#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

COP31 Kapadokya’da Gerçekleşir mi?

Aslına bakarsanız; 1,5 derece hedefini tutturmak için önümüzde kalan zaman 50 yıl falan olsa, alınan bu kararı coşkuyla kutlayanlar arasına ben de katılabilirdim. Ama 1,5 derece hedefi için önümüzde yalnızca birkaç yıl kalmış olduğunu bilmek, içimde buruk bir sevinçten ötesine izin vermiyor.

Yazı: Arif ERGİN, [email protected]

Bu yıl Birleşik Arap Emirlikleri’nde düzenlenen COP28 İklim Zirvesi, zirveler tarihinde ilk kez fosil yakıtlardan uzaklaşmanın gerekliliğini kabul eden bir mutabakatla sona erdi. İklim müzakerelerinin yaklaşık 30 yıllık tarihinde ilk kez küresel ısınmayı durdurmak için “fosil yakıtlardan uzaklaşma” çağrısının yapılmış olması, pek çokları gibi beni de mutlu etse de konudan biraz uzaklaşıp içinde bulunduğumuz duruma kuşbakışı baktığımızda bunun aslında çok da sevinilecek bir şey olmadığını görüyor insan. Küresel ısınmanın neolduğu, niye olduğu, nasıl bir felakete sebep olduğu ve nasıl durdurulabileceğine dair yedi yaşında bir çocuğa sunum yapsak; onun 30 dakika içinde problemi anlayıp bize hak vereceği bir konuda, 30 yılda koca koca adamlar, kurumlar, devletlerle ve düzenlenen onlarca zirve sonunda varıp varabildiğimiz nokta bu oldu. Hepimizi tebrik ediyorum.

Elbette, tarihi kabul edilebilecek bu sonucu da küçümsemiyorum. Küresel karbonsuzlaşma mücadelesinde bu karar ileri yönde atılmış değerli bir adım ve fosil yakıtlardan çıkışın gerekliliği konusunda varılan ilk konsensüs olarak bir milat. Aslına bakarsanız; 1,5 derece hedefini tutturmak için önümüzde kalan zaman 50 yıl falan olsa, alınan bu kararı coşkuyla kutlayanlar arasına ben de katılabilirdim. Ama 1,5 derece hedefi için önümüzde yalnızca birkaç yıl kalmış olduğunu bilmek, içimde buruk bir sevinçten ötesine izin vermiyor. Gerçek şu ki, yerkürenin ihtiyacı olan şey aslında fosil yakıtlar konusunda ani bir fren yapmakken; taraflar, sanki buna daha çok zamanımız varmış gibi yumuşak bir geçişte ısrarcı olduklarının altını çizerek COP28’de de fosil yakıtlardan tamamen vazgeçilmesi konusunda herhangi bir uzlaşmaya varamadılar.

Öte yandan zirve boyunca pek çok alt başlıkta çok daha kararlı ve etkili sonuçlara varıldığını da söylemeliyim. Örneğin, 2030’a kadar küresel yenilenebilir enerji gücünde üç kat ve enerji verimliliğinde iki kat artış öngören girişime 118 ülkenin birden imza atması umut vericiydi. Ne yazık ki bu girişimde Türkiye yoktu. Ülke olarak petrol veya doğalgaz gibi fosil yakıtların üreticisi değiliz, üstelik sahip olduğumuz yenilenebilir enerji potansiyeliyle dünyanın en avantajlı ülkelerinden biri olmamıza karşın bu girişime dahil olunmamasını pek anlayamasam da, Türkiye COP28’de aralarında İklim Kulübü ve Sürdürülebilir Tarımın da olduğu çok değerli girişimlere katıldığını açıkladı. Bu girişimler önümüzdeki dönemde hepimizi doğrudan ilgilendirecek gelişmelere neden olacak ve hem reel sektörü hem de finans sektörünü şekillendirecek.

Türkiye’nin Dahil Olduğu Girişimler

İklim Kulübü (Climate Club): Kulüp 2022 yılında G7 Zirvesinde yedi üyeyle kuruldu ve COP28’de 29 yeni ülkenin daha katılımıyla toplam 36 üyeye ulaşarak ilk kez toplandı. Kulübün ana hedefi sanayide karbonsuzlaşmanın sağlanması. Kulüp, bir başka deyişle, ekonomik büyümeden taviz vermeksizin daha düşük karbonlu bir üretim ve tedarik modelinin kurulmasını ve yaygınlaşmasını hedefliyor.

Sürdürülebilir Tarım, İklim Dirençli Gıda Sistemleri ve İklim Eylemi Deklarasyonu (Declaration of Sustainable Agriculture, Resilient Food Systems, and Climate Action): 159 ülkenin katıldığı deklarasyon, tarım sektörünün iklim olaylarına ve iklim krizinin olumsuz etkilerine karşı kırılganlığını azaltmayı amaçlarken gıda güvenliğinin sağlanmasını, tarımda ve gıda sistemlerinde doğru su kullanımının yaygınlaştırılmasını da hedefliyor.

Beton ve Çimentoda Atılım Girişimi (Cement and Concrete Breakthough Initiative): Girişim, AB Yeşil Mutabakatı kapsamında sınırda karbon düzenleme mekanizmasında öncelikli sektör olarak belirlenen çimento sektörünün karbonsuzlaşması konusunda işbirliğini amaçlıyor. Girişim, karbon ayakizi konusunda en kirletici sektörlerden biri olan çimento ile sınırlı kalmayıp karayolu ulaşımı, beton, enerji, binalar gibi pek çok alanı içine alarak küresel emisyonların %60’ından sorumlu birçok sektörü kapsamış oluyor.

İklim için Mangrove İttifakı (The Global Mangrove Alliance): Sağladığı biyoçeşitlilik ve erozyon direnci ile ekosistemin sigortası olan, ancak iklim krizi nedeniyle büyük risk altındaki Mangrove ormanlarında kaybı durdurmak, kayıpların en az yarısını telafi etmek, kalan ormanlar için korumayı iki kat artırmak ve sürdürülebilir finansmanı harekete geçirmek gibi bir amaçla bir araya gelen ittifak; 2030 yılına kadar 15 milyon hektar ormanın restore edilmesini ve koruma altına alınmasını hedefliyor.

Eğitim ve İklim Değişikliği Ortak Gündemi Bildirgesi (Declaration on the Common Agenda for Education and Climate Change): Başta kız öğrenciler olmak üzere iklim değişikliğinin çocukları olumsuz bir şekilde etkilediğinin tanınmasını, vurgulanmasını ve ulusal eğitim sistemlerinin iklim riskini odağına alacak şekilde yeniden değerlendirilerek geliştirilmesini hedefliyor.

İklim ve Sağlık Deklarasyonu (Declaration on Climate and Health): İklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkisini ortaya koymak ve sağlık sistemlerinin iklim değişikliğinden kaynaklanan hava kirliliği, aktif hareketlilik, sağlıksız gıda gibi olumsuz etkilerini de gözeterek dönüştürülmesini amaçlıyor. Deklarasyona imza koyan ülkeler, iklim değişikliğinden öncelikli olarak olumsuz etkilenen savunmasız durumdaki toplulukların nüfuslarının korunmasına yönelik iyileştirme ve uyum programlarını hayata geçirmeyi hedefliyor.

İklim Eylemi için Yüksek Hedefli Çok Düzeyli Ortaklıklar Koalisyonu (Coalition For High Ambition Multilevel Partnerships -CHAMP-): Toplam 71 ülke tarafından mutabakata varılarak imzalanan CHAMP koalisyonundaki ülkeler, ulusal olarak belirledikleri iklim eylemleri de dahil ancak bunlarla sınırlı olmamak üzere iklim stratejilerinin planlanması, finansmanı, uygulanması ve izlenmesinde en üst düzeyde işbirliği yapmayı amaçlıyor.

Adı geçen değerli girişimlerin yanında, elbette ülkemizin yer almasını çok arzu ettiğim ancak bir şekilde çekimser kalınarak imza atılmayan, yazımın başında belirttiğim bazı girişimler de oldu elbette. Bu girişimler; Küresel Yenilenebilir Enerji ve Enerji Verimliliği Taahhüdü, Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Adil Geçiş ve İklim Eylemi Ortaklığı; İklim, Yardım, Toparlanma ve Barış Bildirisi; Küresel Soğutma Taahhüdü; Hidrojen Bildirisi; Küresel İklim Finansmanı Çerçevesine İlişkin Liderler Bildirisi; Kömür Sonrası Enerji İttifakı (PPCA); İklim, Doğa ve Toplum Bildirisi ile Uyum Finansmanı Konusunda Kararlılık Koalisyonu olarak sıralanabilir. Özellikle yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği ile ilgili girişimlerde küresel liderliğe oynayabilecek bir başarı geçmişine ve gelecek potansiyeline sahip bir ülke olarak Türkiye, öyle tahmin ediyorum ki önümüzdeki yıllarda çekincelere neden olan pürüzler ortadan kalktığında bu masalarda da hak ettiği yeri alacaktır.

COP31 Kayseri, Kapadokya veya Eskişehir’de Olamaz mı?

Heyecanlandıran bir gelişme olarak Türkiye’nin COP31’e ev sahipliği yapmaya aday olmasını çok önemsiyorum. Hem ülkemizdeki bilincin artması hem de üç kıtanın merkezindeki konumuyla, katılımcıların nispeten daha kolay ve düşük karbon ayakiziyle katılabilecekleri bir zirve olacağı için dileğim COP31’in Türkiye’de yapılması. Hatta bu adaylığı ilk duyduğumdan beri İstanbul, Ankara, İzmir veya Antalya gibi klasikleşmiş ev sahiplikleri yerine neden bu zirve için Kapadokya, Kayseri-Erciyes Kış Sporları Merkezi veya Eskişehir gibi şehircilikte model olmuş ama uluslararası alanda az duyurabildiğimiz bir şehir seçilmesin diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Hangi şehrimiz olursa olsun, Türkiye’ye şimdiden başarılar diliyorum.

Bu yazı ekoIQ’nün 109. sayısında “COP31 Kapadokya’da Gerçekleşir mi? başlığıyla yer almaktadır. 

Arif Ergin

Sürdürülebilir Ekonomi ve İklim Değişikliği Uzmanı | Küre