Sivil Toplum

Daha Adil, Sürdürülebilir ve Dayanıklı Tarım-Gıda Sistemleri için Kooperatifleri Geri Almak

Kooperatiflerin üretim ve yeniden dağıtım fonksiyonu ve pazarlama stratejileri ortakların ve yerel toplulukların ihtiyaçları ve çok taraflı etik karar odakları üzerinden şekillenir. Bu, tarım-gıda sistemini, başta üretici ve tüketiciler olmak üzere, gıda üretimindeki tüm emekçiler ve bu ekosistemi var eden insan dışı diğer canlı-cansız varlıklar için de daha adil kılacak potansiyeldir.

Yazı: Orkun DOĞAN, Yerküre Kooperatifi ve Bükoop ortağı, Kır Araştırmaları Ağı ve Köstebek Kolektif üyesi, Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneği ve Çiftçi-Sen Gönüllüsü

Türkiye’de gıda-tarım sistem(ler)i üzerine bilgi üretenler, -sosyal bilimciler veya doğa bilimciler, eleştirel olanlar ya da analitik yaklaşanlar, bugüne odaklananlar veya tarihsel inceleyenler- farklı disiplinlerden bu alanı çalışanlar gıda-tarım (veya tarım- gıda) sisteminde küreselden yerele, üretimden işlemeye, tüketimden atık sistemine tüm ölçeklerde, tüm alt sistemlerde, tüm süreçlerde yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunun farkında. Bir de sistemin bileşenleri, aktörleri var; tarım işçileri, çiftçiler, sanayiciler, tüccarlar, toptancılar, perakendeciler, ambarcılar, halciler, manavlar, restoranlar, şefler ve tüketiciler. Onlar da yolunda gitmeyen şeyleri kendi konumlarından deneyimlemekte; güçleri nispetinde itiraz etmeye, koşulları değiştirmeye veya daha çok idare etmeye çalışıyorlar.

Az araştırma, eksik gözlem, yanlı veri; tüm bu kısıtlar içinde dahi işlerin yolunda gitmediğini ortaya koyan birçok olgu var. İklim değişikliği mi tarımsal üretimi etkiliyor, mevcut haliyle tarım-gıda sistemi mi iklim değişikliğini körüklüyor? Ekmek fiyatı artıyor; doğal olarak tüketiciler şikayet ediyor ama neden çiftçiler de, değirmenciler de, fırıncılar da şikayetçi? Sütte de, ette de, zeytinyağında da durum farksız. Gelirler, fiyatlar göreceli; piyasada kazanan da, kaybeden de. Hangisi neden-hangisi sonuç, birbirine girmiş durumda. Özetle, gıda-tarım sistemimiz “bir süredir” hata veriyor. Yüzlerce veri ve olgu arasında Türkiye’deki tarıma dair şu gözlemim, ki alanı bilenler de katılacaklardır, benim için en kaygı verici olanı: Görüştüğüm, tanıdığım, mülakat yaptığım çiftçilerin çocuklarının çok azı çiftçilik yapıyor, yapmak istiyor. Halihazırda sürdürenler de gönülsüz. Çağlar Keyder ve Zafer Yenal, 10 yıl önce ifade etmişlerdi; bildiğimiz tarımın sonunu. Sonun alametleri sürüyor.

Konuyu değiştirmek ve umarım sonra toparlayabilmek pahasına kooperatiflerden devam edeceğim. Birleşmiş Milletler, 3 Kasım 2023’teki 47. Genel Kurul toplantısında, ilk olarak 2012 yılında ilan ettiği Uluslararası Kooperatifçilik Yılı’ndan sonra bir kez daha, 2025 yılının Uluslararası Kooperatifler Yılı olarak ilan edilmesi çağrısında bulunan ve sosyal kalkınmada kooperatiflere ilişkin olan bir kararı kabul etti. Birleşmiş Milletler’in ilan ettiği bu tematik yıl kararları, ilan edilenin hakkını teslim etmeye, kutlamaya, teşvik etmeye, ona dair farkındalık yaratmaya ve uluslararası kamuoyunu o odakta harekete geçmeye yönelik bir çağrı olarak değerlendirilmeli. 2012 yılındaki çağrıda tercih edilen ve kutlanan slogan “kooperatifler daha iyi bir dünya kurar” idi. Birleşmiş MilletlerGenel Kurulu kararında üye devletlere ve diğer paydaşlara kooperatiflerin sürdürülebilir ve başarılı ticari işletmeler olarak desteklenmesi ve kooperatif girişimciliği ekosisteminin güçlendirilmesi çağrısında bulunuyor. 2025’in sloganı henüz belli değil. Rol çalıp bir alt başlık önermeyi denesem şöyle bir şey denerdim: “Kooperatifler tarım-gıda sistemlerini daha adil, sürdürülebilir ve dayanıklı kılar”.

Gıda-tarım sistemi üzerine kimilerine göre öznel bir yargı kimilerine göre malumun ilamı bir giriş ve kooperatifçilik hareketine yönelik müjdeli bir haber niteliği taşıyan bilgilendirme sonrasında önerdiğim bu slogan, bu kısa yazıda ortaya atmayı istediğim ve kısaca desteklemeye çalışacağım esas önerme.

Bu kısa yazıda, kendi deneyimlerimden, gözlemlerimden ve okumalarımdan yola çıkacağım. Kooperatiflerin, ne yazık ki burada “idealinde” demek durumundayım; işlerin yolunda gitmediği hakim tarım-gıda sisteminde durumu biraz toparlayabilecek, alternatifi yaratmak için mücadele verenler için mücadeleyi örgütlemelerine zemin sağlayabilecek bir işletme-örgütlenme modeli ve bir dayanışma pratiği olduğunu açıklamaya çalışacağım. Yerim kalmazsa da en azından buraya not düşeyim; kooperatiflerin tarımsal üretimi kim sürdürecek sorusuna cevap üretebilecek bir siyaset ve kolektif eylem alanı olduğunu da iddia edeyim.

Adil, Sürdürülebilir ve Dayanıklı Tarım-Gıda Sistemleri ve Kooperatif Modeli

Adil bir gıda sistemi gıda egemenliğini temel alır. Niyeleni Deklerasyonu’nda belirtildiği üzere, “Gıda egemenliği; insanların ekolojik olarak güvenli ve sürdürülebilir yöntemlerle üretilmiş, sağlıklı ve kültürel olarak uygun gıdaya ulaşım ve kendi gıda ve tarım sistemlerini belirleme hakkıdır”. Kooperatifler daha çok topluluk temelli, mikro ve küçük ölçekli işletmelerdir.

Yerel ekonomik ilişkilere dayanır, yerel ekonomiyi destekler. Üretici-ortakların yerel pazara erişimini kolaylaştırdıkları ölçüde üretici ve tüketici arasındaki fiziksel ve niteliksel mesafeyi kapatarak, tedarik zincirini kısaltır. Kooperatif işletme ile ortaklar ve yararlanıcılar arasındaki ilişkileri belirleyen piyasa mantığının ötesinde müzakereye açık etik ilişkisellikler vardır. Üretim, emek, mübadele ve mülkiyet ilişkilerini şekillendiren bu etik koordinatlar, tarım-gıda sisteminde eşitsizlikler yaratan verili güç ilişkilerinin aksine tarım-gıda sistemleri içinde halihazırda var olan kapitalist olmayan ekonomik ilişkileri güçlendirir. Kooperatiflerin üretim ve yeniden dağıtım fonksiyonu ve pazarlama stratejileri ortakların ve yerel toplulukların ihtiyaçları ve çok taraflı etik karar odakları üzerinden şekillenir. Bu, tarım-gıda sistemini, başta üretici ve tüketiciler olmak üzere, gıda üretimindeki tüm emekçiler ve bu ekosistemi var eden insan dışı diğer canlı-cansız varlıklar için de daha adil kılacak potansiyeldir.

Fikret Adaman’ın Sürdürülebilir ve Dirençli Bir Gıda Sistemi: Türkiye Analizi’nde aktardığı üzere Meagan Schipanski, “Dayanıklı bir tarım-gıda sistemi ekonomik, ekolojik, sağlıkla ilgili vb. bir şok ya da mevsimsel dalgalanmalar nedeniyle gıda güvencesinin hasar almayacağı bir durumu tasvir etmektedir” diyor. Son üç yılda tanık olduğumuz Covid-19 pandemisi, Rusya- Ukrayna savaşı ve iklim krizi kaynaklı aşırı hava olayları küresel tarım-gıda sisteminin ne kadar da kırılgan bir yapıya sahip olduğunu gözler önüne serdi. Türkiye’de uzun erimli tarımsal dönüşüm sürecine rağmen tarımsal üretimde hakim olan küçük ölçekli aile tipi işletmeler ve küçük ölçekli “geleneksel” tedarik işletmeleri aksi iddia edilse de farklı bir dirençlilik pratiği ortaya koydu ve koyuyor. Hatırlayalım, uzun pandemi sürecinde ulusal tarım-gıda sistemini sekteye uğratan iki an yaşandı: Biri plansız bir şekilde aniden ilan edilen sokağa çıkma yasağı düzenlemesi sonucunda toptancı hallerinin kilitlenmesi sırasında, diğeri uzun kapanma sürecinde hiçbir mantıklı açıklama olmadan yerel semt pazarlarının yasaklanması sonucunda. Türkiye tarım-gıda sisteminde ölçeklendirilmeye, modernleştirilmeye ve süpermarketleştirilmeye çalışılan tedarik sistemleri ancak kooperatifleştirildiği ölçüde dirençlilik kazanacaktır.

Kooperatifler ortaklarının çıkarlarını gözeten, topluluk temelli ve yerel ölçekli işletmeler olarak bu gibi kriz anlarında, şoklar karşısında geleneksel ticari işletmelere göre çok daha esnek ve dirençli yapıdadır. Türkiye’de tedarik sisteminde perakende ve lojistik sektörlerinde kooperatif modellerinin geliştirilmesi, var olan tüketim kooperatiflerinin desteklenmesi yerel tarım-gıda sistemlerini daha dirençli hale getirecektir.

Fikret Adaman’ın Türkiye analizinde yer verdiği bir başka alıntı ise Terry Marsden ve Adrian Morley’in ortak yazdıkları “Sürdürülebilir Gıda Sistemleri: Yeni Bir Paradigma Oluşturmak” kitabından: “Sürdürülebilir gıda sistemi, bugünkü ve gelecekteki kuşakların gıda ihtiyacının karşılanabileceği varsayımı altında, ekolojik yapının uzun dönemde kendini yeniden üretebileceği uygulamalar manzumesine karşılık gelmektedir”. Girdi yoğun, yüksek enerji ve su tüketimine dayanan, küresel oligopol piyasalar üzerinden işleyen, finansal spekülasyona açık, ulus ötesi şirketlerin hakimiyetindeki endüstriyel tarım-gıda sistemi, neredeyse yukarıda tanımlanan şekliyle sürdürülebilir tarım-gıda sisteminin tersidir. İklim krizi koşullarında, yarattığı tüm kirlilik, hafriyat ve ekolojik tahribatlar düşünüldüğünde sürdürülemezliğini küresel olarak eşitsiz ve adil olmayan bir şekilde deneyimliyoruz. Mevcut tarım-gıda sistemi çerçevesinde “Sıfır Açlık” Sürdürülebilir Kalkınma Amacı (SKA) imkansız bir hedef. Acilen halihazırda dünyayı besleyen küçük ölçekli aile işletmelerinin tarımsal üretimi adil ve insan onuruna yakışan ve kırsal yaşamın şenlendirildiği şartlarda sürdürebilmesinin ve agroekolojik tarımsal üretim pratiklerinin işletme bazında değil, bölgesel ve ulusal ölçekte yaygınlaştırılarak toprağın ıslah edildiği, biyoçeşitliliğin korunduğu ve zenginleştirildiği gıda egemenliğine dayanan bir tarımsal-gıda sistemini yerelden başlayarak tesis etmemiz gerekiyor. Kooperatifler, özellikle küçük üreticilerin, tarım işçilerinin, ziraat mühendislerinin ve belki tüketicilerin bir arada faaliyet gösterdiği çok paydaşlı tarımsal kooperatif modelleri, tarım ve gıda sisteminin dönüştürülmesinde ve yerelden başlayarak düşük karbon ekonomisine adil geçişte uygun modeller olabilir.

Buraya kadar çok olgusal olmayan bir yaklaşımla ve bazılarına romantik gelebilecek bir tarzda kooperatiflerin adil olmayan, sürdürülemez ve çok kırılgan bir sistem olarak tarif ettiğim hakim küresel ve endüstriyel tarım-gıda sisteminin daha adil, daha sürdürülebilir ve daha dayanıklı kılınmasında ve topluluk ekonomilerine dayalı yerel ve çeşitli tarım gıda sistemlerinin geri alınması/yeniden tesis edilmesinde (taking back) önemli roller üstlenebileceğini iddia ettim. Tarım ve gıda sistemleri ve eleştirel kırsal kalkınma alanlarında araştırma raporları hazırlayan Yerküre Yerel Çalışmalar Kooperatifi’nin bir araştırmacı-ortağı ve kooperatifler üzerine araştırma yapan bir araştırmacı olarak yazıyı buraya kadar okuyanların ilk aklına getireceklerinin, iyi ihtimalle mevcut kooperatiflerin kapasitesinin böylesi bir adil geçiş/dönüşüm/devrim için yeterli olmayacağı, kötü ihtimalle de kooperatiflerin de bu hakim sistemi sürdüren/kuran diğer işletme biçimlerinden farklı olmadığı yönündeki itirazlar olacağını tahmin ediyorum. Bu itirazlara dair kavramsal bir açılım yapmadan ve farklı kooperatif modellerinin, Türkiye’de dahi, tarım-gıda sisteminin dönüştürülmesine yönelik denemelerinden ve deneyimlerinden iyi örnekleri başka bir yazıya saklayarak, kısa yoldan şunu ifade etmeliyim: Tarım-gıda sistemlerini dönüştürmek için gereken dil, özne ve kolektif eylem siyasetine kooperatifleri geri alarak başlamamız gerekiyor.

About Post Author