#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Covid-19 Salgını, İklim Krizi ve Döngüsel Ekonomi

Yazı: Konca ÇALKIVİK, İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği Genel Sekreteri

COVID-19 salgını bizlere öncelikle, sağlık konusunun ve tedarik sistemlerinin ne kadar hassas olduğunu gösterdi. Pandeminin başında tüm dünya bu sürecin ekonomik etkilerine odaklandı. Ancak çok zaman geçmeden, toplumların risklere karşı sistemlerimizin ne kadar savunmasız olduğunu da gösterdi.

Virüs dünyadaki ülkeleri tahrip etmeye devam ederken, iklim değişikliği insan yaşamı ve ekonomi için tehdit olmaya devam ediyor. İklim krizi çok kritik ve acil aksiyon alınması gereken bir gerçek. Küresel ısınmayı 1,5 derecede sınırlandırmak için 2030’a kadar karbon emisyonlarını her yıl %7 düşürmeliyiz. Dünyanın yarısının evde kaldığı pandemi sayesinde %8 düşürebildiğimizi dikkate alınca bu hedefin ne kadar zor olduğunu anlıyoruz.

Seragazı (GHG) emisyonlarını azaltırken ekonomimizi iyileştirmek için daha sürdürülebilir bir kalkınma planlamamız ve hayata geçirmemiz gerekiyor.

Paris İklim Anlaşması’nda öngörüldüğü gibi 2050 yılına kadar karbon nötr olmayı başaramazsak, riskleri fırsata çevirmek için şansımız yok denecek kadar az olacak.

Birlemiş Milletler raporuna göre, 1,5 Derece Paris Hedefini tutturabilmek için karbon emisyonlarını  her yıl %7,6 oranında düşürmemiz gerekiyor. Karbon emisyonları konusunda herhangi bir önlem alınmadan, mevcut düzende ilerlenirse, bu yüzyılın sonunda küresel sıcaklık 3 ila 5 derece arasında artabilir.

Pandemi ile Birlikte Yeşil İyileşme Kavramı Anlam Kazandı

Bu yıl Davos’ta gerçekleşen Dünya Ekonomik Forumu’nda yayınlanan Küresel Risk Raporu, iklim konusunda gerekli adımların hâlâ atılamamış olmasının, biyoçeşitliliğin azalması ve olağanüstü iklim olaylarıyla karşı karşıya kalınmasındaki en temel risk faktörü olduğunu ortaya koyuyor. Bu, ancak küresel olarak hep beraber harekete geçersek üstesinden gelebileceğimiz bir süreç.

Hâlâ içerisinde bulunduğumuz pandemi dönemiyle birlikte, birçok hükümet, kamu ve özel sektörle işbirliği kurarak ekonomik kalkınma planlarını “Yeşil İyileşme” üzerine kurgulamaya başladı.

Avrupa Birliği (AB), ‘’Yeşil Mutabakatı’’ yol haritası olarak belirleyerek 2050 yılında ilk karbon nötr kıta olacağını açıkladı. Çin 2060 yılından önce karbon nötr olmayı hedeflediğini belirtti. Amerika Birleşik Devletleri’nin yeni seçilen Başkan’ı Biden da göreve başlar başlamaz ABD’nin Paris Anlaşmasına yeniden katılması ile ilgili kararnameyi imzalayarak iklim krizine çözüm bulmak konusunda ne kadar kararlı olduğunu gösterdi.

Ancak Bloomberg NEF’in 122 ülke üzerinde yaptığı son araştırma, AB ülkeleri, Çin, Japonya, Güney Kore gibi karbon nötr hedefi belirleyen ülkelerin henüz 5 yıl önce verdikleri sözleri bile tam olarak yerine getiremediklerini ortaya koydu.

2050’den önce net sıfır emisyona ulaşmak için, tüm işletmelerin karbon emisyonlarını azaltmanın ilk adımı olarak ölçmesi, hesaba katması ve açıklamasına ihtiyacımız var. Ölçemediğimizi çözemeyiz. Ancak bugün ürün değer zincirlerindeki karbon ve diğer seragazı (GHG) emisyonlarını tam olarak ölçmek neredeyse imkânsız. Giderek daha fazla şirket emisyonlarını hesaplamak ve düşürmek için güçlü taahhütler veriyor. Ancak, seragazı emisyonlarını hesaplamak ve tahsis etmek için tutarlı bir metodoloji eksikliği; seragazı emisyonları hakkında doğru ve ayrıntılı ürüne özgü verilerin eksikliği; yalnızca sınırlı kuruluşlar arası emisyon veri alışverişine sahip karmaşık değer zincirleri nedeniyle verilen taahhütlerin çoğu geride kalıyor.

Çatı örgütümüz WBCSD tarafından geliştirilen Pathfinder metodolojisi, Paris Anlaşması hedeflerini karşılamamız için ihtiyaç duyduğumuz ölçekte karbon şeffaflığını ölçeklendirmenin anahtarı olan emisyon verilerinin tutarlılığını ve entegrasyonunu artırmak için mevcut emisyon raporlama standartlarını geliştirecek.

Finans Sektörü, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarında Kritik Role Sahip

Birleşmiş Milletler’in verilerine göre, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşabilmek için yıllık 5-7 trilyon ABD doları yatırım gerekiyor. Söz konusu yatırım, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde her yıl en az 2,5 trilyon dolar finansal açık anlamına geliyor. Bu durum da 2030 Gündemi’ne ulaşmamızı çok daha zor hale getiriyor. Ortaya çıkan finansal açığın kapanabilmesi için finans sektörü kritik bir role sahip.

İçinde bulunduğumuz salgın dönemiyle de birlikte, dünya düzeninin büyük oyuncuları, iklim değişikliğiyle mücadelede çok önemli kararlar almaya başladı. Dünya Bankası geçtiğimiz yıl neredeyse 21,4 milyar dolar finansman desteğinde bulundu. Ülkelerin merkez bankaları da diğer bankalar üzerinde dönüştürücü güce sahip olabilmek adına düğmeye basmış durumda.

Türkiye’de ise bankaların ve özel sektörün toplam sürdürülebilir borçlanması 5 milyar dolara ulaştı. Bunun 3 milyar doları tahviller ve borçlanma, 2 milyar doları ise krediler ve yurtdışı borçlanmalardan oluşuyor.

İklim Krizi, Farklı Bir Küresel Büyümeyi Tetikliyor

Dönüşüm ve değişim şirketler için iyi imaj yaratmanın ötesinde finansal bir yaşam mücadelesi için gerekli hale geldi. İklim krizini stratejilerine dahil eden ve risklere karşı uzun vadeli direnç oluşturan şirketler rekabette bir adım önde olacaklar.

Bu yıl Davos’ta yayınlanan raporlardan bir tanesi de Circularity Gap Report 2021’di. Rapora göre küresel ısınmayı 2 derecenin altında tutmak ve iklim değişikliğinin getireceği yıkıcı etkileri azaltmak için dünyanın döngüsellik oranının %17’ye yükselmesi gerekiyor.

Özellikle ülkemizde döngüsel ekonominin yükselmesi için çok uygun bir ortam var. Hammadde ve enerji başta olmak üzere dışa bağımlı bir endüstrimiz olduğu göz önüne alınınca, başka bir endüstrinin atıklarını girdi olarak kullanmak, dışa bağımlılığı azaltmak için çok önemli bir fırsat olarak karşımıza çıkıyor.

SKD Türkiye olarak 2016 yılından beri Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (European Bank for Reconstruction and Development – EBRD) fon desteği ile döngüsel ekonomi alanında çalışmalar yapıyoruz. Endüstriler arası malzeme değişimine imkân veren Türkiye Materials Marketplace projesi ile çıktığımız bu yolculukta 2020’de yeni bir aşamaya geçerek Türkiye Döngüsel Ekonomi Platformu’nu oluşturduk.

Platformun şu anda 24 farklı sektörden 162 üyesi bulunuyor. Bu platformda gerçekleştirilen işlemler sayesinde 1 milyon 250 bin euro değere karşılık gelen 10 bin tona yakın malzemenin geri kazanılması sağlandı.

Platform, 110’dan fazla sektörel uzman ve danışmandan oluşan bir havuz aracılığıyla şirketlerin malzemeleri yeniden en iyi şekilde kullanabilmelerine ve israfı önlemelerine destek olmak için teknik destek ve uzmanlık da sağlıyor. Bugüne kadar toplamda 800 bin euroluk bir bütçeyle yaklaşık 40 şirket teknik destek için hibeden faydalandı. Ayrıca Platform kapsamında 40’tan fazla şirkete üç günlük Döngüsel İş Tasarımı eğitimleri de verildi.

Salgın sonrası dönemde toparlanmak, daha dayanıklı bir ekonomi inşa etmek ve sürdürülebilir ekonomik büyümeyi sağlamak için döngüsel ekonomiyi yol gösterici model olarak benimseme çabalarında Türkiye’deki özel ve kamu sektörlerini desteklemeye kararlıyız.

Tüm kurumları EBRD ile birlikte geliştirdiğimiz ve şubat ayında düzenlediğimiz VII. Sürdürülebilir Finans Forumunda lanse ettiğimiz altı maddelik bu eylem çağrısına katılmaya davet ediyoruz:

  1. Sıfır atık ilkelerine ve döngüsel ekonomi stratejilerine bağlı kalmak,
  2. Mevcut ölçümler araçları ile döngüsellik düzeylerine ilişkin farkındalığı arttırmak,
  3. Ülke çapındaki döngüsel dönüşüme öncülük etmek,
  4. Bilgi paylaşımı yeni işbirliklerinin güçlendirilmesi için Türkiye Döngüsel Ekonomi Platformu’nun bir parçası olmak,
  5. Yenilikçi finansal ürünlerle döngüsel ekonomiye geçişi desteklemek,
  6. AB döngüsel ekonomi sınıflandırmasını destekleyerek geniş çapta uygulanmasını sağlamak.

EkoIQ Editör