Sürdürülebilir kalkınmanın önemli kaldıraçlarından biri olan “sosyal adalet”i sağlamanın kritik rolü, her yıl 20 Aralık tarihinde, “Dünya Sosyal Adalet Günü” ile hatırlatılmaya çalışılıyor. Son verilere göre küresel çapta 4 milyardan fazla insanın hâlâ hiçbir sosyal koruma hakkı bulunmuyor. Üstelik çalışma çağındaki nüfusun sadece %31’i, kapsamlı bir sosyal güvenlik sistemi tarafından yasal olarak korunuyor.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 2007 yılında, 20 Aralık tarihini “Dünya Sosyal Adalet Günü” olarak kabul etti. Yoksulluk, dışlanma, işsizlik, cinsiyet eşitsizliği ve insan hakları gibi konularda küresel ölçekte yaşanan zorluklara dikkat çeken bu gün; barış, eşitlik ve 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na (SKA) ulaşabilmek adına da sosyal adaleti bir temel olarak kabul etmenin önemine vurgu yapmayı hedefliyor.
Sürdürülebilir bir gelecek için adil bir geçişi güçlendirmek, düşük karbonlu ekonomilere doğru hareketin, özellikle en savunmasız grupların yani herkesin yararına olmasını sağlamak anlamına geliyor. Bunu başarmak ise çevresel sürdürülebilirliği sosyal adaletle birleştiren bütünsel bir yaklaşım gerektiriyor.
Diğer bir deyişle bu yaklaşım karbon salımını azaltmak gibi çevresel ilerlemeye katkı sunacak çalışmaların yanı sıra fırsatları ve kaynakları yeniden dağıtarak sürdürülebilir büyümenin herkes için fayda sağlaması anlamına da geliyor.
Sosyal Farkların Kapatılması Kapsayıcılığı Güçlendirecek
Dünya Sosyal Adalet Günü’nün tarihsel arka planında uzun bir geçmiş bulunuyor. Sosyal adaleti temel hedef olarak benimseyen Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), 1919 tarihli kendi anayasasından sonra, 1944 Philadelphia Bildirgesi ve 1998 tarihli Çalışma Hayatında Temel İlkeler ve Haklar Deklarasyonu’nun ardından, en son 2008’de Küreselleşme için Sosyal Adalet Beyannamesi’ni kabul etti. BM de bu kararlara paralel olarak 20 Şubat tarihini Dünya Sosyal Adalet Günü olarak belirledi.
Her yıl farklı bir temayla sosyal ve ekonomik eşitsizlikleri ele almak için küresel eylem çağrısı yapılırken, Dünya Sosyal Adalet Günü’nün 2025 teması “Kapsayıcılığı Güçlendirmek: Sosyal Adalet için Farkları Kapatmak” oldu. Temayla sistematik eşitsizliklerle mücadele etmek için kapsayıcı politikaların, yaşam boyu öğrenmenin ve sosyal koruma önemlerinin rolleri vurgulanıyor.
En Düşük Sosyal Koruma, İklimden En Çok Etkilenen Ülkelerde
BM’nin hazırladığı Dünya Sosyal Raporu 2024, iklim değişikliğinin, mevcut kırılganlıkları ve eşitsizlikleri artırarak doğal kaynakları, gıda güvenliğini ve su teminini etkileyebileceğine dikkat çekiyor. Çevresel bozulma, ormansızlaşma, toprak erozyonu ve kirlilik gibi faktörler, gıda güvenliğini, suya erişimi ve insan sağlığını etkileyerek krizlerin şiddetini artırabiliyor.
Nüfus artışı, sürdürülebilir olmayan uygulamalar ve çevresel bozulma gibi faktörler tarafından yönlendirilen kaynak kıtlığı; su, toprak ve enerji gibi sınırlı kaynaklar üzerine farklı gruplar ve ülkeler arasında gerilimlere ve çatışmalara yol açabiliyor. Tüm bunlara dikkat çekilen raporda, küreselleşmenin, ülkeler ve ekonomiler arasındaki bağlantıyı artırarak bu krizlerin sınırları aşmasını ve dolayısıyla da yayılma olasılığını güçlendirdiğini belirtiliyor.
Dünya Sosyal Raporu 2024’e göre, küresel çapta 4 milyardan fazla insanın hâlâ hiçbir sosyal koruma hakkı bulunmuyor. Dahası, çalışma çağındaki nüfusun sadece %31’i, kapsamlı bir sosyal güvenlik sistemi tarafından yasal olarak korunuyor.
ILO’nun “Dünya Sosyal Koruma Raporu 2024-2026” adlı son çalışması da bunu doğruluyor. Raporda; hükümetlerin özellikle de iklim krizinin etkilerine karşı koymak ve adil bir geçişi desteklemek için sosyal korumanın güçlü potansiyelini tam olarak kullanmadıkları ifade edilerek iklim değişikliğinin etkilerine en duyarlı olan ülkelerin genellikle en düşük sosyal koruma seviyelerine sahip olduğunun altı çiziliyor.
Afet Kaynaklı Yerinden Edilmenin %90’ı İklim Kriziyle Bağlantılı
BM’nin 2024 raporunda ayrıca Dünya Bankası verilerine dayanılarak, 2019’da 689 milyon olan aşırı yoksul insan sayısının 2022’de 712 milyona çıktığı ifade ediliyor. Düşük gelirli ülkelerde ise yoksulluk oranları pandemi öncesi seviyelerin üzerinde kalmaya devam ediyor.
Bazı ülkelerde aşırı yoksulluk seviyeleri son zamanlarda düşerken, küresel olarak açlık ve yetersiz beslenme hâlâ yüksek seviyelerde ve özellikle Afrika’da bu oranlar artış gösterdi.
BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün “Dünya Gıda Güvenliği ve Beslenme Durumu 2023” raporuna göre de dünya genelinde yetersiz beslenen nüfus oranı 2019’da %7,9 iken, 2022’de %9,2’ye yükseldi. Afrika’da ise bu oran %17’den %19,7’ye çıktı.
Küresel çapta artan krizler sosyal adalete zarar veren bir başka önemli unsur olmaya devam ediyor. 2022 sonunda, zorla yerinden edilen kişi sayısı 108 milyona ulaşırken, 2021-2022 döneminde meydana gelen yeni ülke içi yerinden edilme sayısı 99 milyona ulaştı. Bu sayının 56 milyonu afet, 43 milyonu ise çatışma kaynaklı oldu ve afet kaynaklı yerinden edilmenin yaklaşık %90’ı iklim krizi nedeniyle ortaya çıktı.