Dünyanın hepimizin tek ve ortak evi olduğunu, onu geleceğe sürdürülebilir bir şekilde taşımak için çok fazla zamanımızın kalmadığını belirten P&G Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya Kurumsal İletişim Direktörü Nesli Kılıçal, “Ama yapılabilecek önemli şeyler var. Her gün dünyada 5 milyar insanın hayatına dokunuyoruz. Türkiye’de ise her on evin dokuzunda varız. Tüketicilerimize evde atılacak küçük adımlarla yaratılabilecek büyük farkları gösteriyoruz” diyor.
P&G Türkiye olarak “Dünya Bizim Evimiz” isimli yeni bir kampanya başlattınız. Bize kampanyanız hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? Global bir çalışmanın parçası mı yoksa Türkiye özelinde mi kurgulandı?
P&G olarak sürdürülebilirliği bir kurum kültürü olarak ele alıyoruz. En büyük amacımız, hepimizin ortak evi olan dünyamızı koruyarak geleceğe taşımak ve insanların hayatlarını iyileştirmek. Her gün dünyada 5 milyar insanın hayatına dokunuyoruz. Türkiye’de ise her on evin dokuzunda varız. Tam 100 yıl önce dünyanın ilk tüketici ve pazar araştırmalarına başlayan öncü bir şirket olarak tüketicilerimizin içgörülerini anlamaya odaklanıyor ve bu doğrultuda yenilikçi ürünler geliştiriyoruz. Her yıl 20 binden fazla araştırma yapıyor, yüze yakın ülkeden 5 milyondan fazla tüketiciyle görüşüyoruz. Bu araştırmalardan çıkan önemli başlıklar var. Tüketiciler bugün artık markalardan şirket yapılarıyla, ürünleriyle sürdürülebilir olmasını bekliyor. Ancak tüketici tarafına baktığımızda, kaynak tasarrufu yapmayı zor bulduklarını görüyoruz. Yaptığımız araştırmalarda çıkan bu sonucun en büyük nedeni olarak ise insanların yoğun hayat temposu içerisinde buna odaklanıp zaman ayıramamak olduğunu görüyoruz. İşte bundan yola çıkarak P&G, çevresel sürdürülebilirlik konusunda sorumluluk almak ve gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak için globalde “It’s Our Home” kampanyası başlattı ve herkesi değişimi birlikte yaratmaya çağırdı.
P&G Türkiye olarak biz de bu kampanyayı “Dünya Bizim Evimiz” adıyla yürütüyoruz. Biz, hep birlikte atılacak ufak adımlarla önemli bir etki yaratılabileceğine inanıyoruz ve bu etkiyi büyütmeye odaklanıyoruz. P&G olarak sürdürülebilirlik yolculuğunda markalarımızın enerji, su ve atık alanında sağladığı çevresel faydaları ve bunun getirdiği tasarrufu vurguluyoruz. Çevresel sürdürülebilirlik konusunda sorumluluk almak ve gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak için Dünya Bizim Evimiz kampanyasıyla herkesi, P&G markalarını kullanarak evlerimizdeki değişimi birlikte yaratmaya davet ediyoruz.
Çevresel sürdürülebilirliği sağlamak konusunda neden evlere odaklandınız?
Karbon ayakizimizi yarattığımız en temel noktalardan biri, evlerimiz. Çünkü evlerde yoğun bir şekilde kaynak kullanılıyor. Elektrik ve suyun en fazla kullanıldığı alanlar mutfak ve banyolar. P&G olarak gerçekleştirdiğimiz yaşam döngüsü analizleri de bulaşık ve çamaşır yıkarken ortaya çıkan karbon ayakizinde en büyük payın üretim süreci, nakliye gibi aşamalardan değil, suyun ısıtılmasından kaynaklandığını ortaya koyuyor. Isıtma süreçleri, elde yıkama işlemlerinden meydana gelen karbon ayakizinin %93’ünü, bulaşık makinesi kullanımına bağlı karbon ayakizinin ise %72’sini oluşturuyor. Çamaşır yıkamadaki ayakizinin %60’ı da yine kullanım alışkanlıklarından kaynaklanıyor. Oysa suyun sıcaklığı 40 dereceden 30’a düşürüldüğünde karbon emisyonlarında %35 tasarruf sağlanıyor. Özetle, evlerimizde yapacağımız ufak davranış değişiklikleri, üstün performanslı ürünlerin gücü ile birleşerek çok büyük bir etki yaratabilir. Kampanyamızla ulaşmak istediğimiz hedef de bu.
Markalarınızla sürdürülebilirlik konusunda sağladığınız faydalardan bahsedebilir misiniz?
Soğuk suda bile etkili üstün performanslı ürünlerimiz ile kaynaklarımızı korurken aile bütçesinden tasarruf yapılmasına da katkıda bulunuyoruz. Bulaşık deterjanı markamız Fairy’nin elde bulaşık yıkama deterjanı ile aynı miktardan en çok satan bidon deterjana kıyasla soğuk suda bile üç kata kadar daha fazla bulaşık yıkayarak, ciddi bir tasarruf sağlıyoruz. Ön yıkama yapmaya gerek bırakmayan bulaşık makinesi deterjanımız ise kısa programa geçilmesiyle bir pakette 165 TL’ye varan elektrik tasarrufu sağlıyor. Çamaşır yıkama sürecinde de aynı şekilde kaynaklar çok fazla tüketiliyor. Ariel ile soğuk suda yıkama yapılarak yılda 580 TL’ye varan elektrik tasarrufu sağlanıyor. Alo ile yine düşük sıcaklıklarda yapılan yıkama ile bir pakette 117 TL’ye varan elektrik tasarrufu elde ediliyor. Ambalaj konusunda attığımız adımlar da var. Oral-B şarjlı diş fırçamızı geri dönüştürülebilir karton ambalajda tüketicilerimize ulaştırıyoruz. Gilette ile de daha az atıkla üç kat daha fazla tıraş deneyimi sağlıyoruz.
Tüketicileri bu kampanya içerisinde nasıl konumlandırıyorsunuz?
P&G’nin 31 ülkede gerçekleştirdiği araştırmada Türkiye’ye ait verilere bakıldığında nüfusun %75’inin çevreyi çok önemsediğini belirttiği ve daha çevreci bir yaşam tarzına sahip olmayı istediği görülüyor. Ancak bunu hayata geçirenlerin oranı %35’te kalıyor. Yani ülkemizde %40 düzeyinde niyet-eylem açığı söz konusu. Oysa biz biliyoruz ki değişim, ancak ekosistemdeki tüm aktörlerin ortak paydada birleşmesiyle mümkün olabilir. Çünkü üretim, sanayi kaynaklı karbon ayakizi en büyük paya sahip olsa da ürün kullanma şeklinin de bu konuda yadsınamaz bir etkisi var. Evlerde ne kadar çok enerji harcarsak o kadar çok karbon salımına neden oluyoruz. Bununla birlikte yaptığımız araştırma sonuçlarına göre tüketici davranış ve tercihlerine baktığımızda son zamanlarda özellikle ekonomik koşulların tüketicilerin seçimlerini etkilediğini görüyoruz. Bu nedenle bir ürünün “ödediğim paraya değer” olması önemli bir nitelik olmaya başladı çünkü tüketiciler performansından emin olmadıkları ürünler alarak paralarını boşa harcamak istemiyorlar.
Üstün markalarımızın gücüyle hem tasarrufa hem de bu sayede gelen sürdürülebilirliğe odaklanıyoruz. Bu niyet-eylem açığını kapatmak ve “ödediğim paraya değer” dedirtecek ürünler geliştirmek için P&G olarak yıllar öncesinden adımlar atmaya başladık. İnovasyonlarımızı tüketici ihtiyaçlarını ve beklentilerini baz alarak gerçekleştirmekle birlikte marka ve ürün gücümüzle tüketim konusunda onları bilinçlendirmeyi ve tüketici alışkanlıklarını dönüştürmeyi de görev edindik. Biz biliyoruz ki hedeflere ulaşabilmek için markaların, hedef kitleleriyle etkileşim kurması, onları etkilemesi, sıradanlıktan uzaklaşarak hedef kitlesinin duygularına dokunabilmesi gerekiyor. Bunun yolu da markanızı ya da markalarınızı etkili bir şekilde anlatmaktan geçiyor. Bu nedenle iletişim çalışmalarımızla yalnızca performansla sunulan faydaya değil, sağlanan tasarrufa da odaklanıyoruz.
Daha ucuz ürünleri alarak tasarruf yapmanın gerçek tasarruf olmadığını anlatıyoruz. Ürünlerimizle bir yandan sürdürülebilirliğe katkı sunarken bir yandan da sorumlu tüketim çerçevesinde tüketicinin cebine de katkı sunduğumuzu vurguluyoruz. Örneğin tüketicileri elde bulaşık yıkama yaparken “düşük ısıda yıkamaya”; “ön yıkama yapmayı” bırakarak bulaşık makinesinde normal programdan “kısa programa geçmeye” teşvik ederek bu sayede çevreyi korumanın yanı sıra aile bütçesine de katkıda bulunacaklarını vurguluyoruz.
Sürdürülebilirlik kapsamında P&G çalışanlarının nasıl bir rol üstlendiğinden söz edebilir misiniz?
Bu sürdürülebilirlik yolculuğumuz, kullanıcılarımızın yanı sıra P&G Türkiye çalışanlarının da katılabileceği bir dizi etkinliği içeriyor. P&G markalarının enerji, su ve atık alanında sağladığı çevresel faydalar ve bunun getirdiği tasarrufu vurguluyoruz. Çalışanlarımız, kendi evlerinde ve yaşamlarında P&G ürünlerini kullanarak çevresel sürdürülebilirliğin bir parçası olduklarını göstererek Dünya Bizim Evimiz hareketimizin bir parçası oluyorlar. P&G ürünlerinin çevre dostu özelliklerini benimseyen çalışanlarımız, su tüketimini azaltıyor, enerji tasarrufu sağlıyor ve atık miktarını azaltıyorlar. Bu küçük adımlar, büyük bir etki yaratıyor ve gezegenimizin geleceği için önemli bir fayda sağlıyor. Ayrıca şirket içi eğitimler, sürdürülebilirliğin bir performans kriteri olması ve gönüllü çalışma grupları sayesinde, çalışanlar bu değişime hem bireysel hem de iş performansı anlamında katkı sağlıyor.
Kampanyadan nasıl bir beklentiniz var peki?
Dünya hepimizin tek ve ortak evi ve onu geleceğe sürdürülebilir bir şekilde taşımak için çok fazla vaktimiz yok ama yapılabilecek önemli şeyler var. Kampanyamız ile tüketicilerimize evde atılacak küçük adımlarla yaratılabilecek büyük farkları gösteriyoruz. Onlara tasarrufla birlikte sürdürülebilirliği anlatarak evimiz olan dünyayı koruyacak adımlar atma konusunda ilham yaratıyoruz. Eminiz ki bu çalışmalarımız tüketicilerde karşılığını bulacak ve hepimiz için daha güzel bir geleceği birlikte yaratacağız.
P&G Türkiye ve P&G Global olarak bize uzun vadeli sürdürülebilirlik hedef ve taahhütleriniz hakkında bilgi verebilir misiniz? Özellikle iklim krizi bağlamında, bu taahhütler nasıl şekilleniyor? Nasıl bir takvimi var ve bu takvimin neresindesiniz?
Global bir şirket olarak sektörde üstlendiğimiz rol ve bunun paralelinde sorumluluk da oldukça büyük elbette. Bunun için de öncelikle Enerji, Atık, Su ve Doğa olmak üzere dört ana başlıkta topladığımız 2030 sürdürülebilirlik hedeflerimiz doğrultusunda faaliyet gösterdiğimiz her alanda ve attığımız her adımda çevreye bıraktığımız izleri azaltacak çalışmalara imza atıyoruz. Bu konuda gerçekleştirdiğimiz birçok çalışma var. Örnek olarak vermek gerekirse ambalaj; çevre ve sürdürülebilirlik açısından çok kritik bir etken. Çevre dostu ambalajlama, geridönüşüm ve atık yönetimi çözümlerini hızlandırıyor, doğayı kirleten atıkları önlemeye yardımcı olan ürünler sunuyoruz. Tüketici ambalajlarımızı geri dönüştürülebilir veya yeniden kullanılabilir olacak şekilde tasarlamaya başladık. 2030’a kadar tüm ambalajlarımız bu özelliği kazanmış olacak. Su ise üzerinde hassasiyetle durduğumuz bir diğer önemli başlık. Su stresi yaşanan bölgelerde suyu insanlar ve doğa için yeniden kazandırarak bu yerlerde P&G ürünlerinin kullanımı sırasında tüketilen sudan daha fazlasını yeniden kazanmayı amaçlıyoruz. Türkiye de bu bölgelerden biri ve “Türkiye’de de ne yapabiliriz?” üzerine detaylı çalışıyoruz. Tesislerde su verimliliğini, 2010 yılına kıyasla 2030’a kadar birim üretim başına %35 artırmayı hedefliyoruz. 2030’a kadar su konusunda gerçekleştirmeyi planladığımız bir başka hedef ise dönüşümsel kaynaklardan 5 milyar litre su geri dönüştürmek ve temin etmek. Bununla birlikte dünya çapında tesislerimizin %100‘ünde yenilenebilir elektrik tedarik ederek üretim gerçekleştireceğiz. Gururla ifade etmek isterim ki bugün Türkiye’de Gebze fabrikamızda üretimimiz %100 yenilenebilir kaynaklardan elde edilen enerji ile sağlanıyor. Tüm bu çalışmalarımızın ardından ise operasyonlarımızda ve tedarik zincirimizde 2040 yılına kadar net sıfır seragazı emisyonuna ulaşmak hedefindeyiz.
Bu yazı, ekoIQ’nun 112. sayısında yayımlanmıştır. Dergiye buradan ulaşabilirsiniz.