#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
Vandana Shiva

Devlerle Savaş: Ekoaktivist Vandana Shiva

Hintli çevre aktivisti Vandana Shiva, tohumları ve çiftçileri endüstriyel tarımın zehir kartelinden korumak için 50 yıldır mücadele ediyor. Tarımın karşı karşıya olduğu küresel krizin “zehir kartelleri” veya “fosil yakıt tüketen endüstriyel tarım” ile çözülemeyeceğini savunan Shiva, bunun yerine tarım kimyasallarına bağımlı olmayan yerel, küçük ölçekli çiftçiliğe geri dönülmesi gerektiğini savunuyor.

YAZI: Hannah Ellis-Petersen

Çeviri: S. Sena Akkoç

Hintli çevre aktivisti Vandana Shiva, tohumları ve çiftçileri endüstriyel tarımın zehir kartelinden korumak için verdiği 50 yıllık mücadeleyi anlattı. Shiva, hayatın özünü uzaklarda aramamamız gerektiğini söylemekle birlikte çağımızdaki teknolojik gelişmelerin ve biyolojik saldırıların varlığına dikkat çekiyor. Hem kendimizi hem de doğamızı iyileştirme girişimlerinin bulanıklığına kapılmış bir toplumun hayatın özünü göz ardı etmesinden korkuyor.

“Tohumun Bir Makine Olmadığını Unuttuk”

“Her şey tohumdan geliyor ancak tohumun bir makine olmadığını unuttuk. Daha büyük etkileri olacağını düşünmeden hayatın mühendisliğini yapabileceğimizi, yaşayan organizmaların DNA’larını yeniden düzenleyebileceğimizi sanıyoruz. Ancak bu tehlikeli bir illüzyon” diyen Shiva, yaklaşık 50 yıldır Hindistan’daki çevre adaletinin destekçilerinden.

Dünyanın en zorlu çevrecilerinden biri olarak tanınan Shiva, ormanları kurtarmak için yıllarca mücadele etti. Bu süre zarfında çevreyi kirleten birçok madeni kapattırdı, böcek ilaçlarının tehlikelerini ortaya koydu. Küresel organik tarım kampanyasını teşvik etti, eko feminizmi savundu ve devleşmiş kimya şirketlerine karşı koydu. Shiva’nın genetiği değiştirilmiş ve ticari olarak kontrol edilen tohumlar yerine “dünya tohumlarını” koruma savaşı bugün, halen devam ediyor.

Ekolojik Yıkım Shiva’nın Tercihlerini Değiştirdi

70 yaşına gelen Shiva, hayatını 1950’lerde Hindistan’daki kadınlara dayatılan ataerkil normları reddederek geçirdi. Taşıdığı direniş ruhunu, “kendi bildiğinden de daha üst düzeylerde feminist olan” ebeveynlerine borçlu olduğunu dile getiriyor.

Vandana Shiva, 6 yaşına geldiğinde kütüphanede Albert Einstein’ın sözlerinin olduğu bir kitapla tanıştı. Kırsaldaki okulunda bilim eğitimi verilmese de ailesi onun bilime olan merakını destekledi. Ve Shiva 20’li yaşlarında, Kanada’daki bir üniversitede kuantum fiziği alanında doktorasını tamamladı.

Bu dönemde kerestecilik, barajların inşası ve kalkınma projeleri Hindistan’daki Uttarakhand Ormanları’nda ekolojik yıkımlara yol açarken köylü kadınlar bir ayaklanma başlattı. Chipko olarak bilenen bu hareket, Shiva’nın kalbinin kuantum fiziğinde olmadığını fark etmesini sağladı. Shiva, “Neden bize yeni teknolojilerin ilerleme getirdiğini söylediklerini anlayamıyordum. Bir yere kalkınma projeleri veya yeni teknolojiler gelir gelmez yerel halk giderek fakirleşiyor, çevre harap oluyordu” görüşünü paylaşıyor.

Yeşil Devrim’in Sonuçlarını Belgeledi

1982’de Shiva, annesinin dağ kasabası olan Dehradun’daki bir inek kulübesinde bilim, teknoloji ve ekoloji arasındaki ilişkiyi araştırmak için bir araştırma vakfı kurdu. Daha sonra 1960’ların sonundan itibaren hükümetin mahsul verimliliğini artırmak ve kıtlığı önlemek için çiftçileri teknoloji, makineler ve tarım kimyasalları kullanmaya zorladığı Yeşil Devrim’in sonuçlarını belgelemeye başladı.

Yeşil Devrim’in açlığı önlediği ve kırsal toplulukları modernleştirdiği kabul edilse de aslında bu dönem, Hindistan’daki çiftçilerin yerli çeşitleri terk ettikleri ve yerine yüksek verimli türlerin ekilmeye zorlandığı bir monokültür sisteminin başlangıcıydı. Yeşil Devrim aynı zamanda sübvansiyonlu gübrelere ve kimyasallara olan bağımlılığı da beraberinde getiriyordu. Bir dönem Hindistan’ın “ekmek sepeti” olarak bilinen Pencap eyaletinin toprağı minerallerden yoksul bırakıldı, su kaynakları kurutuldu, nehirleri kimyasallarla kirletildi ve çiftçileri derin bir krize sürüklendi.

1990’ların başında biyoteknoloji ve kimya şirketlerinin tarımsal ürünlerin genetiğini değiştirmeye yönelik planları, Shiva’nın şüphelerini daha da artırdı.

“Şirketler Yalnızca Yarışı Kazanmayı İstiyordu!”

Shiva “Şirketler arasında genetiği değiştirilmiş (GM) mahsullerini geliştirmek ve patentini almak için bir yarış başlamıştı. Ancak kimse ‘Bunların çevre üzerinde ne gibi etkileri olacak? Biyolojik çeşitlilik nasıl etkilenecek? Bunun çiftçiye maliyeti ne olacak?’ diye sormadı. Şirketler yalnızca yarışı kazanmayı ve dünyanın tohum stoklarını kontrol etmeyi istiyorlardı. Bana bu sistemde her şey çok yanlış geldi” diyor.

1991 yılında Shiva, genetiği değiştirilmiş tohumların ekiminden beş yıl önce, Hindistan’ın yerel tohumlarını kurtarmak ve kullanımını yaygınlaştırmak için “dokuz tohum” anlamına gelen Navdanya’yı kurdu. Sekiz yıl sonra da dünyanın en büyük tohum üreticisi Monsanto’yu genetiği değiştirilmiş pamuğu izinsiz olarak Hindistan’a getirdiği için yüksek mahkemeye çıkardı.

Açtığı Davalar Nedeniyle Tehditler Aldı

Monsanto, 1960’larda Vietnam Savaşı’nda ABD Ordusu için herbisit Turuncu Ajan’ı üretmesi ve 1990’larda GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) tohumların geliştirilmesine öncülük etmesi ile tanınıyordu. Monsanto, özellikle tarım sektörünün ön planda olduğu, gelişmekte olan ülkelere özelleştirilmiş tohumları ile girerek uluslararası pazarda yer edinmek için hareket geçti.

2018 yılında Alman ilaç üreticisi ve biyoteknoloji firması Bayer, Monsanto’yu satın aldı. Bu dönemde şirket yasal takibe düştü ve 2016 yılında bir grup sivil toplum örgütü Lahey’de bir halk mahkemesi düzenleyerek Monsanto’yu insan hakları ihlali ve sürdürülemez bir çiftlik sistemi kurmaktan suçlu buldu.

Açtığı dava için tehditler alan Shiva, Monsanto’yu mahkemeye taşımanın bir mafyaya karşı çıkmak gibi hissettirdiğini söylüyor.

Monsanto 2002’de GDO’lu pamuğu Hindistan’a getirmek için gerekli izinleri aldı. Ancak bu durum Shiva’nın “zehir karteli” olarak tanımladığı çok uluslu kimya şirketlerine karşı mücadelesine engel olmadı.

Bugün dünyadaki ticari tohumların %60’ından fazlası patentli tohumlara öncülük eden, GDO’lu tohumlarla pamuk ve soya gibi ticari ürünleri tekelinde bulunduran ve yüzlerce küçük üreticiye tohum tasarrufu yaptıkları için dava açan dört şirket tarafından satılıyor. Shiva, pirinci ve buğdayı kendilerinin icat ettiklerini iddia eden bu devlere karşı çıktıklarını ve kazandıklarını söylüyor.

Küresel Nüfus 8 Milyarı Buldu, İklim Krizi Tarımı Tehdit Ediyor

Açık sözlülüğü ve inatçı tutumu Shiva’ya birçok eleştirmen ve düşman da kazandırdı. Küresel nüfus 8 milyarı bulmuşken ve iklim krizi tarımı tehdit ederken bazı çevreciler dahi GDO’nun gıda güvenliğini destekleyebileceğini savunmaya başladı. GDO konusunda katı kuralları olan Birleşik Krallık’ın da arasında bulunduğu birçok ülke, tarım ürünleri ve hayvanlar üzerinde gen düzenlemesini destekleme yönünde hareket etmeye başladı. Geçtiğimiz yıl Hindistan, genetiği değiştirilmiş bir hardal tohumunun piyasaya sürülmesine izin verdi.

Shiva, gen düzenleme sürecinin “tehlikeli bir şekilde öngörülemez” olduğunu savunmaya devam ederken iklim değişikliğine uyum sağlayacak mahsullerin laboratuvarlardan gelebileceğini düşünmenin “cehalet” olduğunu savunuyor ve ekliyor: “Çiftçiler bugüne kadar iklime dayanıklı binlerce tohum yetiştirdi. Patentlerin iddia ettiklerinin aksine bu tohumlar büyük şirketlerin icadı değil.”

Tarımın karşı karşıya olduğu küresel krizin “zehir kartelleri” veya “fosil yakıt tüketen endüstriyel tarım” ile çözülemeyeceğini savunan Shiva, bunun yerine tarım kimyasallarına bağımlı olmayan yerel, küçük ölçekli çiftçiliğe geri dönülmesi gerektiğini savunuyor. Shiva, kimya şirketlerine karşı mücadelesine ve Hindistan’daki köylülerin tohum saklayarak organik yöntemlere dönmelerine destek olmaya devam edecek. Shiva, “Yalan söyleyen güç ne kadar büyük olursa olsun yalanın yalan olduğunu söylemekten gurur duyuyorum. Gerçeği söylemekten asla çekinmediğim için gurur duyuyorum” diyor.

Yazının aslına buradan ulaşabilirsiniz.

EkoIQ Editör