Eylül ayının son günlerinde ABD’ye girecek araçların ülkedeki emisyon standartlarına uygunluğunu denetleyen Çevre Koruma Ajansı (EPA), şoke eden bir açıklama yaptı: “Dünyanın en sürdürülebilir otomotiv şirketi” Volkswagen, hava kirliliği ve insan sağlığı üzerinde hayli olumsuz etkileri bulunan azot oksit emisyonlarını EPA’nın denetlemelerinde düşük göstermek için özel bir yazılım kullanıyordu. Firma dünya çapında tam 11 milyon araçta bu yazılımın kullanıldığını kabul etti. Ortaya çıkan skandal, denetleme kurumlarının yetersizliklerini, dev şirketlerin giriştiği usulsüzlükleri, devletlerin rolünü afişe etti. “Dizelgate” adı verilen bu skandalın nedenlerini ve etkilerini doğru teşhis edersek benzer bir rezaletin önüne geçebiliriz.
Berkan ÖZYER
Sürdürülebilirlik bir risk yönetim aracıdır ve bunu bir iş yönetim modeli olarak ele almalısınız dendiğinde, sadece kârlı olabileceği düşünüldü büyük ihtimalle; ama para kazandırma olasılığı olan bir şey, aynı zamanda para kaybettirme olasılığı olan bir şeydir de… Volkswagen bize bunu gösterdi (şirketin piyasa değeri birkaç hafta içinde tam 30 milyar dolar azaldı)…
Kaputu açtığımızda, göreceğimiz aslında tüm bu yanlış sistemin ta kendisi. Raporlama, dış denetimler, belgelendirmelerle sınırlanmaya, denetlenmeye çalışılan sistemin kendi “yolunu” ve “raconunu” bulma hikayesi… Bu raconun, basit bir kalemlerle oynama, belgede tahrifattan öteye geçmesi asıl üzerinde durulması gereken, evet gerçekliği gizlemeye yarayan şey, bizatihi bilişsel bir şey: Bir yazılım. 21. yüzyılın yaralı, sinik ve defolu yanlarını herhalde hiçbir şey bu kadar açık ve net anlatamazdı…
Volkswagen’in (VW) kaputunu açıp iyice bakmalıyız; sadece bizi aldattığı, insan sağlığını veya hayatını tehlikeye attığı ve onu en ağır biçimde cezalandırmak için değil; bunu nasıl yapabildiklerini, sistemin gerçekten nasıl işlediğini en iyi şekilde anlayabilmek için. Bu, bitmekte olan bir sistemin, çökmekte olan bir anlayışın ve yok olan bir uygarlığın hikayesi aslında… Sorun ise bu uygarlığın yitip yitmeyeceği değil, yeni bir uygarlık kurup kuramayacağımızda düğümleniyor… The Huffington Post’tan Jo Confino, EKOIQ’nun bu sayısının sayfalarında yer alan röportajında “Eğer şirketler önceki skandallardan gerekli dersleri çıkarsaydı, bugün kusursuz olurlardı” diyor ve kâr maksimizasyonuna dayalı şirket kültürünü sorumlu gösteriyor. Volkswagen’in, dünyanın en sürdürülebilir otomotiv şirketi olma iddiasındaki bir devin neden olduğu şok, yeni bir uygarlık kurarken nelerin yapılmaması gerektiği konusunda bir rehber özelliği taşıyor. Bu rehberin maddelerinin hazırlanması ise yaşanan sorunun ve etkilerinin tam olarak tespit ve teşhis edilmesinden geçiyor.
Olay Nasıl Ortaya Çıktı?
Uluslararası Temiz Ulaşım Konseyi (International Council on Clean Transportation- ICCT) 2013 yılında ABD’deki West Virginia Üniversitesi’nden bir araştırma ekibinden emisyon düzenlemelerinin verimliliğinin ölçülmesi için bir araştırma istedi. Seçilen dizel araçların azot oksit değerleri laboratuvarda değil, yollarda ölçülecekti. Bütçe 50.000 dolardı. Bu kadar düşük bir bütçenin onlarca milyar dolarlık bir skandala dönüşeceğine dair henüz kimsenin fikri yoktu tabii. Ölçümler sonucunda VW Jetta ve VW Passat model araçların izin verilen aralığın 15 ila 35 kat arasında azot saldığı anlaşıldı. Araştırma ekibinden Dan Carder, başta çeşitli nedenlerden değişkenlik oluşabileceğini düşünerek çok da önemsemediği sonuçları bir konferansta açıkladıktan sonra Volkswagen’den uzmanların kendisiyle iletişime geçmesi üzerine konunun öneminin farkına vardı ve Mayıs 2014’te ABD Çevre Koruma Ajansı’na (EPA) konuyu aktardı. EPA 16 aylık araştırmanın sonucunda geçtiğimiz Eylül ayında bir açıklama yaptı: Volkswagen özel bir yazılımla laboratuvar ortamındayken araçların azot oksit salımını düşük gösteriyordu.
Peki, bu ne demek?
Özellikle Avrupa’da Kyoto Anlaşması’ndan sonra devletler düşük vergi uygulamalarıyla dizel araçları teşvik etmeye başladı. Dizel araçlarda egzoz borusunda azot oksidi tutan bir “kapan” bulunur ve bu aracın verimli çalışması için daha fazla yakıt pompalan ması gerekir. Dolayısıyla azot oksit salımı sınırlarına uymak için araçlar daha fazla yakıt harcar. Volkswagen’in yaptığı, otomobilleri laboratuvar ortamındayken azot oksit tutan kapanı daha verimli çalıştırıp salımını düşük tutan bir yazılım tasarlamak. Bu yazılımla araç direksiyonunun konumu, verilen standart hız aralığı, ön tekerlerin dönmesine rağmen aracın hareket etmemesi gibi laboratuvar standartlarını anlayıp salımı ABD’nin kıstaslarına uygun hale getiriyor. Yazılımın üniversite araştırmasında ortaya çıkmasının sebebi de bu; araç yolda ilerlerken yazılım devreye girmiyor. Bu yazılımın Jetta (2009-2015 arası modeller), Gold (2010-2015 arası modeller), Beetle (2012-2015 arası modeller) ve Passat (2012-2015 arası modeller) araçlarında, yani ABD’de toplam 500 bin arabada kullanıldığı şirket tarafından açıklandı. Ancak ilerleyen günlerde şirket bu sayıda “küçük” bir düzeltme yapmak durumunda kaldı. Yazılım ABD ile sınırlı kalmamış, dünya çapında 11 milyon arabada kullanılmıştı. Bu miktarın içinde Volkswagen grubunda yer alan 2,1 milyon Audi, 1,2 milyon Skoda, 700 bin Seat marka araç da bulunuyor.
Peki Volkswagen Bunu Neden Yaptı?
Öncelikle Volkswagen’in 2015’in ilk yarısı itibarıyla dünyada en çok satış yapan otomotiv şirketi olmasında rağmen ABD piyasasında, 2014’te, %13’lük bir yer kapladığını belirtmek gerekiyor. Dolayısıyla ABD’deki bir “dev”den bahsetmiyoruz. Firma ABD’deki otomotiv piyasasıyla rekabet için temiz enerji-sürdürülebilirlik iddiasının yanında düşük yakıt özelliğiyle ön plana çıkıyordu. Egzoz sistemindeki kapan, aracın daha az ya da daha çok yakıt harcamasını sağlıyor, bu da yukarıda belirtildiği gibi salımların yüksek tutulması gibi bir olumsuz sonuç getiriyordu. ABD’de piyasaya girmesine izin verilen araçlara uygulanan azot oksit standartları Avrupa’ya göre çok daha sıkı. Bu standartlar Avrupa’da ABD’den dört kat daha fazla azot oksit salımına izin veriyor. Zira Avrupa’da azot oksit değil, karbondioksit yani seragazı salımı üzerinde daha fazla duruluyor. ABD’nin sıkı standartlarını yakaladığını Volkswagen büyük reklamlarla duyuruyordu. Ancak ortaya çıkan skandal, bu başarının ünlü Alman mühendislerin başarısına değil, bir hileye dayandığını gösterdi. Hem de öyle bir hile ki sonucunda atmosfere salınan azot oksit, toplamda İngiltere’nin tüm enerji üretim merkezlerinin, ulaşım araçlarının, endüstrinin ve tarımın bir senede saldığı azot oksit salımına denk. Azot oksidin temel zararı hava kirliliği şeklinde oluyor. Bu gaz hava kirliliğine, beyin ve akciğerlerde ölümcül hastalıklara yol açabiliyor.
Ve anlaşılan o ki, skandalın geçmişi çok daha eskiye dayanıyor. Olayın üstüne giden Alman basınının ortaya çıkardığı belgelere göre, yazılımı Bosch tasarladı. Ancak Bild am Sonntag gazetesinin haberine göre, 2007 yılında Volkswagen bu tarihte hileli yazımı otomobillere yerleştirdi. Bosch da bir belge göndermiş ve bu belgede yazılımın sadece test amaçlı olduğunu, normal sürüş için kullanılmasının yasalara aykırı olduğunu belirtmişti. Frankfurter Allgemeine Sonntagszeitung’un şirketin iç raporlarına dayandırdığı iddiasına göreyse bir şirket teknisyeni, daha 2011 yılında emisyon gazlarının ölçümünde yasadışı uygulamalar olduğu konusunda üstlerini uyarmıştı. Dahası, iddialara göre Alman devleti de bu durumun farkındaydı. Deutsche Welle’nin Alman Çevre Yardım Derneği’nin iddialarını aktardığı haberi, 2007’den bu yana federal hükümetin emisyon problemine dair uyarıldığını belirtiyor. Dernek yıllar içinde defalarca Alman Ulaştırma Bakanlığı’na başvurduklarını ancak cevap alamadıklarını kaydetti. Haberde “Çevre Yardım Derneği Başkanı Jürgen Resch, otomobil şirketlerinin sadece yasama üzerinde nüfuzlarını kullanmakla kalmayıp yasaları da kısmen bizzat hazırladıklarını söyledi” şeklinde bir açıklama yer alıyor.
Skandal Firmaya Ne Kadara Mal Olacak?
EPA’nın yaptığı ilk açıklamaya göre şirkete verilebilecek maksimum ceza 18 milyar dolar olarak duyuruldu. Bu araç başına biçilecek 37.500 dolarlık bir miktarla hesaplandı. Ancak bu miktar şirket için sadece bir başlangıç oldu. Sadece iki gün içinde firmanın piyasa değeri 18 milyar dolar düştü. İlerleyen haftalarda bu miktar 30 milyar dolara, firmanın hisselerindeki düşüş ise %30’un üzerine ulaştı. Şirket ayrıca 11 milyon aracın geri çağrılması ve firmada oluşan imaj hasarının karşılanması için 6,5 milyar euro (7,3 milyar dolar) bir bütçe ayırdı. Ancak muhtemelen bu yazılımın bedeli çok daha ağır olacak. Credit Suisse’in yaptığı araştırmaya göre, bütün zararlar toplam 87 milyar dolara ulaşabilir. Bunda aslan payı araç sahiplerinin, araçlarındaki değer kaybının telafi edilmesine gidecek. Bu miktar şirket için hayati bir riske işaret ediyor. Zira son bildirimine göre Volkswagen’in 18 milyar euroluk nakdi ve 15 milyar euroluk değerli kağıdı bulunuyor. Yine Deutsche Welle’nin haberine göre “Analistler, şirketin ödeme zorluğuna düşmemesi için bu miktarın yarısını elinde tutması gerektiği görüşünde. Bu durumda şirketin elinde krizin sonuçlarıyla başa çıkabilmek için 17 milyar euro kalıyor.” Ve bu ekonomik maliyete bir de hapis cezası riski ekleniyor. ABD Adalet Bakanlığı’nın şirketin üst düzey yöneticilerine dair bir adli kovuşturmaya başlama ihtimali de var.
Ekonomik Etkileri Volkswagen’le mi Sınırlı?
Yaşanan skandal o kadar büyük ki, bunun firmayla sınırlı kalması çok zor. Bir başka otomotiv üreticisi henüz suçlanmasa da, birkaç gün içinde pek çok firma olumsuz etkilendi. Skandal ortaya çıktıktan sadece 11 gün sonra, yani 29 Eylül itibarıyla toplam altı Avrupalı araba üreticisi ciddi hisse kaybına uğradı: Volkswagen (29,6 milyar dolar), Daimler (9,5 milyar dolar), BMW (6,3 milyar dolar), Renault (3,8 milyar dolar), Fiat (2,9 milyar dolar), Peugeot (2,7 milyar dolar). Yani kriz toplam 55 milyar dolarlık bir maliyete neden oldu. Dahası fabrika kurulan ülkelerde de çeşitli sonuçlar bekleniyor. Özellikle otomotiv sektörünün %10-20 arası bir pay tuttuğu Çek Cumhuriyeti ve Macaristan, en kırılgan ülkeler olarak öne çıkıyor. Üretimde, fabrikalarda, yeni yatırımlarda yaşanacak kısıntılar Bank of America Merril Lynch raporuna göre bu iki ülkenin GSYH rakamlarında %1-1,5’luk düşüşe neden olabilir. Polonya ve Romanya için bu oran %0,5 olarak belirtildi.
Türkiye’de Durum Ne?
Volkswagen’in Türkiye distribütörlüğünü üstlenen Doğuş Otomotiv ilk açıklamasını “Tüm dünyada ve Türkiye’de etkilenen araçların detayı, Volkswagen AG’nin yürütmekte olduğu araştırma sonucunda belirlenecektir” şeklinde yaptı. 20 Ekim’de yapılan ikinci bir açıklamayla “Volkswagen AG yetkilileriyle sürdürmekte olduğumuz görüşmeler neticesinde, tarafımızca alınan kararla gönüllü olarak, Jetta ve Caddy modellerimizde sadece EA189 EU5 1.6 TDI motor tipindeki araçların satışını bu akşam itibarıyla geçici olarak durdurmuş bulunmaktayız” denildi. Aynı gün Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık konuya dair “Bu gönüllü bir durdurma. Firma satışları askıya alacak ve bu teknik güncellemeler yapıldıktan sonra tekrar satışa sunacak. Bu noktada ben firmamızın duyarlılığına teşekkür ediyorum” dedi.
Konuya daha genel bir çerçeveden bakınca Türkiye’deki emisyon konusundaki yetersizlikler öne çıkıyor. Hürriyet gazetesinden Emre Özpeynirci’nin derlemesinde üç nokta öne çıkıyor. Türkiye, AB’nin 1990’ların başında koyduğu egzoz gazı emisyonu standartlarını ancak 2009’dan sonra zorunlu hale getirdi. Dolayısıyla hâlâ devam eden bir gecikme söz konusu. AB’nin geçen Eylül ayında duyurduğu EURO6 standardının Türkiye’de kesin olarak uygulanması için 2019 yılı sonuna kadar uzayan bir takvim oluşturuldu. İkinci olarak eski araç konusu göze çarpıyor. Türkiye’de 20 yaş üzeri araç sayısı toplam araç parkının %22,3’ünü teşkil ediyor. Bu araçların piyasadan çekilmesine dair adım atılmazken Avrupa’da yedi yaş üzeri araçlara yönelik ciddi yaptırımlar uygulanıyor. Üçüncü maddeyse tüketim alışkanlıkları. Özpeynirci, “Türkiye’de araçlardaki vergilendirme sistemi emisyona göre değil, motor hacmine göre yapıldığı için tüketicilerin alımında ilk sırayı çevreyi ne kadar kirlettiği değil, aracın fiyatı alıyor” diyor.
Otomotiv Sektöründe Değişim Yaşanır mı?
Skandal, diğer araç üreticilerini, diğer ülkelerin yanında dizel teknolojisinin geleceğini de etkileyecek. Bu etkiyi köşesinde sessizce izleyen biri var: Elektrikli araç üreticisi Tesla’nın CEO’su Elon Musk. Zira yaşananların benzinli ve dizel araçlara yönelik oluşturduğu güven kaybının ardından elektrikli araç yatırımlarında artış yaşanması bekleniyor. Musk, Belçika’da basının karşısına çıktığında, kendisine “Skandal yüzünden sizce insanların yeşil teknolojilere güveni azalacak mı?” diye sorulduğunda şöyle cevap verdi: “Bence tam tersi. Volkswagen, dizel ve benzinle yapılabileceklerin sınırına geldiğimizi gösterdi. Yeni nesil bir teknolojiye geçmenin zamanı geldi.” İngiliz The Economist dergisi yaşananları “dizelin ölümü” olarak ilan etti bile.
Bir Dönüşümün Habercisi mi?
Dünyadaki en büyük araba üreticisinin, böylesi riskli, kolay fark edilebilecek bir yazılımı yıllarca kullanmasını kimse beklemiyordu. Üstelik “dünyanın en sürdürülebilir otomotiv şirketi” iddiasındaki bu şirket, yıllardır kurumsal raporlarıyla ödüller alıyordu. Ancak üniversitelerde ders olarak okutulacak bir skandal, sistemin bütün gediklerini, şirketlerin kâr artışı için yapmayacakları hile olmadığını, denetimlerin ne kadar kusurlu olduğunu ortaya çıkardı. En azından şu kesin: Bütün dünyanın gözü bundan sonra araç emisyonlarına ve denetim yöntemlerine dikilecek. Konunun bu ay sonunda Paris’teki İklim Değişikliği Zirvesi’nde gündeme gelmesi de sürpriz olmayacak.
Firmanın ABD’deki patronu Michael Horn şöyle basit bir şekilde olan biteni özetledi aslında: “Her şeyi berbat ettik”. Evet her şey aynı zamanda altüst oldu. Ancak altüst olan bu üretim, denetleme ve tüketim zinciri belki de tam da duyulması gerekenleri söylüyordur. Bu sistem sürdürülemez!