“COP29 görüşmelerinde ilerleme özellikle karbon azaltım ve giderme projeleri ile kredilendirme ticaretini esas alan 6.4 madde alanında sağlandı. Madde 6.4 anlaşmaları gereğince, kamu ve özel katılımcılara açık olan ve Paris Anlaşması Kredilendirme Mekanizması (PACM) olarak bilinen ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından bizzat yönetilecek karbon kredilendirme mekanizması yakın zamanda faaliyete geçebilecek”
Prof. Dr. Etem KARAKAYA, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü
Bence nispeten sönük geçen COP29’dan önümüzdeki yıllarda hatırlanacak en önemli konu, ilk günde güvence altına aldığı karbon piyasaları konusundaki anlaşmayı sağlamasıdır. Zengin olan ülkelerin en az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere 2035 yılına kadar sağlayacağı yıllık 300 milyar dolar (ve daha sonra artırılacağı vadedilen) iklim finansmanı taahhüdü mutabık kalınan birkaç başka konu daha da var ancak bence en önemli gelişme karbon piyasalarını ilgilendiren 6. Madde konusunda önemli ilerleme kaydedilmesidir.
İklimle mücadele için karbon piyasalarının aktif kullanılması fikri ilk defa ABD’nin diretmesi sonrası Kyoto Protokolü’ne giren “esneklik mekanizmaları” sayesinde olmuştu. Gerçi ABD daha sonra Kyoto Protokolü’nden çekildi ancak bu tarihten sonra piyasa temelli emisyon ticareti sistemi (AB ETS) ve proje temelli esneklik (Temiz Kalkınma Mekanizması-CDM ve Ortak Yürütme-JI) mekanizmaları başta Avrupa Birliği (AB) olmak üzere birçok ülkede seragazı azaltımında önemli bir araç olarak hayatımıza girdi. Bunun haricinde gönüllü karbon piyasaları 2000’li yılların başında faaliyete geçti ve hâlâ devam eden bu gönüllü piyasanın gelişimi oldukça netameli oldu. Karbon piyasaları, en basit tanımıyla, yükümlülüğünden daha fazla emisyon azaltımı yapan bir işletme ya da kuruluşun bu azaltım miktarlarını piyasada oluşan karbon fiyatı karşılığında azaltım hedefi olup bunu düşük maliyetle yapamayan işletme ya da kuruluşa satmasıdır.
Bu temel tanıma bakıp karbon piyasaları konusunda şüpheci yaklaşanlar için aşağıda bu mekanizmanın ne kadar etkin ve faziletli bir araç olduğuna dair daha detaylı bir değerlendirme yapacağım. Ancak, öncelikle Paris Anlaşması 6. Madde ve COP29’da karbon piyasaları konusunda yaşanan ilerlemeyi değerlendirmek istiyorum.
COP29’da 6. Madde ile İlgili Alınan Kararlar
Karbon piyasalarını konu alan Paris Anlaşması’nın 6. Maddesi bilindiği gibi sadece bir sayfalık bir metindir. Her ne kadar, Paris Anlaşması 6. Maddesi özelde karbon piyasalarını içeriyor olsa da aslında bu konuda uluslararası işbirliğinin nasıl olacağının genel çerçevesini çizmesi açısından özel bir öneme sahip. 6. Madde özetle üç çeşit işbirliği mekanizması içerir. Burada tanımlanan gönüllü işbirliği türlerinden 6.2 ve 6.4 numaralı maddeler karbon piyasalarını kapsarken, üçüncüsü isminden de belli olacağı gibi “piyasa-dışı yaklaşımları” ve bu şekildeki işbirliğini kasteder. Kısaca değinmek gerekirse, karbon piyasalarını içeren 6.2 Maddesi, ülkeler arası ikili ticareti tanımlar ve emisyon azaltımı sağlayan ev sahibi ülke tarafından hak kazandığı “Uluslararası Transfer Edilebilir Azaltım Çıktıları” (ITMO) olarak bilinen karbon emisyonu birimlerinin başka bir ülke tarafından satın alınmasını öngörür. Bu haliyle Madde 6.2, kısmen AB ETS ya da Kyoto Protokolü’nde tanımlanan uluslararası karbon ticareti sistemine benzer. 6.4 Madde ile tanımlanan ikinci mekanizma ise proje ve kredilendirme temellidir ve dünyanın herhangi bir yerinde kamu veya özel sektör tarafından sağlanan emisyon azaltımlarının ticareti için BM organı tarafından yönetilen yeni bir uluslararası karbon pazarı yaratacaktır. Bu ikinci mekanizma yukarıda bahsettiğimiz CDM türü kredi ticareti işbirliğini içerir. 6.8 Madde ile tanımlanan üçüncü mekanizma ise emisyon ticareti olmayan ya da buna sıcak bakmayan ülkeler arasındaki “kalkınma yardımları” gibi işbirliklerini geliştirmek için tasarlanan bir sistemdir.
6. Madde’nin temelde uluslararası işbirliğini şekillendirmesi ve parasal bir konu olması nedeniyle, 2015 yılından sonraki tüm Taraflar Konferansı toplantılarında en çetrefilli konulardan biri oldu ve COP29 Bakü toplantısına kadar somut bir ilerleme sağlanamadı. Bakü’de COP Başkanlığı, müzakerelerin ilk gününde başlayan ikili görüşmelerle teknik ve politik ayrılıkları ortadan kaldırarak, iklim hedeflerine ulaşmada küresel işbirliğini yönlendirecek güvenilir, şeffaf karbon piyasalarına yol açacak 10 yıllık bir bekleyişi nihayet sonlandırdı.
COP29 müzakerelerinde alınan kararlarla, söz konusu iki piyasa tabanlı mekanizmanın emisyon azaltımlarının kuralları ve ticaretine dair düzenlemeler netlik ve işlerlik kazanmaya başladı. 6.2. Kurallar kitabının oluşturulmasında önemli ilerleme sağlanan konuları üç ana başlıkta toplayabiliriz:
- Emisyon azaltımı ve giderimine (emission removal) dair hesaplamaların nasıl yapılacağına ilişkin net kurallar ortaya koyan metodolojik yönergelerin hazırlanması: Bu yöntemleri belirlerken özellikle tarihsel emisyonların doğru hesaplanması ve en iyi mevcut teknolojilerin (Best Available Technologies- BAT) tespiti için sağlam standartların getirilmesi önemliydi ki bu konuda ciddi bir ilerleme kaydettiler.
- Kredilerin yetkilendirilmesinde hesap verebilirlik ve şeffaflık; çifte sayımı önleme:
Yetkilendirme konusunda ülkelerin nasıl bir yapılanmaya gideceği; sektörler, ölçüm birimleri ve net zaman çizelgeleri konusunda uzlaşıya varıldı. Böyle bir uzlaşının sağlanması ile özellikle emisyonların çifte sayım (double counting) riskine karşı koruma sağlarken daha tutarlı ve güvenilir bir sistem oluşturulacağı söylenebilir. Ayrıca, ülkeler arasında kredi transferinin şeffaf ve doğru yapılabilmesi için ticarete konu olan azaltım birimlerinin (Internationally Transferred Mitigation Outcomes-ITMO) nasıl yapılacağına dair standartlaştırılmış şablonlar da bu COP’ta tanıtıldı.
- Karbon Kredileri için Uluslararası Sicil Sistemi’nin oluşturulması: Emtia piyasalarında görüldüğü gibi güvenilir ve etkin bir piyasanın oluşturulması için karbon kaydı-sicili altyapısı çok önemlidir. Çünkü azaltım kredilerinin sertifikalandırılması, transferi, ne zaman kullanılacağı konusu ancak güvenilir bir sicil sistemiyle mümkündür. COP kararı gereği uluslararası bir sicil kurulması kararlaştırıldı ve “Denetim Organı (Supervisory Body) ve sekreteryayı mekanizma sicilinin kurulması ve buna ilişkin prosedürleri hızlandırmaya çağırır” maddesiyle 2025 yılında aktifleştirilmesi hedeflendi.
Bakü görüşmelerinde ilerleme özellikle karbon azaltım ve giderme (carbon removals) projeleri ile kredilendirme ticaretini esas alan 6.4 Madde alanında sağlandı. Madde 6.4 anlaşmaları gereğince, kamu ve özel katılımcılara açık olan ve Paris Anlaşması Kredilendirme Mekanizması (PACM) olarak bilinen ve BM tarafından bizzat yönetilecek karbon kredilendirme mekanizması yakın zamanda faaliyete geçebilecek. PACM tarafından üretilen birimler A6.4ER gibi garip bir isimle adlandırılacak. Kyoto döneminden kalan Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) projelerinin 2025 yılı sonuna kadar 6.4. Madde mekanizmalarına geçişi için esnek yollar tamamlanacak. Ancak müzakereler esnasında fark edildi ki, Madde 6.4 konusunda daha fazla ilerlemenin gerçekleşmesi ancak Madde 6.2 mutabakatı tam olarak sağlanınca söz konusu olabilecek. Bu nedenle önümüzdeki yıllarda COP toplantıları, karbon piyasalarının nihai şeklinin alınması konusunda hâlâ büyük önem taşıyor.
Sözgelimi, kayıt sisteminin yapısı ve şeffaflık yükümlülükleri gibi hâlâ üzerinde çalışılması gereken bazı noktalar var. Kanaatimce, sistemin işleyiş şekli Kyoto Protokolü’nce daha önce uygulanan CDM yönetimine benzer bir formatta olacak. Yani, BM çatısı altında oluşturulacak bir denetleme ve idare organı her ülkede hazırlanan projelerin onaylanması, kaydı için şeffaf ve izlenebilir uluslararası bir kayıt sistemi kuracak. Bunun yanında her bir ülkenin kendi kayıt ve ticaret mekanizmasının oluşturulması için yine Kyoto dönemindeki gibi Yetkili Ulusal Otorite (Designated National Authority) yapısının şekillendirilmesi gerekecek. A6.4ER veya ITMO’ların ülkelerin Ulusal Katkı Hedefleri (NDC) veya CORSIA için nasıl hesaplanacağı da Madde 6.2 konusunda ilerlemeye bağlı ancak her iki konuda da önümüzdeki dönemde olumlu kararların alınacağını bekleyebiliriz. Sonuç olarak, Bakü’de karbon piyasaları konusunda en önemli engellerin aşıldığını ve ülkelerin, işletmelerin, proje geliştirmek isteyenlerin bu piyasalardan faydalanmak için şimdiden hazırlıklarını yapabileceklerini rahatlıkla söyleyebiliriz.
COP29 ile Paris Anlaşması 6. Madde’nin işlevsel hale gelmesi, karbon piyasalarına olan güvenin yenilenmesi için zemin hazırlamakla kalmayıp küresel karbon ticaretinin gelecekteki gidişatını da şekillendirecek. PACM kurulduktan sonra, mevcut zorunlu karbon piyasaları (AB’nin Emisyon Ticaret Sistemi gibi) ve gönüllü piyasalarla etkileşime girmesini bekleyebiliriz. 6. Madde’nin netleşmesiyle önümüzdeki yıllarda, AB ETS’de A6.4ER ve ITMO’ların sisteme dahil edilebileceğini ve bu piyasaların daha küresel ölçekli bir yapıya kavuşması söz konusu olabilir. Bugün itibarıyla ciddi kriz yaşayan gönüllü karbon piyasalarının PACM’dan ciddi şekilde etkileneceği ve A6.4ER’lerin bu sisteme dahil edilmesiyle gönüllü piyasalarda güvenilirliğin ve çevresel bütünlüğün artması beklenebilir.
Karbon Piyasalarının Önemi ve Avantajları
Ülkemizde ve dünyanın başka ülkelerinde bazı kesimlerin, genel anlamda karbon piyasalarına ama özellikle karbon kredilerine dair ciddi bir şüphe ve eleştirel bakış açısına sahip olduğunu biliyoruz. Bu eleştirilerin bir kısmı ideolojiktir ve haliyle piyasa mekanizmalarının bir çözüm aracı olacağına inanmamaktadır. Bu görüşe dair söyleyeceğim bir şey yok çünkü bu yazının konusu bir sistem ya da ideoloji tartışması değil. Diğer bir eleştiri ise karbon piyasalarının azaltım konusunda etkin olmadığı, çevreye katkı sağlamayacağı, şeffaf mekanizmaların geliştirilmediği vb. konularıdır ki, bunlar gerçekten ciddi olarak hesaba katılması gereken endişelerdir. Geçmişte CDM yoluyla karbon azaltımı yapan bazı projelerde bu endişeleri kuvvetlendirecek birtakım yolsuzluk ve üçkağıtların yapıldığını gördük. Ayrıca gönüllü karbon piyasalarında yaşanan bazı yeşil aklama sorunları ile yeterli standartların ve şeffaflığın olmaması bu sıkıntıları daha fazla gündeme getirdi. Ancak Kyoto Protokolü Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) kapsamındaki önceki deneyimlerle karşılaştırıldığında, COP29’da getirilen Metodolojiler Standardı tarafından belirlenen yükümlülüklerin, özellikle şeffaflık, kalıcı olma, kredilendirme, sızıntı (carbon leakage) önleme, fayda paylaşımı ve ilave katkı gereklilikleri için temel değerler açısından daha katı olduğu görülüyor. Her yeni inovatif mekanizma, bunu kötüye kullanacak eylemleri beraberinde getirir. Ancak bu olumsuzluklar inovatif bir mekanizmanın faziletlerini ortadan kaldırmaz. Paris Anlaşması 6. Madde altında yapılan yeni düzenlemelerin, çevresel ve sosyal etkileri iyileştireceğini ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na katkı sağlayacağını düşünüyorum.
Buna göre karbona gerçekçi bir fiyat biçmek ve bunu hem zorunlu hem de gönüllü piyasalarda uygulamak emisyon azaltımı konusunda birçok avantajı barındırıyor. COP29 Başkanı Muhtar Babayev’in de söylediği gibi “İklim değişikliği ulusötesi bir meydan okumadır ve 6. Madde uluslararası çözümlere olanak tanıyacaktır. Çünkü atmosfer, emisyon azaltımlarının nerede yapıldığını önemsemiyor”. Karbon piyasası emisyon azaltımı yükümlülüğünü fazlasıyla yerine getiren bir tarafın, bu yükümlülüğü yerine getiremeyen tarafa ilave azaltımlarını piyasa fiyatından satması demektir. Türkiye, Latin Amerika ya da Afrika’da azaltılan “1 ton seragazı” yerkürenin iyileşmesinde her zeminde aynı pozitif katkıyı sağlayacaktır. Dolayısıyla bu azaltımı sağlayan bir köylü, STK, işletme ya da ülkenin yaptığı bu faziletli eylemin ödüllendirilmesinde hiçbir sakınca yoktur. Ancak, bunu satın alan sermayedar ya da işletmenin para sayarak ödeme yapmasına itiraz ediliyorsa, bu da doğru bir düşünce değildir. Karbonsuzlaşma süreci teknik ve ekonomik açıdan maliyetli bir süreçtir ve ilave azaltımların maliyeti zaman içerisinde daha yüksek olacaktır. Dolayısıyla, ilgili dönemde azaltmak zorunda olduğu emisyonların bir kısmını “kirleten öder prensibiyle” daha düşük maliyetle satın alması “maliyet etkin” bir yöntemdir. Güçlü bir şekilde vurgulamak isterim ki, iklim değişikliğiyle mücadelenin en kritik unsuru, iklim değişikliğiyle mücadeleyi ekonomik olarak cazip hale getirmek olmuştur ve bu konuda karbon piyasalarından daha iyi bir araç yoktur. Bu fırsatın yatırımcıya ve sanayiciye sunulması, emisyon azaltımı eyleminin uzun vadeye yayılarak sürdürülebilir olmasını sağlar.
Kredi temelli projeler, ITMO’lar veya günümüzde uygulanan emisyon ticaret sistemleri, proje geliştiren ya da yeşil dönüşümü sağlayan firmaları ödüllendirir, bu faaliyetleri neticesinde sahip olamayacakları finansmanı sağlayan bir araca dönüşür ve ilave azaltımlar yapılmasının önünü açar. Bilindiği gibi, yıllardır süren iklim müzakerelerinde en çok eleştirilen konu yatırım ve finansman konusudur. Az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde emisyon azaltacak proje ve eylemlere finansman sağlamanın en iyi yollarından biri Paris Anlaşması 6. Maddesi’nin etkin bir şekilde işletilmesi sayesinde olacaktır. Örneğin, proje temelli Temiz Kalkınma Mekanizması’nın (CDM) uygulandığı dönemden 2018 yılına kadar sadece bu kredilendirme mekanizması ile 111 ülkede gerçekleştirilen 8000’den fazla proje ve faaliyet programı ile 2 milyar ton CO2 eşdeğeri azaltıldı veya önlenmiş ve iklim ve sürdürülebilir kalkınma projelerine yaklaşık 304 milyar ABD doları tutarında yatırım sağlandı. Daha güvenilir ve sağlam kurgulanan Madde 6.4 PACM ile yatırım ve finansmana ihtiyaç duyan başta en az gelişmiş ülkeler olmak üzere küresel ölçekte birçok emisyon azaltıcı ve giderici projelere imkan yaratılacaktır. Dahası, temiz projelerin hazırlanması ve uygulanması esnasında, mevcut mekanizma kuralları dezavantajlı ülkelere ciddi anlamda teknoloji transferi ve kapasite geliştirme imkanı sunacaktır.
Karbon piyasaları, emisyon azaltımının düşük maliyetle yapılmasını sağlayarak işletmelerin uzun dönemli daha derin karbonsuzlaşma çabalarına finansman ve zaman imkanı sağlar. Örneğin, IETA ve Maryland Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma, 6. Madde kapsamında karbon ticareti yapmanın, 2030 yılına kadar emisyon azaltımı maliyetinde yılda 250 milyar dolara kadar tasarruf sağlayabileceğini ve 5 milyar ton karbon emisyonu azaltımına yol açacağını gösteriyor. Dahası, karbon piyasası yoluyla elde edilecek bu ilave gelirin tekrar yeşil yatırıma dönüşü sağlanabilirse bu sayede daha fazla emisyon azaltımı gerçekleşebilir. Özetle, COP29’da gelişmekte olan ülkelerin yakındığı gibi 300 milyar dolar iklim fonu yeterli görülmezken, Madde 6.4 ile bu finansman ihtiyacına ne kadar ilave katkı sağlanırsa o kadar iyidir.
Önümüzdeki dönemde, karbon piyasalarını ölçeklendirmek, bunları sürdürülebilir kalkınma amaçlarıyla uyumlu hale getirmeyi gerektirecektir. Kapasite oluşturarak ve uluslararası işbirliğini teşvik ederek, karbon piyasalarıyla etkileşimin yalnızca ülkelerin emisyonları azaltmalarına yardımcı olmakla kalmayıp aynı zamanda ekonomik kalkınmalarını ve daha adil, yaşanabilir bir gezegene de katkıda bulunabileceklerini garantileyebiliriz.
Paris Anlaşması 6. Madde’nin Türkiye için Değerlendirilmesi
Bilindiği gibi Türkiye, Kyoto döneminde ve yakın zamana kadar da ürkek ve aşırı ihtiyatlı davrandığı için karbon piyasaları konusunda bu süreçlerin oldukça gerisinde kaldı. Örneğin yukarıda bahsettiğimiz, Kyoto Protokolü’nün esneklik mekanizması olan Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) taraf olmadığımız için ülkemizde uygulanamadı. Süreci geriden takip etmek de haliyle altyapı ve kapasite oluşturma konusunda sıkıntılara yol açtı. Türkiye’de karbon piyasalarına yönelik ilk tecrübe “gönüllü karbon piyasası” ile yaşanabildi. Öyle ki bir dönem gönüllü karbon piyasasında en fazla proje üreten ülke Türkiye olmuştu. Bence ülkemizde bu gönüllü piyasanın uygulanması başta farkındalık yaratma olmak üzere oldukça güzel sonuçlar da doğurdu. Bu sayede, ülkede azaltım sağlayan birçok proje gerçekleştirildi; piyasanın ne olduğu konusunda uzmanlık ve kapasite gelişimi sağlandı. Örneğin, emisyon azaltım faaliyetlerinin nasıl projelendirileceği, emisyonların izlenmesi, raporlanması ve doğrulanması (MRV) konularında hem bakanlık hem de özel kurumlar nezdinde önemli ilerlemeler sağlandı.
Türkiye’nin yakın zamanda ulusal ölçekte bir emisyon ticareti sistemi kuracağı biliniyor. Paris Anlaşması 6. Madde’nin işlerlik kazanması, hem yeni kurulacak ETS sistemi hem kurumsal düzenleme hem de özel sektör ve STK’lar açısından önemli sonuçlar doğuracaktır.
Öncelikle İklim Değişikliği Başkanlığı ve Bakanlık düzeyinde yeniden yapılandırmaya ve bu birimlerin güçlendirilmesine ihtiyaç duyulacak. Örneğin, PACM ve A6.4ER’lerin yönetimi, tescili ve kurallar defterinin oluşturulması için Yetkili Ulusal Birim (Designated National Authority) gibi ayrı bir yapının kurulması gerekebilir. Bu şekilde bir yapılanma proje hazırlayacak geliştiriciler için yol haritası ve rehberlik sağlayacaktır.
Bilindiği gibi, Paris Anlaşması hükümleri gereği ülkeler her 5 yılda bir Ulusal Katkı beyanlarını (NDC) daha iddialı bir şekilde güncellemeleri gerekecek. Bu anlamda, NDC’lerin yeni 5 yıllık güncellemesi Şubat 2025 yılına kadar yapılmalı ve 2035 yılına dair yeni hedefler belirlenmeli. Gerçi Türkiye COP29’da “2053 Uzun Dönemli İklim Stratejisi”ni açıkladı. Bu strateji belgesinde yeni ilave yenilenebilir ve nükleer gibi hedefler belirledi ancak hala en önemli konu olan emisyon zirve (emission peak) tarihi olarak 2038 yılında diretiyor. 23 yıldır bu konuyu çalışan, üç yıl çalıştığım Avrupa Çevre Ajansı’nda AB ülkelerin projeksiyonlarını değerlendiren, geçmişte yıllarca Türkiye resmi kurumlarına destek veren bir “uzman” olarak net ifade edebilirim ki bu “2038 yılı zirve hedefinin” hiç bir gerçekliği ve geçerliliği yoktur. Türkiye’de 2038 yılına kadar emisyonların artacağı projeksiyonu ne modelleme kurallarına, ne ekonomik mantığa, ne de küresel gidişata uygundur. Kanaatimce, emisyonların peak olacağı yıl “business as usual” senaryosuna göre bile 2038 yılından daha önce gerçekleşecektir. Konumuza dönersek, ülkeler yeni NDC’lerini artık 6. Madde ile oluşacak karbon piyasaları uygulamasına göre belirleme şansına sahiptir. Özellikle, yeni ITMO’lar sayesinde emisyon azaltımı düşük maliyetli olacağı için ülkelerin daha iddialı hedefler belirlemesi söz konusudur. Türkiye’nin karbon piyasalarını hesaba katarak daha makul bir hedef belirlemesi gerekir. Ancak, merak edilen konu acaba Türkiye kendisini ITMO alıcısı mı yoksa satıcısı mı olarak düşünüyor? Geçmiş yıllarda, Türkiye’nin karbon piyasasında emisyon satan ve bu şekilde finansman geliri sağlayan bir ülke hedefi olduğunu biliyoruz. Uluslararası ikili karbon ticareti durumunda, Türkiye’nin emisyon hedefleri, peak yıl hedefi vb. artık daha fazla denetlenecek ve gerçekçi bulunmadığında bu fırsatlardan yararlanabilmesi güçleşecektir.
Ulusal ölçekte kurulacak yeni ETS’nin kurgulanmasında da artık özellikle Madde 6.4 sonuçları hesaba katılmalıdır. Türkiye’nin ETS sistemine A6.4ER’leri dahil etmesinin en azından pilot uygulama dönemi için uygun olacağını düşünüyorum. AB ETS’nin ilk dönemlerinde CDM projelerinin sisteme dahil edildiğini ancak bunun AB ETS karbon fiyatlarını ciddi anlamda düşürdüğünü hatırlatmak isterim. Bu noktada, Türkiye’nin ulusal ETS sisteminde karbon fiyatını kaç TL’den başlatacağını bilmemekle beraber, artık nispeten daha yüksek bir fiyattan başlamasının daha uygun olacağı görüşündeyim çünkü dahil edeceği karbon kredi mekanizması sayesinde toplam arzda önemli bir artış sağlanacak ve haliyle eklenecek PACM’ler ulusal karbon fiyatlarını aşağıya çekecektir. Bu nedenle ETS’ye dahil olacak şirketlere PACM’den faydalanma konusunda belirli limitler getirilmesi gerekli olacaktır.
Resmi kurumlarla ilgili son bir konu, Madde 6.4’ün içeriğiyle ilgili karbon giderme (carbon removals-CDR) hakkındadır. Madde 6.4 sadece emisyon azaltımı değil, ayrıca karbon giderme konusunda geliştirilen projeleri de içeriyor. Bilindiği gibi, seragazı emisyonlarını atmosferden uzaklaştırmak için kabul edilen karbon giderme yaklaşımları, ormanlaştırma, mevcut ormanların restorasyonu ve tarımsal toprak yönetimi gibi doğal yaklaşımların yanı sıra karbon yakalama ve depolama (CCS) gibi teknolojik çözümleri de içerir. Başta Brezilya olmak üzere Latin Amerika, Afrika ve Güney Asya ülkelerinin ısrarıyla Madde 6.4’e dahil edilen bu tür giderim faaliyetleri, Türkiye’nin ilgili bakanlıkları ile koordineli bir şekilde geliştireceği projeler için de geçerli olabilir. Ormanlaştırma ve tarım kaynaklı giderim faaliyetlerinde bulunacak STK ve şahısların rehberlik ihtiyacını da resmi kurumların karşılaması gerekebilir. Daha önce bahsettiğimiz gibi, STK ve özel sektörün gönüllü emisyon piyasaları döneminde proje temelli emisyon azaltımı faaliyetleri oldukça güçlü bir ivme kazanmıştı. Ancak, mevcut piyasanın çevre standartları açısından güvenilir olmaması ve işlem gören karbon fiyatlarının sürekli düşük olması bu piyasayı oldukça geriye götürdü. PACM fırsatı sayesinde, Türkiye’de proje geliştiren STK ve özel sektörün artık önünün açıldığını ve bu fırsatlardan sonuna kadar faydalanacağını umuyorum. Şimdiki piyasada, sadece azaltım değil, giderme türü faaliyetlerle ilgili de proje geliştirilebileceği için, artık tarım ve ormancılık alanında faaliyet gösteren çiftçileri de sürece dahil edebiliriz.
Son merak edilen bir konu 6. Madde’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) ile ilişkisinin nasıl olacağıdır. Bilindiği gibi CBAM ithalatçı ülkede uygulanan karbon fiyatını maliyetten düşüyor. Kişisel kanaatime göre Madde 6.2 yani ITMO ticareti kolayca CBAM içerisine dahil edilebilir iken, Madde 6.4 yani A6.4ER birimlerinin CBAM için durumu şu an için belirsizdir çünkü PACM’ler proje temelli emisyon azaltımı iken CBAM için ürün temelli gömülü emisyonlar önemlidir. Ayrıca bu birimler CBAM düzenlemesinde listelenen bir ödeme şekli değildir. Bu durumun netleşmesi, CBAM uygulayan AB’nin tutumuna bağlı olacaktır.
Bu yazı ekoIQ’nun 115. sayısında yayımlanmıştır. Dergiye buradan ulaşabilirsiniz.