#ekoIQ İklim “Dilerim İhtiyacı Olan Birine Gidiyordur Bizden Çaldıkları Umut”
İklim

“Dilerim İhtiyacı Olan Birine Gidiyordur Bizden Çaldıkları Umut”

gelecek

Gençliğin geleceğe umutla bakmasını sağlayacak adımlar; çevresel, sosyal ve ekonomik problemlerin bir arada gözetildiği ve çözümlerin bu üç alanı toplumsal boyutta beraber kalkındıracağı yeşil ve adil politikalara, bir diğer deyişle yeşil adil dönüşüme dayanıyor.

Yazı: Erhan ARCA

Aynı geçmişte olduğu gibi bugün de dünyanın geleceğinden çalınmaya devam ediliyor. Yıllar geçtikçe artan iklim farkındalığı, fark yaratacak adımları ne yazık ki beraberinde getirmiyor. Bu büyük hırsızlığın en büyük mağdurları ise elbette gençler. Gelecekleri ve kendilerinden sonraki nesiller için bugünden müdahale edilmesi gerektiğini bilen gençler de derin bir umutsuzluğa kapılıyor. Nazım Hikmet, “Dünya Adaletsiz Çocuk” şiirinde “dilerim ihtiyacı olan birine gidiyordur bizden çaldıkları umut” demişti. Ne yazık ki bu umutların büyük oranda ne dünyada ne de Türkiye’de gençliğe gitmediği ortada.

Geçtiğimiz yıl açıklanan bir araştırmaya göre Türkiye’de gençlerin %62.8’i ülkenin geleceğini iyi görmüyor, %35.2’si ise ülkenin geleceğinden tamamen umutsuz ve gençler umudu başka ülkelere taşınmakta arıyor. Yapılan projeksiyonlara göre Türkiye tarihinin gelmiş geçmiş en kalabalık nüfus grubu olan Z kuşağının %72.9’u yurt dışında yaşamak istiyor.

Bir Bütün Olarak Adaletsizlik

Kasım 2021’de yayımlanan bir araştırma dünya genelindeki en büyük kaygının iklim değişikliği olduğunu ortaya koyuyor. Aynı araştırmanın verilerine göre ise Türkiye’de iklim değişikliği kaygısı; ekonomi, siyaset, işsizlik, eğitim, göçmenler ve terörden kaynaklanan kaygının ardından yedinci sırada geliyor. Yani, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın yıllar önce günlüğünde yazdığı gibi “Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olmak imkânını vermiyor” ve maalesef problemleri bir bütün olarak analitik şekilde değerlendirme perspektifi de katamıyor. Araştırma, Türkiye’de iklim değişikliğinin henüz sistematik bir kriz olarak algılanmadığını ve halkın büyük çoğunluğunun krizin diğer büyük sorunlarla iç içe olduğunu fark edemediğini öne sürüyor.

İklim değişikliğinin öncelikli sorun olarak görülmemesi ve diğer sorunlarla iç içe değerlendirilememesi geçtiğimiz her an bizi daha dezavantajlı konuma getiriyor. Aslında geleceğe umutla bakmamızı sağlayacak adımlar; çevresel, sosyal ve ekonomik problemlerin bir arada gözetildiği ve çözümlerin bu üç alanı toplumsal boyutta beraber kalkındıracağı yeşil ve adil politikalara, bir diğer deyişle yeşil adil dönüşüme dayanıyor.

Dünya genelinde son yıllarda giderek iklim aktivizminde öne çıkmış olan gençler iklim krizini, Barış Gençer Baykan’ın söyleşimizde bahsettiği gibi, yalnızca sürdürülebilirlik alanıyla değil, eşitsizlik üreten sistematik sorunlarla ilişkilendiriyor ve gençler daha adil bir küresel sistem talep ediyorlar. Gençlerin söylemlerinde sık sık kendilerine ve kendilerinden sonraki nesillere kalacak enkazdan dolayı durumun aciliyetini vurgulayan “kuşaklar arası adalet” kavramını kullandığını gözlemleyebilirsiniz. Kuşaklar arası adalet çok değerli bir kavram olmakla beraber iklim değişikliğinin yarattığı tek adaletsizlik nesiller arasında değil.

Thomas Piketty’nin öncülüğünde kurulan World Inequality Lab’ın (Dünya Eşitsizlik Laboratuvarı) 2022 Dünya Eşitsizlik Raporu’na göre gelir dağılımındaki büyük uçurum da iklim adaleti ile doğrudan bağlantılı. Gelir düzeyinde dünyada ilk %10’a giren sermaye sahipleri karbon salımlarının yaklaşık %50’sine neden olurken gelir düzeyinin alt %50’lik payında bulunan kesim karbon salımlarının %12’sine neden oluyor. Yani iklim krizine en çok neden olan kesim, neoliberalizmin yıkıcı etkisiyle en az kirletici olan kesimi mağdur ederken eşitsizlikleri de adeta bir kartopu etkisiyle büyütmeye devam ediyor.

Birey Olma Mücadelesinde Gençler

Bir toplumdan daha çok “insan kalabalığına” dönüştürülen Türkiye’de gençler birey olma çabası göstermeleri gereken yaşlarda, hayatları boyunca temel insan haklarına erişebilme korkusu yaşıyorlar. Yanlış anlaşılmasın “insan kalabalığı” olmamız ne son yıllarda

Türkiye’ye gelmek zorunda kalmış göçmenlere ne de ülkenin kuruluşundan bu yana aynı coğrafyada yaşayan birçok etnisiteye dayalı. Bir ülkedeki insanların kendilerini birey olarak var etmeleri nasıl toplum olabilmek ile örtüşüyorsa Türkiye’nin uygar bir toplum olabilmesindeki kodlar da aslında gençliğin tam olarak bu ülkeden beklentileri ile örtüşüyor: İnsanlık onuru, insana saygı, özgürlük, adalet ve eşitlik…

Bu kavramlar hakkında en fazla donanıma sahip olması beklenen üniversite mezunları TÜİK’in 2021 araştırmasına göre ülkenin en mutsuz kesimini oluşturuyor. Mutsuzluk oranları okul hayatını erken terk etmeyle doğru orantılı olarak düşüyor. Öte yandan ülkedeki en iyi eğitime sahip üniversiteler adeta sistematik bir şekilde değersizleştiriliyor. Düşük gelir sınıfından gelen gençler artan barınma masraflarıyla cemaat yurtlarına mahkum edilirken okudukları üniversitelerin de kalitesini, aydınlığını koruma mücadelesi veriyor. Bir yandan Boğaziçi Üniversitesi’nin kapısına vurulan kelepçeyi kırma bir yandan da ODTÜ’ye yapılması planlanan çevre katili rant yolunun önüne geçme mücadelesi veren gençler, kendilerine entelektüel bir birikim katma yolunda karşılaşabilecekleri tüm engellerle karşılaşıyorlar.

Yaşam standartlarının giderek düştüğünü, özgürlüklerin yitirildiğini ve geleceğin karamsar bir belirsizliğe hapsolduğunu hisseden gençler en azından kendilerine bırakılacak enkazda söz sahibi olmak istiyorlar, emek vererek kazandıkları fikirlerine saygı duyulsun istiyorlar. Kendilerinden önceki nesillerin yol açtığı sosyal eşitsizliklerden, ekonomik dezavantajdan, iklim krizinden kurtulma mücadelesi verirken bir de hor görülmek istemiyorlar.

Gençler; ekonomide, sosyal yaşantıda, ekolojide adil bir dönüşüm istiyorlar. Kısaca gençler, hayatta kalmak değil yaşamak istiyor.

Derginin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

About Post Author