#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
Doğa

Doğa Hiçbir Zaman Susmaz

Sabri Safiye’nin Büyük Uyku adlı kitabı, bizi çoktan unuttuğumuz bir dünyaya, doğanın kalbine geri çağırıyor. Bu çağrı geçmişin romantizmiyle yüceltilmiş bir doğa düşü değil. Safiye, gözlerimizin önünde kaybolmakta olan bir dili yeniden duymaya çağırıyor bizi: Doğanın dilini.

Bahar Nihal ERSÖZLÜ, İçerik Yöneticisi, Ba’ndo

Bir yaprak kıpırdadığında bile anlatacak bir şeyi vardır.
Çünkü doğa hiçbir zaman susmaz.

Her sabah uyandığımızda, aslında doğaya yeniden dönüyoruz. Bu bazen evimizin penceresinden süzülen güneş ışığıyla oluyor bazen yürürken ayağımıza takılan bir taşla bazen bir ağacın gölgesinde verilen küçük bir molayla… Ama en çok da içimizde, sessizce filizlenen farkındalıklarla. Her gün bir biçimde yeniden doğanın içine doğuyoruz. Bazen sadece bir nefeste bazen toprağa basan çıplak bir ayakta bazen de dikenli bir dalın ucunda inatla açan küçücük bir çiçeğin hatırlattığı bir anın içinde.

Doğanın koynunda uyanıyor uykularımız. Onun göğsünde dinleniyor yorgunluklarımız. Hiçbir söz söylemeden teselli eden bir anne gibi sarıyor bizi; rüzgarıyla, toprağıyla, gökyüzüyle. Ama bazen unutuyoruz… O olmadan hiçbir şeyin olamayacağını. Suyun susuzluğu gidermesi kadar kesin bir gerçek bu. Fakat doğa unutmuyor. Yaşam her toz tanesinde, her esintide, her kıpırtıda bunu yeniden ve yeniden hatırlatıyor bize. Bir yaprağın düşüşü bile anlatıyor, bir taşın çatlağı bile…

Kökler konuşur aslında. Sessiz, derin, kararlı bir dille. Rüzgar onların dili olur kimi zaman; bir taşın çatlağından fısıldar ya da bir yaban kuşunun kanadında yankılanır sesi. Biz, doğadan alıp kendimize yazdık bu yaşamı. Ondan öğrendik yürümeyi, nefes almayı, beklemeyi… Ve şimdi, yeniden öğreniyoruz; vermeyi, onarmayı, beklemeyi. Yarattığımız kırıkları sarmayı, iyileştirmeyi. Zarar verdiklerimizi anlamayı, anlamaya çalışmayı…

buyuk uyku k

Sabri Safiye’nin Büyük Uyku adlı kitabı, işte tam da bu hatırlayışın eşiğinde duruyor. Bizi çoktan unuttuğumuz bir dünyaya, doğanın kalbine geri çağırıyor. Bu çağrı geçmişin romantizmiyle yüceltilmiş bir doğa düşü değil. Safiye, gözlerimizin önünde kaybolmakta olan bir dili yeniden duymaya çağırıyor bizi: Doğanın dilini.

Ormanın sesini dinlediniz mi hiç? Mantarların, köklerin, ağaçların sesini? Bu, kulağımıza gelmez belki ama kalbimizde bir yere dokunur. Çünkü yaşam her canlısıyla birlikte kendiyle konuşur. Sadece çocuklar ve çocuk kalbiyle yaşamayı sürdürenler anlayabilir doğanın kadim, sabırlı dilini. Belki de bu yüzden kitap sadece çocuklar için değil, içindeki çocuğa kulak verenler için de yazılmış.

Bir bahar sabahı kırlarda gezerken papatyaların şarkılarını duyabilirsiniz. Kelebeklerin kuşlarla dansına tanık olabilirsiniz. Veya büyük, gürültülü bir şehrin sokaklarında yemek arayan kedilerin sessiz yardım çağrılarını hissedebilir; soğuk bir gecede titreyen köpeklerin gözlerinizin içine hüzünle baktığını fark edebilirsiniz. İşte bahsettiğimiz yaşamın sesi budur. Sessiz ama güçlü. Görünmez ama derin.

Büyük Uyku, doğaya kulak verdiğimiz, her canlıyı bir bütünün eşit parçası olarak gördüğümüz eski bir dünyaya, masal gibi gelen bir zamana geri çağırıyor bizi. Ama bu kez anlatılanlar bir masaldan çok daha gerçek. Çünkü bu masal, gözümüzün önünde gerçekleşiyor.

Bu şiirsel anlatı, ağaçlardan, çiçeklerden, topraktan; onları gerçekten görmek isteyen gözlerden, seslerini duymak isteyen kulaklardan ve ellerini uzatmaktan çekinmeyen kalplerden söz ediyor. İnsan ve doğa arasındaki o unutulmuş bağı yeniden kurmak isteyen bir çağrı gibi. Belki de insanlık olarak büyük bir uykudan kalkma zamanımız geldi de geçiyor.

Kitabın her satırında hem hüzün var hem umut hem bir vedanın gölgesi hem bir başlangıcın ışığı. Unutulmuş olanı hatırlarken kalbimizi burkan o sessizlik, yeniden bağ kurmanın sevinciyle birleşiyor.

Bir çiçeğin tomurcuğa duruşunu, bir ağacın yaprağını usulca bırakışını anlayarak okumak isteyenlere…

Doğayla yeniden konuşmak isteyenlere, birlikte yaşamak isteyenlere…

Bahar Nihal Ersözlü

İçerik Yöneticisi, Ba’ndo