#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Denizlerimizdeki Yabancı Türlerin Nüfusu Hızla Artıyor!

Antalya’da gerçekleştirilen uluslararası sempozyumda, daha iyi balast suyu ve biyokirlenme yönetiminin çevresel ve ekonomik yararlarına dikkat çekildi. İstilacı türlerin etkisini azaltmanın biyoçeşitliliği korumanın başlıca yolu olduğunu belirten Louisa Vinton, deniz taşımacılığı uygulamalarının iyileştirilmesinin önemine işaret etti.

Türkiye’nin her yıl milyonlarca turist çeken kıyıları ve bu kıyıların desteklediği hem balıkçılık hem de turizm sektörü, yerli balık ve su ürünlerini yok eden yabancı denizel türlerin istilası nedeniyle artık tehdit altında. Türkiye kıyılarına ulaşan 500’ü aşkın yabancı denizel tür, ülkenin kıyısal ekosistemleri için hayati önem taşıyan biyoçeşitliliğe zarar veriyor.

28 Kasım günü Antalya’da başlayan, Türkiye ve komşu ülkelerden 90 bilim insanı, deniz biyoloğu ve bakanlık temsilcisinin katıldığı üç günlük uluslararası sempozyumda tartışmalar, bu istila ile mücadelenin en iyi yöntemlerinin neler olabileceğine odaklanıyor. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü (DKMPGM) ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Denizcilik Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen sempozyum, Türkiye’de bu konu hakkında yapılan ilk bilimsel toplantı oldu.

Yabancı Türler, Deniz Taşımacılığı ile Yayılıyor

UNDP Türkiye Mukim Temsilcisi Louisa Vinton “İstilacı türlerin etkisini azaltmak, biyoçeşitliliği korumanın başlıca yoludur. Bilim bize, Akdeniz, Ege ve Karadeniz’de kıyısal ekosistemleri ve onlara bağlı olan geçim kaynaklarını korumanın bir yöntemi olarak, deniz taşımacılığı uygulamalarının iyileştirilmesine işaret ediyor” dedi.

Deniz taşımacılığı, yabancı türlerin hızla yayılmasında başlıca etkenlerden biri. İstilacıların birçoğu larva veya yumurta formundayken, gemilerin denizde dengelerini korumak için aldıkları ve varış limanında denize döktükleri balast suyunun içinde geliyor. Diğer yabancı türler de gemilerin gövdelerine tutunarak, hatta bazı durumlarda geminin enerji verimliliğini azaltacak ve karbon emisyonlarını artıracak derecede büyük birikimler oluşturarak, “otostopçuluk” yoluyla seyahat ediyorlar. Türkiye denizlerinde kaydedilen 539 istilacı denizel türün %39’u ya balast sularında ya da gemilerin gövdesine tutunarak gelmiş; bu olguya bilim insanları “biyokirlenme” diyor.

Yerel Türler Tükeniyor!

Yeni ekosisteme gelen Aslan balığı, Balon balığı veya Kuzey Atlantik denizyıldızı gibi yabancı türler, yerel türleri avlayarak tüketiyor ve nüfusları, özellikle iklim değişikliği nedeniyle ısınan sularda hızla artıyor. Bu faktörler, yerel balıkçıların elde ettiği ürünün azalmasına yol açıyor.

Bu alanda çözümler getiren Gemi Balast Suyu ve Sedimanlarının Kontrolü ve Yönetimi Hakkında Uluslararası Sözleşme 2004 yılında kabul edildi ve 2017’de yürürlüğe girdi. Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) yönetiminde, sözleşmenin tarafları, gemilerin balast sularını kullanması ve boşaltmasına kısıtlamaları kademeli olarak sıkılaştırıyor. Örneğin suyun boşaltılmasına izin verilebilmesi için filtre ve diğer arıtma araçlarını kullanma şartı getiriyor. Sempozyumun odaklandığı konulardan biri, bu sözleşmenin ve diğer düzenleyici çerçevelerin daha etkin uygulatılmasını desteklemek.

Sempozyum, Küresel Çevre Fonu (GEF) tarafından sağlanan 3,3 milyon dolar finansman ile uygulanan Denizel İstilacı Yabancı Türler Projesi’nin (MarIAS) yürüttüğü birçok faaliyetten yalnız biri. Proje, Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz’in her birinde bir pilot sahayı kapsıyor ve Aslan balığı, Balon balığı, Denizyıldızı, Damarlı rapana ve Su sümbülü olmak üzere beş farklı istilacı yabancı türe odaklanıyor. Proje faaliyetleri arasında, yerel toplulukların Aslan balığı gibi yenilebilir istilacı türleri avlamasını ve yemesini teşvik etmeyi hedefleyen yenilikçi avlanma yarışmaları da yer alıyor.

EkoIQ Editör