#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
şili

Deprem ve Acılardan Öğrenmeyi Bilen Bir Ülke: Şili

Şili 1939’dan bu yana yaşadığı her depremden, tsunamiden ders çıkarttı ve bu derslerin çıktılarını uygulamak için politik irade çeşitli adımlar attı. Şilililer doğal tehlikelerin yaşandığı her olayı deneyim haline getirdiler. Şili Devleti, bu olayların yarattığı riskleri analiz etmeye ve bu risklere göre adımlar atmaya devam etti. 

Yazı: Erhan ARCA

ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu’nun verilerine göre 6 Şubat’ta dokuz saat arayla meydana gelen Maraş merkezli iki depremin büyüklükleri 7,8 ve 7,5 idi. Aynı kurumun 7,8 büyüklüğünde kabul ettiği bir diğer deprem ise 100 binden fazla insanın yaralandığı, 32 bin 968 kişinin ise hayatını yitirdiği 1939 Erzincan Depremi. Türkiye’de deprem yönetmeliklerinin çıkmasında öncü olan bu depremle aynı yıl Şili’de de 8,3 büyüklüğünde olan Chillan Depremi meydana gelmişti. 1939 depreminden 11 yıl önce de aynı büyüklükte bir depremi yaşamış olan Şili, depreme dayanıklı inşaat standartlarını geliştirmeye odaklandı.

1960 yılında 9,5 büyüklüğü ile şimdiye kadar bilim insanlarınca ölçülebilmiş en büyük depremi yaşayan Şili, binaların depreme dayanıklılık seviyelerini geliştirmek adına ulusal düzeyde bir strateji geliştirdi. Şili Devleti yeni yapılacak binalarda sismik bir tasarım kodunu devreye soktu. Bu koda göre yapılan yapılar sismik dalgalara direnmeyi denemektense deprem anında salınıyor. Tarihi boyunca siyasi istikrarsızlıklar ve krizler yaşamış olan Şili, değişken siyasi yapısına karşın bu kodlara sıkı bir şekilde bağlı kalmaya odaklanarak iyi bir devlet ahlakı örneği gösterdi.

Devletin kendi sorumluluklarını geliştirerek inşaat sektörünün sorumluluklarını da geliştirdiği Şili’de 8,8 büyüklüğünde bir deprem daha meydana geldi. 2010 yılında gerçekleşen bu büyük deprem ve ardından gelen tsunami; 521 kişinin hayatını kaybetmesine ve 46 kişinin kaybolmasına neden oldu. Şili Acil Durumlar Ulusal Ofisi (ONEMI), 71 bin 209 evin de zarar gördüğünü açıkladı. Depremler ile doğal tehlikelere karşı eksiklerinden ve hatalarından ders çıkartan Şili, 1960 depreminden edindiği dersleri uygulamak için irade göstermeseydi 2010’da yaşanan depremin sonuçları çok daha kötü olabilirdi. Şili, 1960 depreminden bu depreme kadar geçirdiği yarım asırda ONEMI’yi, Şili Donanması Hidrografik Servisi olan SHOA’yı, üniversiteleri ve sivil toplum kuruluşlarını harekete geçirerek kıyı şeritlerine su baskını haritaları ve tahliye tabelaları yerleştirdi; bilinçlendirme çalışmaları kapsamında afet eğitimi materyalleri dağıttı.

Büyük depremlerle doğal tehlikelere maruz kalmaya devam eden Şili’de çalışmalar “kadere” bırakılmadan devam etti. 2010’da yaşanan depremin ardından, teknolojik gelişimleri göz önüne alarak, bina kodlarını tekrardan geliştirme kararını alan Şili Devleti, binaların sarsıntılarla çökmesini önlemek adına güçlü sütunlar, perde duvarlar ve zayıf kirişlere odaklandı. Depremlerin ardından oluşan tsunamilerden de geçmişte büyük zararlar gören ülke, kent plancıları üzerinde kurduğu baskıyla yeni yapılaşma alanlarını denizden daha uzak bölgelerde inşa etti. Afet nedenselliği üzerine çalışmalar yürüten Şilili akade-misyen Vicente Sandoval, doğal tehlikelere karşı atılan adımların yalnızca kağıt üzerinde kalmamasının başarının en büyük sebebi olduğunu vurgularken, “Bina kodlarının, sistemin kendini desteklemesine ve çalışmasına izin veren bir koşullar ve süreçler matrisi” olduğunu belirtiyor.

2010’da meydana gelen depremden sonra tehlike önleme yatırımlarını artıran Şili, halihazırda sahip olduğu erken uyarı sistemlerini geliştirdi ve Ulusal Sismoloji Merkezi ülke ölçeğinde kurulan sensör ağı ile sismik aktiviteleri 24 saat takip etmeye başladı. Tsunami tehlikesine karşı ise sualtı basınç değişikliklerini tespit eden iki büyük istasyon kurdular. Bir yandan risklere karşı daha dirençli hale gelmeye çalışırken bir yandan da ülkenin doğal tehlike risklerini daha iyi anlamak için çalışmalar yürüten Şili Devleti, 2010 depreminde arama kurtarma çalışmalarında donanmayı ve sosyal medyayı da etkin bir şekilde kullandı. Sosyal medyanın arama-kurtarma çalışmalarında kullanılması belki de bu depremin Şili’ye arama- kurtarma çalışmalarında edindirdiği en önemli deneyimdi.

2010 depreminde ulusal medya, depremden etkilenen bölgedeki kişilere güvende olup olmadıklarını soran ve durumlarını teyit ettikten sonra yakınlarına bir mesaj gönderen sosyal medya araçlarını teşvik etti. Facebook, yardım dağıtımını koordine etme ve yardım için fon toplama platformu olarak kullanıldı. Twitter üzerinden ise birçok Şilili depremle ilgili son durum güncellemelerini, yardım taleplerini ve tekliflerini “terremotochile” etiketiyle paylaştılar. Buna benzer bir şekilde Twitter, 18,6 milyon kişiyle dünya genelinde aktif kullanıcı sayısında 7. sırada olan Türkiye’de de, Maraş Depremleri’nin arama-kurtarma faaliyetlerinde halk tarafından aktif bir şekilde kullanıldı.

Sosyal medyanın aktif kullanımının canlıların enkazdan çıkartılmasına destek olduğunu gören Şili, sosyal medyadan edindiği ihtimam pratiğinden de dersler çıkarttı. Depremlerin değil, insan yapımı binaların hayatları tehlikeye attığı gerçeğinden hareket eden Şili Devleti, acil durum uyarıları için yapılan çalışmalara sosyal medya kullanımını da ekledi. 2015’te gerçekleşen 8,3 şiddetindeki deprem sırasında vatandaşlara acil durum uyarıları ve güncellemeler göndermek için Twitter ve Facebook gibi sosyal medya platformları kullanıldı. Uyarılar; depremin büyüklüğü, konumu ve potansiyel etkisi hakkında bilgilerin yanı sıra nasıl güvende kalınacağına dair talimatları da içeriyordu. Şili’de yaşanan deprem ve tsunamide bir milyonun üzerinde insanın evini terk etmek zorunda kalmasına rağmen yaşanan can kaybı sadece 525 oldu. 2010’da yaşanan depremden çıkarttıkları dersleri uygulamaya koymak için Şili milyonlarca dolarlık yatırım yaptı. Kısacası Şili, 1939’dan bu yana yaşadığı her deprem ve tsunamiden dersler çıkarttı ve bu derslerin çıktılarını uygulamak için adımlar attı. Şilililer doğal tehlikelerin yaşandığı her olayı bir deneyim olarak gördüler ve Şili Devleti de bu olayların yarattığı riskleri analiz etmeye ve bu risklere göre adımlar atmaya devam etti.

Türkiye de bir deprem ülkesi, bu kaçınılmaz gerçeği kabul etmeliyiz. Bu gerçeği göz ardı ederek attığımız her adım, esnettiğimiz her kural, geleceğimizi riske atmaya devam ediyor. Bugüne dek yaşadığımız doğal tehlikeleri her şeyiyle analiz etmeli; bir yandan yapılarımızı insan onuruna uygun, deprem direnci yüksek hale getirirken, bir yandan da geçmiş afetlerdeki iyi uygulamalarımızı devam ettirmeli, geliştirmeliyiz. Ders alacak acı hatıralarla dolu bir geçmişimiz var. 6 Şubat ve sonrasındaki süreç bu derslerden yeterince şey öğrenmediğimizi, belki de daha acısı öğrendiklerimizi yeterince uygulayamadığımızı gösterdi.

Bilime ve bilimi uygulayacak bir iradeye çok ihtiyacımız var.

EkoIQ Editör