#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
fosil yakit gorsel pexels distelapparath

COP29: Zafer mi, Gezegene İhanet mi?

Yoğun geçen iki haftalık müzakerelerin ardından COP29 zengin ülkeleri memnun eden ancak yoksul ülkeleri hayal kırıklığına uğratan bir finansman anlaşmasıyla sonuçlandı. 1,3 trilyon dolarlık geniş çerçeveli finansman desteğine nasıl ulaşılacağı ise hâlâ büyük bir muamma…

Bulut BAGATIR

Sıcaklık rekorlarının art arda kırıldığı, sellerin yıkıp geçtiği, kuraklığın, orman yangınlarının kasıp kavurduğu bir dönemde devletler iklim değişikliği ile mücadeleyi bir adım daha öteye taşımak amacıyla 29. kez bir araya geldi. Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de 11-22 Kasım tarihleri arasında düzenlenen ancak alışılageldik bir biçimde müzakerelerin uzamasıyla 24 Kasım sabahına doğru son bulan 29. Taraflar Konferansı’ndan (COP29) başta ada ülkeleri olmak üzere en kırılgan ülkelerin ve gelişmekte olan ülkelerin beklentisi iklim değişikliğine karşı dirençlerini artıracak, halihazırdaki kayıp ve zararların maliyetini karşılayacak ve emisyonlarını azaltmalarına yardımcı olacak yeni bir finansman hedefinin belirlenmesiydi. Teknik adıyla, Yeni Sayısallaştırılmış Kolektif Hedef (NQCG). En başından beri “finansman COP’u” olarak anılan zirvede yeni bir hedefin belirlenmesi hiç de kolay olmadı.

2009’da alınan bir önceki finansman kararının –yılda 100 milyar dolar- süresinin bitmesi nedeniyle yeni bir karar almak üzere yola çıkan ülkelerin yaptıkları anlaşma şu şekilde: Gelişmekte olan dünya, 2035 yılına kadar düşük karbonlu bir ekonomiye geçmelerine ve aşırı hava koşullarının etkileriyle başa çıkmalarına yardımcı olmak için yılda en az 1,3 trilyon dolar fon alacak. Ancak bunun yalnızca 300 milyar doları en çok ihtiyaç duydukları şekilde, yani gelişmiş dünyadan hibe ve düşük faizli kredilerle gelecek. Geri kalanının özel yatırımcılardan ve fosil yakıtlara veya sık uçan yolculara uygulanacak olası vergiler gibi henüz üzerinde anlaşmaya varılmamış bir dizi potansiyel yeni para kaynağından gelmesi gerekecek.

Bir kısım delege anlaşmayı COP29 Genel Kurul Salonu’nda ayakta alkışlarken, bazı gelişmekte olan ülke delegeleri ise zengin ülkeleri daha fazlasını yapmadıkları için topa tuttu ve ev sahibi Azerbaycan’ı tartışmalı planı aceleyle uyguladığı için eleştirdi. Birleşmiş Milletler (BM) iklim şefi Simon Stiell, anlaşmaya giden yolda müzakerelerin zorlu geçtiğini onayladı ancak sonucu, küresel ısınmaya karşı insanlık için bir sigorta poliçesi olarak takdir etti.

Hindistan heyeti temsilcisi Chandni Raina, anlaşmanın imzalanmasından dakikalar sonra zirvenin kapanış oturumunda “Bu belgenin optik bir illüzyondan başka bir şey olmadığını söylemekten üzüntü duyuyorum” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Bize göre bu, hepimizin karşı karşıya olduğu zorluğun büyüklüğüne çözüm getirmeyecek. Bu nedenle bu belgenin kabulüne karşıyız.” Hindistan’ın bu tepkisi biraz da resmi kayıtlara geçmesi adına yapılan bir itiraz anlamı taşıyor.

Trump’ın Gölgesi Kararları Etkiledi

En savunmasız ülkelerden bazıları, iki hafta süren zorlu müzakereler sırasında paranın daha büyük bir kısmının doğrudan gelişmiş ülkelerden gelmesi için yoğun bir mücadele verdi. Gelişmiş ülkeler ise kendi bütçe kısıtlamaları nedeniyle daha fazlasını teklif edemeyecekleri konusunda ısrar ettiler. Ayrıca mevcut finansmanın daha fazlasının Hindistan gibi gelişmekte olan daha büyük ekonomilerle paylaşılmak yerine en çok ihtiyaç duyan ülkelere gitmesi de talep ediliyordu.

Müzakereler sırasında tansiyon birçok kez yükseldi. Hatta Küçük Ada Devletleri İttifakı (AOSIS) ve En Az Gelişmiş Ülkeler İttifakı (LDC’s) NCQG toplantısından, finansman miktarını ve kapsamını yeterli bulmamaları nedeniyle ayrıldı, ardından toplantıya geri döndü.

Görüşmeler, Donald Trump’ın yeniden ABD başkanlığına seçilmesinden birkaç gün sonra başladı. Seçim sonuçları birçok endişeyi de beraberinde getirdi. Trump, Ocak ayında göreve başladığında ABD’yi Paris Anlaşması’ndan çekmeyi planlıyor ve muhtemelen gelişmekte olan dünyaya herhangi bir iklim finansmanı sağlama konusunda isteksiz davranacak. Kısacası gelecek yıl Beyaz Saray’da Trump ile yeniden bir araya gelme ihtimaliyle karşı karşıya kalacak birçok ülke, Bakü’de yeni bir mali anlaşma üzerinde fikir birliğine varamamanın çok büyük bir risk olduğuna karar verdi.

Dünyanın en büyük iki ekonomisi ve en büyük seragazı yayıcıları olan ABD ve Çin, normalde COP’lardaki kilit ülkeler arasında yer alıyor. Ancak ikisi de Bakü’de güçlü bir rol oynamadı ve müzakereleri diğer ülkelerin yönlendirmesine izin verdi. ABD delegasyonu Joe Biden yönetiminden yetkililerden oluştu ancak Trump’ın yaklaşan başkanlığı halihazırdaki delegasyon heyetinin katılımına da gölge düşürdü. Anlaşma, Çin’in, nakit sağlamak zorunda olan zengin ülkelerin aksine, yoksul dünya için iklim finansmanına gönüllü olarak katkıda bulunmasını öngördü.

Bu anlaşma bir bakıma COP’un çökmesini engelledi ancak iklim STK’ları tarafından zengin ülkelerin gezegene ihaneti olarak da nitelendirildi. Power Shift Afrika düşünce kuruluşu yöneticisi Mohamed Adow zirvenin gelişmekte olan dünya için bir felaket olduğunu söylerken şöyle devam etti: “Bu, iklim değişikliğini ciddiye aldığını iddia eden zengin ülkelerin hem insanlara hem de gezegene ihanetidir. Zengin ülkeler bazı fonları şimdi sağlamak yerine gelecekte ‘harekete geçireceklerine’ söz verdiler. Çek, posta ile yola çıktı. Ancak savunmasız ülkelerdeki insanlar, hayatlarını ve geçim kaynaklarını şimdiden kaybediyorlar.”

Brezilya’daki Observatorio do Clima’dan Claudio Angelo da zengin ülkelerin süreçteki tutumunu sert şekilde eleştiren isimler arasındaydı: “Zengin ülkeler150 yılını atmosfere el koymakla, 33 yılını iklim eylemi üzerinde aylaklık etmekle ve üç yılını da rakamları masaya koymadan mali bir anlaşma müzakere etmekle geçirdiler. Şimdi, beceriksiz bir

COP başkanlığının yardımıyla ve yaklaşmakta olan Trump yönetimini bir tehdit olarak kullanarak, gelişmekte olan ülkeleri hem yetersiz bir finansmanı hem de borçlarını artırabilecek bir anlaşmayı kabul etmeye zorladılar.”kirlilik pexels jwvein

Suudi Arabistan Fosil Yakıt Tartışmalarını Baltaladı

Azerbaycan da hedefteki ülkeler arasındaydı. COP’un ev sahibinin ihracatının %90’ını petrol ve gaz oluşturduğu için fosil yakıt çıkarları görüşmelerde oldukça belirgindi. Suudi Arabistan geçmiş COP’lardakine benzer bir şekilde müzakere sürecini devamlı baltalamaya çalıştı, çünkü zirvede ele alınan bir başka önemli konu, geçtiğimiz yıl COP28’de kabul edilen fosil yakıtlardan uzaklaşma kararının bir adım daha öteye taşınmasıydı. Ancak ülkeler bu konuda bir anlaşmaya varamadılar. Suudi Arabistan müzakerelerin bu alanında önemli bir engel teşkil etti. Ülkeler, fosil yakıtlardan uzaklaşmayı da içeren, Küresel Stok Değerlendirmesi sonuçlarının uygulanması ve Adil Dönüşüm Çalışma Programı hakkındaki müzakereleri 2025’te gerçekleşecek Bonn toplantıları ve COP30’a (Brezilya) taşıma kararı aldılar.

Oil Change International baskı grubundan Romain Ioualalen bahsi geçen sonucu şu sözlerle açıkladı: “Suudi Arabistan ve diğer fosil yakıt üreten ülkelerin, fosil yakıtlarla ilgili dönüm noktası niteliğindeki COP28 anlaşmasını zayıflatmak için ellerinden gelen her şeyi yapacakları ilk günden itibaren açıktı. COP29’da enerji dönüşümüne yönelik eylemi sulandırmak için engelleyici taktikler uyguladılar.”

İklim finansmanı, fosil yakıtlardan çıkış ve adil dönüşüm tartışmalarının yanında, karbon kredileri için bir kural kitabı oluşturmaya yönelik yaklaşık on yıllık çabaların ardından, COP29, ülkelerin emisyonlarını dengelemek ve bunları bir piyasada ticarete açmak için bu kredileri oluşturmaya başlamasına olanak tanıyan bir anlaşmaya vardı. Kayıt sisteminin yapısı ve şeffaflık yükümlülükleri gibi hâlâ üzerinde çalışılması gereken bazı noktalar var. Ancak destekçileri, karbon dengelemedeki artışın iklim mücadelesine yardımcı olacak yeni projelere milyarlarca dolar çekilmesine yardımcı olacağını umuyor.

Türkiye ve COP29

Türkiye, zirvede “2053 Uzun Vadeli İklim Değişikliği Strateji Belgesi”ni açıkladı. Belgede, birincil enerjide yenilenebilir enerji payının %50’ye çıkarılması hedefleniyor. Ancak kömür başta olmak üzere fosil yakıtlardan çıkışa dair bir tarih belgede yer almıyor. Bununla birlikte, Türkiye Bakü’de “Nükleer Enerjiyi Üç Katına Çıkarma Deklarasyonu”na imza atarak 2050’ye kadar nükleer enerji kapasitesini üç katına çıkarma taahhüdünde bulundu. İklim STK’ları ise Türkiye’nin kömürden çıkış tarihi vermediği gibi nükleer enerji kapasitesini artırmayı hedefleyerek enerjide pahalı, kirli ve dışa bağımlılığı artıran bir yola girdiğini söylüyorlar ki haksız sayılmazlar. Atık sorunu çözülmemiş, tehlikeli ve pahalı nükleer enerji, Türkiye’yi daha dışa bağımlı hale getirirken yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, enerji tasarrufu ve iklim değişikliğine uyum gibi yatırımlara harcanması gereken paranın boşa gitmesine neden olacak.

Zirvede Türkiye adına en şaşırtıcı an ise Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un bir soruya yanıt olarak “zaman içinde fosil yakıtlardan çıkışın olacağına” dair açıklaması oldu, ancak Kurum herhangi bir tarih vermedi. Bilindiği üzere Türkiye 2053’te net sıfır emisyona ulaşmayı amaçlıyor. Bu doğrultuda, fosil yakıtların tüketiminin sonlandırılmasına dair somut bir perspektif ortaya konması gerekiyor. Fosil yakıtlar gibi temel sorun kaynaklarını ortadan kaldırmadan, net sıfır hedefine ulaşmak mümkün değil.

Bu yazı ekoIQ’nun 115. sayısında yayımlanmıştır. Dergiye buradan ulaşabilirsiniz.