Kültür

“Değişen İklimler, Değişen Hayatlar”

Bu yıl “Kısa Film, Uzun Etki” sloganıyla beşincisi düzenlenen Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması’nın teması “Değişen İklimler, Değişen Hayatlar” oldu. Bu sene de genç sinemacılardan büyük ilgi gören yarışmada 13 eser finale kalmaya hak kazandı.

Kısa film yarışmasının kazananları, 2020 yılında iklim krizinin onlarda bıraktığı iz ve bunun yarışmaya yansımasının nasıl olduğunu EKOIQ için anlattı.

Cansuyu filmiyle birincilik ödülü alan Anıl Gök, “İklim krizi, dünyada şu an pandemi olmasaydı 1. gündem maddemizdi tüm insanlık olarak, pandemi sadece bu gerçeğin önüne geçti. 2020 yılında filmimin senaryo süreci bittiğinde kuruyan bir göle ihtiyacım vardı ve araştırmalarım sonunda mekan bakmak için Burdur’a gittim ve 6-7 tane göl gezdim. Salda ve Burdur gölü dışında diğer beş göl maalesef susuzdu ve bu bölgenin adı göller yöresi. Sanırım bende nasıl bir iz bıraktığını tahmin edebilirsiniz. İklim krizinin yarışmaya nasıl yansıdığını tam olarak bilemem ama kendi adıma konuşmak gerekirse her şeye rağmen iyiyi umut etmekten insanlık olarak vazgeçmemeliyiz. Çünkü başka çaremiz yok” diyor.

Taze Süt filmiyle ikincilik ödülünü alan Ömer Faruk Güler, “İklim krizi sandığımızdan çok daha ciddi bir boyut almış durumda. Değişen yaşam şartları sebebiyle bu ve bundan sonraki süreçte küresel çapta her alanda ve her yerde önümüze gelecek bir konu haline geldi. Geçtiğimiz yıl, iklim krizinin yansımalarını dünya üzerinde çok çeşitli şekillerde gördük. Buzullar hızla erimeye başladı, deniz seviyeleri yükseldi, seller yaşandı, birçok bölgede kuraklık ve büyük çapta yangınlar meydana geldi. Tabiatın doğal döngüsünü “geleceği düşünmeden önce bugünü yaşayalım” düşüncesiyle kırdık ve çok can yakıcı sonuçlara maruz kalıyoruz. 2020 yılında sürekli bu örnekleri gördüğümüz için zor ve üzücü geçti.

Sabancı Vakfı temasını açıkladığında yaşadıklarımızı düşünüp yarışma için bir film çekme zamanının geldiğini düşündüm. Çünkü “iklim krizi” kelimelerini sık duyuyor ancak birçoğumuz harekete geçmiyoruz. Sabancı Vakfı ve Zeynep Atakan’ın toplumsal sorunları sanatla anlatma ilkesine ve ekibin sahip olduğu profesyonel yaklaşıma güvendiğim için yapacağımız filmlerle bir farkındalık yaratabileceğimizi düşündüm. Yaşam için büyük bir problem haline gelen bu konuda çarpıcı bir film yapmayı toplumsal görev olarak gördük ve filmimizi bu motivasyonla çektik. Şimdiden birçok isimden iklim kriziyle ilgili daha fazla dikkatli olacağına dair cümleler duymak da ne kadar doğru bir organizasyonda ne kadar doğru bir iş yaptığımızı göstermiş durumda. Umarım daha büyük kitlelere ulaşıp daha büyük farkındalıklar yaratacağız.”

Tatile Gidiyoruz filmiyle üçüncülük ödülünü alan Aral Ariel Goldenberg, “İklim krizi dünyanın şu andaki en önemli problemi. Bunu çok net bir şekilde kafamıza sokmamız gerekiyor. Bugün dünyada yaşanan pandemi, seller, kuraklıklar ve açlıkların hepsi iklim krizinin birer sonucu. Ne yazık ki günlük hayatımızda gerçek ve tek sorunu göremiyoruz. Pandemi, ekonomik sorunlar, pis politikalar, yurt içi-yurt dışı devletlerin günlük ürettikleri yapay gündemler hep gerçek sorundan bizleri uzak tutuyor. Benim için bu filmi yapmak aslında film yapmak değil, bir insanlık görevi gibi bir şeydi. Bir yönetmen olarak elimdeki silah filmlerim. Bu filmi de insanların biraz uyanmaları için yaptım açıkçası. Umuyorum ki biraz olsun gerçek resim anlaşılır. Beni en kötü etkileyen olaylardan biri, mekânımız olan Konya Karapınar’a geldiğimde ve minibüsten ilk defa yere bastığımda gerçekleşti. Yerde bir karışlık bir toz vardı. Ay yüzeyi gibiydi. Belli ki bu toz, altındaki toprağı boğmuş ve artık bir şey yetişmesini imkânsız hale getirmişti. Bu olaydan sonra filmimizin açılış cümlesi aklıma geldi: “Kuru toprak, kök tutmaz!”. Bana bu söz çok etkileyici geldi çünkü hem gerçek ifadesi hem de alt metin olarak ifadesi çok kuvvetli. İklim krizi, beni son zamanlarda en çok endişelendiren olgulardan biri. Ancak her birimiz bir tarafından tutarsak üstesinden gelebiliriz.”

Hayır! Filmiyle mansiyon ödülünün sahibi Can Yeşiloğlu, “Geçtiğimiz yıl iklim krizi etkilerinin tüm dünyayı sardığı, sarstığı bir yıl oldu. Doğa ile uyumlu, sürdürü lebilir, yeşil bir hayata bir an önce geçiş yapma zorunluluğumuz olduğunu düşünüyor ve bunu toplumun her kesimine, iş insanlarına, politikacılara anlatmak için daha çok çalışmamız

gerektiğine inanıyorum. Sanatçıların üretimleri bu açıdan gerçekten önemli. Yeni söylemler, yeni anlatım biçimleri geliştirerek, daha çok insana ulaşabilmeyi umut ediyorum. Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması bu yönde çok verimli bir platform oldu. Benim kısa filmim gibi 300’e yakın film dolaşıma girdi. Bu çalışmalar birçok mecrada iklim krizine dikkat çekiyor ve farkındalık yaratıyor.”

Kimin Umurunda filmiyle mansiyon ödülünün sahibi Yeliz Gürkan, “Her ne kadar güneş, ılık havalar pek çoğumuza keyifli ve güzel gelse de bunların bizi bekleyen büyük tehlikeye götüren sonuçlardan olduğunu biliyor olmak oldukça rahatsızlık verici. Görünen o ki daha radikal hamleler gerekiyor ve dünya adeta koşa koşa gelen büyük tehlikeye karşı kayıtsızlığına ve gereken çözümleri uygulamaya maalesef uzak görünüyor.

Yarışmanın konusu açıklandığı zaman ilk aklıma gelen şu oldu. İklimi biz değiştirdik ama mağdurları öncelikle hayvanlardı. Değişen iklimi değiştirmeye hiçbir koşulda güçleri yetmeyecek olan “onları” bekleyen tehlikeler beni fazlasıyla rahatsız etmeye devam ediyor. “Değişen İklimler Değişen Hayatlar” temasında ve gerçekliğinde hayvanların yaşam alanlarının gözle görülür şekilde değişiyor olmasından, türlerinin azalması ve maalesef yok olmasından ötürü rahatsızım ve filmimi bir kutup ayısının değişen hayatı üzerine yaptım. Peki kimin umurunda? Henüz tam olarak algılamak istemediğimiz ve belki de bir şekilde kendini düzeltmesini umduğumuz iklim değişikliği ve sonuçları kimin umurunda? Hayvanların yaşam alanlarının yok olması gerçekten kimlerin umurunda?”

Ödül almaya hak kazananlar; 5. Kısa Film Yarışması’nın jürisi yönetmen ve senarist Tayfun Pirselimoğlu ve ödüllü oyuncu Belçim Bilgin’in yanı sıra yurt dışından dünyaca ünlü yönetmen Ana Urushadze, sinema yazarı Barbara Lorey de Lacharrière ve Saraybosna Film Festivali kurucusu, festival direktörü ve film yapımcısı Mirsad Purivatra’nın değerlendirmeleriyle belirlendi. Jüri üyelerine de düşündüklerini sorduk:

Tayfun Pirselimoğlu: “İnsanlık, sadece tecrübe etmeden idrak edememekle malul olsa geldiğimiz nokta bir ölçüde kabullenilebilirdi belki. Lakin, idrak ettiğini bile kabul etmemekle de malul. Bir sonun geldiğini az çok anlamış olsa da yapması gerekenleri inkâr etmek üzerine bir hayat geçiriyor. Bu bir tevekkül işareti de değil; en somundan çok aptalca ve tehlikeli bir sağırlık vaziyeti. Bütün bunlardan dolayı kısa filmleri en azından bu sağır kulaklara gönderilen keskin birer çığlık olarak izledim. Yarışmanın bu önemli konuyu ele almasını da bu yüzden çok kıymetli buluyorum. Her biri kendi ölçüsünde bir yandan ‘tehlike çanını’ çınlatırken, kendi çığlıklarını atıyorlar. Umarım menzillerine de ulaşırlar.”

Barbara Lorey de Lacharriere: “Aslına bakarsanız, 2020 yılı; iklim krizi, biyoçeşitliliğin zarara uğraması ve COVID-19 pandemisi gibi küresel bir boyutta toplanan üç temel konuda ne kadar kırılgan olduğumuzu bize sert bir şekilde gösterdi. Avrupa Birliği Kopernik İklim Değişikliği Servisi’ne göre 2020, en sıcak yıllardan biri olarak 2016’nın yanında yer aldı ve daha kötü günler gelecek gibi duruyor.

Bu yarışma aracılığıyla Türkiye’de iklim krizinin etkilerini, su yetersizliğinin yarattığı problemleri ve bu problemlerin, gözlemlerin ve korkuların genç yönetmenlerin işlerine nasıl yansıdığını keşfetmek benim için ilginçti. Bu seçki bizlere belgeselden animasyona, komediden drama uzanan geniş bir film yelpazesi ve yakın gelecekten korkunç görseller sundu. Oy birliğiyle dağıttığımız ödüllerin de bu çeşitliliği yansıttığını düşünüyorum. Enteresan bir biçimde, iklim krizinin çevremize olan yıkıcı etkileriyle savaşma yollarını işleyen sadece birkaç film vardı.

Birkaç senedir çoğu zaman Fransa’nın güneybatısında kırsal bir bölgede yaşadığım ve iklim krizinin etrafımdaki çiftçilerin günlük yaşamını ne kadar etkilediğini çok net bir şekilde gördüğüm için, bu film seçkisini incelemek benim için aynı zamanda kişisel olarak da değerliydi. Fakat bugün, küreselleşme bağlamında, çiftçiler kalkınma planında bir alternatif olabilecekken genellikle güncel ekonomi modellerinin kurbanı oluyor. Buna rağmen benim yaşadığım bölgede, özellikle daha genç jenerasyon arasında çiftçiliğin yeniliklere daha adapte olması ve ekonomik geçişin hızlandırılması konularında yeni ziraat formları oluşturmaya yönelik harika bir hareket var.

Bu arada yaşadığım kasabada, bütün bu konulara, dünyadan uzun metraj kurmaca ve yaratıcı belgesel seçkileriyle değinileceği; aynı zamanda konferanslar, tartışmalarla birlikte; sinemacılık, bilim ve çiftçilik gibi farklı disiplinlerden gelen insanların açık bir şekilde farklı görüşlerini tartışacağı bir küçük festival hazırlıyorum.”

Beçim Bilgin: “En enteresan, zorlayıcı yılı geride bıraktık. Sanki yeni yüzyılın halletmemiz gereken konu başlıklarıyla da sertçe tanıştık.  Nicedir evimiz yanıyor diye bağıran iklim aktivisti gençlerin çağrısını duymamazlıktan gelirken, bitmek bilmeyen yangınları, fırtınaları izledik, deprem yaşadık, şimdi kuraklık ihtimalini konuşuyoruz. Yani her anlamda kendini hissettiren iklim krizinin etkileri artık yadsınamaz şekilde gündelik hayata karışmaya başladı. Gelişmiş teknolojinin etkileriyle dijitalleşen çağa resmen geçiş yaparken, toplam ağırlığı 1 gramı geçmeyen virüs hepimizin hayatlarını insanat bahçesine dönüştürdü. İçsel dünyalarımızdaki keşiflerimiz ve idrak edilen birlik duygumuz bu sürecin kazanımı oldu ama bir yandan hareket alma zamanı. Bu yıl 5. si düzenlenen Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması’nın teması da zamanın ruhu ile çok denk düşüyordu “Değişen İklimler, Değişen Hayatlar” genç yönetmenlerimizin filmlerindeki ortak payda, krizin sonuçlarına odaklanmış olmalarıydı. Her biri birbirinden farklı dünyalar kurmuşlardı hikayelerini anlatırken… Gençlerin başlatmak, yürütmek durumunda kaldığı iklim hareketinin hassasiyeti ve sorumluluğu ile yapılmış filmler izledik.”

About Post Author