#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
hava

Deprem Bölgesindeki İkincil Afet: Hava Kirliliği

Kahramanmaraş depremlerinin ardından geçen iki yılda hızla artan beton santralları, bölgedeki hava kirliliğini tehlikeli seviyelere çıkardı. Antakya’daki beton santrallarından kaynaklı toz kirliliğinin değerlendirildiği çalışmaya göre, partikül madde (PM10 ve PM2.5) düzeyleri, Dünya Sağlık Örgütü kılavuz değerlerinin 2-3 katı üzerinde saptandı. Bununla birlikte deprem bölgesinde çok sayıda kentte hava kirliliğinin hâlâ düzenli ölçülmediği ve şeffaf veri paylaşımının eksik olduğuna da dikkat çekildi.

Temiz Hava Hakkı Platformu, Türk Tabipleri Birliği ve Hatay Tabip Odası ile birlikte yürüttükleri Beton Santralları ve Hava Kalitesine Etkileri çalışmasına dair bir açıklama yayımladı. Açıklamada, 6 Şubat ve 20 Şubat 2023 depremlerinin getirdiği büyük yıkımın bölgede ikincil bir afet olarak değerlendirilebilecek boyutta ve uzun vadeli hava kirliliğine yol açtığına dikkat çekildi. Açıklamada; depremlerden sonraki ilk yılda, bina yıkımları, enkaz kaldırma, taşıma ve depolama çalışmalarından kaynaklanan hava kirliliğinin özellikle son bir yıldır sayıları hızla ve kontrolsüz bir oranda artan hazır beton santralları nedeni ile kronikleştiği belirtildi.

Bölge Halkı Durumdan Endişe Ediyor

Bölge halkının durumdan endişe ettiğine ve haklı olarak itirazda bulunduğuna yer verilen açıklamada, buna rağmen “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından deprem illerindeki hava kalitesi hala düzenli olarak izlenmemekte, raporlanmamakta ve hava kalitesini olumsuz etkileyen projelere dair etkin ve bütünsel bir planlama, çevresel etki değerlendirme ve yönetimi süreçleri işletilmemektedir” denildi.

Ölçüm Yapılan Yerleşim Alanı Beton Santralının Etki Alanı İçinde

Yapılan duyuruda, Temiz Hava Hakkı Platformu (THHP) ve Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) ortak çalışması ile 7 Ocak – 25 Ocak 2025 tarihleri arasında, Hatay’ın Antakya ilçesinde hava kalitesi izleme çalışmasının beton santrallarının hava kalitesine etkilerini tespit edebilmek amacıyla gerçekleştirildiği aktarıldı.

Çalışma ile ilgili şu bilgiler paylaşıldı:

  • Ölçüm yapılan yerleşim alanı, bir beton santralının etki alanı içindedir. Gerçekleştirilen ölçümlerde ulusal mevzuattaki limit değerlerin ve Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) kılavuz değerlerinin çok üstünde partikül madde kirliliği tespit edilmiştir. 19 günlük ölçüm sonuçlarına göre PM10 ortalaması 60,1 μg/m3 (DSÖ kılavuz değerinin 1,3 katı), PM2,5 ortalaması 41,5 μg/m3’tür (DSÖ kılavuz değerinin 2,8 katı) .
  • Kronik partikül madde kirliliği deprem bölgesinde önemli bir halk sağlığı sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Partikül madde kirliliğine uzun süreli maruz kalma başta kanser türleri olmak üzere kalp-damar hastalıkları, diyabet ve böbrek yetmezliği gibi erken ölümlere yol açan pek çok hastalığa neden olmaktadır.
  • Partikül madde kirliliğinin, anne karnından itibaren bebeklerde erken doğum ve yenidoğan ölümlerine, düşük doğum ağırlığına ve sinir sisteminde gelişim bozukluklarına yol açtığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Deprem bölgesinde kronikleşen hava kirliliği sorunu gelecek kuşakların da sağlık hakkını elinden alan uzun vadeli bir halk sağlığı sorunudur.

THHP, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı başta olmak üzere aşağıdaki taleplerde bulundu:

  • Beton santrallarından kaynaklı kirletici emisyonları için hava kalitesi mevzuatında limit değerler tanımlanmalıdır.
  • Beton santrallarının çevresel etkilerini bütüncül şekilde ele alacak, hızla artan projelerin kümülatif etkilerini değerlendirecek bir çevresel etki değerlendirme ve sağlık etki değerlendirme yaklaşımı geliştirilmelidir.
  • Beton santrallarının Çevre Mevzuatı’na uyumu sıkı denetim altında tutulmalıdır.
  • Beton santralları yerleşim alanlarından uzak noktalarda kurulmalıdır.
  • Deprem sonrası yeniden yapılaşma döneminde çalışan sağlığı ve güvenliği denetimleri sıkılaştırılmalıdır.
  • Özellikle bu sektörde görev yapanlar için; işe giriş ve periyodik muayeneleri, sağlık güvenlik eğitimleri aksatılmamalı, güvenli çalışma ortamları yaratılmalı, kişisel koruyucu donanım temini ve kullanımı sağlanmalıdır. Ayrıca kişisel ve çevresel ölçümlerin takibi ve ölçümlerin sağlık etkileri bakımından derinlemesine incelemeler yapılmalı, veriler kamuoyu ile şeffaflıkla paylaşılmalıdır.
  • Deprem bölgesindeki beton santrallarının hava kalitesi, çalışan sağlığı ve güvenliği ve bölge halkı üzerindeki geniş etkilerinin değerlendirilmesi için akademi ile işbirliği içerisinde epidemiyolojik araştırmaların yapılması desteklenmelidir.