Bu senenin Dünyanın Durumu Raporu’nun ana başlığı “Sürdürülebilir Refaha Doğru” olarak belirlenmiş. İşte, Rio+20 Konferansı’nın da ana referans metinlerinden biri olarak kabul edilen Rapor’un kapsamlı bir özeti…
Yazı: Balkan TALU
Washington merkezli Worldwatch Institute ilk defa ünlü yazar ve çevre aktivisti Lester Brown tarafından 1974 yılında kuruldu. Kurulduğundan itibaren nüfus, açlık ve yoksulluk konularında çalışan, 21. yüzyıla girdiğimizden beri de ilgi konuları arasına iklim değişikliği, biyoçeşitlilik ve çevre güvenliğinin girdiği Worldwatch Institute, aslında ilk “Dünyanın Durumu Raporu”nu 1984 yılında yayınladı. Bizzat Lester Brown tarafından hazırlanan 1984 tarihli “Dünyanın Durumu Raporu”nun amacı, sürdürülebilirlik hedefine ulaşmak için yıllık ne kadar ilerleme kaydedilebildiğini ölçümlemek şeklinde tarif ediliyordu. Zaman içinde sosyal politikalar konusunda en saygın kurumlardan biri haline gelen Worldwatch Institute bugün sürdürülebilirlik adına gelecek gündemi belirleyen kurumlardan biri. O kadar ki 2012 Dünyanın Durumu Raporu, Haziran ayında Brezilya’da gerçekleştirilecek olan Rio+20 Zirvesi’nin ana referans metinlerinden biri olacak.
Bilindiği üzere Rio Zirvesi’nin geçmişi BM öncülüğünde 1992 yılında toplanmış olan Dünya Zirvesi’ne kadar uzanıyor. Her on yılda bir 1992 yılında toplanmış olan Dünya Zirvesi’nin fikri takibi yapılıyor. Zirvenin ikinci on yılı 2012 yılında doluyor. Rio+20 de bu yüzden 2012 yılının Haziran ayında gene Rio de Janeiro’da yapılıyor.
Gelelim raporun ayrıntılarına… 11 Nisan’da basına tanıtılan 2012 tarihli son rapor, “Sürdürülebilir Refaha Doğru” başlığıyla aslında esas olarak gelir dağılımındaki uçuruma atıfta bulunuyor. Dünya nüfusunun yüzde 1’inin, birikimlerin yüzde 80’ine sahip olması da çevresel yıkımın sebebi olarak anılıyor. Dünyanın Durumu araştırma ekibinin lideri Michael Renner, neden refah dağılımı konusunu seçtiklerini şöyle açıklıyor: “Çevreye yönelik şu duyarlılığı ya da bu yaklaşımı geliştirin demek karşımızdaki muhataplar açısından, özellikle resesyon ortamında fazla ağır bir ekonomik yük olarak algılanmaya başlandı. Son ekonomik krizle birlikte sınırlı olan ekonomik kaynakları daha da akıllıca kullanmak gerektiği ortaya çıkıyor. Bu yüzden refah kavramını tekrar tartışmaya açtık.” Bu noktada ekonomik sistemler düzenlenirken önceliğin nereye verileceği sorusu akla geliyor. Örneğin, son ekonomik resesyonla birlikte insanların sabit bir geliri olan iş ihtiyacı giderek daha fazla ortaya çıkıyor. Bu hedefin gerçekleştirilebilmesi için ise yeşil ekonomiye geçişin hızlandırılması gerektiği savunuluyor. Öte yandan çevreye zarar vermeye devam eden ürünler ve üretim modellerine yönelik de ek vergilendirme getirilmesi gerekiyor.
Çözüm, Ekonomi Demokrasisi
İnsanların iş durumu ile sürdürülebilirlik arasında nasıl bir bağ var derseniz, mekanizma şöyle işliyor: İş güvencesi olmayan, düşük maaşa talim etmek zorunda kalan bireyler tamamen maddi temelli hayatlarını idame ettirebilmek için sürekli devam edecek bir borç sarmalının içine giriyor. Böylece dünya insanları hem ekonomik hem de ekolojik olarak sürekli borçlanıyorlar. Michael Renner yaygın medyaya verdiği demeçte durumu şöyle özetliyor: “Kaybedenler kazanamadıkça kazananlar da kaybetmeye başlayacak”. Bu kazanç temennisinin gerçek olabilmesi için Worldwatch Institute’nun çözüm önerilerinden biri de Ekonomi Demokrasisi. Özellikle ABD’de şirketlerin bireylerle aynı ifade özgürlüğü haklarına sahip olduğu varsayılıyor. Öte yandan, bireylerin bu şirketlerin nasıl çalışması gerektiği hakkında çok da fazla söz hakkı yok ve Worldwatch Institute’ya göre bu durumun değişmesi gerekiyor.
Çevreci üretim standartlarıyla ilgili ise en son Japonya’da uygulanan bir model örnek gösteriliyor. Japonya’da üretilen elektronik eşyalar artık ne kadar enerji verimli olduklarını göstermek zorundalar. Enerji verimliliğinde en üst sınıfı belirlemek için ise o senenin en verimli eşya modeli standart olarak anılıyor ve bir sonraki jenerasyonların bu modeli geçmesi gerekiyor.
Küçülmenin Dayanılmaz Hafifliği
Worldwatch Institute, son dönemde büyük ivme kazanan küçülme tartışmalarına da dahil oluyor. “Dünyanın Durumu 2012 Raporu” alenen küçülmeyi savunuyor diyebiliriz. Worldwatch Institute bu tezini şu şekilde temellendiriyor:
Bugün dünyanın en büyük sorunlarından biri de aşırı tüketim. Aşırı tüketim obezite, ilaç bağımlılığı, ulaşımda vakit kaybı, finansal borç yükü gibi yan sorunlara yol açıyor. Bu durumda sıcaklık artışını 2 derecede sabit tutmak hedeflenirken birdenbire yılda 4 derecelik bir sıcaklık artışıyla karşı karşıya kalmak da kaçınılmaz oluyor. Küçülme sadece şu ya da bu yatırımdan vazgeçmeyi içermiyor. Lüzumsuz tüketimden sıyrılıp onun yerine sokaklarında yürüyebildiğiniz, bisiklet yolu olan, enerji ve su tasarrufu yapabilen daha küçük müstakil evlerde yaşamak anlamına da geliyor mesela.
Refahı adil dağıtmaktan söz etmişken dünya vatandaşlarının nerelerde yaşamaya mecbur bırakıldıkları da önemli bir sorun halini alıyor. Dünya çapında gecekonduda yaşayan insan sayısının, on yıl içinde 61 milyonluk bir artış göstererek 828 milyona ulaştığını duyunca ufak bir şok geçirebilirsiniz mesela. Bu durumda Michael Renner’ın “Gelişmekte olan ülkelerde yaşayan yoksulların seslerine çok az kulak veriliyor” dediği zaman ne demek istediğini hep beraber biraz daha iyi anlayabiliyoruz. Yerel yönetimler ise gecekondu bölgelerinin altyapıları söz konusu olduğunda daha reaksiyoner önlemler alıp buralara sürdürülebilirlik bazında yatırım yapmakta daha isteksiz davranabiliyorlar. Öte yandan bu bölgelerde yaşanan kronik sağlık sorunları ve sürekli yükselen suç oranları da ülke ekonomilerine giderek artan bir yük oluyor.
Bildiğiniz gibi, Rio+20’de özellikle ulusötesi şirketlerin işlevlerinin de tekrar tanımlanması öngörülüyor. Yerel yönetimler bazında 200’den fazla ABD şehri, karbon emisyonlarını azaltma ve su tasarrufunu artırmaya yönelik sürdürülebilirlik planlarını devreye sokmuş durumda. Bütün bu atılımların hepsi sürdürülebilir bir gelecek için yapılıyor. Küçük ölçekli üretim yapan çiftçilerin birikimine başvurulması, daha az çalışma saatleri, şirketler, yerel yönetimlerin sürdürülebilirlik rotasına girmeleri… Hepsi kaybedenlerin de kazanabilmeleri için. Durban’da çıkan sonuçları tartışırken demiştik ki, iş bundan sonra daha çok yerel yönetimler ve şirketlerin sırtında olacak galiba. Bu yılın Haziran ayında da Worldwatch Institute bu kurumları da içine katarak refah kavramını tartışmaya açacak. Anlaşılıyor ki Rio’da heyecanlı tartışmalar yaşanacak.