“COP29, küresel iklim değişikliğiyle mücadelede belirli bir adım olmasına rağmen bazı kritik konularda ilerleme kaydedilemedi ve bazı hedeflerde geri adım atıldı. Bu zirve, finansman hedeflerinin belirlenmesi ve karbon piyasalarıyla ilgili önemli ilerlemelerin sağlanmasıyla hatırlanacak olsa da, fosil yakıtlardan çıkış ve finansman mekanizmaları konusundaki eksiklikler, COP29’un önemli zayıf noktaları arasında yer alıyor”
Cenk NARTER, Yönetici Ortak, Narter & Partners
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (United Nations Framework Convention on Climate Change, UNFCCC) kapsamında düzenlenen 29. Taraflar Konferansı (COP29), iklim değişikliği ile mücadele ve uyum çabalarının değerlendirilmesi, Ulusal Katkı Beyanları’nın gözden geçirilmesi ve küresel emisyon azaltım stratejilerinin geliştirilmesi açısından kritik bir platform sundu. Konferans, 2024 yılının kaydedilen en sıcak yıllardan biri olacağına dair tahminler ve aşırı hava olaylarının küresel ölçekte ekonomik ve sosyal etkilerinin giderek artmasıyla, iklim eyleminin hızlandırılmasının önem kazandığı bir dönemde düzenlendi.
COP29’un ana gündem maddeleri, iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik daha iddialı politikaların belirlenmesi ve bu çabaların finansmanına ilişkin somut adımlar atılması üzerine yoğunlaştı. Bu kapsamda; küresel emisyonların azaltılması, Ulusal Katkı Beyanları’nın (Nationally Determined Contributions, NDCs) güçlendirilmesi, karbon piyasası düzenlemelerinin netleştirilmesi ve fosil yakıtlardan uzaklaşarak temiz enerjiye geçiş süreçlerinin hızlandırılması gibi kritik konular ele alındı.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğine uyum sağlama ve emisyon azaltımı konularında ihtiyaç duyduğu finansman, konferansın en tartışmalı başlıklarından biri oldu. Bu doğrultuda, yeni bir küresel finansman hedefi belirlenmesi ve iklim finansmanı mekanizmalarının daha etkin hale getirilmesi yönünde önemli müzakereler gerçekleştirildi.
Konferansta ayrıca karbon ticareti ve piyasalarının düzenlenmesi, ülkeler arasında işbirliğini artıracak mekanizmaların geliştirilmesi ve fosil yakıt kullanımının kademeli olarak azaltılması gibi konular da gündeme alındı. Bilimsel verilerin, iklim değişikliğinin etkilerinin tahmin edilenden çok daha hızlı ve ciddi olduğunu göstermesi, bu tür adımların küresel düzeyde daha fazla gecikmeden atılması gerektiğini ortaya koyuyor.
COP29, iklim krizinin derinleştiği bir dönemde düzenlenmiş olup yalnızca mevcut sorunların ele alınması için değil, aynı zamanda gelecekte karşılaşılacak risklerin önlenmesi için de büyük bir önem taşıyor. Alınan kararlar ve belirlenen stratejiler, küresel iklim politikalarının önümüzdeki yıllardaki seyrini şekillendirecek bir yol haritası sunuyor.
Yeni Küresel İklim Finansmanı Hedefi
COP29’un en önemli çıktılarından biri, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum çabalarını desteklemek amacıyla belirlenen Yeni Küresel Nicelleştirilmiş İklim Finansmanı Hedefi (New Collective Quantified Goal, NCQG) oldu. Paris Anlaşması çerçevesinde geliştirilen NCQG, 2025 sonrası dönemi kapsayan bir finansman hedefi olarak yıllık 1,3 trilyon dolarlık bir fon sağlanmasını öngörüyor. Bu hedef, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğinin etkileriyle başa çıkabilmeleri için gerekli mali desteği sağlamayı amaçlıyor ve daha önce verilen yıllık 100 milyar dolarlık taahhüdün yerini alıyor.
NCQG kapsamında, yıllık 1,3 trilyon doların tüm aktörler, yani kamu ve özel sektör tarafından sağlanması hedeflendi. Bu yaklaşım, küresel iklim hedeflerine ulaşmak için büyük bir finansal kaynağın gerektiğini ve bu kaynakların özellikle gelişmekte olan ülkeler için kritik önemde olduğunu vurguluyor. Buna ek olarak, gelişmiş ülkeler, geçmişten gelen yükümlülükleri ve ekonomik güçleri çerçevesinde yıllık 300 milyar dolarlık bir liderlik taahhüdü üstlendi. Bu miktar, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum sağlama çabalarına doğrudan katkıda bulunmayı amaçlıyor.
Ancak NCQG çerçevesinde belirlenen hedefler, gelişmekte olan ülkelerin tüm finansman ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak kalıyor. Ayrıca, tahsis edilen fonların etkili bir şekilde harekete geçirilmesi ve kullanılması önünde önemli zorluklar ve belirsizlikler sürüyor.
NCQG’nin kabul edilmesi, küresel iklim finansmanında önemli bir ilerlemeyi temsil etmekle birlikte, hedeflerin tam anlamıyla hayata geçirilebilmesi için uluslararası işbirliğinin artırılması ve gerekli uygulama mekanizmalarının geliştirilmesi kritik önem taşıyor.
Karbon Piyasaları ve Paris Anlaşması’nın 6. Maddesi Kapsamında Sağlanan Uzlaşı
COP29’un bir diğer önemli konusu, Paris Anlaşması’nın 6. Maddesi çerçevesinde karbon piyasalarının işleyişine yönelik elde edilen kritik ilerlemelerdir. Karbon piyasaları, uzun süredir seragazı emisyonlarını azaltmak ve iklim finansmanı sağlamak için önemli bir mekanizma olarak görülüyor. COP29’da bu piyasaların operasyonel hale getirilmesiyle önemli bir dönüm noktası yaşandı. 6. Madde’nin 2. Fıkrası doğrultusunda, karbon kredisi işlemlerinin yetkilendirilmesi, izlenmesi ve çevresel bütünlüğün korunması için şeffaf ve teknik bir inceleme süreci benimsendi. Karbon kredisi ve denkleştirme projelerindeki kalite farklılıklarının tespiti, tutarsız veri setleri ve yetersiz değerlendirme mekanizmaları, bugüne kadar azaltım çabalarına duyulan güveni olumsuz yönde etkiledi. Paris Anlaşması’nın 6.4 Maddesi kapsamında belirlenen standartlar, piyasanın etkin ve şeffaf bir şekilde işlemesi için netlik ve tutarlılık sağlayarak yüksek kaliteli projelere yatırımları teşvik edecektir.
Alınan Kararların Değerlendirilmesi
COP29, küresel iklim değişikliğiyle mücadelede belirli bir adım olmasına rağmen bazı kritik konularda ilerleme kaydedilemedi ve bazı hedeflerde geri adım atıldı. Bu zirve, finansman hedeflerinin belirlenmesi ve karbon piyasalarıyla ilgili önemli ilerlemelerin sağlanmasıyla hatırlanacak olsa da, fosil yakıtlardan çıkış ve finansman mekanizmaları konusundaki eksiklikler, COP29’un önemli zayıf noktaları arasında yer alıyor.
COP29’un önemli çıktılarından biri, yeni küresel iklim finansmanı hedefinin belirlenmesidir. Ancak bu hedefin hayata geçirilmesi ve gereken fonların nasıl sağlanacağı konusu belirsizliğini koruyor. Gelişmekte olan ülkeler için iklim finansmanını artırmayı hedefleyen bu yeni hedef, yıllık 1,3 trilyon dolarlık bir fonun tüm paydaşlar tarafından sağlanmasını öngörüyor. Ancak, bu hedefin etkin bir şekilde hayata geçirilmesi için gerekli olan mekanizmalar ve finansmanın özel sektörden nasıl çekileceği konusunda hâlâ netlik bulunmuyor.
Bir diğer önemli gelişme, çok taraflı kalkınma bankalarının (MDB’ler) düşük ve orta gelirli ülkelere sağlanacak iklim finansmanını 2030 yılına kadar yıllık 120 milyar dolara çıkarma taahhüdüdür. Bu taahhüt, ülkelerin iklim hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olacak ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamalarına olanak tanıyacaktır.
Sonuç olarak, COP29’da iki haftalık yoğun müzakereler sonucunda önemli kararlar alınmış ve küresel iklim eylemi adına önemli bir dönüm noktası yaşanmıştır. Ancak, fosil yakıtlara sübvansiyonların aşamalı olarak kaldırılması ve finansmanın etkin bir şekilde mobilize edilmesi gibi kritik alanlarda hâlâ önemli engeller bulunuyor. Bu eksikliklerin giderilmesi, COP30’un başarısı için büyük önem taşıyor.
İklim değişikliğiyle mücadelede etkili bir ilerleme sağlanabilmesi için küresel işbirliğinin güçlendirilmesi ve tüm paydaşların koordineli bir şekilde hareket etmesi gerekiyor. Gelecek yıllarda bu boşlukların doldurulması, iklim hedeflerine ulaşılmasında belirleyici bir rol oynayacak.
Bu yazı ekoIQ’nun 115. sayısında yayımlanmıştır. Dergiye buradan ulaşabilirsiniz.