarda COP26,5 benzeri bir tat bırakacağa benziyor. Dilerim yanılırım.

About Post Author