Her şeyi ters yüz etmenin, tepetaklak duran dünyayı tekrar ayaklarının üzerine dikeltmenin tam zamanı ve bu işe tersliğin temel kaynaklarından, ekonomiye bakışımızdan başlamak gerekiyor gibi. Sanki insanlığın, tüm canlıların ve maddi varlığıyla içinde yaşadığımız gezegenin mutluluğu temel amacımız değilmiş gibi, doyurulması mümkün olmayan bir ekonomi canavarını besleyip duruyor ama ne refah ne de mutluluk yaratabiliyoruz…
Geçtiğimiz ay, Buğday Derneği’nin dünyanın en önemli uluslararası organik tarım organizasyonu olan IFOAM Dünya Organik Kongresi’nin temel oturumlarından birine, konuşma kürsüsüne parende atarak giren Viyana Ekonomi Üniversitesi Öğretim Üyesi Christian Felber tam da bunu söylüyordu: “Dünya ekonomisi amuda kalkmış gibi.” Avusturya Toplumsal İyilik İçin Ekonomi (Economy for Common Good) girişiminin de kurucusu Felber, “Ekonomi sadece para+kâr değildir. Ekonomide paranın amaç değil, araç olması ve toplumsal iyiliği hedeflemesi gerekiyor. Bugünkü ekonomik sistemde herkes sadece kâr elde etme peşinde ve ne yazık ki ahlaksız davrananlar daha başarılı oluyorlar. Biz oyunun kurallarını yeniden yazmayı öneriyoruz. Bunun için, ortak iyiliği ekonominin amacı haline getirmemiz ve bunu demokratik süreçleri işleterek yapmamız gerekiyor” diyor ve ekonominin, en üst sistem değil, ekosistem ve insan topluluklarının bir alt sistemi olarak kodlanmasının önemini vurguluyordu.
Peki, kâr dediğimiz şey nasıl hesaplanıyor? İşte burada, belki sürdürülebilir ekonomi ve işletmelerin en önemli tartışma alanı olması gerektiğini düşündüğümüz “Dışsallıklar” konusu devreye giriyor. Negatif dışsallıklarını bugüne kadar hiç hesaplamayan mikro ve makro ekonomiler, doğanın ve insan topluluklarının sermayesini çalıyorlar. Baca emisyonlarıyla, kendi bölgesinde yaşayan insanları hasta eden bir fabrika, bu insanların sadece sağlık maliyetlerini bile hesaplasa, büyük ihtimalle verimsiz hatta çoktan batmış bir işletme olacağını görecektir. Christian Felder’in oturumda cesaretle sorduğu “Neden organik ürünler daha pahalı?” sorusu da aynı şeyi vurguluyor. Bu saçmalığın nedeni, diğer konvansiyonel ürünlerin, insan sağlığına zararları, su ve karbon ayakizi gibi çevresel ve sosyal dışsallıklarını yok hükmünde kabul edip hesaplamamaları. Ama bu sürgit böyle devam edemez…
Aynı şekilde, iklim değişikliğine neden olan karbon emisyonlarını, dünyanın en büyük sorunlarından biri olmaya doğru giden su emisyonlarını, ürettikleri gıdalarla yarattıkları devasa obezite sorunlarını, ekosistem ve biyoçeşitlilik kayıplarını, çalışanlarının ruh sağlıklarına verdikleri olası zararları hesaplamayan bir şirket, 21. yüzyılda büyük çöküşler yaşayacak.
Bütün bu anlattıklarımız, ekonomi ilminde “Dışsallıkların içselleştirilmesi” kavramıyla ifade ediliyor ve bu hesaplamayı yapmadan “Gerçek Değerlere” ulaşmak pek de mümkün görünmüyor. Belki bu yüzden Felber gibi, tersliği göstermek için amuda kalkmak, ters dünyayı düz görmek gerekiyor.
Yalan makinesine bağlanmış şizofren, “Ben Napolyon Bonapart’ım” dediğinde aletin doğru göstermesi; “Ben bir şizofrenim dediğinde” ise yalan ışıklarının yanıp sönmesi gibi, dünyada da doğrular ve yanlışlar tepetaklak olmuş durumda… Neyse ki bunu düzeltmenin yollarını arayan, “amuda kalkan” birçok araştırmacı ve kurum var. Ve biz bu dosya bağlamında onları biraz da olsa aktarmaya çalıştık. Sorunları yaratan insan aklı, o sorunları çözmeye de muktedir gibi duruyor…