Klasik ekonomi teorilerinin krizleri öngörmedeki ve önlemedeki yetersizlikleri anlaşıldıkça alternatif yaklaşımlar da artmaya devam ediyor. Kate Raworth, 21. yüzyılın ekonomisini anlamak ve şekillendirmek için oluşturduğu Donut Ekonomi Modeli yaklaşımıyla birçok politikacının, ekonomistin ve çevre aktivistinin ilgisini çekmiş durumda.
Yazı: S. Sena Akkoç
“Simit Ekonomisi: 21. Yüzyıl İktisatçısı Gibi Düşünmenin Yedi Yolu”
Yazar: Kate Raworth
Çevirmen: Akın Emre Pilgir
Yayınevi: Tellekt
Kitaba buradan ulaşabilirsiniz.
Son 40 yılda dünya ekonomisinde pazara olan inancın güçlenmesi ve küreselleşme ile ekonominin hacminde ciddi bir büyüme görüldü. Ancak Raworth’a göre 21. yüzyılda, insan refahını merkeze alan ve gezegenin kaynaklarına saygı duyulan yeni bir ekonomi anlayışına ihtiyacımız var. Donut ekonomisi, ismini gezegenin sınırlarını dış çepere, sosyal sınırların ise iç çepere yerleştirildiği donut şeklinden alan bir sürdürülebilir kalkınma çerçevesi sunuyor (bu arada Raworth’un kitabı Türkçeye Simit Ekonomisi şeklinde çevrildi). Ortası delik diskin merkezinde sağlık, eğitim, sosyal ve politik haklar gibi temel yaşamsal ihtiyaçlar bulunuyor. En dıştaki halka ise ekolojik tavan olarak tanımlanıyor ve gezegenin aşılmaması gereken sınırlarını temsil ediyor. Modelin önerisi, ekolojik tavan aşılmadan merkezdeki sosyal ihtiyaçların karşılanabilmesi. Ekolojik temel, Johan Rockstrim ve Will Steffen’ın liderliğinde bir grup bilim insanının öne sürdüğü dokuz ekolojik tavandan oluşuyor: İklim değişikliği, okyanusların asitlenmesi, kimyasal kirlilik, toprağa nitrojen ve fosfor yüklenmesi, tatlı su kaynaklarının çekilmesi, toprağın dönüşümü, biyolojikçeşitlilik kaybı, hava kirliliği ve ozon tabakası tahribatı. Sosyal temeller ise BM’nin Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarından esinlenen on iki altbaşlıktan oluşuyor: Yiyecek güvenliği, sağlık, eğitim, gelir ve iş (ev işi dahil), barış ve adalet, politik güç, sosyal adalet, cinsiyet eşitliği, barınma, sosyal sermaye, enerji ve suya erişim.
Doğayı ve Toplumu Hesaba Katmayan Modeller
Kate Raworth, ekonomik modelini açıkladığı “Donut Ekonomisi – 21. Yüzyıl İktisatçısı Gibi Düşünmenin Yedi Yolu” kitabında, ekonomi öğrencilerinin derslerdeki hayal kırıklıklarından etkilenmesi üzerine Zambiya’ya gidişi, BM’de İnsani Gelişme Raporu’nu yazması ve modelini geliştirmeye başlaması gibi kişisel deneyimlerinden bahsederek var olan mekanizmaları açıklamak yerine imgelerin gücünden yararlanarak hedeflere odaklanmanın önemini anlatıyor.
Klasik teorilere ve piyasa merkezli ekonomi anlayışlarına eleştiri getiren Raworth, modeline piyasa ve insanların
(rasyonel veya irrasyonel) davranışlarını dahil etmiyor. Bugünün ekonomi eğitiminde temel alınan modeller, Paul Samuelson’ın Dairesel Akışı ve William Stanley Jevons’un arz ve talep eğrileri üzerine kurulu. Ancak para akışına
ve matematiksel hesaplara dayanan bu modeller, ekonominin asıl temeli olan insanı, toplumu ve bunların içinde bulunduğu doğayı hesaba katmıyor. İnsan faaliyetlerinin doğa üzerindeki etkisi bu seviyeye gelmeden önce bu modeller işe yarıyor olabilirdi ancak bugün dünyanın sınırlarını göz ardı etmek ve insan refahını geri plana atmak mantıklı görünmüyor. Newton’un cisimlerin düşüşünü tasvir ettiği grafiklere yansıtılarak basite indirgenen gerçekler, küresel sistemin karmaşık gerçeklerini göstermekte yetersiz kalıyor. Raworth’a göre “21. Yüzyıl İktisatçısı Gibi Düşünmenin Yedi Yolu” ise şu şekilde:
1. Hedefi Değiştir: GSYH’den Donut’a Buradaki temel amaç, ekonominin büyüklüğünü ölçmekte Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın doğru bir ölçü olmadığını kabul edip refaha odaklanan bir hedefe geçişi sağlamak. 2008’de Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin davetiyle bir araya ve aralarında Nobel ödüllü iktisatçılar Amartya Sen ve Joseph Stiglitz’in de aralarında bulunduğu birçok iktisatçı güncel durumu, “Ekonomiye ve toplumumuza yön vermeye çalışan bu ölçütler, güvenilir bir pusula olmadan yönünü bulmaya çalışan pilotlara benzemektedir” diyerek özetledi. GSYH üzerinden ilerlendiği sürece, yolumuzu asla bulamayacağız; ancak donut şekli pusula olarak kabul edilirse sürdürülebilir kalkınma hedefleri gerçekleştirilerek dünyaya ve insanlara faydalı bir sistem kurulabilir. Sonsuz büyüme hedefi, yerini dengeyi sağlamaya bırakmalı.
2. Büyük Resmi Gör: Kendi kendine yeten piyasalardan bütüncül ekonomiye Samuelson’ın Döngüsel Akış diyagramı tarafından gelir akışının ekonomi sahnesinin merkezine oturtulması ile şekillenen ve Friedman, Hayek gibi ekonomistlerin önayak olduğu neoliberal gündeme, modelin dışında bırakılan toplumsal konular dahil edilmiyor. Ancak büyük ekonomi resmine, düzgün işleyen bir toplum, hanelerdeki ücretsiz emek ve müşterekler de dahil edilmeli. Raworth, buna tepki olarak geliştirdiği Bütüncül Ekonomi Modeli ile güneş enerjisinden atık ısıya ve hane halkı ekonomisinden trajediye kurban edilmeyen müştereklere birçok unsuru dahil ediyor.
3. İnsan Doğasını Geliştir: Rasyonel ekonomik insandan toplumla uyum sağlayabilen insanlara Adam Smith’in daima hesap yapan, yanılmaz, doyumsuz ve akılcı insanı, bireysel kararlar alabilen bir canlı olsa da işbirlikçi bir tür olduğumuzu ve ekonominin de karşılıklı etkileşim sonucunda geliştiğini görmezden gelemeyiz. Kate Raworth’un, kitabında en çok eleştiri yönelttiği noktalardan biri de klasik ekonomi teorilerinin “rasyonel ekonomik insan” öngörüsü üzerine kurulu olmaları. Özellikle kriz anlarını açıklarken sorun çıkaran rasyonel insan kurgusuna tepki olarak, 19. yüzyıl düşünürlerinden Henri Polincare, insanların koyun gibi toplu halde irras-yonel davranışlar sergileme eğiliminde olduğunu göstermişti. Dr. Mahfi Eğilmez de kitabın önsözünde, insanların özellikle korku ve kuşku anlarında kalabalıklar halinde rasyonel tavırlarını bırakma eğiliminde olduklarına dikkat çekiyor.
4. Sistemleri Kavra: Mekanik dengeden dinamik karmaşıklığa Ekonomik dinamiklerin Newton’un fiziğinden, Alfred Marshall’ın 1870’lerin arz ve talep grafiğinden ve “derli toplu denklemlerden” kurtulamayışı, 21. yüzyılın çözülmesi gereken problemlerinden biri. 2008 mali krizinin yeniden yüzümüze vurduğu bu sorun, mekanik dengelerden çok dinamik karmaşıklıkları, eşitsizliğin ve iklim değişikliğinin dinamiklerini gözler önüne seren bir ekonomi anlayışına ve bu karmaşık sistem içinde alınan kararların bıraktığı etkileri göz önünde bulunduran bir etik anlayışına ihtiyacımız olduğunu hatırlatıyor.
5. Bölüştürmek için Tasarla: “Büyüme dengeyi tekrar kurar” yerine tasarımı itibarıyla bölüşümcü bir ekonomi “Acı yoksa kazanç da yok” sözü ile başlayan bu bölümde Raworth, ülkelerin zengin ve adil bir toplum yaratmak uğruna eşitsizliklerin yol açtığı acılara katlanması gerektiğini savunan ekonomik felsefeye eleştiride bulunuyor. “Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital” isimli kitabı ile tanınan Fransız iktisatçı Thomas Piketty’nin yolundan giderek Kuznets
Eğrisindeki eşitsizliklerin daha fazla zenginlik ile çözülebileceği fikrini reddeden yazar, eşitsizliklerin demokrasi için de tehlikeli olduğunu gösteriyor. Herkesi dahil eden ve donutın toplumsal tabanı üzerine kurulan bu modele göre, gelir ve kaynakların tüm sisteme dağıtımı yeniden düzenlenmeli.
6. Yenilemek İçin Yarat: “Her şeyi tamir edecek büyüme”den yenileyici tasarıma Ekolojik sorunlar, ülkelerin zengin olduktan sonra ilgilenecekleri lüks bir kaygı olarak görülüyor. Ancak tek başına kirlilik sorununu çözmesi, var olan endüstriyel sistemlerin çıkar-üret-kullan-at döngüsü etrafında inşa edilen düzenin büyümesiyle değil, inovatif sistemlerin baştan tasarlanması ve insan refahını merkeze alan ekonomilerin yaratılmasını sağlanmasıyla mümkün.
7. Büyüme Konusunda Agnostik Ol: Büyüme bağımlılığından bilinmezciliğe Raworth’a göre 20. yüzyılın ekonomi anlayışı, bizi geliştirsin ya da geliştirmesin, büyümenin zorunlu olduğu bir miras bıraktı. Rostow’un etkileyici Büyümenin Beş Aşaması, son aşama olan yüksek kitlesel tüketim çağında geri dönüşü olmaksızın havada bırakan bir eğri ile gösteriliyor. Büyümeye olan finansal bağımlılığa Mahkum bırakılan ekonomi için başarılı bir iniş noktası tahmin etmek kolay değil. Gezegenin sınırları doğrultusunda hareket edilecekse, büyümeye karşı daha kuşkulu olmalıyız. Raworth, yüksek kitlesel tüketim çağını çıkartarak Rostow’un modelini 21. yüzyıl için yeniden düzenliyor: Geleneksel toplum, kalkışın önkoşulları, kalkış, olgunlaşma, inişe hazırlanma ve varış.
Donut Şehirleri
Raworth’un Donut Modeli, yalnızca teoride kalmıyor; şehirler üzerinden uygulamaya geçirilebilme özelliğine sahip. Model, şehirlerdeki ve ülkelerdeki mevcut eksiklikleri ve aşamaları haritalandırarak hem insan refahı için hem de dünya için sürdürülebilir bir düzen vadediyor. Raworth, Donut Ekonomi Modeliyle şimdiye kadar Çin’in Erhai Gölü havzasını, İskoçya, Galler, Birleşik Krallık, Güney Afrika, Hollanda ve daha bir sürü bölgeyi analiz etti. Ayrıca 2018 yılındaki bir çalışmayla, donut modelini kullanan ülkeleri karşılaştırdı. Özellikle COVID-19 pandemisi sonrasında şehirlerde toparlanma ve iyileştirme planları için donut modeli oldukça ilgi görüyor. Nisan 2020’de Kate
Raworth, Amsterdam’ın salgın sonrası ekonomik planlamasını yapmaya davet edildi. Projenin, Amsterdam’daki konut ihtiyacını zaten yüksek olan karbondioksit emisyonunu artırmayacak şekilde ahşap gibi geri dönüştürülebilen
ve biyolojik bazlı malzemelerle sağlayarak çözmesi planlanıyor. Plan, iki özelliği nedeniyle en bütünsel şehir planlama metotlarından biri olarak görülüyor:
1. Yerel hedefler ve küresel sorumluluk: Şehir Portresi metodolojisi yerel hedefleri küresel toplumsal ve ekolojik
sorumlulukla karmaşık bağlantılarını dikkate alarak birleştiriyor.
2. Ölçeklenebilirlik: Metodolojinin odak noktası ölçeklenebilirlik olsa da ölçekler, mahalleden ülkeye bölgelere
uygulanacak şekilde uyarlanabiliyor.