Doğru bir şekilde işletilen denetim mekanizması yoksa sorumluluk üstlenen, hesap verebilir bir yönetim anlayışı gelişmedikçe, erken uyarı sistemleri, kriz yönetimi doğru düzgün işlemedikçe, her felaketin kaderimiz olduğunu kabul ettirmeye çalışmaktan başka bir yolu kalmaz kent yöneticilerinin…
YAZI: Arzu TEKİR, WRI Türkiye Direktörü
Son dönemde sürekli şikayet ettiğimiz sıcaklık artışları ya da ani bir şekilde havanın çok soğuması ile seller, fırtınalar artan kuraklıkla maalesef bu gidişle önümüzdeki yıllarda daha sık karşılaşacağız. Dere yataklarına kurulmuş evler ya da gecekondu bölgeleri iklim değişikliğine bağlı afetlerden olumsuz şekilde etkilenen en savunmasız bölgeler. Öncelikle bu tür yerlerde imar izinlerinin verilmemesi gerekiyor(du). Pek çok şehir iklim değişikliği risklerini dikkate alacak çalışmaları ve hazırlıkları teknik kapasite eksikliği dolayısıyla yapamıyor. Bir istatistik birimi dahi yok hiçbir belediyede. Bu sebeple de ileride, doğru tanımlanmayan risklerin önlenmesi de söz konusu olmayacak. Dolayısıyla, vatandaşlar nezdinde de bir farkındalık yok. Aslında yaşamamızı doğrudan etkileyecek konular doğru düzgün gündeme gelmiyor. 1999 depreminde iyileştirme çalışmaları için kamusal kaynaklar, uluslararası kalkınma bankaları, vatandaşların ödediği vergiler de dahil olmak üzere ciddi bir finansal kaynak geliştirildi ancak deprem bölgelerinde hızlı bir şekilde yükselen konutları görürken, kaybolan toplanma alanlarının ve acil durumda başvurulacak ihtiyaçların giderileceği konteynerlerin yok olduğuna tanık olduk. Yerel ve merkezi hükümette sorumluluk ve hesap verebilirlik bilinci gelişmedikçe, daha pek çok afete hazırlıksız yakalanacağımızı düşünüyorum.
Hesap Verebilir Bir Yönetim
Kentsel altyapı/üstyapı hatalarının, eksikliğinin ve plansızlığın bu yaşananlarda elbette büyük rolü var. Yine aynı şeyi söyleyeceğim; doğru bir şekilde işletilen denetim mekanizması yoksa sorumluluk üstlenen, hesap verebilir bir yönetim anlayışı gelişmedikçe, erken uyarı sistemleri, kriz yönetimi doğru düzgün işlemedikçe, her felaketin kaderimiz olduğunu kabul ettirmeye çalışmaktan başka bir yolu kalmaz kent yöneticilerinin. “Başka şehirlerde de oluyor, abartmayalım” yaklaşımı kent yönetimine talip olanların verebileceği bir cevap değil. Bunun ötesinde ne söylenmeli bilemiyorum.
Son dönemde İstanbul’da yaşanan yoğun yağış ve yarattığı yıkıcı etkiyi bir uyarı olarak almamız şart. İstanbul, pek çok mega şehrin de dahil olduğu önemli uluslararası ağların üyesi. Özellikle, mega şehirlerin iklim değişikliği eylem planlarının hazırlanmasında destek veren C40 üyesi. İstanbul dışında da yerel yönetimlerin iklim değişikliği eylem planları hazırlarken destek alabileceği, WRI’in da aralarında yer aldığı yerli & uluslararası pek çok araştırma kuruluşu, sivil toplum örgütü var. Bilgili, tecrübeli uzmanlarla çalışarak, iklim değişikliği eylem planlarını hazırlamaları, uygulamaları, uygulanan faaliyetleri çok yakından izleyerek gerekli iyileştirme önlemlerini almaları gerekiyor.
Öneriler
– Şehirlerin iklim değişikliğinin sonucunda oluşan afetlere daha dayanıklı hale getirilmesi için yenilikçi yöntemlerin geliştirildiği bir ekibin kurulması.
– Mahalleler bazında dayanıklılığın ölçülmesi ve takip edilmesi.
– Master planlara ve bölgesel kalkınma planlarına iklim değişikliği etkilerini de dikkate alarak, dayanıklılığın da planlara dahil edilmesi.
– Sektör spesifik plan ve projelere de dayanıklılık (resilience) entegre edilmesi.